Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

YARGITAY’IN ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYMAMA KARARINA İLİŞKİN HUKUKİ DEĞERLENDİRME

YARGITAY’IN ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA UYMAMA KARARINA İLİŞKİN HUKUKİ DEĞERLENDİRME

1. Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yolunun Açılması Süreci

 

Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine 1954 yılında taraf olmuş; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını 1987 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargılama yetkisini ise 1990 yılında kabul etmiştir.

 

2004 yılında Anayasanın 90. maddesine “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” cümlesi eklenmiş ve Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukukumuzda normlar hiyerarşisi bakımından kanunların üzerinde olduğu ortaya konmuştur.

 

2010 yılında Anayasanın 148. maddesine “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” fıkrası eklenmiş ve bireysel başvurunun yolu açılmıştır.

 

23 Eylül 2012 tarihinden itibaren ise; Anayasamızda güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilmektedir.

 

2. Bireysel Başvuru Yapılması Adına Temel Koşullar

 

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilmesi adına temel iki koşul bulunmaktadır. Bunlardan biri ihlal edildiği iddia edilen hak ve özgürlüğün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda tanınan bir vatandaşlık hakkı olması ve ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokol tarafından korunmasıdır.

 

Diğer temel koşul ise bireysel başvuru yapılabilmesi iç hukuk yollarının tüketilmesidir. Öğretide iç hukuk yollarına olağan kanun yolları da denilmektedir. İç hukuk yollarının tüketilmesi ile kastedilen mevcut ve yürürlükte olan hukukumuza göre kanunlara uygun olarak kurulmuş olan ilk derece mahkemesi, istinaf ve temyiz olmak üzere tüm kanun yollarına başvurulmasıdır. Bu mahkemelerin kesinleşmiş kararlarının yayımı veya tebliği tarihinde iç hukuk yolları tüketilmiş sayılır.

 

3. Anayasa Mahkemesi Tarafından Bireysel Başvuru Neticesinde Verilebilecek Kararlar

 

Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuruları esastan incelemesi sonucunda verebileceği kararlar genel olarak 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 50. maddesinde Anayasa Mahkemesi Bölümlerinin temel olarak hakkın ihlal edildiğine yahut hakkın ihlal edilmediğine dair karar verebileceği düzenlenmiştir. Hak ihlaline yönelik bir karara hükmedilmesi durumunda ise bu hükmün verilmesine neden olan ihlal ve bunun sonuçlarının bertaraf edilmesi için ne yapılması gerektiğine hükmedilecektir.

 

Mahkemeden kaynaklanan hak ihlali kararlarında yeniden yargılamaya dair karar, tazminata dair karar ve genel mahkemelerde dava açma yolunun gösterilmesine dair karar verilebilir.

 

Bölümlerin esas hakkındaki kararları gerekçeleriyle birlikte ilgililere ve Adalet Bakanlığına tebliğ edilir ve Mahkemenin internet sayfasında yayımlanır. Bu kararlardan hangilerinin Resmî Gazetede yayımlanacağına ilişkin hususlar İçtüzükte gösterilir.

 

4. Anayasa Mahkemesi Kararlarının Bağlayıcılığı

 

1982 anayasasının 153. maddesi anayasa mahkemesi kararlarının niteliğine ilişkin hüküm ihtiva etmektedir.

 

İlgili madde; “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

 

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

 

Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

 

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun (…) teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

 

İptal kararları geriye yürümez.

 

Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” şeklindedir.

 

Bu madde ile anayasa mahkemesi kararlarının kesin olduğu ortaya konmuş ve maddenin son fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” denmekle, devletin tüm erklerinin Anayasa Mahkemesi kararları ile bağlı olduğu açıkça belirtilmiştir.

 

5. Şerafettin Can Atalay Kararı ve Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi Kararına Uymama Kararının Değerlendirilmesi

 

a. Anayasa Mahkemesinin Şerafettin Can Atalay Kararı

 

Başvurucu Şerafettin Can Atalay Gezi Parkı Davası olarak bilinen ceza davasının sanıklarından biri olarak yargılanmış ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davada, başvurucu hakkında Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan mahkûmiyet kararı verilmiş; başvurucunun suçu yardım etme niteliğinde görülerek 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutuklanmasına karar verilmiştir.

 

Anılan karara yönelik istinaf başvurusu tahliye talebiyle birlikte, Bölge Adliye Mahkemesinin kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar Yargıtay 3. Ceza Dairesinde temyiz incelemesindeyken başvurucu 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi 28. Dönem Hatay milletvekili olarak seçilmiştir.

 

Başvurucu, milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığına sahip olduğunu belirterek ilgili Ceza Dairesinden Anayasa'nın 83. maddesi gereğince durma kararı verilmesini ve tahliye edilmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi Dairenin 13.07.2023 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

 

Sanığın üzerine atılı cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçunun Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanmış olması dikkate alındığında Anayasa’nın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kanaatine varılmakla yargılamanın genel usul hükümlerine göre devam etmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış...

 

Yargıtay 3. Ceza Dairesi 28.09.2023 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünü onamıştır.

 

Başvurucunun mahkumiyet kararına ilişkin bireysel başvuruda bulunması neticesinde de Anayasa Mahkemesi tarafından “Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine” ve “Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” karar verilerek kararın bir örneğinin hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için başvurucunun yeniden yargılanmasına başlanması, mahkumiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

 

b. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasa Mahkemesi Kararına Uymama Kararı

 

Anayasa Mahkemesinin başvurucu ile ilgili ihlal kararının ardından dosyanın gönderildiği Yargıtay 3. Ceza Dairesi, incelemenin ardından Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına uyulmamasına hükmederek Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın örneğinin TBMM'ye gönderilmesine ve ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir.

 

Kararın kamuoyu gündemini uzunca bir süre meşgul etmesi üzerine Yargıtay Başkanlığı tarafından bir basın açıklaması yapılarak; “Anayasa Mahkemesi adli ve idari mahkemelerce verilen kararları bozan bir mahkeme olmadığı gibi istinaf ve temyiz mercii olarak davaları yeniden incelemeye yetkili bir makam da değildir.” şeklindeki ifadelerle Anayasaya aykırı tutumda diretilmeye devam edilmiştir.

 

c. Hukuki Değerlendirme

 

Anayasa’da yer alan açık hüküm doğrultusunda hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasından imtina edilemez. Dolayısıyla hangi gerekçeyle olursa olsun, Anayasa Mahkemesi kararlarını yerine getirilmemesine sebebiyet veren kişilerin cezai, idari ve hukuki sorumlulukları söz konusu olabilecektir.

 

Bu doğrultuda Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyelerinin Anayasaya aykırı karara sebebiyet vermeleri nedeniyle görevi kötüye kullanma; başvurucunun tahliyesini engelleyerek mahkumiyetine sebebiyet verme nedeniyle de kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezai sorumlulukları doğabileceği gibi, idari ve hukuki yaptırımlara maruz kalmaları da söz konusu olabilecektir.

 

Bunun yanı sıra oluşan durumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru bakımından da değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunulması adına Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun tüketilmesi gerekmekteyse de Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasaya aykırı söz konusu kararı, AİHM başvurusu bakımından bireysel başvuru yolunun etkili iç hukuk yolu olma özelliğini zedelemekte ve adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

 

Şerafettin Can Atalay kararı ile Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından gerçekleştirilen anayasal hükümlere uymama ve hukuk düzenine karşı koymaya yönelik tutum, daha önce de Kadri Enis Berberoğlu Başvurusu sonrasında ortaya konmuştur. Benzer şekilde Kadri Enis Berberoğlu Başvurusu nezdinde de Anayasa Mahkemesi tarafından seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin Anayasa Mahkemesinin yerindelik denetimi yapma yetkisinin bulunmaması gerekçesiyle yeniden yargılama yapılmasına yer olmadığına karar vermesi üzerine itiraz kanun yoluna başvurulmuş, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi itiraz hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklinde bir karar vermiştir. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararına karşı tekrar bireysel başvuruda bulunulmuştur. Bu başvuru neticesinde verilen karar örneği Hakimler ve Savcılar Kuruluna, Adalet Bakanlığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kesinleşmiş hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.

 

Kadri Enis Berberoğlu Başvurusu neticesinde de Şerafettin Can Atalay Başvurusu kararı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin uymama kararı durumunda olduğu gibi hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı davranılarak Anayasa’ya aykırı karar verilmiştir.   

 

Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu ifade edilmiştir. Ancak hukukun üstünlüğü ilkesinin fiilen geçerli olmadığı bir ülkede hukuk devletinden söz edilemez. Anayasada hukukun üstünlüğü ilkesinin güvencesi olan kurallardan biri de Anayasanın 153. maddesinde düzenlenen Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı olduğu düzenlemesidir.

 

Anayasanın 153. maddesindeki açık hükme rağmen fiili uygulama ile Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmemesi hukukun üstünlüğü ilkesinin ağır şekilde ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

 

Anayasaya aykırı bir fiili tutum sergileyerek hukuk düzenini yok sayma durumunun vuku bulması, hukuki güvenilirliğin de sarsılmasına neden olmakla; bu duruma derhal son verilmesi yerinde olacaktır.

 

6. Sonuç

 

Anayasanın “Anayasa Mahkemesinin Kararları” başlıklı 153. maddesinin son fıkrasında yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağına ilişkin emredici hüküm doğrultusunda Anayasa Mahkemesi kararına “uymama” yönündeki Yargıtay kararı hiçbir gerekçeyle hukuka uygun değildir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı karardan dönülmesi ve Anayasa Mahkemesi kararının uygulanması gerekmektedir.

 

Av. Merve Hilal Menteş

 

Kaynakça:

1. Gözler, Kemal, “Anayasa Hukukunun Genel Esasları”

2. Aydın, Erdem, Serhat,Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararlarının Ceza Yargılamasına Etkisi Bağlamında Adil Yargılanma Hakkı”

3. Şerafettin Can Atalay Başvurusu (2) (Başvuru Numarası: 2023/53898)

4. Kadri Enis Berberoğlu Başvurusu (2) (Başvuru Numarası: 2018/30030)

5. Kadri Enis Berberoğlu Başvurusu (3) (Başvuru Numarası: 2020/32949)

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN