Türk mahkemelerinde dava açılırken dikkat edilmesi gereken
hususlardan biri de yargı kolunun ve görevli mahkemenin belirlenmesidir. Aksi
takdirde, görevli mahkemede açılmayan dava, usulden reddedilir ve esasa dair
inceleme yapılmaz. Hangi mahkemenin görevli olduğu konusunda belirsizlik var
ise Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulur (AY m. 158).
Görev konusundaki güncel uyuşmazlıklardan birisi de vakıf
üniversitelerinde çalışan akademik personelin iş akdine dayanarak açmış olduğu
alacak davalarında ya da geçersiz veya haksız sebeple iş sözleşmesinin feshi
durumlarında işe iadesi davalarında hangi yargı kolunun görevli olduğudur.
Vakıf üniversiteleri Anayasa’nın 130. Maddesi gereğince kanunla
kurulur; mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim
elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden ise devlet üniversiteleri için
Anayasa’da belirtilen hükümlere tabidir. Vakıf Kurumları Yönetmeliği’nin 23. maddesinin
2. fıkrası uyarınca “Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan
akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanun’da devlet
üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer
özlük hakları bakımından ise, 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır.”. Bu
yönetmelikte hem özlük haklarından bahsedilmesi hem de İş Kanunu hükümlerine
tabi olacaklarının söylenmesi görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda çelişki
yaratmaktadır. Akademisyenler ile vakıf üniversiteleri arasında yapılan
sözleşmenin özel hukuk sözleşmesi olması ancak gördükleri hizmetin kamu hizmeti
sayılması sebebiyle, açılan davalarla ilgili görev itirazında bulunulması sık
görülmektedir.
Danıştay 8. Dairesinin 29.04.2011 tarih ve 2011/2451 sayılı
iptal kararında;
“Değinilen maddenin 2. fıkrasının birinci tümcesinde, vakıf
yükseköğretim kurumlarında görev alan akademik ve idari personelin çalışma
esaslarının, 2547 sayılı Yasa’da devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere
tabi olduğu belirtilerek Anayasa’nın 130. maddesine ve 2547 sayılı Yasa’nın
ilgili hükümlerine uygun bir düzenleme yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle vakıf
yükseköğretim kurumlarında görev alan akademik personelin mesleki güvenceleri
ile devlet yükseköğretim kurumlarında görev alan akademik personelin mesleki
güvenceleri arasında ayırım yapılmamış, bu yönden bilimsel özerklik ilkesine
uygun bir düzenleme öngörülmüştür. Bununla birlikte, Yönetmelik kuralındaki ‘diğer
özlük hakları’ ibaresinin kapsamında akademik personelin hangi haklarının yer
aldığı konusundaki belirsizliğin uygulamada hukuki sorunlara yol açtığı, esasen
dava konusu uyuşmazlığın da bu belirsizlikten kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
‘Özlük hakları’ kavramı tek başına kullanıldığında personelin bütün haklarını
içeren genişlikte bir kavram olduğundan ve dava konusu düzenlemede bu kavramın
personelin hangi haklarını içerdiği yönünde bir açıklık bulunmadığından …”
denilerek karışıklığın nedeni açıklanmıştır. [1]
Bu konuya ilişkin birçok Yargıtay ve Uyuşmazlık Mahkemesi
kararı vardır. Farklı senelerde verilmiş bu kararların çeşitliliği konunun
gerçekten de ne kadar tartışmalı olduğunu açıkça göstermektedir.
İlgili Kararlar
Yargıtay 9. HD., E. 2009/2153 K. 2009/10426 T. 13.4.2009
“Davalı vakıf üniversitesi, kamu hizmeti gören ve kanunla kurulmuş bir üniversitedir. Davacı ise; kanunla kurulmuş bu vakıfta çalışan ve niteliği itibari ile 2547 sayılı Yasa kapsamında kamu hizmetini yürüten bir görevlidir. Burada önemli olan husus, davacının bu görevi neye istinaden yürüttüğü, yani bu görevinde ne şekilde istihdam edildiğidir. İncelenen dosya içeriğine göre davacı; davalı üniversitede üstlendiği görevi, davalı vakıf ile yaptığı bir sözleşme gereği yürütmüştür. Anılan sözleşme, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23. maddesine istinaden ve bu maddenin verdiği yetkiye göre yapılmıştır. Anılan maddeye ve yapılan sözleşmeye göre, davalı ile davacı arasındaki ilişki; özel hukuk kurallarına göre belirlenen özel hukuk ilişkisidir (Uyuşmazlık Mahkemesi Kararı 13.02.1985 gün ve 1985/2 E., 1985/8 K.). Davalı vakıf üniversitesinin, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa’da belirtilen hükümlere tabi olması, davacının iş sözleşmesi ile çalışma olgusunu ortadan kaldırmaz. Davacı ile davalı üniversite arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, uyuşmazlıkta iş mahkemesi görevlidir.”
Uyuşmazlık Mahkemesi HB., E. 2012/189 K. 2012/234 T.
02.11.2012
“‘Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan
akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanun’da devlet
üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer
özlük hakları bakımından ise, 4587 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır’
hükmünü içerdiği; bu konuda adli yargı ve idari yargı mercileri arasında
kendilerini görevli sayan kararlar verilmekle beraber, anılan mevzuat
hükümlerine daha uygun olduğu düşünülen, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E:2009/2153,
K:2009/10426 sayı 13.04.2009 tarihli kararında, Vakıf üniversitesinde profesör
olarak çalışan davacının açtığı iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine ve işe
iade davasına, idari yargı değil, iş mahkemesinin bakmakla görevli olduğuna
karar vermiş olduğu; bu hükme varırken, Vakıf Üniversitelerinin kamu tüzel
kişilikleri belirlenirken öğretim üyesi ve görevlilerin istihdamı konusunda özel
hukuk hükümlerinin uygulanmasına, iş sözleşmesi kurulmasına engel olmadığı
vurgulanırken, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23/2. maddesi
uyarınca … şeklindeki yasal düzenlemenin kararda etkili olduğunun anlaşıldığı …
gerekçesi ile adli yargıda iş mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmış
olduğu …
İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye’nin
idari yapısında, kamu tüzel kişiliği idari yargının görev alanının
belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir. Kamu tüzel kişilerinin
kuruluş amacı kamu yararı, faaliyet konuları ise kamu hizmetidir. Bu bağlamda,
Kamu Tüzel kişileri, özel hukuk tüzel kişilerine nazaran üstün ve ayrıcalıklı kamu
gücüne sahiptirler ve tek taraflı işlemlerle yeni hukuki durum yaratabilirler.
Bu nedenle de personeli kamu hukukuna tabidir.
Kanunla kurulma ve kamu tüzel kişiliğine sahip olmanın yanı
sıra, Devlet Üniversitelerinde olduğu gibi Vakıf Üniversitelerinin de Anayasal
güvence altına alınmış olan ‘Bilimsel Özerkliğe sahip olmaları’ bir diğer
ayrıcalığıdır. Üniversitelerde bilimsel özerklik ilkesi benimsenirken güdülen
amaç, yükseköğretimin çeşitli siyasal çevre ve baskı grupları ile düşünce kümelerinin
etkisinin dışında tutarak, bilimsel amaç, hedefler ve gereksinimlerine bağlı
olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle de bilimsel faaliyetin asli unsurları olan
yükseköğretim elemanlarının, görevleri, unvanları, atama, yükselme ve
emeklilikleri gibi özlük haklarının kanunla düzenleneceği konusu, anayasal
teminat altına alınmıştır.
Somut olay ve mevzuat hükümleri birlikte irdelendiğinde;
davalı Üniversitenin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde
çalıştırdığı davacının; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri
gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu açıktır. Bu
açıdan davacının, iş akdinin feshine ilişkin işleminin de 2577 sayılı Kanunun 2’nci
maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinde tanımı yapılan iptal davasına konu
edilebilecek nitelikte bir idari işlem niteliği taşıdığı; bu işlemin hukuka
uygunluğunun denetiminin de Anayasayla bu denetim için oluşturulan İdari
Yargı’nın görev alanında bulunduğu sonucuna varılmıştır.”
Yargıtay HGK., E. 2017/3094 K. 2021/1118 T. 30.09.2021
“45. Belirtilen normatif düzenlemelere göre kamu hizmeti,
kamu görevlisi sayılan işçilerle de yürütülebilir. Vakıf Üniversitelerine
Devlet Üniversiteleri gibi ayrıcalıklar tanınması ve kamu hizmetini
yapmalarının sağlanması, kamu hizmetini sağlamak için çalıştırdığı öğretim görevlilerini
statü hukukuna tabi kılmamalıdır. Normatif düzenlemelerde belirtildiği gibi mali
ve idari konularda Vakıf Üniversiteleri Devlet Üniversitelerinden ayrılmış ve
yönetmelik hükümleri ile açıkça öğretim elemanlarının aylık hakları konusunda
4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olacakları belirlenmiştir.
46. Uyuşmazlık Mahkemesinde, üniversite ile araştırma
görevlisi arasında tarafların hak ve yükümlülüklerini içeren bir özel hukuk
ilişkisi kurulduğu, davaların adli yargı yerinde görülmesi gerektiğini kabul
eden kararları bulunmaktadır (Uyuşmazlık Mahkemesi 26.01.2015 tarihli 2015/41
E., 2015/29 K., 29.12.2004 tarihli 2014/1087 E., 2014/1136 K. sayılı
kararları).
47. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da vakıf üniversitesi ile
öğretim elemanı arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi niteliğinde bulunduğunu,
dolayısıyla bu iş ilişkisinin özel hukuk kurallarına göre belirlenen özel hukuk
ilişkisi olduğunun açık olduğunu, davalı vakıf üniversitesinin mali ve idari
konuları dışındaki akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve
güvenlik yönlerinden, devlet eliyle kurulan yüksek öğretim kurumları için
Anayasada belirtilen hükümlere tabi olmasının davacının iş sözleşmesiyle
çalışma olgusunu ve buna bağlı olarak iş mahkemesinin görevini ortadan
kaldırmayacağını, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca
uyuşmazlığın adli yargı yolunda ve iş mahkemesinde çözülmesi gerektiğine
ilişkin karar vermiştir (Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2017 tarihli, 2015/7-1739
E., 2017/524 K. sayılı kararı).
Yukarıdaki kararlarda açıkça görüldüğü üzere Uyuşmazlık
Mahkemesi ve Yargıtay’ın çelişkili kararları bulunmaktadır. Yargıtay,
gerekçelendirmesinde Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 1985 yılında adli yargı yönünde
vermiş olduğu bir karara yer vermektedir, bu kararın temelindeki husus ise
akademisyen ve üniversite arasında akdedilmiş olan özel hukuk sözleşmesidir.
Uyuşmazlık Mahkemesi ise, akademisyenlerin gördüğü hizmetin kamu hizmeti olması
ve üniversitenin haiz olduğu kamu tüzel kişiliğinden yola çıkarak davanın idari
yargıda görülmesine karar vermiştir.
Her ne kadar görülen hizmet kamu hizmeti de olsa normal
şartlar altında bir dava açılırken bakılan husus uyuşmazlığın temelindeki
ilişkidir. Buradaki durum ele alındığında Yargıtay’ın kararlarında da
bahsedildiği gibi temel ilişki bir özel hukuk ilişkisi olan iş sözleşmesidir. Bunun
yanı sıra davanın iş mahkemelerinde değil de idare mahkemelerinde görülmesi
gerektiği savunulduğunda kamu tüzel kişiliğine haiz vakıf üniversiteleri daha
yüksek bir konumda olduğundan akademisyenlerin işçilik alacakları konusunda
mağduriyet oluşabilir. Zira akademisyenler işçi olarak değil de kamu hizmeti
gören kişiler olarak kabul edildiğinde kıdem ve ihbar tazminatına hak
kazanamayacaklardır. Bir kamu tüzel kişisinin bu durumda uğrayacağı kayıp ile
bir gerçek kişi olan akademisyenin uğrayacağı kayıp bu kişiler bakımından aynı
değildir.
Sonuç olarak davaların farklı yargı alanlarında görülmesi
sebebiyle oluşabilecek çelişkili kararların önlenmesi ve akademisyenlerin
mağduriyetinin engellenmesi için verilen kararlarda bir an önce birlik
oluşmalıdır. Öğretim görevlileri ile vakıf üniversiteleri arasındaki hukuki
ilişkinin özel hukuk kaynaklı olması ve işçi haklarının korunabilmesi için de
görüşlerin adli yargı üzerinde birleşmesi gerekmektedir.
Öğr. Stj. Ilgın Özsu
Kaynakça:
1. Prof. Dr. H. Fehim Üçışık, Vakıf
Üniversiteleri Hukuku, 2014.