Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

TÜRKİYE'DE KADINA YÖNELİK PSİKOLOJİK ŞİDDETİN BOYUTU VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE HUKUKUN ROLÜ

TÜRKİYE'DE KADINA YÖNELİK PSİKOLOJİK ŞİDDETİN BOYUTU VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE HUKUKUN ROLÜ

TÜRKİYE’DE KADINA YÖNELİK PSİKOLOJİK ŞİDDETİN BOYUTU VE KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE HUKUKUN ROLÜ

İnsanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış olan şiddet birçok bireysel ve toplumsal öğe ile birlikte karmaşık bir yapı ortaya koymaktadır. Bu nedenle şiddet olgusunu tanımlamak ve ortaya çıkarmak da kolay olmamaktadır.

Şiddet zamana ve topluma göre değişen küresel düzeyde bir olgudur. Şiddetin temelinde yatan saldırganlık dürtüsü toplumsallaşma süreci içinde öğrenilebilmektedir. Kendini çok farklı biçimlerde gösterebilen şiddet olgusu gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta sık sık karşılaşabileceğimiz bir olgudur.

Şiddet olgusunun çok farklı şekillerde sınıflandırılmasının nedeni şiddetin oldukça karmaşık bir yapıya sahip olmasıdır. Şiddet, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik, yoksunluk ve ihmal içerecek biçimde farklı türlere sahip olmakla birlikte, bireyin kendine dönük, kişiler-arası ve kolektif düzeylerde deşifre edilebilecek sosyal etkileşim bağlamları içerisinde yapılaşmış çok boyutlu bir davranış seti olma özelliğine de sahiptir.

Dar anlamda şiddet kişilerin bedensel ve ruhsal bütünlüğüne karşı yöneltilen olumsuz etkilere yol açan sert ve acı verici eylemdir. Bu eylemin doğrudan kişinin mal, can, beden bütünlüğü yanında kişisel özgürlüğüne karşı da bir tehdit oluşturması söz konusudur. Geniş anlamda ise şiddet, kişi üzerindeki fiziksel ve ruhsal etkileri açıkça ölçülemeyen, dolaylı ve somut bir biçimde hissedilen baskı ve eylem olarak tanımlanmaktadır.

Bireysel şiddet günümüzde tüm ülkelerin bir şekilde karşı karşıya kaldığı önemli bir sosyal problemdir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tüm dünyada bireysel şiddete en fazla maruz kalan kesimin kadınlar olduğu belirtilmektedir.

Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne göre, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız şekilde kadınları etkileyen şiddettir.

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, “kadına yönelik şiddet” ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” tanımını getirmekte ve bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak görmektedir.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınların yüz yüze kaldığı önemli sorunlardan bir tanesi kadınlara yönelik şiddettir. Uygulanan şiddetin türü ne olursa olsun bu şiddetin önlenmesi adına Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerle sorumluluk devlete verilmiş olsa da kadınların maruz kaldığı şiddet oranlarında yıllar içinde bir azalma meydana gelmemiştir.

Türk aile yapısında geleneksel cinsiyete dayalı ayırımcılık özellikle kız çocuklarının ve kadınların toplumsal hayata etkin katılamamalarına ve bunun bir sonucu olarak da birçok açıdan mağduriyet yaşamalarına yol açmaktadır. [1]

Kadına yönelik şiddet, kadınların yaşama, sağlık ve beslenme, eğitim, gelişme, toplumsal ve ekonomik yaşama katılım gibi temel insan haklarını ve özgürlüklerini ihlal eden önemli bir toplumsal sorundur. Kadını baskı altında tutmayı ve kadın üzerinde üstünlük kurmayı amaçlayan toplumsal cinsiyet temelli şiddet, erkek egemen toplumsal yapının etkisiyle oluşmakta ve toplum tarafından görülebilmektedir. Kadınların eğitime, ücretli iş gücüne ve karar mekanizmalarına katılımı konusunda yaşadığı eşitsizlik, ekonomik ve toplumsal kaynaklara ulaşmalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Kadınları şiddete karşı savunmasız hale getiren toplumsal koşullar, kadını güçsüz erkeği ise güçlü ve iktidar sahibi olarak konumlandırır. Erkeğin kadından üstün olarak görüldüğü toplumsal cinsiyet düzeninde şiddet, erkeğin kadın üzerindeki iktidarını sürdürmesini sağlayan şiddet, eşitsiz toplumsal cinsiyet ilişkilerinin devamı için kullanılabilmektedir. [2]

Kadına yönelik şiddet kavramı genellikle kadına yönelik olarak gerçekleştirilen fiziksel şiddet eylemleriyle özdeşleştirilir. Ancak kadının maruz kaldığı tek şiddet biçimi fiziksel şiddet değildir. Genel olarak şiddet algısının genişlemesi kadına yönelik şiddet çalışmalarında da etkisini göstermektedir. Bu çerçevede kadına yönelik şiddet bağlamında, fiziksel şiddetin yanı sıra sözel, ekonomik ve cinsel şiddet eylemleri de göz önünde bulundurulmaktadır. Kadına yönelik şiddet olgusu genellikle dört farklı şekilde sınıflandırılmaktadır. Bunlar fiziksel şiddet, sözel ya da psikolojik şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddet olarak gruplandırılabilir.

Psikolojik şiddet ise, bir şiddet türü olarak nispeten yakın geçmişte tanınmaya başlamış olmasına rağmen, günümüzde en yaygın görülen şiddet türüdür.

Şahin, Yetim ve Güleç Öyekçin kadınların %614’ünün eşleri tarafından şiddete maruz kaldığını ve en fazla maruz kalınan şiddet türünün %54,6 oranıyla psikolojik şiddet olduğunu bulmuşlardır. [3] Psikolojik şiddet, uygulanan kişiyi birçok açıdan güçsüzleştirmeye yarayan ve büyük oranda eleştiri içeren süregelen davranışlar bütünü olarak tanımlanabilir. Kadınlar ve erkekler herhangi bir fiziksel veya cinsel saldırıda bulunmadan sadece sözleri ve sıradan davranışlarıyla psikolojik şiddet uygulayabilmektedirler (Marshall, 1996). Psikolojik şiddet doğrudan fiziksel değildir, ancak fiziksel olarak zarar verme tehdidini içerebilir.

Psikolojik şiddetin, diğer şiddet türleriyle kıyaslandığında, kaygı, korku, utanç, özgüven eksikliği, ruhsal çöküntü, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi çok daha ciddi sorunlara yol açtığı ifade edilmektedir.

Bu durum, psikolojik şiddete maruz kalan bireylerin yaşadıklarını çoğu zaman şiddet olarak adlandıramamalarından, dolayısıyla bu yıkıcı davranışlara daha uzun süre sistematik bir biçimde maruz kalmalarından kaynaklanıyor olabilir. Stets (1990), evlilikte sözel/psikolojik şiddetin fiziksel şiddetin tohumlarını taşıdığını; üstelik yapısal faktörler ve şiddet kültürünün kendini öncelikle psikolojik şiddet olarak göstermeden fiziksel şiddete dönüşmediğini ifade etmiştir.

Kadına yönelik şiddetin önüne geçilmesi için hukuk düzenine düşen rol ise büyüktür. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 2004 yılında yapılan değişiklikler ile kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu Anayasa’nın 10. maddesinde yapılan şu değişiklikle vurgulanmaktadır; “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir.” Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Uluslararası hukuk açısından baktığımızda kadına yönelik şiddetle ilgili ilk önemli belge 20 Aralık 1993 tarihinde BM genel kurulunda kabul edilen “Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirgedir. Bunu takip eden yıllarda 1995 yılında “Pekin Bildirgesi ve Eylem Platformu” ile her kadın için eşit, kalkınma ve barışı hedefleyen bir bağlılık anlaşması yapılmıştır. [4]

Gerek Anayasa’mızda gerekse imzacısı olduğumuz Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nde yer alan kadın-erkek eşitliğine ve kadına şiddete ilişkin hükümleri içselleştirmenin ve yargı kararlarında yer vermenin önemi büyüktür. Bu kapsamda günümüzde verilen yargı kararlarının bir kısmı kadına yönelik şiddet konusunda emsal teşkil etmeye aday niteliktedir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 08.11.2018 tarih ve 2016/10467 E. 2018/6806 K. Sayılı kararı ile davalı eşin davacı eş hakkında haksız yere suç duyurusunda bulunması ve hakaret içeren ifadeler kullanması nedenleri ile davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığından bahisle davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararının, şikâyet hakkının Anayasa’nın 36. Maddesi gereğince temel hak ve özgürlükler arasında olduğundan bahisle bozulmasına karar verilmiştir. [5]

Dosya bozma kararıyla ilk derece mahkemesine gönderilmişse de ilk derece mahkemesi eşin diğer eşe hakaret etmesinin kişilik haklarına saldırı olduğundan bahisle direnme kararı vermiştir. [6] Söz konusu karar henüz yazılmamış olup, kadına yönelik psikolojik şiddete karşı mücadelede önemli bir kilometre taşı niteliği taşımaktadır. Zira hakaret ve iftira içeren beyanların Anayasa kapsamında ve kişi hak ve özgürlükleri dâhilinde kabul edilmesi, kişileri bu davranış biçimine teşvik etmekten ve kadınlara yönelik her türlü şiddete ilişkin elde edilen gelişmelere zarar vermekten öteye gitmeyecektir.

Güncel tarihli bu kararın benzer yargı kararlarına emsal teşkil edeceğini umarak yakın zamanda geride bıraktığımız 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün önemini bir kez daha vurgulamak gerekmektedir.

1960 yılının 25 Kasım’ında, Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadın cesedinin bulunması ve kadınların fiziksel ve cinsel şiddet nedeniyle öldüğünün anlaşılması üzerine 1985 yılında, BM tarafından Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi İçin Uluslararası Mücadele Günü ilan edilmiştir. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi için Uluslararası Mücadele Günü’nün önemi topluma bilinçlenme hususunda yapacağı katkılar bakımından büyüktür. Kadına yönelik şiddet bir toplumsal yapı problemidir. Bu problemin engellenmesi ya da çözüme kavuşabilmesi için toplumsal kurumlar iş birliği içerisinde çalışmalıdır. İşbirliğinin sağlanması için ise tehdidin ne kadar büyük olduğunun tüm toplum tarafından idrak edilmesi gerekmektedir.

Sadece Türkiye’de 2019 yılında 474 kadın öldürülmüş, yüzlerce binlerce çocuk annesiz kalmıştır. Her ne şekilde yahut her kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilirsin, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadın cinayetlerinin son bulması için hukuk düzenine büyük rol düşmektedir. Kadın haklarını koruyan emsal kararlar verilmesi, toplumun şiddete karşı bilinçlendirilmesi, kadına şiddete yönelik eğitimin ilkokul çağlarından başlaması, caydırıcı cezalar kadınların içinde bulunduğu tehditkâr atmosferden kurtulmalarına ön ayak olacaktır. Kadın erkek eşitliğinin her alanda tesis edildiği, kadınlara yönelik her türlü şiddetin son bulduğu daha iyi bir gelecek fikrini gerçeğe dönüştürmek ancak böyle mümkün olacaktır.


Stj. Av. Öykü Kaygusuz

 

Kaynakça:

1. Kadınlara Yönelik Psikolojik Şiddet Ölçeğinin Türk Kültürüne Uyarlanması, Senem Ezgi Vatandaşlar, Zeynep Hatipoğlu Sümer

2. AKKAŞ, İ., UYANIK, Z. Kadına Yönelik Şiddet, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi 6, 32-42

3. ŞAHİN, YETİM, ÖYEKÇİN, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi 2012 Türkçe KYPŞÖ, 345

4. KILIÇ, M.N., Kadına Yönelik Şiddet: Sosyo-Psikolojik Arka Plan, Manevi Boyut, Hukuki Yaptırımlar, 2019 59-60

5. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 08.11.2018 tarih, 2016/10467 E. 2018/6806 K. Sayılı kararı

6. GÜNERİ, Yasemin, 25.11.2020 tarihli “Hakaret içeren savunma tazminatı gerektirir mi?” başlıklı köşe yazısı

Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Üzerine Bir Alan Araştırması, Ayşe Ediz, Şenol Altan Türkiye Barolar Birliği Dergisi

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN