1. CEZAİ ŞARTIN TANIMI VE UNSURLARI
Kanunumuz cezai şartı doğrudan
tanımlamaktan kaçınmış olup tali düzenlemeler ile çevresinden dolaşmıştır.
Cezai şart/ceza koşulu hakkında doktrindeki tanımların ortalama toplamı
şöyledir:
“Sözleşmenin
hiç ya da gereği gibi ifa edilmediği hallerde borçlunun alacaklıya vermeyi
taahhüt ettiği para ya da ekonomik değere cezai şart (ceza koşulu) denir.” [1]
Cezai şart, asıl borca bağlı ve asıl
borçtan ayrı, borcun sözleşme gerekleri çerçevesinde ifa edilemediği takdirde
doğan tali bir alacak kalemidir. Cezai şartın doğumu için; diğer sözleşmenin
ifa edilmemesinden kaynaklanan alacak kalemlerinden farklı olarak zarar
miktarının ispatı şart değildir. Borcun sözleşmeye aykırı olarak yerine
getirilmemesi cezai şartın doğumu için gerekli ve yeterlidir.
Cezai Şartın Unsurları temelde 4 tane
olup bunlar Asıl Borcun Mevcudiyeti, Feri’liği, Cezai Şart Olarak Asıl Borçtan
Ayrı ve Bağımsız Bir Edimin Bulunması ve Sağlararası Bir Hukuki İşlem ile
Kararlaştırılmasıdır.
- Asıl Borcun Mevcudiyeti:
Cezai şartın edimin ifasını garanti
altına alan, ifaya teşvik edici bir teminat olması karşısında asıl borcun
mevcudiyetinin temel unsur olması doğaldır. Cezai şartın geçerliliği için asıl
borcun konusunun emredici hükümlere, ahlak ve adaba aykırı olmaması
gerekmektedir. Kural olarak sözleşme serbestisi ilkesi gereği her türlü edime
karşılık cezai şart belirlenmesi mümkündür. Ancak bir kısım kanunlarda belli
sözleşme tiplerine cezai şart bağlanamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Örneğin konut ve çatılı iş yeri
kiralarında kira bedelinin zamanında ödenmemesi halinde cezai şart ödeneceğine
veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmaların geçersiz
olacağı düzenlenmiştir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 5. maddesi ile
ise tüketici sözleşmelerinde tüketici aleyhine düzenlenen cezai şartın geçersiz
olacağı kararlaştırılmıştır.
- Fer’i Olması:
Cezai şartın varlığı, ifasını teminat
altına aldığı asıl borcun varlığına bağlıdır. Bunun hukuki sonucu olarak asıl
borca karşı ileri sürülebilen itirazların cezai şart bakımından da ileri
sürülmesi mümkündür. Örneğin asıl borcun zamanaşımına uğraması durumunda veya
karşı edimin ifa edilmediği hallerde ileri sürülecek def’iler cezai şartı da
kapsamaktadır. Ek olarak asıl edimin ifa yerine ve şekline, geçerlilik şekline
ilişkin hükümler kural olarak cezai şartın ifası bakımından da geçerlidir.
Ancak önemle belirtilmelidir ki cezai
şartın fer’iliği muaccel olma anına kadardır. Muaccel olduktan sonra cezai şart
asıl borçtan bağımsız bir alacak haline gelecektir.
Son olarak cezai şartın fer’iliğinin
istisnaları da bulunmaktadır. Örneğin, henüz muaccel olmamış bir cezai şartın
asıl borçtan bağımsız olarak temlikinin mümkün olması veya cezai şart
alacağının daha kararlaştırılırken üçüncü bir şahsa ait bulunması halleri
fer’ilik ilkesinin istisnalarını teşkil etmektedir. [2]
- Cezai
Şart Olarak Asıl Borçtan Ayrı ve Bağımsız Bir Edimin Bulunması
Cezai şartın bir diğer unsuru, fer’isi
olduğu asıl borcun cezai şarta konu edimden ayrı ve bağımsız bir edim
olmasıdır. Diğer unsurlar ile doğrudan ilintili olan bu unsur, edimlere
uygulanacak hukuki muamelelerin tayini bakımından önem arz etmektedir.
Asıl borç gibi cezai şarta konu edimin
de kanuna, ahlaka veya kişilik haklarına aykırı olmaması gerekmektedir. Ancak
cezai şartın bu nedenle geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı
bir sebepten geçersiz hale gelmesi asıl borcun varlığını etkilememektedir.
- Sağlararası Bir Hukuki İşlem ile
Kararlaştırılması
Son olarak cezai şartın
kararlaştırıldığı hukuki işlemin sağlararası bir işlem olması gerekmektedir.
Sağlararası hukuki işlemler; etkilerini, hüküm ve sonuçlarını işlem yapanın
sağlığında ve malvarlığında doğuran tek, iki ya da çok taraflar işlemlerdir. Ölüme
bağlı tasarruflarda cezai şart kararlaştırılması mümkün değildir.
2. CEZAİ ŞARTIN İNDİRİLMESİ
Esasen tarafların sözleşme serbestisi
içerisinde mutabık kalarak akdetmiş oldukları sözleşmeleri daha sonra tek
taraflı olarak değiştirmeleri ya da ortadan kaldırmaları mümkün değildir. Bu
kural özel hukukun temelini oluşturan “ahde vefa” ilkesinin bir gereğidir.
Ancak ahde vefa ilkesi de sınırsız olmayıp hukukumuzda belli istisnai hallerde hâkime
sözleşme hükümlerine müdahale yetkisi verilmiştir.
Cezai şartın belli koşullarda hâkim
tarafından indirilmesi de yine bu kapsamda olup ahde vefa ilkesinin istisnasını
teşkil etmektedir. Bu noktada hâkimin referans alacağı husus tarafların menfaat
dengesidir. Bir taraf aleyhine açıkça nispetsizlik bulunduğu tespit edilir ise hâkim
sözleşme hükümlerine müdahale ederek işbu yazımız özelinde incelediğimiz üzere
cezai şartın indirilmesine karar verebilecektir. Ancak bu noktada sözleşme
serbestisi ve ahde vefa ilkelerinin koruduğu hukuki değerlere zarar vermeden hakkaniyet
gereğince yapılacak değişiklikler bakımından son derece ince bir hesap
bulunmakta olup Mahkemenin takdir yetkisi ciddi önem arz etmektedir.
Yazımızın ilk kısımlarında
bahsettiğimiz üzere cezai şart bir zarara karşılık belirlenmemekte olup
nispetsizliğin tespiti bakımından alacaklının zarar durumunun baz alındığını
söylemek doğru olmayacaktır. Ancak sözleşme konusu edimler ve tarafların mali durumları
değerlendirildiğinde belirlenen cezai şartın olağan hayat koşullarında aşırı
olduğuna dair oluşacak kanaat, bedelin düzenlenmesi için gerekçe teşkil
edebilecektir. Burada baskın olan hâkimin adalet duygusu ile makuliyet ölçüsü
olacaktır.
Tarafların irade serbestisi; diğer
hukuk dallarında örnekleri görüldüğü üzere bir tarafın diğer taraftan daha
zayıf, diğerinin ise daha güçlü olduğu; yani sözleşme tarafları bakımından
birinin diğerini ezme ve istismar edebilme ihtimal ve kabiliyeti bulunduğu
hallerde hukuk eliyle kısıtlanarak düzenlenmektedir. İşçi- işveren, kamu-
idare, tüketici ilişkileri gibi alanlarda da taraflar arası eşitsizlik
bulunduğundan kurulacak akitlerde Kanunlar eliyle fren, denge ve koruma
mekanizmaları ihdas edilmiştir. Doğrudan özel hukuk içerisinde, yani hukuken
eşit iki özel hukuk öznesi arasında kurulan akitlerde ise cezai şart bakımından
nispetsizliği gidermek üzere hâkim müdahalesi mümkün kılınmıştır.
Mevzuatımızda cezai şartın
indirilmesine ilişkin emredici kural Türk Borçlar Kanunu 182/f.3 maddesinde:
“Hâkim,
aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” şeklindedir.
Bir
diğer referans hükmümüz ise TBK m.27’de düzenlenen:
“Kanunun
emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya
konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin
içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini
etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça
anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.”
Hükmüdür.
Şayet belirlenen cezai şart yahut bağlı olduğu asıl edim emredici hükümlere,
ahlaka, kamu düzenine yahut kişilik haklarına aykırı ise yahut konusu imkânsız
ise TBK 27 bakımından da hâkim müdahalesi mümkün olacaktır.
Taksitle
satım sözleşmeleri hakkında düzenleme içeren TBK m. 260/f.2 hükmü cezai şart
miktarı bakımından:
“Satıcı,
alıcının peşinatı ödemede temerrüde düşmesi yüzünden satılanın devrinden önce
sözleşmeden dönerse, alıcıdan sadece ödenmeyen peşinat üzerinden, sözleşmeden
döndüğü tarihe kadar işleyecek yasal faiz ile sözleşmenin kurulmasından sonra,
satılanın uğramış olduğu değer kaybı sebebiyle tazminat isteyebilir. Ceza
koşulu kararlaştırılmışsa, peşin satış bedelinin yüzde onunu aşamaz.” şeklinde düzenleme içermektedir.
Bu
emredici düzenleme taksitle satım sözleşmeleri bakımından kararlaştırılacak
cezai şart miktarının azami yasal sınırını belirlemiştir. Azami sınırın
üzerindeki cezai şartlar, emredici kurala aykırılık teşkil edecek ve
aykırılığın ortadan kaldırılması amacıyla yasal sınıra indirilecektir. [3]
Son
olarak sıralı şekilde Cezai Şartın İndirim Koşullarından bahsetmek gerekirse
temelde 4 tane olup bunlar Geçerli Bir Cezai Şartın Bulunması, Cezai Şartın
Muaccel Olması, Cezai Şartın İfa Edilmemiş Olması ve Aşırı (Fahiş) Cezai Şart
Olmasıdır. [4]
Geçerli
Bir Cezai Şartın Bulunması cezai şartın fer’iliğinden ileri gelmekte olup bu
hususta yazımızın başındaki açıklamalarımızı tekrar etmek yeterli olacaktır. Cezai
Şartın Muaccel Olması; asıl borcun muacceliyeti, asıl borcun zamanında ve
gereği gibi ifa edilmemesi ve borçlunun kusurlu olması gerekliliklerini de
içinde barındıran bir şarttır. Cezai Şartın İfa Edilmemiş Olması da bir önceki
şart ile bağlantılı olup muaccel olan cezai şartın usulü ve gereğince ifa
edilmemesi gerekmektedir. Son olarak Aşırı (Fahiş) Cezai Şart Olması, hâkim
eliyle cezai şartın indirilmesi için gerekli son ve en temel şarttır.
3. ÖZEL OLARAK TACİR SIFATINI HAİZ
BORÇLU BAKIMINDAN CEZAİ ŞARTIN İNDİRİLMESİ
Tacirler arası ilişkilerde cezai şartın
düzenlenmesine ilişkin olarak Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir düzenleme
bulunmakta olup kısaca bu hükümden bahsetmekte de yarar bulunmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu Ücret ve Sözleşme
Cezasının İndirilmesi başlıklı 22. maddesi uyarınca:
“Tacir
sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanunu’nun 121 inci maddesinin ikinci
fıkrasıyla 182’nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525 inci maddesinde yazılı
hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya
sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.”
Yani anılan hüküm uyarınca tacirler TBK
kapsamındaki cezai şartın indirilmesi hükmünden istifade edemeyecektir.
Tacirlerin TTK 18. maddesi gereği bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş insanı
gibi hareket etmesi gerekliliğinin bir çıktısı olarak tacirlerin sözleşmesel
ilişkilerinde imza altına aldığı cezai şartların daha sonra nispetsizlik
gerekçesiyle indirilmesi mümkün değildir.
Emsal niteliğinde Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu 08.10.1997 tarihli, 1997/13-407 E., 1997/769 K. sayılı kararında:
“…Toplanan
tüm bu delillerin birlikte incelenmesinden davalının inşaat yapıp satmak ve
konfeksiyonculuk gibi işler yapmak suretiyle bir ticari işletmeyi kendi adına
işlettiği açıkça anlaşılmaktadır. Böylece davalının tacir olduğunun kabulü
zorunludur. Hal böyle olunca davalı, TTK’nun 24. maddesi hükmü uyarınca BK 161
maddesinin 3. Fıkrasına göre kararlaştırılan cezai şartın fahiş olduğunu ve
indirilmesini isteyemez. O halde mahkemenin de anılan hükme göre cezai şartı
indirmesi doğru değildir ve bozmayı gerektirir...” [5]
gerekçeleriyle tacir sıfatını haiz
borçlunun cezai şartın indirimini isteyemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak
unutulmaması gerekir ki her durumda TBK 27 emredici kuralı geçerli olup
basiretli tacir dahi olsa hiçbir borçlunun ahlaka, adaba aykırı cezai şartları
ödemeye zorlanamayacağı sarihtir.
Tüm
bunlara ek olarak “tacir sıfatını haiz borçlunun, ekonomik yönden mahvına
neden olacak derecede yüksek cezai şartın, borçlunun ekonomik özgürlüğüne
ilişkin kişilik hakkına79, ahlaka ve adaba aykırı bulunması nedeniyle tamamen
batıl sayılmasının yanında, makul düzeye indirilebileceği de kabul
edilmektedir.” [6]
Yani ahlaka aykırılığın borçlunun
ekonomik olarak mahvına sebep olup olmama yönünden değerlendirilerek cezai
şartın indirildiği, hükümsüzlüğüne karar verildiği Yargıtay uygulamalarında ve
çeşitli doktrin görüşlerinde görülmektedir.
SONUÇ OLARAK
Neticeten, cezai şart özel hukuk
kişilerinin sözleşme serbestisi çerçevesinde birbirlerini ifaya zorlamak ve bir
teminat teşkil etmek üzere ihdas ettikleri; asıl borcun fer’isi ancak asıl
borçtan bağımsız bir alacak kalemi teşkil eden özel bir borç türüdür. Kanunumuzda
özel hükümlere tabi tutulmuş olup varlığı için gerekli şartlar ve belli
durumlarda sözleşme serbestisini ve ahde vefa ilkesini aşarak hâkim eliyle
müdahale edilmesini ve ceza koşulu bedelin indirilmesini işbu yazımız ile
özetlenmiştir. Ek olarak tacirler bakımından cezai şartın kural olarak
indirilmesinin talep edilmesinin mümkün olmadığı; ancak istisnanın istisnası
olarak belli durumlarda tacirler bakımından dahi cezai şartın
düzenlenebileceğine de kısaca değinilmiştir. Günümüzde tüm sözleşme tiplerinde
muhakkak bulundurulan ceza koşulunun hâkim eliyle anılan şekillerde
düzenlenmesi işbu kapsamda mümkündür.
Av. Gamze Nur Şan
Kaynakça:
1.
Hatemi Hüseyin / Gökyayla Emre, “Borçlar Hukuku Genel Bölüm”, 2. Bası,
İstanbul, Vedat Yayıncılık, 2012, s. 345; Turgut Önen, “Borçlar Hukuku”,
5. Bası, Yargı Yayınevi, 1999, s. 119.
2.
Tunçomağ, a.g.e., s. 16; Kocaağa, a.g.e., s. 145-146; Şenyüz, a.g.e., s. 196 vd
3.
Gülseven, Hilal, “TÜRK HUKUKUNDA CEZAİ ŞARTIN İNDİRİLMESİ” İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul, 2005.
4.
Gülseven, Hilal, “TÜRK HUKUKUNDA CEZAİ ŞARTIN İNDİRİLMESİ” İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul, 2005.
5.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.10.1997 T., 1997/13-407 E., 1997/769 K. sayılı
kararı
6. Gülseven, Hilal, “TÜRK HUKUKUNDA CEZAİ ŞARTIN İNDİRİLMESİ” İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2005.