Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

REZERV YAPI ALANI İLANI VE BU KAPSAMDA İDARENİN YETKİSİNİN SINIRLARI

REZERV YAPI ALANI İLANI VE BU KAPSAMDA İDARENİN YETKİSİNİN SINIRLARI

1. Rezerv Yapı Alanı Kavramı

 

07.11.2023 tarihli ve 7471 sayılı Kanun kapsamında yapılan değişiklik sonrasında, Rezerv yapı alanı, 6306 sayılı Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda kullanılmak üzere, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca belirlenen alanlar olarak tanımlanabilir.  

 

Rezerv yapı alanı olarak ilan edilen alanlarda, Kanunun amacı çerçevesinde fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek ve Kanunda öngörülen amaçlar çerçevesinde kullanılmak üzere;

Riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve işyerleri,

Gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama yapılabilir ve bu alanlar yeni yerleşim alanı olarak kullanılabilir.

 

2. Rezerv Yapı Alanı Tespiti Kavramı

 

Rezerv yapı alanı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından re’sen belirlenebileceği gibi, İdare (belediye, il özel idaresi) ya da TOKİ veya gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin teklifi üzerine de belirlenebilmektedir. Gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince bir alanın “Rezerv Yapı Alanı” olarak belirlenmesi talebinde bulunulabilmesi için; bu taşınmazların yapılaşmaya esas arsa metrekaresinin yüzde otuzunun mülkiyetinin devrine muvafakat edilmesi veya aynı miktarın değerinin dönüşüm projeleri özel hesabına gelir olarak kaydedilmek üzere Başkanlığa verilmesi gerekir.

 

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi için; söz konusu alanın yeni yerleşim alanı olarak kullanılıp kullanılamayacağı belirlenmeli, kullanılabilmesi halinde riskli alan olarak ilan edilen bölgeye mümkün olduğunca yakın, doğal afetler açısından yapılaşmaya uygun bir alanın tercih edilmesi gerekmektedir. Doktrinde de rezerv yapı alanlarının boş, kamu mülkiyetinde bulunan, kentsel dönüşümün yapılacağı bölgeye yakın ve yeni yerleşim alanı olarak kullanılmaya elverişli arazilerden belirlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. [1]

 

Rezerv yapı alanları üzerinde yürütülen alan ölçekli uygulamalarda ve rezerv yapı alanı tespiti yapılırken bu tespit yetkisi sınırlı olarak kullanılmalıdır. Uygulanması halinde pek çok kişinin mülkiyet hakkını sınırlayan, uygulama alanında yaşayan kişilerin hak ve menfaatlerini etkileyen idari işlem niteliğinde olan “rezerv yapı alanı tespiti” yapılırken idarenin takdir yetkisini çevre ve şehircilik ilkelerine, planlama esasları ve kamu yararına uygun olarak kullanması gerekmektedir. Bu doğrultuda rezerv yapı alanı tespitine ilişkin olarak alınan Bakanlık kararının nesnel ve gerekçeli olması önem arz etmektedir.

 

Danıştay 14. Hukuk Dairesi’nin 2015/1771 E. 2016/802 K. sayılı 10.02.2016 tarihli kararında bu hususa yer verilmiş olup, karardan bir kesit aşağıdaki gibidir:

“… Mahkemenin E:2013/1384 sayılı dosyasında 09.01.2014 günlü ara kararı ile davalı idareden, taşınmazın hangi özelliklerinden dolayı rezerv yapı alanı olarak belirlendiği, bu alana ne kadarlık bir aktarım planlandığı, alanların yüz ölçümü ve aktarım planlamasına ilişkin hususları içeren raporların istenildiği, ancak davalı idarece bu hususa yönelik çalışmaları gösterir herhangi bir bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla, hangi bölgede yer alan riskli alanlar için rezerv yapı alanı belirlendiğinin açıkça ortaya konulamadığı, riskli alanda yaşayan insan sayısı, ortaya çıkan konut gereksinimi ve ihtiyaç duyulan alanlara yönelik somut hesaplama ve değerlendirmelere yer verilmediği, daha çok rezerv alana ihtiyaç duyulması ve taşınmaz sahiplerinin başvuruları esas alınarak alanın rezerv yapı alanı olarak belirlenmesi yoluna gidildiği, imar planında yeşil kuşak programında yer alan taşınmazların konut alanına açılması halinde bunun plan üzerindeki etkisine yönelik somut ve kapsayıcı araştırmaların yapılmadığı, taşınmazların bir kısmının Bostanlı Barajı koruma alanı içerisinde kaldığı davalı idarece de bilinmesine ve bu alanda yapılaşma yasaklanmış olmasına rağmen bu alanları da içine alır biçimde rezerv yapı alanı olarak belirleme yoluna gidildiğinin anlaşılması karşısında, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan ve somut verilere dayanılmadan tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle sırasıyla anılan Mahkemenin 25.2.2015 günlü, K:2015/270 ve K:2015/259 sayılı kararlarıyla işlemin iptaline karar verildiği…” [2]

 

Öte yandan; rezerv yapı alanı tespiti yapılırken, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları vasfında olan, sit alanı, ören yeri, su kemerleri, su yolları, köprüler vb. gibi kanunda pek çok örneği sayılan varlıkların korunmasına özel önem gösterilmesi gerekmektedir.

 

6306 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 3. Fıkrasında bu husus özellikle belirtilmiş olup fıkra aynen;

“2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.” şeklindedir.

 

3. Rezerv Yapı Alanı İlanında Kamu Yararının Gözetilmesi

 

İdare, yapacağı idari işlemlerde kamu yararını gözetmek ve kamu yararına uygun şekilde hareket etmek yükümlülüğü altındadır. İdari işlemlerde hukuka aykırılık hallerinden birisi; idarenin kamu yararını gözeterek hareket etmesi gerekirken, bu amaç çerçevesinin dışında kalması halinde hukuka aykırılık halleri oluşmaktadır. [3]

 

Kamu yararı kavramı oldukça geniş bir kavram olmakla birlikte Anayasa Mahkemesi Kararlarında kamu yararı birden farklı şekilde ifade edilmiştir. Bunlardan bazıları; “Kamu yararı, kişinin ve toplumun huzur ve refahını sağlamak’ anlamına gelir. Anayasaya göre bu, Devletin başta gelen ödevidir.” (AYM, T.5.4.1977, E.1977/1,K.1977/20) “Kamu yararı amacıyla olsa da bir hakkın özüne dokunulamaz.” (T.26.3.1963, E.1963/3, K.1963/67) “Kamu yararı genel düşüncedir. Yalnızca özel çıkarlar ya da belli kişilerin yararı için yasa konulamaz...Kamu yararı zaman içinde değişebilir, ortadan kalkabilir.” (T.22.6.1972, E.1972/14, K.1972/34.)

 

Rezerv yapı alanı şartlar oluştuğunda ilan edilebilir ancak bu durum idarenin bu yetkisini sınırsız şekilde kullanabileceği anlamına gelmemektedir. Her ne kadar rezerv yapı alanının ilanı şartları sağlansa da rezerv yapı alanı olarak ilan edilecek alanın kendine özgü şartlarının da göz önünde bulundurularak, idari işlemin kamu yararına uygunluğunun bulunup bulunmadığı da değerlendirilmelidir.

 

Aşağıdaki maddelerle sınırlı olmamakla birlikte rezerv yapı alanının ilanı için idarenin yetkilerini sınırlandıran kamu yararına uygunluğun incelenmesi hallerine; Planların (Varsa) Üst Ölçekli Plan Kararlarına Uygun Olup Olmadığı, Afet Riski ve Toplanma Alanları, Kurum Görüşleri, Sosyal Altyapı Alanları, Ekolojik Yapı, Ulaşım ve Trafik Etkisi yönünden değerlendirmeler örnek olarak verilebilir.

 

3.1. Planların (Varsa) Üst Ölçekli Plan Kararlarına Uygun Olup Olmadığı Yönünden Değerlendirme

 

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak ilan edilebilmesi için, söz konusu alanın ekolojik ve hidrojeolojik özelliklerinin buna uygun olması, rezerv yapı alanı ilanının üst ölçekli plan kararları ile örtüşmesi gerekmekte ve alanın yakınında bir rezerv yapı alanı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Yukarıda da açıklandığı üzere “rezerv yapı alanı tespiti” yapılırken idarenin takdir yetkisini çevre ve şehircilik ilkelerine, planlama esasları ve kamu yararına uygun olarak kullanması aranır. Ülkelerin, şehirlerin, yaşam destek sistemleri olan doğal alanların (tarım, orman ve su kaynakları), altyapının ve yaşam kalitesinin iyileştirilebilmesi ve kent yönetiminin sürdürülebilir olması için; uluslararası dinamikler ile ülke, bölge ve kent dinamikleri göz önünde bulundurularak, insan odaklı bir planlama anlayışıyla ilkeler belirlenmektedir.

 

Örnek olarak İstanbul’un Çevre Düzeni Planını ele aldığımız takdirde, bu planda yer verilen ilkeler:

“Mekânsal gelişmenin kültürel mirasa saygılı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını gözeten, doğal ve kültürel çevreyle uyum içinde olması

 İnsan faaliyetlerinin yaşam destek sistemlerine, hassas ve kritik ekosistemlere zarar vermeyecek nitelik ve nicelikte gerçekleştirilmesi

Kuzeye eğilim gösteren kent gelişimi engellenerek; doğu-batı aksında ve Marmara Denizi boyunca kademelendirilmiş, çok merkezli ve sıçramalı gelişimin sağlanması

Merkez ticaret alanı ve alt merkezler belirlenerek, merkezler kademelenmesinin sağlanması

Kentin iki yakasında nüfus ve istihdam dengesinin sağlanarak, Boğaz geçişlerindeki yolculuk talebinin azaltılması

Kentin doğrusal, kademelendirilmiş, çok merkezli ve sıçramalı gelişimini destekleyecek yüksek kapasiteli raylı ve denizyolu ağırlıklı toplu taşıma sisteminin oluşturulması

Estetik, işlevsel ve yapısal yaşam kalitesinin yükseltilmesi

Kentsel hizmetlerin kent bütününde dengeli bir şekilde dağıtımı yapılarak, kentin sunduğu imkanlara erişmede adaletin sağlanması

Ekoloji-ekonomi dengesi gözetilerek ekonomide yeniden yapılanmanın sağlanması ve uluslararası rekabet üstünlüğü taşıyan veya taşıyabilecek sektörlerin desteklenmesi

Bilgi teknolojilerinin ve Ar-Ge faaliyetlerinin üniversite ve sanayi iş birliği içerisinde geliştirilmesi

Plan kararlarının, deprem başta olmak üzere afet riskleri dikkate alınarak üretilmesi” [4] şeklindedir.

 

Ek olarak, 2009 tasdik tarihli çevre düzeni planı İstanbul’un gelecek kent makro formunu

“İstanbul’un Doğu-Batı aksında ve Marmara Denizi boyunca doğrusal bir yapıda ve çevresel sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda sıçrayarak geliştirilmesi ve Kuzey’e doğru gelişimin kontrol altına alınmasını öngörmektedir.” olarak belirlemektedir.

 

Şehircilik ve planlama ilke-esaslarının temelini imar mevzuatında da yer bulan “planların kademeli bütünlüğü” oluşturmaktadır. 3194 sayılı İmar Kanunu (03.05.1985) ve Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği (14.06.2014), uygulama imar planlarının ve plan değişikliklerinin tanımını, içeriğini ve diğer planlarla kademeli ilişkisini ortaya koymaktadır. [5]

 

Her alt ölçek planlama kademesinin bir üst ölçektekinden daha fazla bilgi ve ayrıntı içermesi, kendi özgün ölçeğinin gerekli kıldığı yeni bilgi ve verileri de kapsayan, ancak bir üst ölçeğin ana kararlarını koruyan özgün bir plan olması beklenir. İlgili yönetmeliğin 6. maddesinde ise; bu planlar arasındaki hiyerarşik uyum net bir biçimde ifade edilmektedir.

 

Planların “kademeli birlikteliği” ilkesi çerçevesinde, bir alt ölçekte alınan plan kararlarının bir üst ölçek plan kararları ile çelişmemesi, üst ölçek plan kararlarının alt ölçekte uygulanmasının imkânsız ya da sorunlu olduğunun tespit edildiği durumlarda ise, üst ölçekli planların yeniden gözden geçirilmesi esastır.

 

Bu kapsamda; İstanbul özelinde örnek olarak yer verilen ilkelerle ve diğer tüm şehirler için yürürlükte olan üst ölçekli planlarda öngörülen ilkelerle çelişen sonuçlar doğuracak şekilde, bir alanın rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesi, imar mevzuatına ve kamu yararına uygun olmayacak ve bu tür idari işlemlere karşı iptal davası açılması halinde, söz konusu idari işlem hakkında iptal kararı verilebilecektir.

 

3.2. Afet Riski ve Toplanma Alanları Yönünden Değerlendirmeler

 

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak ilan edilecek olması halinde; planlama alanının aynı zamanda afet sonrası acil toplanma alanı olmaması da olası bir afet durumunda halkın toplanacağı bu alanların korunması gerektiğinden, bu husus oldukça önem taşımaktadır. Afet sonrası acil toplanma alanının rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesi halinde söz konusu alanda afetten sonra güvenli bir alanın olmayacak olması sebebiyle kamu yararına uygunluktan bahsedilmesi mümkün olmayacaktır.

 

3.3. Kurum Görüşleri Yönünden Değerlendirmeler

 

Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 7. maddesinin i fıkrasında planlama süreci “Araştırmaların yapılması, sorunların ortaya konulması, veri ve bilgi toplama ile ilgili analiz aşaması; bilgilerin bir araya getirilmesi, birleştirilmesi ve sonuçların değerlendirilmesi ile ilgili sentez aşaması ve plan kararlarının oluşturulması aşamalarından oluşur.” şeklinde tanımlanmaktadır.

 

Yine Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 7. maddesinin j fıkrasında ise “Planların hazırlanmasında plan türüne göre katılım sağlanmak üzere anket, kamuoyu yoklaması ve araştırması, toplantı, çalıştay, internet ortamında duyuru ve bilgilendirme gibi yöntemler kullanılarak kurum ve kuruluşlar ile ilgili tarafların görüşlerinin alınması esastır.” denilmekle, planlama sürecinde katılım mekanizmasının sağlanmasının bir ilke olarak kabul edildiği görülmektedir.

 

Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 1 nolu bendinde ise “Mekânsal planların, plan değişikliklerinin, revizyon ve ilavelerin hazırlanması sürecinde, kamu kurum ve kuruluşları veya plan müelliflerince planın türüne ve kademesine göre bu Yönetmelikte genel başlıklar halinde belirtilen konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veri, görüş ve öneriler elde edilerek gerekli analiz, etüt, araştırma ve çalışmalar yapılır.” denilmekle, imar planı değişikliklerine ilişkin süreçte de kurum görüşlerinin alınması, bu verilerin gerekli analiz, etüt ve araştırma ve çalışmalar yapılarak plan kararlarının üretilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

 

Bu kapsamda bir alanın rezerv yapı alanı ilan edilmesi için ilgili idarelerden görüş alınması gerekmektedir. İdarelerden alınacak olan bu görüş kurumların güncel görüşü olmalıdır. İdarelerden alınacak görüş olmaması halinde bazı hususlar göz önünde bulundurulmadan rezerv yapı alanının ilan edilmesi halinde kamu yararına aykırılık söz konusu olacaktır.

 

3.4. Sosyal Altyapı Alanları Yönünden Değerlendirmeler

 

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesinin sonucu olarak, bu alana yeni bir nüfus getirilmesi öngörülmektedir. Bu doğrultuda, bir alanın rezerv yapı alanı olarak ilan edilebilmesi için, bu alanın yeni gelecek nüfusa uygun olup olmadığı değerlendirilmeli ve devamında yürürlüğe konulacak imar planları ile planlama alanına yapılan kabuller ve önerilen kullanımlar ile nüfusa hizmet edecek donatı alanlarının planlanması gerekmektedir. İmar planları sağlıklı çevreler ve düzenli gelişmeyi hedeflediğinden hazırlanan planlar ile sosyal ve teknik altyapı alanları dengesinin iyileştirilmesi temel planlama ilkelerinden olup 6306 sayılı kanun kapsamında sosyal ve teknik altyapı alanlarını azaltacak şekilde olmamalıdır.

 

02.11.1985 tarih ve 18916 sayılı Plan Yapımına Ait Esaslara Dair  Yönetmeliğin 11. maddesinde belirtildiği üzere “İmar Planı: Belde halkının sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamayı, sağlıklı ve güvenli bir çevre oluşturmayı, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen ve bu amaçla beldenin ekonomik, demografik, sosyal, kültürel, tarihsel, fiziksel özelliklerine ilişkin araştırmalara ve verilere dayalı olarak hazırlanan, kentsel yerleşme ve gelişme eğilimlerini alternatif çözümler oluşturmak suretiyle belirleyen, arazi kullanımı, koruma, kısıtlama kararları, örgütlenme ve uygulama ilkelerini içeren pafta, rapor ve notlardan oluşan belgedir.” denilmekle, imar planları kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yörenin ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına alternatif çözümler önermek durumundadır.

 

Rezerv yapı alanı ile mevcut yoğunluğun arttırılacağı, insan yoğunluğu yanında yapı yoğunluğunun da artacağı, yaşayan yoğunluğunun artması nedeniyle de altyapı/hizmet alanlarına ilave yük getirileceği, yapı yoğunluğunun artması nedeniyle de ekolojik, doğal dengenin olumsuz etkileneceği hususlarının da göz önünde bulundurulup buna uygun şekilde hareket edilmelidir. [5] Sosyal Altyapıdaki dengeyi bozacak şekilde rezerv yapı alanının ilan edilmesi halinde kamu yararına uygunluktan bahsetmek ise mümkün olmayacaktır.

 

3.5. Ekolojik Yapı Yönünden Değerlendirmeler

 

Rezerv yapı alanı ilan edilirken ve devamında imar planlaması yapılırken, dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da alanın ekolojik yapısının korunmasıdır. [5] Ekosistem hizmetleri, karbon tutma, yağmur suyu tutarak yeraltı suyunu besleme, besin tutma ve tozlaşma hizmetleri vd. insanların çevreden aldığı faydalardır.

 

Dünyada kentsel alanlar artarken, kentsel yeşil alanları artırmanın önemini unutmamak gerekir. İmar politikaları genellikle kentsel yeşil alanlardan gelen ekosistem hizmetlerinin kaderini etkilemektedir.

 

Yeşil alanların sağladığı ekosistem hizmetleri kentsel soğutma (kentsel ısı adasının sıcaklığının düşürülmesi), yüzeysel akış sırasında besin maddelerinin (azot ve fosfor) tutulması ve tozlaşma ortamı sağlaması açısından değerlendirilebilir.

 

Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikli Paneli (UN IPCC) İklim değişikliğine karşı yeşil alanları korumayı ve artırmayı önermektedir. IPCC’nin önerisine ters bir uygulama hayata geçirilmemelidir. Özellikle küresel ısınmanın etkilerini günden güne hissettirdiği bu ortamda yeşil alanların azaltılmasına sebebiyet veren bir idari işlemin kamu yararına uygun olmayacağını söylemek mümkündür.

 

3.6. Ulaşım ve Trafik Etkisi Yönünden Değerlendirmeler

 

Rezerv yapı alanı ilan edilecek alanda, yoğun nüfusun yaşayacağı yapıların tasarlanması aşamasında, bu yapıların inşası ve kullanımı sırasında mevcut ulaşım altyapısına getireceği yükü belirleyen ve bu yükü azaltmanın yöntemlerini içeren bir “Trafik Etki Değerlendirme Raporu”nun hazırlanması gerekmektedir.

 

Bu raporda tasarlanan yapı alanına inşaat sırasında ve sonrasında nerelerden giriş çıkış yapılacağı, çıkan trafiğin hangi yönlere dağılacağı, bu alana giren trafiğin hangi yönlerden geleceği, bu trafiğin gün içindeki dağılımı ve bu alan çevresinde bulunan kavşaklara (kavşaklar bir yol kesiminde gerek kapasite, gerek gecikme, gerekse kaza riski açısından en önemli kesitler olduğundan incelemelerin bu kesitlerde yapılması gerekmektedir) gelecek ek trafik yükünün etkilerinin neler olacağı yer almaktadır.

 

Ayrıca bu etkileri azaltmaya yönelik yol geometrisindeki değişiklikler (yola yeni bir şerit ekleme, sola dönüş cepleri tasarlama, mevcut sola dönüş ceplerinin uzatılması, vb.) ve işletme değişikliklerinin (trafik ışığındaki yeşil sürelerin değiştirilmesi, ışık denetimsiz kavşakların ışık denetimli ya da yuvarlak adaya dönüştürülmesi, vb.) sonuçları, “Seçenekler” şeklinde bu raporda sunulmalıdır. Ülkemizde giderek artan nüfusla birlikte ulaşım araçları sayısı da artmaktadır ve yolların bu artışa uygun olarak tasarlanması gerekmektedir. Rezerv yapı alanı olarak ilan edilecek alandaki araç trafiğinin artması orada yaşayan diğer insanları olumsuz yönde etkileyeceği için burada da kamu yararına ve şehir planlama ilkelerine uygunluktan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

 

4- Sonuç

 

Uygulanması halinde pek çok kişinin mülkiyet hakkını sınırlayan, uygulama alanında yaşayan kişilerin hak ve menfaatlerini etkileyen idari işlem niteliğinde olan “rezerv yapı alanı ilanı” yapılırken idarenin takdir yetkisini çevre ve şehircilik ilkelerine, planlama esasları ve kamu yararına uygun olarak kullanması gerekmektedir. İdare yapacağı her idari işlemi kamu yararını gözeterek ve bu amaçla yapmak zorunda olduğundan; her idari işlemde kamu yararı hususunun gözetilmesi ve bu sınırda hareket edilmesi son derece önemlidir. Kamu yararı kavramı her somut olaya göre değişiklik gösterdiğinden, rezerv yapı alanının ilanı idari işleminde detaylı ve titiz incelemelerin yapılması gerekmektedir. 

 

Resmi Gazete’de 09.11.2023 tarihinde, TBMM Genel Kurulunda kabul edilen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yayımlanmıştır. Bu kanun değişikliğiyle birlikte 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da köklü değişikliklere gidilerek idarenin yetkisi ve hareket alanı genişletilmiştir. Ancak bu durumda dahi, rezerv yapı alanının ilanı işleminde; idarenin takdir yetkisi, çevre ve şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygunluk hususları ile sınırlıdır. Bu ilkeler gözetilmeksizin tesis edilen idari işleme karşı iptal davası açılması halinde, idare idari işlemin iptali yaptırımıyla karşı karşıya kalabilecektir.

 

Stj. Av. Umut Alperen Öztürk

 

Kaynakça:

1- İlgezdi Sf.5

2- Danıştay 14. D. E. 2015/1771 K. 2016/802 T. 10.02.2016

3- Yenice, Kazım, YÜKSEL, Esin, İdari Yargılama Usulü, Ankara 1983, s. 62.; ÖZAY, I: Devlet idari Rejim Yargısal Korunma, İstanbul 1986, s.178

4- 15.06.2009 tasdik tarihli ÇDP Raporu, s.521-522

5- İstanbul 12. İdare Mahkemesi Tarafından Alınan Bilirkişi Raporu (Prof. Dr. Fatih Terzi, Prof. Dr. Şevkiye Şence Türk, Prof. Dr. Hüseyin Emrullah Çelik, Prof. Dr. Kemal Selçuk Öğüt, Doç. Dr. Fatma Ayçim Türer Başkaya)

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN