Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

REHİNLİ MALIN ALACAKLININ MÜLKİYETİNE GEÇMESİ YASAĞI (LEX COMMISSORIA YASAĞI)

REHİNLİ MALIN ALACAKLININ MÜLKİYETİNE GEÇMESİ YASAĞI (LEX COMMISSORIA YASAĞI)

A. GİRİŞ

1.   Lex Commissoria Kavramı ve Kelime Anlamı

Lex commissoria, temeli Roma Hukukunda atılan ve Türk hukukumuzda da detaylarıyla incelenen ve günümüze kadar etkisini sürdüren bir yasak olarak tanımlanmaktadır. Hukuken lex commissoria yasağı, borç muaccel olmadan önce, borcun vaktinde ifa edilmemesi durumunda rehine konu mal veya malların mülkiyetinin doğrudan doğruya alacaklıya geçmesine dair sözleşme yapılmasının veya sözleşmelere bu tip kayıt konulmasının yasak olması anlamına gelmektedir. Latincede “sözleşme kaydı” anlamına gelen “lex” ile committo fiilinden türetilmiş olan “commissoria” kelimesinin dilimizdeki karşılığı “birleştirmek” anlamına gelir. Dolayısıyla “Lex Commissoria”yı kısaca “sözleşmeye bağlı kayıt” şeklinde adlandırmak isabetli olacaktır.

2.  Lex Commissoria Yasağı Nedir?

Hukukumuzda “mürtehinin merhunu temellük yasağı” olarak da bilinen lex commissoria yasağı, Türk Medeni Kanunu’nun 873. maddesi kapsamında “Borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmü geçersizdir.” şeklinde ve 949. maddesi kapsamında “Borcun ödenmemesi hâlinde rehinli taşınırın mülkiyetinin alacaklıya geçmesini öngören sözleşme hükmü geçersizdir.” şeklinde düzenlenmiştir. Lex commissoria yasağının temeli Roma Hukuku’na dayanmakta olup, bu yasağa konu olan sözleşmeler, genelde taraflar arasında borç ödenmediği takdirde rehin konusu malın mülkiyetinin alacaklıya geçmesini taahhüt eden sözleşmelerdir.

Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar kapsamında, borcun ifa edilmemesi sebebiyle hisse senetlerinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükümleri bu yasağa dayandırılarak geçersiz kabul edilmiştir. Bahsedilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2001/7126, K. 2011/9409, 29.11.2011 tarihli kararı aynen;

“Rehin işleminin, davacının da imzasının bulunduğu karar ile yönetim kurulu kararı haline getirildiği nazara alındığında, artık rehin işleminin şirket lehine yapıldığının kabulü gerekir ise de, rehin protokolünde yer alan, ihracat taahhüdünü yerine getirmez ise, rehinli hisse senetlerinin devredileceği yani mülkiyetin geçeceği yönündeki hüküm, Lex Commissoria yasağına aykırı ve hükümsüzdür.” şeklindedir.

3. Yasağın Amacı

Lex Commissoria yasağı, kredi ihtiyacı sebebiyle edim altına giren borçludan aşırı faydalanılmaması ve sömürülmemesi adına getirilmiş, kanunla düzenleme altına alınmış bir yasaktır. Tabiri caizse borçluyu koruyan bu yasak, alacaklının haksız kazancını ve menfaatini önlemeye dair konulmuş etkili bir ilkedir.

Lex Commissoria yasağı, rehine konu eşyanın pahasının rehinli alacağın miktarından fazla kısmının alacaklının mülkiyetine geçmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Böylece ödeme güçlüğü içinde bulunan borçludan aşırı yararlanılması (gabin) ve rehin alanın da alacağından fazlasını elde etmesi engellenmiş olmaktadır. Bu yasağa rağmen yapılan sözleşmelerin hukukumuzdaki yaptırımı kesin hükümsüzlüktür.

Lex Commissoria yasağının amacı Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, E. 2011/8337, K. 2011/10611, 21.09.2011 tarihli kararında şöyle ifade edilmiştir:

Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanunu’nun 873 üncü maddesi hükmü gereğince borçlunun borcunu ödemediği takdirde alacaklıya taşınmazı temellük etme hakkı veren her türlü sözleşme geçersizdir. Bu kuralın alacaklının borçlunun ödememe halinden yararlanarak taşınmazı elde etmesini önlemek amacıyla getirildiği kuşkusuzdur. Anılan bu kural Roma Hukukundan gelen “Lex commissoria yasağı” olarak bilinir. Buradaki amaç alacaklının borçlunun borcunu ödeyememesi halinde temlik edilen taşınmazı hileli bir şekilde ele geçirmesini önlemektir.”

4. Yasağın Devreye Girmesi İçin Oluşması Gereken Unsurlar ve İşlevi

Bir sözleşmenin veyahut akde eklenmiş bir kaydın Lex Commissoria kapsamında değerlendirilebilmesi için üç temel unsur aranmaktadır. Bu unsurlar;

i. Rehin konusu malın mülkiyetinin alacaklıya geçirileceğine dair kayıt veya sözleşmenin varlığı,

ii. Sözleşmenin alacağın muaccel olmasından önce yapılmış olması,

iii. Sözleşmenin alacaklıyı memnun edip hak kazandırmak adına yapılmış olması gerekmektedir.

B. HUKUKUMUZDA LEX COMMISSORIA YASAĞI

1.    Türk Medeni Kanunu’ndaki Düzenleme

TMK’nın 873/1. maddesi uyarınca, taşınmazlar hakkında, borcunu elde edemeyen alacaklı, alacağını rehinli taşınmazın satış bedelinden alma hakkına sahiptir ve yine TMK’nın 873/2. maddesine göre borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmü geçersizdir.

Bu düzenleme, açıkça bir Lex Commissoria yasağı düzenlemesidir. TMK’nın 946. maddesi uyarınca ise taşınır rehni yönünden alacaklı, ödenmeyen alacağının rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ödenmesini isteyebilir. Aynı Kanun’un 949. maddesi uyarınca, borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınırın mülkiyetinin alacaklıya geçmesini öngören sözleşme hükmü geçersizdir. Bu yasal düzenleme ile taşınır rehni yönünden de Lex Commissoria yasağı getirilmiştir.

Öte yandan TMK’nın 954/2. maddesi uyarınca, alacak rehni yönünden taşınır rehnine ilişkin hükümler uygulanır. Borç ödenmediği takdirde ise söz konusu rehnedilen eşyanın rehinli alacaklıya devrini taahhüt eden lex commissoria anlaşmaları hükümsüz sayılacaktır. Nitekim, TMK’nın 965. maddesi uyarınca, alacak rehninin paraya çevrilmesinin cebri icra yoluyla olacağı düzenlenmiştir. Ayrıca TMK’nın 966. maddesi uyarınca da rehin konusu alacak paraya çevrildiğinde, satış bedelinin rehinli alacak miktarından fazla olması halinde, fazla miktarın borçluya iade edileceği emredici biçimde düzenlenmiştir. Böylece, Lex Commissoria yasağının amacı doğrultusunda, alacağı aşan rehin tutarının borçluya iadesi sağlanmış olmaktadır.

2. Türk Ticaret Kanunu’ndaki Düzenleme

Daha önce yürürlükten kaldırılmış 6762 sayılı TTK m.919 hükmünce, “Alacak muaccel olmadan önce malik, alacaklıya alacağını tahsil amacıyla gemiyi temlik etmek veya cebri icra yolundan başka bir şekilde elden çıkarmak hakkını veremez” düzenlemesi mevcuttur. İçerisinde alenen bir Lex Commissoria yasağı bulunduran bu madde 6102 sayılı TTK’da kendine yer bulamamıştır.

6102 sayılı TTK’nın 1014. Maddesi uyarınca gemi ipoteği alacaklıya, alacağını geminin bedelinden alma yetkisini vermektedir. Gemi rehni alacaklıya, sadece rehinli geminin değerine yönelme ve satış değerinden alacağını tahsil etme yetkisi verir. Bu nedenle, alacaklının borcu elde edememesi halinde geminin mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşmeler TMK’nın 873/2. maddesi uyarınca geçersiz olacaktır.

3.  Yasağın Uygulama Alanı

Teminat amaçlı hazırlanmış çoğu sözleşme için Lex Commissoria yasağı geçerlidir. İpotekli borç senetleri ve irat senetlerinin mevzuatımızda yer almasına rağmen uygulaması bulunmamaktadır. Aynı şekilde taşınmaz yükü de İsviçre’den hukukumuza geçmiş olup yine uygulaması bulunmamaktadır. Lex commissoria yasağının taşınır ve taşınmaz rehnine ilişkin uygulanması pek çok tartışmaya konu olmuştur. Lex commissoria yasağı ile ilgili TMK’da hüküm bulunmasının yanı sıra Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’nda hükümler bulunmaktadır. Bu yasakla ile ilgili hükümler hak ve alacak rehni gibi diğer teminatlara da kıyasen uygulanır.

4. Yasak Bakımından İnançlı İşlemler

Borcun temerrüdü halinde rehinli malın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine dair anlaşmaların geçersiz olacağı kanunumuzca düzenlenmiştir. Rehin sözleşmesinin içinde bir hüküm veya ayrı bir sözleşme olarak düzenlenen bu tür lex commissoria anlaşmalarının geçersiz olacağı konusunda tereddüt yoktur.

Borçlu veya bir üçüncü kişinin bir eşya üzerindeki mülkiyet ya da alacak hakkını alacaklıya inançlı bir şekilde devrettiği durumlarda inançlı işlemlerden söz edilir. Bu durum lex commissoria yasağı açısından önem arz etmektedir. Teminat sağlama amacıyla alacaklı ve borçlu arasında yapılan bazı inançlı anlaşma türleri vardır. Bunlardan biri İnanç Anlaşmasıdır.

“İnanç anlaşması; inananın bir eşya üzerindeki ayni hakkı veya bir hakkın sahipliğini inanılana tam olarak devretmeyi; inanılanın ise devredilen eşya veya hakkı inanç anlaşmasının hükümlerine uygun biçimde idare ve/veya muhafaza etmeyi ve inanç anlaşması sona erdiğinde inanana iade etmeyi taahhüt ettiği sözleşmedir.”

İnançlı devir işlemlerinin konusunu taşınır veya taşınmaz mallar, fikri ve sınai mülkiyet konusu malvarlığı değerleri veya alacaklar oluşturabilir. Bu hususta taraflar rehin hakkı tesis etmez. Bunun yerine borçlunun veyahut onun yararına teminat veren üçüncü bir şahsın bir malı teminat olarak alacaklıya devreder. Alacaklı ise borç ödendiği zaman, verilmiş bu teminatı borçluya iade etmekle yükümlüdür.

İnançlı işlemle, hukuken geçerli sözleşmelerdir ancak bu tür sözleşmelerin her zaman kanuna karşı bir hile yoluyla yapıldığı söylenemez. Bir hile yahut aldatma olduğunu iddia eden tarafın bunu ispatlaması gerekmektedir. Bu tür işlemlere Karma İnançlı İşlemler denir ve bazı türleri bulunur. Teminat amaçlı inançlı gayrimenkul devir anlaşmaları, inançlı satış vaadi, teminat amaçlı vefa hakkı tanıyarak devir anlaşmaları ve teminat amaçlı alım sözleşmeleri bu türlerdendir.

5. Rehnin Paraya Çevrilmesi ile İlgili Özel Anlaşmalar ve Bu Anlaşmaların Lex Commissoria Yasağı ile İlişkisi

Lex commissoria anlaşması maddi hukuka ilişkin bir düzenlemedir. Şayet, TMK m.872/2 ve m.949’da yasak açıkça düzenlenmiş ve geçersizlik yaptırımına bağlanmıştır.

Rehin hakkı alacaklıya, rehnin değerine yönelme hakkı verir ve alacaklı, rehinli malın satışını sağlayarak alacağını satış bedeli üzerinden alır. Kanun koyucu, alacaklının alacağına satış bedeli üzerinden kavuşmasını sağlamak üzere, rehinli malın paraya nasıl çevrileceğini özel olarak düzenlemiştir.

Lex commissoria yasağı nedeniyle rehinli malın mülkiyetini alamayan alacaklı, borçlunun borcunu ödememesi yahut temerrüdü halinde, rehinli malın değerine yönelme ilkesi uyarınca, rehinli malı paraya çevirerek satış bedeli üzerinden alacağına kavuşabilecektir. Bu sebeple, rehinli malın paraya çevrilmesi usulü, doğrudan olmasa da dolaylı yoldan lex commissoria yasağıyla ilişkilidir. Çünkü, lex commissoria yasağının amacı, alacaklının alacağı karşılayan değerden fazlasını ele geçirmesini önlemektir. Yani lex commissoria yasağı kapsamında alacaklının önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla alacağını talep etmesi gerekmektedir.

C. İPOTEK SÖZLEŞMELERİ VE LEX COMMISSORIA

1. İpoteğin Kuruluşu

İpotek, Türk Medeni Kanunu uyarınca, taşınmaz rehini türleri arasında bulunmaktadır. TMK’nın 856/1. Maddesinde düzenlendiği üzere ipotek, taşınmaz rehinine ilişkin genel hükümlerle birlikte yer almaktadır. İpotek hakkı bir ayni hak olmakla birlikte tapu kütüğüne tescil ile kurulmaktadır. Buradaki tescil kurucu niteliktedir ve tapu kütüğüne tescil ile üçüncü kişilerin buna güvenerek işlem yapacak olması kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla TMK m.1023 ile iyi niyetin korunması da devreye girecektir.

2. Sözleşme

TMK m. 856/f. 2; “Taşınmaz rehninin kurulmasına ilişkin sözleşmenin geçerliliği, resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca, ipoteğin kurulabilmesi için tescil zorunluluğu dışında hukuki bir sebebin varlığı şartı da aranmaktadır.

İpotek sözleşmesi alacaklı ile tapuya kayıtlı taşınmazın maliki arasında kurulup, üçüncü şahsa veya alacaklıya karşı borcun temerrüdü halinde alacaklıya taşınmazın paraya çevrilmesi yolu ile satış bedelinden kendi payını alma hakkı veren sözleşmedir. İpotek hakkının doğabilmesi için genel sözleşme şartlarının varlığı da zorunlu tutulmuştur.

TBK m. 1 hükmünde yer alan “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.” koşulunun sağlanması gerekmektedir. Ayrıca ipotek sözleşmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın yer alması da TBK m. 27 hükmünün “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” ifadesi gereği sebebe bağlılık ilkesi ile ipotek hakkının da doğmamasına neden olacaktır.

İpotek Sözleşmesinin geçerli bir sözleşme niteliğine sahip olabilmesi için içeriğinde yer alması gereken bazı unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurlar;

-İpoteği kuran taşınmaz malikinin kimliği

-İpotekli alacaklının kimliği

-Üçüncü kişi ipoteğinde ayrıca borçlunun kimliği

-İpotek konusu taşınmaz veya taşınmazlar

-İpotek alacağı

şeklindedir.

3. Taşınmaz Malikinin Borcu İçin İpotek

İpotek sözleşmesinin taraflarından biri olan taşınmaz malikinin tasarruf ehliyeti ve tasarruf yetkisi varsa sözleşme konusu taşınmaz üzerine ipotek kurulabilir. TST m. 19’da belirtildiği üzere; “(1) İstemde bulunanların fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı araştırılır. (2) Müdürlük, istem sahibinin ifade, tavır ve davranışlarından fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususunda şüpheye düşerse resmî veya özel sağlık kuruluşundan ilgilinin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığı hakkında fotoğraflı sağlık raporu ister. Raporun tarihi ve numarası resmî senet veya istem belgesi içeriğinde belirtilir ve raporun aslı işlem dosyasında saklanır.” Hükmünce tasarruf ehliyeti ve yetkisine sahip olmayanların taşınmazları üzerinde ipotek kurulmasına dair talepleri, tapu sicil memuru tarafından reddedilecektir. Ayrıca gerek ipotek sözleşmesinin geçersizliğine rağmen gerekse tasarruf ehliyeti olmaksızın hatayla bir ipotek tescil edilir ise bu yolsuz tescile karşı malik, süreye bağlı olmadan ipotek kaydının terkinini talep edebilecektir. (TMK m.1025)

İİK m.45’te belirtildiği üzere; “Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflâsa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeye yetmezse alacaklı kalan alacağını iflâs veya haciz yolu ile takip edebilir.” Bu hükme göre taşınmaz malikinin ipotek borcu olarak kendini teminat gösterdiği durumlarda alacaklıya karşı hem taşınmazın değeriyle hem de diğer tüm varlıklarıyla sorumlu olacaktır. Ancak ipotekli alacaklı, doğrudan doğruya borçlunun şahsi sorumluluğuna dayanarak iflas veya haciz yolu ile takibe geçemeyecektir. Alacaklı, ipoteğin paraya çevrilmesi ile alacak tutarı kadar olan kısmı tahsil edecek, ipoteğin alacağı karşılamadığı kısım içinse borçlunun diğer malvarlıklarına başvurabilecektir.

4.  Üçüncü Kişinin Taşınmazı Üzerindeki İpotek

TMK m. 881 f/2; “İpoteğe konu olacak taşınmazın, borçlunun mülkiyetinde bulunması gerekmez.” Uyarınca ipoteğin kurulmasında, borçlu ile malikin aynı kişi olması şart değildir. Üçüncü kişinin ipotek borcuyla ilgili sorumluluğu yukarıda bahsettiğimiz taşınmaz malikinin sorumluluğundan farklıdır. Üçüncü kişinin, ipotek ile teminat altına alınan borç ile ilgili şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinde yer almayan üçüncü kişi sadece taşınmazın ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile satışına katlanmak ile yükümlüdür. İpotekli alacaklı, ipotekli taşınmazın satışından sonra yeniden alacağının tamamını elde edemez ise kalan kısım için asıl borçluya başvuracaktır.

Borcu ödeyen rehinli taşınmaz maliki (üçüncü kişi), taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasıyla birlikte alacağın kendi üzerine geçmesini talep edebilir.

TMK m. 887’de; “İpotekli taşınmazın maliki borçtan şahsen sorumlu değilse, alacaklının ödeme isteminin ona karşı etkili olması, bu istemin hem borçluya hem kendisine karşı yapılmış olmasına bağlıdır.” Hükmü ipotekli taşınmazı daha sonra devralan malik için de uygulanacaktır. Buna göre, ipotekli taşınmaz, borçluya yapılan muacceliyet ihbarından sonra üçüncü bir kişiye satılmış olsa dahi bu ihbarın yeni malike de yapılması gerekecektir. Bununla birlikte, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe ilişkin ödeme ve icra emrinin, İİK m. 149 uyarınca yine borçlu ile taşınmaz malikine de gönderilmiş olması şarttır.

5. İpotek Sözleşmeleri ve Lex Commissoria Yasağı

Yukarıda bahsettiğimiz üzere, ipotek sözleşmelerinde, sözleşmenin bir tarafı alacaklı iken diğer taraf asıl borçlu olabileceği gibi üçüncü bir kişi de olabilmektedir. Ancak taraflar arasında kurulan ipotek ilişkisi neticesinde taşınmaz üzerinde ipotek hakkına sahip olan alacaklının söz konusu taşınmazın maliki olması hukuken mümkün değildir. Zira sözleşme kapsamında elde edilen ipotek hakkı alacaklıya, borcun ödenmemesi durumunda yalnızca ipoteğin paraya çevrilmesi talebinde bulunabilme hakkı tanımaktadır.

Taşınmazın paraya çevrilmesi sonrasında, borç tutarındaki miktar alacaklıya ödenmekte, alacaklının alacağı karşılayan değerden fazlasını ele geçirmesi önlenmektedir. Roma hukukundan günümüze kadar gelen ipotekli taşınmazın alacaklının mülkiyetine geçmesine imkân tanımayan ve alacaklının alacak değerinden fazlasını elde etmesini önleyen bu yasak, Lex Commissoria Yasağı olarak tanımlanmaktadır.

D. YASAĞA AYKIRILIĞIN SONUÇLARI

Emredici nitelikteki TMK madde 873 ve 949 uyarınca Lex Commissoria yasağına aykırı sözleşme hükümleri veya Bağımsız Lex Commissoria sözleşmeleri kesin hükümsüzdür. Lex Commissoria, ayrı bir sözleşme olarak yapıldığı durumda Kanunun emredici hükmünde belirtildiği üzere kesin hükümsüz sayılır. Rehin sözleşmesi içinde bir şart olması durumunda da taşınır ve taşınmaz rehni hükümleri uyarınca şart geçersiz olacaktır. Lex commissoria yasağına aykırı davranmanın yaptırımlarıyla ilgili iki ayrı görüş vardır. Bunlardan ilki; “Zorunlu Kısmi Hükümsüzlük” ikincisi ise “Kısmi Hükümsüzlük” görüşüdür.

-Zorunlu Kısmi Hükümsüzlük; Bu görüşe göre rehin sözleşmesinin geçersiz olma ihtimalinde borçlunun durumunun daha da ağırlaşacağı, bundan dolayı borçluyu koruma amacına aykırı davranıldığı belirtilir. Buna göre; emredici hükmün amacı veya dürüstlük kuralı sözleşmenin geri kalanının geçerli olmasını gerektirmekte olup, taraf iradelerinin araştırılmaksızın sözleşmenin kısmi hükümsüz olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

-Kısmi Hükümsüzlük: Bu görüş öğretideki baskın görüş olmakla birlikte, bir sözleşmenin kısmi hükümsüz sayılabilmesi için TBK m.27/2’de belirtilen unsurların gerçekleşmiş olmasını aramaktadır. Sakatlığın sözleşmenin belli bir kısmına ilişkin olması objektif unsur, tarafların o kısım olmasa dahi sözleşmeyi yapmaya dair farazi arzularını belirten sübjektif unsurdur. Eğer bir rehin sözleşmesinde Lex Commissoria hükmü var ise objektif şart tamamlanmış olur. Subjektif unsur ise öğretide tartışmalıdır. Öğretideki baskın görüşe göre taraf iradelerinin araştırılması ve buna göre bir sonuca varılması gerekmektedir.

E. SONUÇ

Lex Commissoria yasağı, alacaklının karşısında zayıf konumda olduğu kabul edilen borçlunun korunması amacıyla düzenlenmiş olup, alacaklının borç miktarından daha fazlasını ele geçirmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Bu yasak kapsamında alacaklı, üzerinde ipotek bulunan taşınmazı, ipotek veren asıl borçlu veya üçüncü kişi ile anlaşsa dahi hiçbir şekilde mülkiyetine geçiremeyecektir. Zira sözleşmede alacaklının mülkiyeti ele geçireceğine dair bulunan hükümler geçersizdir.

Stj. Av. M. Çağrı Telligözoğlu

Stj. Av. İrfan Hakan Aydın

 

Kaynakça:

1. HELVACI İlhan, Türk Medeni Kanunu’na Göre Lex Commissoria (Mürtehinin Merhunu Temellük) Yasağı, Alfa Yayınları, İstanbul, 1997.

2. DERELİ Zeliha, “Lex Commissoria Yasağı”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2009

3. KARAMAN Başak, Roma Hukukunda Rehin Akdi, Galatasaray Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008.

4. ÖZEL Bengisu, İpotek Hakkının Sona Ermesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019

5. EKER Ece Ayça, Lex Commissoria Yasağı ve Uygulama Alanı, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Konya, 2020

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN