1.
Giriş
21.
yüzyılın dijital dönüşüm süreci, devletlerin güvenlik stratejilerinde köklü bir
değişimi beraberinde getirmiştir. Gelişen bilgi teknolojileri yalnızca ekonomik
ve toplumsal hayatı dönüştürmekle kalmamış; aynı zamanda ulusal güvenliğin yeni
bir boyutu olan siber güvenliği stratejik bir öncelik haline getirmiştir. Bu
dönüşüm, devletlerin egemenlik alanını siber dünyada yeniden tanımlamalarına ve
hukuk sistemlerini bu yeni tehdit ortamına göre yapılandırmalarına neden
olmuştur.
Türkiye,
özellikle 2010’lu yılların başından itibaren dijital güvenliğe yönelik çeşitli
kurumsal ve hukuki adımlar atmış; 2012 yılında Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi
ve Eylem Planı, ardından Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK), 5651 Sayılı
Kanun ve çeşitli ikincil düzenlemelerle mevzuatını kademeli olarak
geliştirmiştir. Ancak siber tehditlerin çeşitlenmesi ve siber saldırıların
artık kritik altyapılara yönelik sistematik saldırı boyutuna ulaşması, daha
kapsamlı ve merkezi bir yasal çerçevenin oluşturulmasını zorunlu kılmıştır.
Bu
doğrultuda, 2025 yılı itibarıyla yürürlüğe giren Siber Güvenlik Kanunu,
Türkiye’nin siber güvenlik alanındaki en kapsamlı düzenlemesi olma özelliği
taşımaktadır. Anılan kanun ile birlikte özellikle kritik altyapıların
korunması, kamu ve özel sektörün yükümlülükleri, denetim mekanizmalarının
yapısı ve cezai sorumluluklar yeniden tanımlanmıştır.
Bu
yazı ile yeni Siber Güvenlik Kanunu’nun hukuki yapısı, denetim mekanizmaları ve
sorumluluk ilişkileri anayasal ilkeler ve uluslararası normlar çerçevesinde ele
alınacaktır.
2.
Yeni Kanunun Temel Hedefleri ve Kapsamı
2.1.
Kanunun Gelişme Arka Planı
Türkiye’de
siber güvenlik alanında son on beş yılda giderek artan bir farkındalık oluşmuş;
ancak bu farkındalık uzun süre dağınık, parçalı ve çoğunlukla sektörel düzeyde
kalmıştır. 2012 yılında yayımlanan Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem
Planı, bu alandaki ilk sistematik adımı temsil etse de bu belge idari bir
çerçeve sunmakla sınırlı kalmıştır. 5651 Sayılı Kanun (İnternet Ortamında
Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun) ve Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu (KVKK) ise belirli alanlarda güvenlik ve mahremiyet dengesini sağlamak
için önemli olmakla birlikte, ulusal düzeyde merkezi bir siber güvenlik
mimarisi oluşturma amacını taşımamıştır.
Bu
sebeple, gelişen tehdit ortamı ve özellikle kritik altyapılara yönelik organize
saldırılar karşısında, daha merkezi, geniş kapsamlı ve kamu-özel iş birliğini
öngören bir düzenlemenin gerekliliği ortaya çıkmıştır. 2025 yılında yürürlüğe
giren Siber Güvenlik Kanunu, işte bu gerekliliğe cevap veren bir “çerçeve yasa”
işlevi görmektedir.
2.2.
Kanunun Hukuki Dayanakları
2025
tarihli Siber Güvenlik Kanunu, temelde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 5.
maddesinde yer alan devletin temel amaç ve görevlerine dayanmakta olup; kamu
düzeninin sağlanması, millî güvenliğin korunması ve kişilerin temel hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alınması hedefleri doğrultusunda kaleme
alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “Devletin temel
amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri içinde, millî
dayanışma ve adalet anlayışıyla gerçekleştirmeye çalışmaktır.” Bu çerçevede
siber güvenlik alanında devletin müdahalesi, sadece teknik değil, hukuki bir
zorunluluk olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Siber
Güvenlik Kanunu, aynı zamanda kişisel verilerin korunması, özel hayatın
gizliliği ve haberleşme özgürlüğü gibi temel haklara doğrudan temas etmektedir.
Bu haklar Anayasa’nın 20. maddesinde "Herkes, özel hayatına ve aile
hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir... Kişisel veriler, ancak
kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir." ve
22. Maddesinde "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir... Bu hürriyetin
sınırlandırılması, ancak millî güvenlik, kamu düzeni veya suç işlenmesinin
önlenmesi amaçlarıyla hâkim kararıyla mümkündür." şeklinde düzenlenmiştir.
Bununla
birlikte kanun, mevcut mevzuatla (örneğin 5651, KVKK, Ceza Kanunu) etkileşim
hâlindedir. Ancak bu etkileşim yer yer norm çatışmalarına ve uygulama
sorunlarına da neden olabilecek niteliktedir. Özellikle kişisel verilerin
korunması ile ulusal siber güvenliğin sağlanması arasındaki gerilim, uygulamada
dikkatle yönetilmesi gereken bir hukuki denge problemidir.
Siber
güvenliğe yönelik düzenlemelerde özellikle orantılılık ilkesi ön plana
çıkmaktadır. Her müdahalenin; meşru amaca yönelmesi, elverişli ve gerekli
olması, aynı sonucu doğuracak daha hafif bir aracın bulunmaması, ağır yük
getirmemesi, orantılılık gerekir. Bu ilkeler hem Anayasa Mahkemesi hem de
Danıştay kararlarında sıklıkla vurgulanmaktadır.
2.3.
Amaç ve Hedefler
Kanunun
genel gerekçesinde, Türkiye'nin artan dijitalleşme süreci karşısında siber
tehditlere karşı daha dirençli bir yapı kurma ihtiyacı vurgulanmaktadır. Bu
bağlamda temel hedefler şu şekilde sıralanabilir:
Kritik
altyapıların korunması: 7545 sayılı Siber Güvenlik Kanunun 3. ve 5.
maddelerinde, kritik altyapılar; enerji, sağlık, ulaşım, finans, iletişim, kamu
hizmetleri ve diğer stratejik sektörlerde faaliyet gösteren sistemler olarak
tanımlanmıştır. Bu altyapıların siber güvenliği, ulusal güvenliğin ayrılmaz bir
parçası olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, bu sektörlerde faaliyet gösteren
kuruluşlar, özel güvenlik yükümlülüklerine tabidir.
Ulusal
siber güvenlik kapasitesinin artırılması: Siber Güvenlik Kanunu, Türkiye'nin
ulusal siber güvenlik kapasitesini güçlendirmek amacıyla kamu ve özel
sektördeki kuruluşlar için siber olaylara müdahale ekiplerinin kurulmasını
zorunlu hale getirmiştir. Bu düzenlemeler, özellikle SOME (Siber Olaylara
Müdahale Ekibi) kavramı etrafında şekillenmektedir. Bu kapsamda, siber
olaylara hazırlık seviyesinin geliştirilmesi amacıyla SOME’lerin olgunluk
seviyelerinin ölçülerek mevcut durumun belirlenmesi ve gelişim ihtiyacı bulunan
alanlara odaklanılarak yetkinliklerinin daha da üst düzeylere çıkarılması
amaçlanmaktadır. Ayrıca sektörel, ulusal ve uluslararası seviyede düzenli
olarak gerçekleştirilecek siber güvenlik tatbikatları ve eğitimler ile de
yetkinliğin artırılması hedeflenmektedir. [1]
Kurumlar
arası koordinasyonun sağlanması: Siber Güvenlik Başkanlığı öncülüğünde
kamu-özel iş birliğine dayalı bir koordinasyon mekanizması kurulmuştur. Kanunun
5. maddesinin 1.fıkrasının ç bendine göre, Başkanlık, kamu kurumları ve
kuruluşları ile kritik altyapılarda kullanılacak siber güvenlik ürün ve
hizmetleri ile bunları sağlayacak işletmelerin taşıması gereken niteliklere
yönelik teknik kriterler belirler ve mevzuat düzenlemeleri yapar. Ayrıca,
bunların denetimini yapar veya yaptırır, denetimleri yapacak kuruluşların
taşımaları gereken nitelikleri belirler, bu kuruluşları görevlendirir ve
gerektiğinde görevlendirmeyi geçici olarak durdurur ya da iptal eder.
Yerli
ve milli çözümlerin teşvik edilmesi: 7545 sayılı Siber Güvenlik Kanunu
çerçevesinde, yerli ve milli çözümlerin teşvik edilmesi, özellikle 4. madde ile
5. madde kapsamında düzenlenmiştir. Yazılım, donanım ve siber savunma
araçlarında yerli üretim kullanımına öncelik verilmesi öngörülmektedir.
2.4.
Kapsam
Kanun,
hem kamu kurumlarını hem de belirli ölçütleri taşıyan özel sektör kuruluşlarını
kapsamına almakta; ayrıca kritik altyapı işletmecisi olarak tanımlanan tüm
gerçek ve tüzel kişileri yükümlü hale getirmektedir. Bu kapsamda enerji, su,
ulaştırma, finans, sağlık, kamu yönetimi ve iletişim gibi alanlarda faaliyet
gösteren kuruluşlar “öncelikli denetime tabi” sayılmıştır.
Söz
konusu düzenlemeler yalnızca teknik güvenlik tedbirlerini değil, aynı zamanda
organizasyonel önlemleri, personel eğitimi, risk yönetimi politikaları ve olay
müdahale prosedürlerini de kapsamaktadır. Kanun bu yönüyle, sadece ceza ve
yaptırım odaklı değil, önleyici ve kapasite geliştirici bir yaklaşım da
içermektedir.
3.
Yetki Dağılımı ve Kurumsal Yapılanma
3.1.
Siber Güvenlik Başkanlığı’nın Rolü
Siber
Güvenlik Kanunu [RG: 19.03.2025/32345], Türkiye’deki siber güvenlik
faaliyetlerinin koordinasyonu için merkezi bir kurum olan Siber Güvenlik
Başkanlığı’nı (SGB) yetkilendirmiştir. Bu Başkanlık, ülkenin siber güvenlik
stratejilerini belirleme, uygulama ve izleme konusunda anahtar bir rol üstlenmektedir.
Başkanlık, başta Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi olmak üzere, tüm kamu ve özel
sektörün siber güvenlik planlarını yönlendirecek ve siber saldırılar ile diğer
dijital tehditlere karşı karşılıklı iş birliğini geliştirecektir. Ayrıca, Başkanlık,
siber güvenlik olaylarına müdahale edecek, bunları izlemek ve raporlamakla
sorumlu olacaktır [Siber Güvenlik Kanunu, m. 4].
Başkanlık,
yalnızca koordinasyonla sınırlı kalmaz; aynı zamanda denetim yetkileri de
taşır. Kamu kurumları ve kritik altyapılar üzerinde siber güvenlik
denetimlerini yapacak, mevzuata uyum sağlanmasını garanti altına alacaktır.
Yapılacak denetimler, şirketler ve devlet kurumları için düzenli raporlama
yükümlülüklerini içerecek ve güvenlik açıklarının tespit edilmesi hâlinde hızlı
bir şekilde müdahale edilecektir. [2]
3.2.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun Artan Yetkileri ve İdari Denetim
Fonksiyonu
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Kanun öncesinde 5809 sayılı Elektronik
Haberleşme Kanunu ve 5651 sayılı Kanun kapsamında yetkiliydi. Yeni düzenlemeyle
birlikte BTK: Siber güvenlik standartlarını belirleme, kurum ve kuruluşlara
teknik rehberlik sağlama, güvenlik zafiyetlerini tespit etme ve önleyici tedbir
alma yetkisi ile donatılmıştır.
BTK’nın
bu yeni yetkileri, aynı zamanda idari para cezaları uygulama, belirli sürelerle
faaliyeti durdurma ve zorunlu güvenlik testleri talep etme gibi doğrudan
yaptırım gücüyle desteklenmiştir.
Hukuki
bakımdan BTK’nın bu denli geniş idari tasarruf yetkisi, yetki genişliği
keyfiyet dengesi açısından dikkatle yorumlanmalıdır. İdarenin takdir yetkisi,
hukuki belirlilik ve ölçülülük ilkesi çerçevesinde sınırlı tutulmalıdır. Bu
bağlamda, BTK kararlarına karşı idari yargı yolu açık olmakla birlikte,
uygulamada etkin bir denetim sağlanması için bağımsız denetim mekanizmaları
önerilmektedir.
3.3.
Kritik Altyapı Güvenliğinden Sorumlu Kurumlar
Kritik
altyapılar olarak tanımlanan enerji, su, ulaşım, sağlık, finans gibi
sektörlerde faaliyet gösteren kurumlar, Siber Güvenlik Kanunu’na göre özel
güvenlik yükümlülüklerine sahiptir. Her bir sektör için belirlenen
sorumluluklar, sektöre özel riskler ve tehditler doğrultusunda farklılık
göstermektedir. Örneğin, enerji sektöründe faaliyet gösteren şirketler, enerji
dağıtım sistemlerini siber saldırılara karşı korumakla yükümlüdür. Benzer
şekilde, sağlık sektöründe hastane bilgi sistemlerinin güvenliği, hasta
verilerinin korunması amacıyla ayrı bir öncelik taşır.
Bu
kritik altyapıların korunması, kamu ve özel sektör iş birliğini gerektiren bir
durumdur. Kamunun, bu altyapıları belirli güvenlik standartlarına göre
denetlemesi, özel sektörün ise kendi altyapılarındaki zafiyetleri zamanında
tespit etmesi ve iyileştirme çalışmaları yapması istenmektedir. Kanun, aynı
zamanda bu sektörlerdeki organizasyonları düzenli siber güvenlik tatbikatlarına
katılmaya zorunlu kılmaktadır [Siber Güvenlik Kanunu, m. 6-8]
3.4.
Yerel Yönetimler ve Kurumsal Etkileşim
Siber
güvenlik yalnızca merkezi hükümetin sorumluluğunda değildir; yerel yönetimler
de dijital güvenlik stratejilerinin bir parçasıdır. Belediyeler ve diğer yerel
yönetim birimleri, kendi dijital altyapılarının korunmasından sorumludur.
Özellikle, belediyelere ait kamu hizmetlerinin dijitalleşmesiyle birlikte yerel
yönetimler, siber tehditlere karşı bir savunma mekanizması kurmak zorundadır.
Bu yükümlülükler, sadece bireysel verilerin korunması ile sınırlı olmayıp, aynı
zamanda şehir içi ulaşım sistemleri, su ve elektrik dağıtım şebekeleri gibi
kritik altyapıları da kapsar.
Yerel
yönetimler için belirlenen siber güvenlik düzenlemeleri, Ulusal Siber Güvenlik
Stratejisi çerçevesinde merkezi hükümetin belirlediği politika ve stratejilere
uyum sağlamak amacı taşır. [T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, Ulusal
Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı (2020–2023)] Ayrıca, yerel yönetimler
arasında bilgi paylaşımı ve koordinasyon sağlanarak, yerel düzeydeki siber
tehditlere karşı ulusal bir güvenlik şemsiyesi oluşturulması hedeflenmektedir.
[Siber Güvenlik Kanunu, m. 10]
3.5.
Siber Güvenlikte Kamu-Özel Sektör İş Birliği
Kamu
ve özel sektör iş birliği, Siber Güvenlik Kanunu’nun temel yapı taşlarından
biridir. Kanun, özel sektörün siber güvenlik yükümlülüklerini, belirli
sektörlerdeki şirketlerin ve kuruluşların stratejileri doğrultusunda
şekillendirir. Bu doğrultuda, özel sektör kuruluşları, özellikle kritik altyapı
sağlayıcıları, denetim ve sertifikasyon süreçlerine tabi tutulacaklardır.
