Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHNİ KANUNU KAPSAMINDA REHİN SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI VE KONUSU BAKIMINDAN İNCELEME

TİCARİ İŞLEMLERDE TAŞINIR REHNİ KANUNU KAPSAMINDA REHİN SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARI VE KONUSU BAKIMINDAN İNCELEME

01.01.2017 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6750 sayılı “Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu” ile birlikte 21/07/1971 tarihli ve 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu yürürlükten kalkmış olup, işbu Kanun ile mülga kanuna kıyasen esaslı yenilik ve değişiklikler yapılmıştır. Rehin sözleşmesinin şekli açısından mülga kanunda olduğu üzere yine yazılı bir sözleşme gerekmekte olup; Kanun’un 4. Maddesi gereğince rehin hakkı, bu sözleşmenin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı nezdinde kurulan “Rehinli Taşınır Sicilini” ’ne tescili ile doğacağı düzenleme altına alınmıştır. Sicile yapılacak tescilin ise, kurucu etkiye sahip olduğu açıkça belirtilmiştir.[1]

Bu kapsamda öncelikle taşınır rehni bakımından Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nun getirdiği en önemli değişiklikler kanaatimizce sözleşmenin konusu ile tarafları hakkındadır. Zira, diğer yenilik ve değişikliklerde Kanun’un amacı göz önünde bulundurularak sözleşmenin esaslı noktalarına paralel olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mülga Kanun gereğince, ticari işletmenin istisna haller saklı kalmak kaydıyla tamamının rehin sözleşmesinin konusunu oluşturması zorunlu iken Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu ticari işletmenin tamamı üzerinde rehin kurulmasına imkan tanımasının yanı sıra Kanun’un 5. maddesi kapsamında son derece geniş olarak sayılan taşınırların tek başına da rehin sözleşmesinin konusunu oluşturabilmesine olanak sağlanmıştır.

Burada aslında Kanun rehnin kapsamını arttırırken bunun nedenini “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. Maddesinde açıklamış;

“Bu Kanunun amacı; teslimsiz taşınır rehin hakkının güvence olarak kullanımının yaygınlaştırılması, bu rehne konu taşınırların kapsamının genişletilmesi, taşınır rehninde aleniyetin sağlanması ile rehnin paraya çevrilmesinde alternatif yolların sunulması suretiyle finansmana erişimi kolaylaştırmaktır.”

küçük ölçekli işletmelere, tacirlere ve esnafların finansmana erişimini kolaylaştırmak amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Bu noktada, Kanun sadece rehin sözleşmesinin konusu oluşturabilecek unsurların arttırılması ile kalmamış olup, rehin sözleşmesine taraf olabilecek kişilerin kapsamını da son derece genişletmiştir. Buna göre; Mülga TİRK kapsamında rehin rehin sözleşmesinin tarafları, tüzel kişiliği haiz ve sermaye şirketi olarak kurulmuş kredi müesseseleri kredili satış yapan gerçek ve tüzel kişiliği haiz müesseseler ve kooperatifler ile ticari işletmenin maliki bulunan gerçek ve tüzel kişiler iken; Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu ile birlikte sözleşmenin tarafı olabilecek kişilerin kapsamı arttırılmış olup; kendi içinde de TİRK’e göre daha karışık bir yapı olarak ikili bir ayrıma gidilmiştir. Bu kapsamda; mevcut düzenleme ile birlikte rehin alacaklısı kredi kuruluşu, tacir veya esnaf olabilecektir. Bu kişiler açısından da her biri bakımından rehin sözleşmesinin kredi vereni farklılık arz etmektedir. Şöyle ki; rehin alan,

* kredi kuruluşu ise; rehin veren konumunda tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü, serbest meslek erbabı gerçek ve tüzel kişiler,

* kredi kuruluşu niteliğinde olmayan tacir ise; rehin veren, tacir veya esnaf,

* esnaf ise; rehin veren tacir veya esnaf olabilecektir.[2]

Görüleceği üzere mevcut düzenlemeler ile birlikte ticari işletmelerde rehin sözleşmesine taraf olabilecekler ile sözleşmenin konusu bakımından mülga Kanun’a göre oldukça genişleme söz konusudur. Mülga Kanun’da esas olan rehin alan bakımından kredi kuruluşlarının ve istisnai durumlarda kooperatif ve kredili satış yapan gerçek veya tüzel kişilerin olabilmesinin nedeni rehin verenleri bir nevi korumak; ticari hayatın işleyişi ve devamlılığı noktasında tacir ve esnafları belirsizlikten korumak iken[3];  yeni Kanun bu hususu küçük esnaf ve tacirlerin ticari hayattaki rollerini arttırabilmek ve güvenilirliklerini arttırarak finansmana ulaşmalarını kolaylaştırmak amacıyla yukarıda açıklandığı üzere belirli değişikliklerde bulunmuş olsa da ilgili amaca ulaşılabilmesi noktasında iktisadi, ticari ve hukuki açıdan ortak bir faydanın sağlanıp sağlanamadığı belirsizdir. Zira, örnek olarak tacir ve esnaflar ele alındığında rehin veren konumunda bulundukları durumlarda Mülga Kanun varken rehin verebileceği kurumların güvenilebilirliği ile mevcut düzenleme kapsamında iki tacirin aralarında yapacakları rehin sözleşmesinde rehin alan konumunda bulunan kişinin güvenilirliği açısından büyük fark ve neticesi itibariyle olumsuz sonuçlara yol açabileceği; taciri güvenilir kişi ve kimseler ile iş yapmaya sevk etmekten, zor durumda bulunan tacir, esnaf ya da diğer rehin verenlerin bulundukları koşullar nedeniyle zararlarına da olsa ödeme yapabilecekleri saikiyle sözleşmenin tarafı olarak kendilerini bulmalarının engellenmesi ile sömürüye maruz bırakılmalarının önlenmesi ve ticari işleyişin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için alınması gerekli olan önlemler düşünüldüğünde işbu düzenlemeler tartışma konusudur.

Yine, Kanun’un 14. maddesinde 1/a bendinde; rehin verenin borcunu süresinde ifa etmemesi halinde, rehin alana, rehinli malın mülkiyetini 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre kendisine devredilmesini imkanı tanınmıştır. Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanununa göre alacağın muaccel olmasından önce; borcun ödenmemesi halinde rehinli malın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine yönelik her türlü anlaşma geçersiz iken Kanun kapsamında “lex commissoria” yasağı olarak adlandırılan bu yasağa istisna da getirilmiş olmaktadır. Burada asıl önem arz eden husus; Kanun tarafından yeni bir istisna getirilmesi değil, rehinli malın (hammadde, stoklanan ürünler vb.) mülkiyetinin devrinin kısıtlanmadığı düşünüldüğünde rehin verenin sadece rehin alacaklısı tarafından değil, üzerinde rehin kurduğu hammadde, ürün ya da Kanun kapsamında sayılan envaiçeşit unsur bakımından muhtemel satış yapacağı üçüncü kişiler bakımından da sömürüye açık bırakılacaktır. Zira, üzerinde işbu Kanun kapsamında rehin bulunan ve mülkiyetinin başkasına geçme ihtimali olan unsurlar açısından 3. kişilerin daha az fiyat teklif ederek rehin vereni zor durumda bırakması muhtemel olacaktır.  

Sonuç itibariyle; mevcut düzenlemeler kapsamında, rehin sözleşmesine konu olabilecek unsurların arttırılması ve bu unsurlardan yararlanmak isteyen mülkiyet sahibi tacir veya esnafların tasarruf özgürlüğünün genişletilmesi ile finansman sağlama imkanlarına yönelik düzenlemeler getirilmesi, üzerinde rehin kurulmuş unsurların üçüncü kişiler açısından da aleniyeti sağlamak üzere Bakanlık nezdinde “Rehinli Taşınır Sicili” kurulması gibi durumlar olumlu iken, yukarıda arz ve izah edildiği üzere  sözleşmenin tarafları olabilecek kişilerin oldukça genişletilmesi, rehnin hüküm ve sonuçları bakımından rehin verenin gerek rehin alan, gerekse de üçüncü kişilerle yapacağı işler noktasında sömürülme ihtimali yönlerinden kanaatimizce Kanun’un amaç ve gayesine uygun düşmemektedir.

 

Stj. Av. Burak Şen 

 

 Kaynakça:

[1] Belin Köroğlu Ölmez, “Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Uyarınca Ticari İşletme Rehni”, TBB Dergisi, 2017, S.129, s. 263.

[2] Başak Şit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni  Kanunu Üzerine Bir İnceleme, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2017, s.11.

[3] Gökhan Antalya, Faruk Acar,  Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni, 1. bs, İstanbul, Oğul Matbaacılık, 2017, s.16. 

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN