Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

SATICI, MALIN GERİ VERİLMESİNİ ANCAK SÖZLEŞMEDE BU HAKKINI SAKLI TUTTUĞUNU BELİRTMESİ HALİNDE İSTEYEBİLİR

SATICI, MALIN GERİ VERİLMESİNİ ANCAK SÖZLEŞMEDE BU HAKKINI SAKLI TUTTUĞUNU BELİRTMESİ HALİNDE İSTEYEBİLİR

Günlük hayatta en sık karşılaştığımız sözleşmelerden biri olan satış sözleşmeleri, tam anlamı ile iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Zira satışı gerçekleştirilecek olan şeyin bedelini ödeme yükümlülüğü alıcıda olup satılacak şeyin alıcıya teslimi de satıcının üzerine yüklenmektedir.

Sözleşmenin taraflarından birinin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde ise, temerrüde düşülmesi hali gündeme gelmekte olup söz konusu hususlar kanun koyucu tarafından Türk Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenerek tarafların hakları güvence altına alınmıştır. Satıcının veya alıcının üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde alıcının veya satıcının seçimlik hakları kanun kapsamında düzenlenmiştir.

Borçlunun temerrüdü bir kenara, makalemizde asıl olarak alacaklının temerrüdü ihtimali değerlendirilecektir. Bu itibarla alacaklının temerrüdü, yapılacak veya verilecek bir şeyin usulüne uygun olarak sunulmasına rağmen alacaklının, haklı bir neden olmaksızın onu reddetmesi veya borçlunun borcunu yerine getirebilmesi için daha önce (alacaklı açısından) kendisinden yapılması beklenen işlemleri yapmaması; alacaklının, satıcıyı borçluya ait yükümlülükten kurtarmaya yanaşmaması halidir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 106. Maddesi uyarınca ise kanun koyucu tarafından temerrüdün koşulları şu şekilde belirtilmiştir;

“Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.”

Burada inceleyeceğimiz kısım öncelikle alıcının temerrüde düşmesi hali olup alıcının sözleşmesel yahut kanunen üzerine yüklenen asli veya fer’i borçlarından herhangi birini ifa etmemiş ancak ilgili yükümlülüğün ifa edilebilir olması halinde alıcı mütemerrit hale düşmüş demektir. Nitekim alıcının temerrüde düşmesi hali, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu kapsamında 235 İle 236. Maddeleri uyarınca düzenlenmiştir.

Kanun koyucu tarafından düzenlenen hükümler uyarınca alıcının, satılanı teslim alma ve satın alınan malın bedelini ödemek olmak üzere iki asli borcu mevcut olup 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 211. Maddesinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ise 235.maddesinde, alıcının bedeli ödememesi halinde ortaya çıkan temerrüdünü açıkça hükme bağlamıştır.

Bu kapsamda kanun koyucu öncelikle alıcının, satılanı teslim alması aslında alıcı için bir hak olduğu halde, kanun bu hakkı onun için aynı zamanda bir borç halinde getirmiştir. Dolayısı ile alıcının, satılanı teslim almada temerrüde düşmesi halinde hem alacaklı ve hem de borçlu gibi mütemerrit hale gelmesi anlamına gelmektedir.

Ancak bir diğer temerrüt hali olan alıcının satılanın bedelini ödeme hususunda temerrüde düşmesi bakımından ise, satılanın satış bedelinin ödenmesinden önce veya teslimi şeklinde ikiye ayrılması gerekmektedir.

TBK madde 235 kapsamınsa satılanın bedeli ödendikten sonra veya ödenme anında devredilmesi halinde alıcı temerrüde düşerse, satıcı herhangi bir işlem gerekmeksizin satıştan dönme hakkını kullanabilir.

Fakat satılanın zilyetliğinin satış bedelinin ödenmesinden önce alıcıya geçirilmesi ihtimalinde satış sözleşmesinden dönerek satılanı geri alabilmesi aslen mümkün değildir. Söz konusu husus genellikle kredili veya vadeli satışlar gündeme gelmekte olup bu halde, satıcı tarafından satışa konu şey alıcıya teslim edilmekle birlikte alıcının da belli başlı yükümlülüklerini örneğin satış bedelini ödemek gibi, yerine getirmemektedir. Hal böyle iken kanun koyucu tarafından satıcının korunabilmesi amacıyla TBK madde 235/3 kapsamında bir çıkar yol tanınmıştır. İlgili madde aynen;

“Satılanın zilyetliği satış¸ bedeli ödenmeden alıcıya devredilmişse, alıcının temerrüdü¨ sebebiyle satıcının dönme hakkını kullanarak satılanı geri alması, bu hakkın sözleşmede açıkça saklı tutulmasına bağlıdır.”

Bu halde önemle belirtmek gerekir ki; alıcı bedeli ödemekte temerrüde düşer ise, satıcının sözleşmeyi fesih hakkını sözleşme kapsamında açıkça saklı tuttuğunu belirtmediği müddetçe satış sözleşmesini feshederek satılan şeyi geri alamayacaktır!

Zira doktrinde, satılan malın bedelinin ödenmeden alıcıya teslim edildiği bu tarz sözleşmelerde mülkiyetin alıcıya intikal etmiş olması dolayısı ile satıcıya alıcının bedelini ödemekte temerrüdü sebebiyle bir fesih hakkının tanınması ağır neticelerin doğmasına sebebiyet verebileceği belirtilmektedir.

Dolayısı ile satıcı, alıcının temerrüdü neticesinde sözleşmeyi feshetme hakkını açıkça taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinde saklı tuttuğunu belirtmediği müddetçe, yalnızca bedelin kendisine ödenmesini ve gecikmeden doğan zararların tazminini isteyebilir.

Nitekim bu kapsamda emsal nitelikteki Yargıtay kararlarından biri olan 11. Hukuk Dairesinin 02.11.2017 tarihli 2017/1171E. 2017/6039K. Sayılı ilamında;

“Buna göre mahkemenin kabulünün aksine sözleşmenin şarta bağlanmadığı, anılan hükümlerin tarafların haklarının ve borçlarının belirlenmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. 818 sayılı BK’nun 211/3. maddesi (6098 sayılı TBK 235/3. ) “... Satılan, alıcıya teslim edilmişse satıcı bu hakkı sarahaten muhafaza etmiş olmadıkça satımı feshedip satılanı istirdat edemez...” hükmünü içermektedir. Yukarıda yazılı bulunan sözleşme hükümleri nazara alındığında hisse devredenlerin (satıcıların) açıkça bu haklarını saklı tutmadıkları, aksine sözleşmenin 3/2. bendinde belirtildiği şekilde “....Satıcılar, en geç 31.08.2012 tarihine kadar hisse devir işlemlerini gayrı kabili rücu alıcıya bizzat yapacaklar...” hükmünü kararlaştırdıkları ve sözleşmenin 10. maddesinde de sözleşme hükümlerine uyulmaması halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığı görülmektedir. ?Yine dava konusu sözleşmenin 9. maddesinde öngörülen hüküm sözleşmenin geciktici şarta bağlanmasına yönelik olmayıp davacılara yüklenmiş olan bir kısım edimlerin tali şartı mahiyetindedir. ?Bu itibarla mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında dava konusu sözleşmenin şarta bağlanmayıp, tarafların haklarının ve borçlarının düzenlendiği, bu düzenleme yapılırken yukarıda belirtildiği üzere 818 sayılı BK’nun 211/3. (6098 sayılı TBK 235/3.) maddesindeki hakların açıkça saklı tutulmadığı, aksine sözleşmenin 3/2. bendinde belirtildiği şekilde “....Satıcılar, en geç 31.08.2012 tarihine kadar hisse devir işlemlerini, gayrı kabili rücu alıcıya bizzat yapacaklar...” hükmünün ve sözleşmenin 10. maddesi ile sözleşme hükümlerine uyulmaması halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığı nazara alınarak buna göre değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile dava konusu sözleşmenin şarta bağlı olduğu kabul edilerek asıl ve birleşen davalara yönelik yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından davalı ... vekilinin karar düzeltme istemi yerinde görülmekle Dairemizin ilamının kaldırılarak, mahkemece asıl ve birleşen davalara ilişkin olarak verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.”

Şeklinde hüküm tesis edilmiştir.

Görüleceği üzere davaya konu ihtilaf bakımından mahkeme tarafından incelenen husus, satıcının sözleşmeye konu satılan malın kendisine geri verilmesini ancak ve ancak sözleşme kapsamında bu hakkını saklı tuttuğunu hüküm altına alması halinde mümkündür.

Bu bakımdan örnek teşkil edebilecek bir diğer karar olan Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 12.09.2013 tarihli 2013/4204E. 2013/12425K. Sayılı ilamında;

“Belirlenen bu somut olgular, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın davalıya temlikinin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Öte yandan taraflar arasındaki bir diğer çekişmenin de satış bedelinin ödenmemesinden kaynaklandığı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 246. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 217. maddesi) delaletiyle TBK'nın 235. maddesi (818 sayılı BK'nın 211. maddesi) hükmü uyarınca;" akit tarihinde satış bedeli ödenmediği takdirde taşınmazın mülkiyetinin iade edileceğine dair bir ihtirazi kayıt dermeyan edilmediği" bu durumda anılan iddia bakımından da davanın dinlenme olanağının olmadığı tartışmasızdır.”

Hal böyle iken, satış sözleşmesi düzenlenirken, özellikle bedelin ödenmesinin satışa konu şeyin tesliminden sonraya bırakılması hallerinde, satıcı tarafından kendisini güvence altına alabilecek bir çıkış yolu olan satılan şeyin kendisine iade edilmesi seçeneğinin mutlaka sözleşme içerisinde saklı tutulduğu belirtilmelidir.

Aksi takdirde, satıcı tarafından alıcıdan, kendisine satılıp teslim edilen şeyin aynen iade edilmesinin talep edilmesi mümkün olmayacaktır.

 

Stj. Av. Nurve Çiltaş 

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN