Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

YARGILAMA HARÇLARININ TÜRK HUKUKU VE UYGULAMALARI BAKIMINDAN ÖNEMİ

YARGILAMA HARÇLARININ TÜRK HUKUKU VE UYGULAMALARI BAKIMINDAN ÖNEMİ

Modern hukuk düzenlerinde, bireylerin kendiliğinden hak almaları yasaklanmış̧ ve ceza kanunlarında suç̧ olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, hakkı ihlal edilen ya da bu nitelikte bir tehlikeyle karşı karşıya kalan bireyler, ancak devletin yargı organlarına başvurmak suretiyle haklarını arayabilirler. Bu durum ise, bireyleri doğal olarak devlete, yargılama harç ve giderleri adı altında belli bir harcama yapmakla karşı karşıya bırakmaktadır.

Devletin en temel fonksiyonlarından biri de yargı fonksiyonudur. Yargı fonksiyonu aracılığıyla, adalet dağıtımının ise bir kamu hizmeti olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Devlet, bu kamu hizmetini gereği gibi ifa edebilmek ve yargı organlarını işler bir şekilde hak arayanların hizmetinde tutabilmek için bazı giderler yapmaktadır. Adalet dağıtımı işi de devlet tarafından kural olarak karşılıksız olarak yapılmasına rağmen; devletin yargı organları da sonuçta bireylerin özel hukuka ilişkin çıkarları hakkında karar vereceğine göre, bu amaçla yapılan giderlerin tamamı olmasa bile, hiç değilse bir kısmının hak aramak için devlet organlarına başvuranlardan alınması, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bir tezat teşkil etmeyecektir. Bireylerin kendiliğinden hak almaları kural olarak yasak ve suç olduğuna göre, hakların devlet organları aracılığıyla korunması ve teslim edilmesinde, toplumsal barış ve istikrarın korunması bağlamında, bir kamu yararının olduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla yargılama giderleri, yargılama faaliyetinin tam anlamıyla bir bedeli değil, esasında bir katılım payından öteye gitmemektedir. [1]

Diğer taraftan, yargılama giderleri tespit edilirken, bu konuda dengenin sağlanmasına, yargılama giderlerinin bireyleri hak arama talebinden vazgeçmeye götürebilecek kadar yüksek olmamasına da dikkat edilmelidir. Başka bir deyişle, yargılama harç ve giderlerinin, hak arayanları dava açmaktan vazgeçirtebilecek derecede yüksek tutulmaması gerekir. [2] Çünkü davayı kaybetme tehlikesinin bulunması ve yüksek yargılama giderleri ödenmesinin ihtimal dahilinde olması, devletin yargı organlarına başvurmayı, diğer bir deyişle hak arama özgürlüğünün kullanılmasını engelleyebilecektir.

Yargılama giderlerinin alınmasının gerekip gerekmediği konusunda, doktrinde değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre, devlet yargılama faaliyetini gerçekleştirmek için birtakım harcamalar yapmaktadır. Bu harcamalar bir taraftan toplumsal barış ve huzurun korunması için yapılıyor ise de diğer taraftan da bireylerin özel hukuktan doğan haklarının korunması ve teslimi için yapılmaktadır. O nedenle, bu harcamalardan tamamının olmasa bile hiç değilse bir kısmının hak arayanlardan talep edilmesi doğaldır. Bu sayede hazineye de katkıda bulunulmuş olur. Ayrıca bu sayede gereksiz ve kötü niyetli dava açılması da bir ölçüde önlenmiş olacaktır. Yargılama faaliyetleri için hak arayanlardan gider adı altında hiçbir talepte bulunulmazsa, uyuşmazlıkların sulh yoluyla çözülmesi bir temenniden öteye gitmez.

Diğer bir görüşe göre ise, taraflar avukatlık ücreti dışında herhangi bir yargılama gideri ödememelidir. Bir başka deyişle, sosyal devletin gerçekleşmesi ideali için yargılama giderleri bakımından “sıfır tarife” uygulanmalıdır. Zira devletin yargılama yetkisini kendi tekeline alıp, bu yola başvuranlardan fazla yargılama gideri alması, büyük bir çelişki teşkil eder. Ancak bu görüş, bugün için bazı davaların yargılama harç ve giderlerinden muaf olması bakımından kabul edilebilir. Bunun dışında, tarafların yargılama giderlerinden tamamıyla muaf tutulması, bu giderlerin sadece devlet tarafından karşılanması, bugün için rasyonel olarak kabul edilebilecek bir çözüm değildir.

Bu konuda ileri sürülen ve günümüzde genellikle kabul edilen başka bir görüşe göre ise, taraflar belli ölçüde yargılama giderleri ödemek zorunda ise de bu zorunluluk; sosyal hukuk devleti anlayışı nedeniyle sınırlandırılmalıdır. Bu görüşe göre, taraflar yargılama giderleri adı altında bir miktar para ödemek durumundadırlar. Ancak taraflarca ödenecek bu yargılama giderleri, sosyal hukuk devleti anlayışı çerçevesinde olmalı ve ekonomik açıdan güçlülerle güçsüzler arasındaki eşitsizlik tamamen kaldırılmalıdır. Aynı şekilde, taraflar için öngörülen yargılama giderleri makul ölçüde olmalı ve onları hak aramaktan vazgeçirtebilecek kadar yüksek olmamalıdır. [3]

Genel olarak, bir davanın açılmasından sonuçlanmasına kadar, o dava sebebiyle ödenen paraların tümüne yargılama harç ve giderleri denilmektedir. Bir başka ifadeyle, yargılama giderleri, genel olarak yargısal koruma faaliyetinin yürütülebilmesi için ödenmesi gereken ve bu sebeple ortaya çıkan bütün giderleri ifade etmektedir. [4] Yargılama giderlerinin kapsamı, yani yargılama giderlerinin nelerden oluşacağı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. Maddesinde belirtilmiştir. Bu giderlerin; harçlar, masraflar ve vekalet ücreti şeklinde tasnif edilmesi mümkündür.

Dava nedeniyle yapılan posta ve tebligat giderleri, dosya ve sair evrak giderleri, keşif giderleri ile tanık ve bilirkişiye ödenen ücret ve giderler masraflara örnek olarak verilebilmektedir. Yargılama gideri olan vekalet ücreti ise, vekil ile müvekkil arasında kararlaştırılan ücret olmayıp, vekil ile takdir edilen davalarda kanun gereği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre takdir edilecek vekalet ücreti olacaktır. Harçlar ise celse harcı ile karar ve ilam harçlarından oluşmaktadır.

Davada yargılama giderleri, kural olarak, ilgili işlemin yapılmasını talep eden kişi tarafından peşin olarak ödenir. Ancak bu yargılama giderleri, kanunda yazılı haller dışında, mahkeme tarafından re’sen, davada haksız çıkmış olan ve bu nedenle aleyhine hüküm verilen tarafa yüklenecektir. [5] Davada haksız çıkan tarafa yükletilecek olan bu yargılama giderleri, hem davayı kazanan tarafça daha önce peşin olarak ödenen hem de dava sonunda ödenmesi gereken harç ve masraflar ile yargılama gideri olan vekalet ücretini kapsayacaktır. [6] Eğer davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırılacaktır. Ancak aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. (HMK 326)

Anayasa Mahkemesi’nin 14.01.2020 tarihli kararından önce, karar ve ilam harcının ödenmemesine bağlanan sonuçlar, esas itibariyle 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. Maddesiyle, aynı Kanun’un 32. Maddesinde düzenlenmiştir. Harçlar Kanunu’nun, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinden önceki 28. Maddesinin 1. Fıkrasının a bendinin ikinci cümlesi “Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez.” şeklindeydi. Yine Harçlar Kanunu’nun halen yürürlükte olan 32. Maddesi ise “Yargı işlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez” şeklindedir.

Anayasa Mahkemesi’nin Harçlar Kanunu’nun 28. Maddesinin yukarıda belirtilen hükmünü iptal etmesinden önce, kanunun açık hükmü gereğince karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmemekteydi. Aynı şekilde, yargı işlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmamakta, bu bağlamda karar tebliğe çıkarılmamakta, kanun yoluna başvuru talepleri kabul edilmemekte ve yine müteakip işlemler bağlamında ilamın icra edilmesi talepleri reddedilmekteydi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 26.06.2007 tarih ve 25321/02 başvuru no’lu ÜLGER/TÜRKİYE kararında, Harçlar Kanunu’nun 28. Maddesi gereğince mahkeme kararı alınmasını, karar ve ilam harcı ödenmesi şartına bağlayan uygulamayı, AİHS’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. Maddesine ve bu sözleşmenin eki niteliğindeki 1 No’lu Protokolün 1. Maddesine aykırı bulmuş ve ihlal kararı vermiştir. [7]

Anayasa Mahkemesi, biraz önce belirtilen mahkemelerin Harçlar Kanunu’nun yukarıda belirtilen hükümlerinin iptalinin talep edildiği başvuru sonucunda, bu Kanun’un 28’inci maddesinde yer alan “Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez” şeklindeki hükmün Anayasaya aykırı olduğuna karar verip iptal talebini kabul ederken; aynı kanunun 32’nci maddesinde yer alan “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar öden- medikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmünün ise Anayasaya aykırı olmadığına karar vererek iptali talebini reddetmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin “Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez.” Şeklindeki Harçlar Kanunu’nun 28/1, a maddesini hak arama özgürlüğüne aykırı olarak iptal etmiş olması, isabetli ve yerinde bir karardır. Zira burada alınan harç, miktar olarak yüksek olmadığı durumlarda bile, mahkeme kararıyla haklılığı tespit edilen davacının, hakkını elde etmesini, özellikle icraya başvurmasını, engelleyici nitelik taşımaktadır. Bu nedenle de söz konusu hükmün iptal edilmiş olması, yukarıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde isabetli olmuştur.

Bugün, Kanuna rağmen halen daha bazı mahkemeler, bakiye karar ve ilam harcı ödenmedikçe davacıya ilam vermemekte, kesinleşmeden icra edilemeyecek ilamlarda harç ödenmeden kesinleşme şerhi konulması taleplerini reddetmekte; bazı icra daireleri ise harcı ödenmemiş ilamın icraya konulması taleplerini kabul etmemektedir. Bu tutum Kanuna açıkça aykırıdır. Bu tutumu devam ettiren mahkemelerin ve icra dairelerinin söz konusu yanlış tutumlarından bir an önce vazgeçmeleri gerekir. [8]


Stj. Av. Öykü Kaygusuz

 

Kaynakça:

1. PEKCANITEZ, ATALAY, ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku, 8. Bası, Ankara 2009

2. KURU, ARSLAN, YILMAZ, s. 762; PEKCANITEZ, ATALAY, ÖZEKES, s. 621

3. YILMAZ, s. 211 vd.

4. PEKCANITEZ, ATALAY, ÖZEKES, s. 621

5. POSTACIOĞLU, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6.Bası, s. 674

6. PINAR, Yargı ve İcra Harçları, 2. Bası, s.224 vd.

7. Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi 2010/1, s. 190-201

8. Anayasa Mahkemesi’nin 14.01.2010 Tarihli Kararı Çerçevesinde Yargı Harçlarına İlişkin Bazı Sorunlar ve Güncel Gelişmeler, Hacet

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN