I. Tüzel Kişilik Kavramı
Tüzel Kişiler belirli bir
amacı gerçekleştirmek üzere örgütlenmiş, hukuk düzenince kendilerini oluşturan
kişi veya mallardan bağımsız bir kişiliğe ve malvarlığına sahip olmasına imkân
verilerek bir hukuk süjesi olarak kabul edilen kişi yahut mal toplulukları olup
tüzel kişiliğin Türk hukukundaki tanımı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 47. maddesinde
yapılmıştır:
“Başlıbaşına bir varlığı
olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan
bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel
kişilik kazanırlar.”
II. Tüzel Kişilik Kavramına Hâkim Olan
Ayrılık İlkesi
Tüzel kişiler kendilerini
ve organlarını oluşturan gerçek kişilerden ayrı ve bağımsız bir kişiliğe ve
malvarlığına sahiptir. Bunun altında yatan temel sebep ise “Tüzel Kişilik”
kurumunun ancak kendisini oluşturan gerçek kişilerden ayrı ve bağımsız bir
kişiliğe ve malvarlığına sahip olması ile amacına ulaşabilmesinin mümkün
olmasıdır. [1]
Tüzel kişilikler, bu
ayrılık ilkesi sayesinde kendisini oluşturan gerçek kişilerden bağımsız olarak
hak ve borçlara ehil olabilmekte, hukuk sujesi olarak anılmaktadır.
Tüzel kişiyi oluşturan
gerçek kişiler örgütleme unsuru ile topluluğa girerek bazı haklarının
kullanılmasını tüzel kişiye bırakmakta ve kendi kişiliklerini geri plana
çekmektedirler. Bu husus, tüzel kişinin kendisini oluşturan gerçek kişi ve
sujelerden ayrı bir kişiliğe sahip olmasını sağlamaktadır. Bunun sonucu olarak
tüzel kişilerin organları vasıtasıyla yapmış oldukları eylemleri sonucunda
ortaya çıkan hak ve borçlar, doğrudan doğruya tüzel kişiye ait olmaktadır.
III. Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması
Kuramı
Tüzel kişilik perdesinin
kaldırılması, tüzel kişinin ortağının sorumluluğunu öngören açık bir kanun veya
sözleşme hükmünün bulunmamasına rağmen, ortağın, tüzel kişinin borçlarından
tüzel kişilik perdesinin kötüye kullanılması sebebiyle sorumlu tutulduğu
hâlleri ifade eder. Bu sebeple tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için en başta
somut olay adaletini sağlayabilecek ve uygulanabilir nitelikte özel bir
düzenlemenin mevcut olmaması gerekir. [2]
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, tüzel kişiler bakımından kabul edilen ayrılık ilkesinin istisnasını teşkil etmekte olup “İstisnalar dar yorumlanır” (“singularia non sunt extenda”) ilkesi çerçevesinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının da dar yorumlanması gerekmektedir. Yani istisnaî bir nitelik taşıyan ve genel ilkelere aykırı hareket edilmesi anlamına gelen tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına şüpheyle ve ihtiyatla yaklaşılmalıdır.
IV. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46.
Hukuk Dairesinin Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Kuramına İlişkin
18.05.2022 Tarihli Kararı
Sermaye şirketi olan
satıcı yüklenici …… A.Ş. ile akdedilmiş taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde,
yüklenicinin finansal yapısının bozulması nedeniyle borcunu ifa etmemesi
neticesinde İstanbul 8. Tüketici Mahkemesinde ikame edilen davada, davalı
şirket ve hissedarlarının tüzel kişilik perdesinin aralanması ve organik bağ
kapsamında yüklenici şirketin içinin boşaltılması nedeniyle sorumlu
olduklarından bahisle ödenen bedelin davalılardan iadesi ve sözleşmeye bağlı
olarak verilen senedin iptali talep edilmiştir.
Yerel Mahkeme, davanın
kabulüne karar vererek dava konusu …..-TL tutarlı bononun davacı yönünden
geçersizliğinin tespiti ile bononun iptaline ve davacılar tarafından sözleşme
kapsamında ödenen tutarın davalı şirket yetkililerinden tahsil edilerek
davacılara verilmesi yönünde hüküm kurmuştur. Yerel Mahkemenin kararına karşı
istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf incelemesini yapan
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi, 18.05.2022 tarihli,
2020/2565 E., 2022/1143 K. sayılı ilamıyla;
‘’ Tüm bu anlatılanlar ışığında; davalılar K.A,
M.F.U, ……… Anonim Şirketi ve ……… A.Ş arasında organik bağ bulunduğu, yönetim
birliği içinde hesaplarının ortak olduğu tespit edildiğinden bu sebeple bu
davalılarında davacıların ödediği bedelden sorumlu oldukları yönündeki ve
davacı R.T. tarafından davalı ……. A.Ş' ye sözleşme nedeniyle dava konusu …..-
TL tutarlı 30.09.2018 tarihli verilen emre yazılı senet açısından Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Kanunundaki düzenlemelere göre tüketiciyi borç altına
sokan sözleşmeye dayalı olarak alınan senetlerin nama yazılı olması gerektiği,
bu nedenle de emre yazılı olan ve dava konusu yapılan senet yönünden kanunun
emredici hükmü karşısında tüketicinin sorumluluğunun bulunmadığı, senedin
geçersiz olduğu yönündeki mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
İlk
derece mahkemesince verilen kararın dosya kapsamındaki yazı, belge ve
bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, gerekçesinde dayanılan
delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede
usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde
belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir
aykırılığın da bulunmamasına göre davalılarının istinaf talebinin HMK.353.1.b.1
maddesi gereğince esastan reddine…’’
Hükmünü kurarak davalıların istinaf başvurusun esastan reddine karar vermiştir. [3]
Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile kararlaştırılmış satın alım bedellerinin alıcı tarafından ödenmesi ve satıcı tarafından edimlerin yerine getirilmemesi durumu söz konusudur. Satıcının, şirket unvanının vermiş olduğu güveni kullanarak projeyi tamamlamaması, mükerrer satış yapması gibi ihtimaller de göz önünde bulundurulduğunda, alıcı; satıcı yüklenici ile akdettiği taşımaz satış vaadi sözleşmesi kapsamında ödediği bedellerin iadesini ve sözleşemeye bağlı olarak vermiş olduğu senetlerin iptalini talep edebilecek, tüzel kişi ile üyeleri arasındaki mutlak olan şahıs ve mal ayrılığı ilkesi uygulanmayacaktır.
Stj. Av. Anıl Sağlam
Kaynakça:
1. ANTALYA,
Gökhan; “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi”, Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Tüzel Kişilik Perdesinin
Aralanması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, İstanbul, Şubat 2008
2. İmre,
Zahit, Medenî Hukuka Giriş (Temel Kavramlar, Medenî Kanunun Başlangıç Hükümleri
ve Hakiki Şahıslar Hukuku), 3. Bası, İstanbul 1980
3. İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesinin 18.05.2022 tarihli, 2020/2565 E.,
2022/1143 K. sayılı ilamı