Sözleşmeler hukukunun temellerinden biri
olarak kabul edilen iyiniyet ilkesi, sözleşme sürecinde tarafların
davranışlarına yön veren bir rehber görevi görmektedir. Hukuk sistemlerine göre
önemi değişiklik gösteren bu ilke, tarafların dürüstlük, sadakat ve güven
çerçevesinde hareket etmeleri gerektiğini ele almaktadır. Bu makalede, iyiniyet
ilkesinin sözleşmelerdeki yeri farklı hukuk sistemleri bağlamında ele alınacak,
işlevi ve uygulama alanları incelenecektir.
1.Kıta Avrupası Hukuk Sisteminde İyiniyetin Yeri: Türkiye ve
Fransa Örneği
Türk
hukukunda sözleşmelerin kurulması, ifası ve sona erdirilmesi süreçlerinde iyiniyet ilkesi geçerlidir. Bu yükümlülük doğrudan kanun
hükümlerine dayanır ve tarafların iradesiyle bertaraf edilemez. Dolayısıyla iyiniyet
yalnızca ahlaki bir değer değil, bağlayıcı ve hukuken yaptırımı olan bir
ilkedir. Özellikle aşağıdaki durumlarda belirleyici rol oynar:
·
Sözleşmenin ifasında haksız ve ani fesih,
·
Görüşmeleri kötü niyetle sürdürüp ani şekilde sona erdirme [1]
·
Hakkın yalnızca zarar verme amacıyla kullanılması
Türk
Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan şu ifade, bu ilkenin temel dayanak
noktasını oluşturur: “Herkes,
haklarını kullanırken ve borçlarını ifada dürüstlük kurallarına uymak
zorundadır.”
Bu
hükümle birlikte kişilerden; makul, dürüst, namuslu ve davranışlarının
sonuçlarını öngörebilecek bir kimse gibi hareket etmeleri beklenir. Hüküm hem
alacaklı hem de borçlu açısından bağlayıcıdır. Ancak dürüstlük kuralının
uygulanması tali niteliktedir; öncelikle somut olaya uygulanacak özel kanun
hükmü belirlenmeli, bu hükmün menfaat dengesi bakımından yetersiz kaldığı
durumlarda dürüstlük kuralına başvurulmalıdır.
İyiniyet
kavramı ise Türk Medeni Kanunu’nun 3. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Kanunun iyiniyete
hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak,
durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet
iddiasında bulunamaz.”
Buna
göre, iyiniyetin hukuken korunabilmesi için kişinin özen yükümlülüğünü yerine
getirmiş olması gerekir. Aksi halde kişi, iyiniyet iddiasında bulunamaz.
Yargıtay içtihatları da bu sınırı somut olaylar bağlamında ortaya koymuştur.
Örneğin; vekil ile sözleşme yapan kişinin, vekilin görevini kötüye kullandığını
bilmemesi ve bilmesine imkân bulunmaması halinde, iyiniyetli kabul edilmesi
gerektiği belirtilmiştir. [2]
Bu
bağlamda, Türkiye özelinde iyiniyet ilkesi; sözleşmelerin her aşamasında
davranışları şekillendiren, hem şekli hem de maddi hukukta karşılığı bulunan
bir ilkedir. Ancak bu ilke yalnızca Türk hukukuna özgü değildir.
Tıpkı Türk Hukukunda olduğu gibi, Fransız hukuk sisteminde
iyiniyet, sözleşmeler
hukukunda yönlendirici, koruyucu ve dengeleyici bir ilkedir. Bu yükümlülük,
ister profesyonel ister sıradan kişi, ister borçlu ister alacaklı olsun, tüm
sözleşme tarafları için geçerlidir. Fransız Medeni Kanunu’nun 1104. maddesinin
de ifade ettiği üzere, “Sözleşmeler iyiniyetle müzakere edilmeli, kurulmalı,
ve ifa edilmelidir. Bu hüküm kamu düzenine ilişkindir.” Sözleşme
tarafları, iyiniyet yükümlülüğünden doğrudan ya da dolaylı olarak kaçınamazlar.
Aksi kararlaştırılmadıkça, sözleşmenin her aşamasında tarafların iyiniyetle
hareket ettiği varsayılır ve bu varsayımı çürütme yükü davacıya aittir. Tarafların
isterse açıkça sözleşmeye dahil edebileceği iyiniyet yükümlülüğünü ayrıca
belirtmeleri gerekmez.
İyiniyet
ilkesinden, tarafların sözleşmeyi imzalarken belirledikleri hedeflere
ulaşmalarını sağlamak için uymaları gereken örtülü yükümlülükler doğar.
Örneğin; bilgilendirme yükümlülüğü, güvenlik yükümlülüğü, ve sadakat
yükümlülüğü.
İyiniyet,
ister iki taraflı ister tek taraflı olsun, sözleşmenin tüm aşamalarında
geçerlidir. Fransız Medeni Kanunu’nun 1112. Maddesi uyarınca; “Önsözleşme müzakerelerinin başlatılması,
yürütülmesi ve sona erdirilmesi serbesttir. Ancak bunlar mutlaka iyiniyet
gereklerine uygun olmalıdır”.
Hatta
müzakere ve sözleşmenin kurulması aşamalarında dahi bu gereklilik uygulanır.
Yargıtay, Manoukian kararında [3], görüşmeleri tek taraflı ve
kötü niyetli biçimde, aslında böyle bir niyeti olmamasına rağmen, karşı tarafa
müzakerelere devam etmek istiyormuş gibi yansıtan tarafın kusurlu olduğuna
hükmetmiştir. Zira görüşmelerin kesilmesi, taraflardan biri müzakereleri yapay
biçimde sürdürüp karşı tarafa anlaşma ihtimali olduğu izlenimini verdiğinde
hatalı sayılır. Şunu belirtmek gerekir ki, önsözleşme müzakereleri iyiniyet
ilkesiyle yürütülse de, bu süreç esas olarak sözleşme özgürlüğü ilkesine
tabidir. Bu nedenle, müzakerelerin sona erdirilmesi her zaman kusurlu kabul
edilmez; ancak bu durum tek taraflı, ani ve beklenmedik bir şekilde
gerçekleştiğinde kusurlu sayılır.
İyiniyet,
sözleşmenin kurulması anında da rol oynar. Hileli susma, sözleşmenin karşı
tarafı için belirleyici bir bilgiyi bilerek gizleme durumudur. Kandırma kastı [dolus]
taşıyan bu davranış, kötü niyetin açık bir örneğidir [4].
Fransız
Medeni Kanunu’nun 1104. Maddesinde belirtildiği üzere, sözleşmenin ifası iyiniyet
gereklerine tabidir. Yani, taraflar sadakatle hareket etmeli ve iş birliği
içinde olmalıdır. Sözleşmenin ifası aşamasında iyiniyetin iki işlevi vardır.
·
Öngörülemeyen sözleşmesel
dengesizliklerin sınırlandırılması
·
Çelişkili davranışların önlenmesi; taraf, kendi yükümlülüklerinin ifasını
imkânsız kılacak şekilde bilerek bir duruma düşmemelidir.
Yani, Common Law sistemlerinden farklı olarak, kıta Avrupası hukuk sistemlerinde, sözleşme kurulduktan sonra dahi mahkemeler, sözleşmede açıkça tanınmış hakların kullanılmasına iyiniyet yükümlülüğü nedeniyle sınırlamalar getirebilir.
2.Anglo-Amerikan
(Common Law) Sisteminde İyiniyetin Yeri: İngiltere örneği
İngiliz
hukukunda sözleşmelerde iyiniyetle ilgili genel bir doktrin bulunmamaktadır.
Sözleşme tarafları, dilerlerse sözleşmelerine iyiniyet yükümlülüklerini ve
hükümlerini dâhil etme özgürlüğüne sahiptir.
Bu
yaklaşım, belirsizliği önlemeyi ve tarafların kendi çıkarlarını takip etme
özgürlüklerini korumayı amaçlar. Geleneksel olarak, İngiliz mahkemeleri ticari
sözleşmelere iyiniyet yükümlülüklerinin zımnen dâhil edilmesi konusunda
isteksiz davranmış ve böyle bir yükümlülüğün zımnen getirilmesinin açık
sözleşme hükümlerini zayıflatabileceği riskini vurgulamıştır. [5]. Şunu
belirtmek gerekir ki, çoğu sözleşmede tarafların iyiniyet yükümlülüğü olmasa
bile dürüst hareket etmesinin beklendiği makul şekilde anlaşılmaktadır. [6]
Genel
bir doktrin bulunmamasına rağmen, İngiliz mahkemeleri zaman içinde iyiniyet
yükümlülüğünün ne anlama geldiği sorusuyla ilgilenmiş ve belirli sınırlı
durumlarda bu tür yükümlülüklerin zımnen getirilebileceği ya da
uygulanabileceği koşulları geliştirmiştir.
Sözleşme
tarafları, iyiniyetle hareket edeceklerine ya da böyle bir yükümlülük
taşıyacaklarına dair hükümler içeren maddeleri sözleşmeye dâhil edebilirler.
Ancak taraflar, öngörülmeyen sonuçlar doğurabilecek bu tür hükümleri dikkatle
değerlendirmeli ve gerçekten ihtiyaç olup olmadığını düşünmelilerdir. Eğer
ihtiyaç varsa, bu açık iyiniyet yükümlülüklerinin kapsamının mümkün olduğunca
net bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Böylece söz konusu yükümlülüğün yerine
getirilip getirilmediği nesnel biçimde belirlenebilir. İyiniyet yükümlülüğünün
neyi kapsadığına dair evrensel olarak kabul edilmiş bir tanım bulunmamaktadır.
Bu nedenle kullanılan ifadeler, ticari ve sözleşmesel bağlamlarına göre
yorumlanır ve mevcut yükümlülükler buna göre belirlenir. [7]
İngiliz
mahkemeleri zaman içinde iyiniyet yükümlülüğüne karşı geleneksel mesafeli
yaklaşımını sorgulamaya devam etmiş ve, “ilişkisel sözleşmeler” olarak
adlandırılan bir kategori geliştirmiştir [8]. Bu tür sözleşmelere genel bir iyiniyet
yükümlülüğü zımnen dâhil edilebilir. Eğer sözleşme tarafları, iyiniyet
yükümlülüğünün zımnen getirilmesini istemiyorlarsa, bunu açık ifadelerle
belirtebilir ya da sadece sözleşmede açıkça düzenlenmiş durumlarda iyiniyet
yükümlülüğü doğacağını belirtebilirler.
Sözleşmenin
ilişkisel olup olmadığını belirlemede dikkate alınması gereken faktörleri şöyledir:
- Zımni iyiniyet
yükümlülüğünü engelleyen açık hükümler bulunmamalıdır
- Sözleşme uzun
vadeli olmalı ve taraflar uzun süreli ilişki kurmayı hedeflemelidir
- Taraflar
yükümlülüklerini dürüstlükle ve sözleşmeye bağlılıkla yerine getirmeyi
amaçlamalıdır
- Sözleşmenin
ifasında iş birliği beklentisi olmalıdır
- Girişimin ruhu ve
amaçları tamamen yazılı şekilde ifade edilemeyebilir
- Taraflar arasında
karşılıklı güven ve itimat olmalıdır
- Taraflar arasında
yoğun iletişim, iş birliği, öngörülebilirlik ve sadakat bulunmalıdır
- Taraflardan biri
veya her ikisi tarafından kayda değer yatırım ya da mali taahhüt yapılmış
olabilir
- İlişkinin
münhasırlığı da söz konusu olabilir
Zımni
iyiniyet yükümlülüğüne tabi ilişkisel sözleşmeler, tarafların dürüstlük içinde
ve iş birliği ruhuyla hareket etmesini gerektirir. Taraflar kendi çıkarlarını
gözetebilir, ancak bunu karşılıklı güveni zedelemeyecek şekilde yapmalıdır.
Ancak,
eğer sözleşmede yer alan açık hükümler zımni iyiniyet yükümlülüğü ile
çelişirse, bu durumda açık hükümler öncelikli olacaktır [9]. Yüksek
Mahkeme, eğer açık hükümler yalnızca bir taraf için veya yalnızca bazı
yükümlülükler için iyiniyet şartı öngörüyorsa, o zaman daha geniş kapsamlı bir
zımni yükümlülüğün getirilmemesi gerektiğine hükmetmiştir.
Stj.
Öğrenci Zeynep Elvin Cömert
Kaynakça:
1.
Yargıtay 2. HD, 15.9.1997, E.6603, K.8864, YKD 1997/12
2. Yargıtay. 1. HD, 16.01.2020,
E.2016/18000, K.2020/233
3.
Fransız Yargıtayı, Ticaret Dairesi, 26 Kasım 2003, E. No: 00-10.243 ve
00-10.949
4. Fransız
Yargıtayı, Birinci Hukuk Dairesi, 3 Mayıs 2000, E. No: 98-11.381
5.
MSC Mediterranean Shipping Company S.A. v Cottonex Anstalt [2016]
6.
HIH Casualty and General Insurance Ltd v Chase [2003]
7.
Christina Perry, Good Faith in Contract Law, s.41
8.
Yam Seng PTE Ltd v International Trade Corporation Ltd [2013]
9.
Stobart Capital Ltd v Esken Ltd [2022] ve Teesside Gas Transportation Ltd v
CATS North Sea Ltd [2020]