Bununla birlikte, özel sektörün siber güvenlik ihlalleri durumunda uygulayacağı
cezai yaptırımlar ve raporlama yükümlülükleri de yine kanun ile belirlenmiştir.
Kamu
ve özel sektör arasındaki iş birliği yalnızca denetimle sınırlı değildir. Aynı
zamanda siber güvenlik eğitimi, teknolojik altyapı geliştirme ve yeni güvenlik
çözümlerinin teşvik edilmesi gibi konularda da iş birliği yapılması
beklenmektedir. Kamunun belirlediği siber güvenlik standartlarına uyum
sağlamak, özel sektörün daha güvenli bir dijital ortamda faaliyet göstermesini
ve karşılaştıkları tehditlere karşı daha etkin bir savunma yapmalarını
sağlayacaktır. [Siber Güvenlik Kanunu, m. 12-14.]
4.
Sorumluluklar ve Hukuki Sonuçlar
Türkiye’de
siber güvenliğe ilişkin yasal dönüşüm, yalnızca teknik altyapıların
güçlendirilmesiyle sınırlı kalmayıp; kamu kurumları, özel sektör kuruluşları ve
bireyler açısından ciddi hukuki sorumluluklar da getirmiştir. Yeni mevzuat,
özellikle kritik altyapılarda görev alan kurumlara daha geniş kapsamlı
yükümlülükler yüklemekte ve bu yükümlülüklerin ihlali durumunda çeşitli
yaptırımlar öngörmektedir.
4.1.
Önleyici Yükümlülükler
Yeni
düzenlemeler, kurumların yalnızca siber saldırı anında değil, öncesinde de
belirli önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda; kurumların bilgi
güvenliği politikaları oluşturması ve periyodik risk analizleri yapması
beklenmektedir. Belirli büyüklüğe ve sektöre sahip kuruluşların uluslararası
güvenlik standartlarına (örneğin ISO 27001) uyum sağlaması teşvik edilmekte,
bazı durumlarda zorunlu hale getirilmektedir.
Siber
olayların belirli süre içinde yetkili mercilere bildirilmesi hem kamu hem de
özel sektör açısından temel bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bu
yükümlülükler sayesinde kurumlar yalnızca kendilerini değil, hizmet verdikleri
toplumu ve bağlı oldukları dijital ekosistemi de koruma altına almayı
amaçlamaktadır.
4.2.
İhlal Durumunda Hukuki Sorumluluklar
Siber
güvenlik yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi durumunda kurumlar hem idari
hem de hukuki yaptırımlarla karşılaşabilmektedir. Bu yaptırımlar arasında idari
para cezaları, faaliyet durdurma veya lisans iptali gibi düzenleyici tedbirler,
veri ihlali nedeniyle zarar gören kişilere karşı tazminat sorumluluğu, bilişim
suçları kapsamında yöneticilere yönelik cezai sorumluluklar yer almaktadır.
Söz
konusu yaptırımların kapsamı, ihlalin boyutuna, etkilenen kişilerin sayısına ve
kurumun olay karşısındaki tutumuna göre değişiklik gösterebilmektedir.
4.2.1.
İdari Sorumluluklar
Siber
Güvenlik Kanunun 7. maddesinin (b) fıkrasına göre, siber güvenlik
yükümlülüklerini yerine getirmeyen kurumlara idari para cezası uygulanabilir.
Bu cezalar, kritik altyapılarda siber güvenlik önlemleri alınmaması,
zafiyetlerin Başkanlığa bildirilmemesi, gerekli güvenlik önlemlerinin
alınmaması durumlarında devreye girmektedir. İlgili düzenlemeye göre, ihlal
durumunda uygulanacak cezaların miktarı 1.000.000 TL ile 10.000.000 TL arasında
değişebilmektedir. Bu cezalar, ihlalin ciddiyetine göre belirlenir.
Kanunun
8. maddesinde, siber güvenlik yükümlülüklerini yerine getirmeyen kuruluşların
faaliyetlerinin durdurulması veya lisanslarının iptal edilmesi öngörülmektedir.
Özellikle kritik altyapılarda faaliyet gösteren şirketler için bu tür
yaptırımlar, ulusal güvenlik ve kamunun çıkarları açısından önemli sonuçlar
doğurabilir.
4.2.2.
Cezai Sorumluluklar
Siber
güvenlik ihlali ve ilgili bilişim suçları, cezaî sorumluluk doğurabilir. Bu
sorumluluk, kurumların yöneticilerine ve sorumlu çalışanlarına yönelik
uygulanabilir. Türkiye’deki Ceza Kanunu ve Bilişim Suçları Kanunu, bu tür
ihlallerin cezalandırılmasında önemli bir temel oluşturmaktadır.
Türk
Ceza Kanunu (TCK), bilişim suçlarına yönelik hükümler içermektedir. Özellikle,
siber güvenlik ihlalleri kapsamında veri hırsızlığı, sistemlere izinsiz giriş,
veri bozulması veya yok edilmesi. Bu suçlara ilişkin cezalar TCK'nın 243. ve
244. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelere göre, izinsiz erişim sağlamak ve
verileri tahrip etmek suçları cezai yaptırımlara tabi tutulmaktadır.
4.3.
Kamu ve Özel Sektör Açısından Sorumluluk Ayrımı
Yeni
hukukî çerçevede, kamu kurumları ile özel sektör kuruluşları arasında görev ve
yetki ayrımı daha belirgin hale getirilmiştir. Kamu kurumları, hem kendi
sistemlerini korumakla hem de düzenleyici ve denetleyici rol üstlenmekle
yükümlüdür. Özel sektör ise özellikle finans, sağlık, enerji ve ulaştırma gibi
kritik sektörlerde daha sıkı bir denetim ve uyum süreciyle karşı karşıyadır.
Küçük
ve orta ölçekli işletmeler içinse bu yükümlülükler, kademeli bir geçiş
süreciyle uygulanmakta ve rehberlik mekanizmaları üzerinden desteklenmektedir.
Böylece dijital güvenlik açısından kapsayıcı ve ölçeklenebilir bir yapı
oluşturulması hedeflenmektedir.
5.
Uluslararası Yansımalar ve Uyum Süreci
Siber
güvenlik, küresel ölçekte iş birliği ve standartlaşma gerektiren bir alandır.
Türkiye’de son dönemde gerçekleştirilen hukuki düzenlemeler, sadece ulusal
ihtiyaçlara değil, aynı zamanda uluslararası normlara uyum sağlama hedefiyle de
şekillenmektedir. Bu bağlamda Avrupa Birliği, NATO, OECD gibi kurumların
belirlediği çerçeveler, Türkiye’nin siber güvenlik politikalarının önemli
referans noktalarını oluşturmuştur.
5.1.
Avrupa Birliği ve NIS 2 Uyum Süreci
Avrupa
Birliği'nin güncellenmiş NIS 2 Direktifi, siber güvenliğin yönetimi açısından
hem daha kapsamlı yükümlülükler getirmekte hem de kurumlara yönelik denetim ve
ceza mekanizmalarını güçlendirmektedir. [3] Türkiye, AB müktesebatına uyum
süreci çerçevesinde bu direktifle benzer düzenlemeleri kendi mevzuatına entegre
etmeye başlamıştır.
NIS
2 kapsamında özellikle kritik altyapıların korunması, siber olay bildirimi,
yönetişim yapılarının güçlendirilmesi ve üst düzey yöneticilerin sorumluluğu
gibi başlıklar öne çıkmaktadır. Türkiye’deki yeni yasal çerçeve de benzer
şekilde bu alanlarda kurumlara açık ve somut yükümlülükler yüklemektedir.
5.2.
NATO ve OECD ile Çok Taraflı İş Birliği
Türkiye'nin
NATO üyesi olması, siber savunma politikalarının geliştirilmesinde stratejik
ortaklıkları ve bilgi paylaşımını beraberinde getirmektedir. NATO çerçevesinde
kabul edilen ortak güvenlik ilkeleri doğrultusunda, Türkiye ulusal siber
savunma kapasitesini hem teknik hem de kurumsal anlamda güçlendirme taahhüdü
altındadır.
Benzer
şekilde, OECD bünyesindeki dijital güvenlik ilkeleri de Türkiye’nin politika
geliştirme süreçlerinde etkili olmaktadır. Risk temelli yaklaşımların
benimsenmesi, dijital hizmet sağlayıcıların yükümlülüklerinin netleştirilmesi
ve kriz anlarında uluslararası koordinasyonun sağlanması gibi başlıklar hem
OECD ilkelerinde hem de Türkiye'nin stratejik belgelerinde karşılık
bulmaktadır.
5.3.
Uluslararası Veri Güvenliği ve Aktarım Rejimleri
Uluslararası
veri akışı, siber güvenlik hukukunun önemli bir parçası haline gelmiştir.
Özellikle çok uluslu şirketlerin Türkiye’de faaliyet göstermesi ve bulut
teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, sınır ötesi veri transferi
konusunda daha hassas düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Türkiye’nin
veri koruma rejimi, Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ile
kısmen benzerlik göstermektedir. Ancak tam uyum sağlanabilmesi için mevzuatta
bazı güncellemelerin yapılması gerekmektedir. Bu süreçte hem bireylerin temel
haklarının korunması hem de dijital ekonominin zarar görmemesi dengesi
gözetilmektedir.
6.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de
siber güvenlik alanında yaşanan hukuki dönüşüm, dijitalleşmenin hızlandığı bir
çağda oldukça kritik bir aşamaya işaret etmektedir. Yeni düzenlemeler, yalnızca
teknik önlemlerle sınırlı kalmayan; hukuki, kurumsal ve yönetsel düzeyde
bütünsel bir yaklaşımı esas alan bir yapının inşa edildiğini göstermektedir.
Kamu
kurumları, özel sektör ve bireyler arasında netleşen yetki ve sorumluluk
paylaşımı, siber güvenlik politikalarının daha sürdürülebilir ve hesap
verebilir hale gelmesini amaçlamaktadır. Bununla birlikte, yeni mevzuatla
getirilen bildirim zorunlulukları, sertifikasyon süreçleri ve denetim
mekanizmaları, kurumsal düzeyde daha yüksek bir hazırlık düzeyini zorunlu
kılmaktadır.
Uluslararası
normlarla uyum süreci de Türkiye’nin siber güvenlik hukukunda daha kapsayıcı
bir vizyon benimsediğini ortaya koymaktadır. AB’nin NIS 2 Direktifi, NATO
stratejileri ve OECD rehberleri ile kurulan uyum, Türkiye’yi dijital dünyada
daha güvenli ve saygın bir aktör haline getirme potansiyeli taşımaktadır. Ancak
bu dönüşümün etkili ve kalıcı olabilmesi için yalnızca mevzuat değişikliği
yeterli değildir. Uygulama kapasitesinin artırılması, farkındalık
çalışmalarının yaygınlaştırılması, teknik insan kaynağının güçlendirilmesi ve
kurumlar arası iş birliğinin sistematik hale getirilmesi büyük önem arz
etmektedir. Ayrıca özel sektörün özellikle KOBİ düzeyinde desteklenmesi ve
dijital güvenlik yatırımlarının teşvik edilmesi gereklidir.
Sonuç
olarak, Türkiye’de siber güvenlik hukukunda yaşanan bu dönüşüm, dijital
egemenliğin korunması ve ulusal güvenliğin sağlanması açısından stratejik bir
adımdır. Bu sürecin başarılı bir şekilde sürdürülebilmesi ise çok paydaşlı,
esnek ve sürekli güncellenen bir yapının inşa edilmesine bağlıdır.
Av.
İdil Akaltun
Kaynakça:
1. T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm
Ofisi, Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı (2020–2023)
2. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
(BTK), 2020, Bilgi ve İletişim Güvenliği Rehberi
3. Avrupa Birliği – NIS 2 Directive,
2022/2555/EU