Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

RADYO VE TELEVİZYONLARDA YAYIN İLKELERİ VE RTÜK KARARLARI IŞIĞINDA 6112 SAYILI KANUN’UN 8. MADDESİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRME

RADYO VE TELEVİZYONLARDA YAYIN İLKELERİ VE RTÜK KARARLARI IŞIĞINDA 6112 SAYILI KANUN’UN 8. MADDESİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRME

1. Giriş

 

6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin düzenleme yapılmıştır.

 

Kanun’un 8. Maddesi yayın ilkelerine ilişkin genel bir çerçeve çizilerek medya yayınlarının uyması gereken genel ilkeler belirlenmiştir. Madde metninin geniş kapsamlı bir düzenleme içermesi nedeniyle Kanun maddesinin somut olaya uygulanması RTÜK kararları ve yargı kararları doğrultusunda şekillenmektedir.

 

Bu çalışma, ilgili madde kapsamında alınan bazı Üst Kurul kararları uyarınca yayın ilkelerine ilişkin RTÜK uygulamasını ve hukuki değerlendirmeleri incelemeyi amaçlamaktadır.

 

2. 6112 Sayılı Kanun’un 8. Maddesi ve Yayın İlkeleri

 

Kanunun 8. maddesi, yayın hizmetlerinde uyulması gereken temel yayıncılık ilkelerini belirlemektedir. Madde metni;

 

“……a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.

b) Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.

c) Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz.

ç) İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.

d) Terörü övemez ve teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz.

e) Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez.

f) Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.

g) Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz.

ğ) Çocuklara, güçsüzlere ve engellilere karşı istismar içeremez ve şiddeti teşvik edemez.

h) Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapıcı madde kullanımı ile kumar oynamayı özendirici nitelikte olamaz.

ı) Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur.

i) Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz.

j) Haksız çıkarlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan unsurlar içeremez.

k) Siyasî partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz.

l) Genel sağlığa, çevrenin ve hayvanların korunmasına zarar verecek davranışları teşvik edemez.

m) Türkçenin, özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadır; dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez.

n) Müstehcen olamaz.

o) Kişi veya kuruluşların cevap ve düzeltme hakkına saygılı olmak zorundadır.

ö) Bilgi iletişim araçları yoluyla yarışma veya lotarya içeremez, dinleyici ve seyircilere ikramiye verilemez veya ikramiye verilmesine aracılık edemez.

p) Medya hizmet sağlayıcı tarafından yapılan veya yaptırılan anket ve kamuoyu yoklamalarının, hazırlık aşamasından sonuçların ilânına kadar noter nezaretinde gerçekleştirilmesi zorunludur.

r) Kişileri fal veya batıl inançlar yoluyla istismar edemez.

s) Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.

ş) Şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz.

t) Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.

…..”

 

şeklindedir. Madde ile genel olarak yayın ilkelerine ilişkin başlıklar belirlenmiş olmakla birlikte söz konusu başlıkların içeriği uygulama vasıtası ile doldurulmaktadır. Bu kapsamda kanunilik ilkesi açısından sakıncıların bulunduğu sabittir.

 

RTÜK, söz konusu madde uyarınca belirlenen ilkelerin ihlal edildiğine karar vermesi durumunda Kanunun 32. Maddesi ile düzenlenmiş yaptırımlar uygulanmaktadır. İlk Aşamada ihlalin niteliğine göre %2-%5 arası veya %1-%3 arası oranlarla idari para cezası uygulanır. İkinci Aşamada ihlale konu programın yayını 5 keze kadar durdurulabilir veya katalogdan çıkarılabilir. Tekrarlanan ihlallerde yayın süresiz durdurulabilir ve yayın lisansı iptal edilebilir.

 

RTÜK tarafından verilen kararlara karşı idari yargıda iptal davası açılabilmektedir. İptal davaları, Kanun maddesinin sınırlarının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Yayın ilkelerinin genel bir çerçeve olarak belirlenmiş olması nedeniyle söz konusu ilkeler yorumlamaya açık hale gelmekte, bu durum hukuki belirlilik açısından sakıncalar yaratmaktadır.

 

İlkelerin uygulanmasında, ifade özgürlüğünün dikkate alınması ve basın özgürlüğüne müdahale edilmemesi gerekmektedir. Bu noktada ifade özgürlüğünün sınırlarının belirlenmesinde Danıştay kararları önem arz etmektedir.

 

Danıştay 13. Daire , E. 2023/520, K. 2023/1378, T. 23.3.2023

“Gündemdeki konulara ve siyasî olaylara yönelik yorum ve değerlendirmelerin yapıldığı uyuşmazlık konusu programda, ülkenin birçok yerinde meydana gelen orman yangınları sonrasında başta orman yangınlarına yapılan müdahale olmak üzere izlenen politika ve politikacıların açıklamalarına yönelik yapılan yorum ve değerlendirmeler sebebiyle davacı hakkında idarî yaptırım uygulanmasına ilişkin dava konusu Üst Kurul kararının tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu yayının kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içermek suretiyle 6112 Sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının ( ç ) bendinde düzenlenen yayın ilkesini ihlâl edip etmediğinin tespiti için programda yer verilen ifadelerin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre, ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de, başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır ( AYM kararı, İlhan Cihaner ( 2 ), B. No: 2013/5574, Karar tarihi:30/06/2014, §44 ). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür ( AYM kararları, Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, Karar tarihi: 16/07/2014, §41; A. Oktar ( 3 ), B. No: 2013/1123, Karar tarihi: 02/10/2013, §33; Ö. Balıkçı, B. No: 2014/6009, Karar tarihi: 15/02/2017, §44 ).

İdari yaptırımı konu alan dava konusu Üst Kurul kararıyla, davacının düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin bulunduğu açık olduğundan, söz konusu müdahalenin, Anayasa'da güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlâline sebep olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Müdahalenin, Anayasa'nın 13. maddesi açısından "kanunla öngörülmüş" olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde başkalarının şöhret veya haklarının korunması yönünde "meşru bir amaç" taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, ihlâlin tespiti için söz konusu müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü” olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Programda kullanılan ve dava konusu Kurul kararında yaptırıma esas alınan ifadelerin meydana gelen orman yangınlarına yapılan müdahalenin ve başta bu konuda olmak üzere izlenen politikanın yetersizliğine ve politikacıların bu konuda yapmış olduğu açıklamalara yönelik siyasî nitelikli yorum ve eleştiri olduğu görülmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ( AİHM ) göre, siyasi tartışma özgürlüğü, "tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi"dir ( AİHM kararı, Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, Karar tarihi: 08/07/1986, §41-42 ). Mahkeme'ye göre, hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir ( AİHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40 ).

AİHM'nin yerleşik içtihatlarında da belirttiği gibi, hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir ( AİHM kararı, Castells/İspanya, B. No: 11798/85, Karar tarihi: 23/04/1992, §46 ). Ayrıca hükûmetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırı da özel kişilere göre daha geniştir ( AYM kararı, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, Karar tarihi: 04/06/2015, §69 ).

İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan, siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi politikaları ve siyasileri eleştiren, politikaları veya siyasi açıklamaları muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir ( AYM kararı, Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, Karar tarihi: 07/07/2015, §64 ).

Kişinin şöhretinin ve manevi varlığının korunması hakkı bakımından herkes aynı düzeyde korumaya sahip değildir. Bu bağlamda, kişinin kamuya açıldığı oranda, kişilik hakları ve özel hayatına ilişkin korunması gereken alanın kapsamı sınırlanmaktadır. Siyasetçilerin ve hükûmette bulunanların kişilik hakları ve özel hayatları ise, ifade özgürlüğü karşısında en az korunan alanlardan biridir.

Bununla birlikte; Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, politikacılar, bürokratlar, diplomatlar, bilim adamları, sanatçılar, sporcular gibi kamuoyu tarafından tanınan kişilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının, toplumda yer alan diğer kişilere oranla daha geniş olmasının, bu kişilerin özel hayatlarına, onur, şeref ve saygınlıklarına ağır ve haksız saldırılarda bulunulabileceği anlamına gelmediği de gerek iç hukukumuzda gerek AİHM kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğü hakkının açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmamaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfî söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilebilmektedir ( ... Ceza Dairesi, E:..., K:... , Karar tarihi: ... ).

Uyuşmazlık konusu program yayınında program sunucusu ve konukları tarafından ülkenin bir çok yerinde meydana gelen orman yangınları ve orman yangınlarına yapılan müdahale ele alınarak başta bu konu olmak üzere uygulanan politikanın ve politikacıların eleştirilmesinin genel olarak kamu yararını ilgilendiren bir meselede yapılan sert eleştiri olduğu, ayrıca hükûmetlere, siyasetçilere ve kamuya mal olmuş kişilere yöneltilen eleştirinin sınırının diğer kişilere göre daha fazla olduğu açık olduğundan, bu sebeplerle davacının basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin, “başkalarının şöhret ve haklarının” korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.” [1]

 

RTÜK kararlarının, ifade ve basın özgürlüğüne müdahale oluşturur nitelikte olmaması gerekmektedir. Buna ilişkin sınırların belirlenmesinde yargı kararları önemli rol oynamaktadır.

 

3. RTÜK Kararları Işığında Yorum

 

Kanunun 8. Maddesinde 24 bent halinde yayın ilkeleri sayılmıştır, f bendi uyarınca genel ahlaka aykırılık sebebiyle verilen cezalarla sınırlı bir inceleme yapılacaktır. F bendi kapsamında verilen cezaların, TV dizileri açısından önemli bir sınırlama oluşturduğu dile getirilebilecektir.

 

Toplantı No: 2023/51, Toplantı Tarihi: 28.12.2023, Karar No: 36

“Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu dizinin ihlale konu sahnelerinde "Babası 28 Şubatçıydı onun", "Bana ticareti öğretiyor kadın başıyla", "Çok gericiydi onlar", "Çok mülayim görünürler ama her şey beklenir", "Ahh sardılar memleketi", "ya bırak beni pis", "siz neden çıktınız ki mağaranızdan?" "ikili ilişkiler kullanılarak hastanın doktor kararı olmadan hastaneden çıkarılması", "hileli ticaret", "küçük yaşta evlilik", "çocuğun eğitim hakkının engellenmesi", "Başhekimin belirli grupların etkisi altında kalması", "Kanunsuz olarak bir bebeğin bizzat doktorlar tarafından çalınması" şeklinde sarf edilen ifade ve davranışların oldukça farklı ve zengin bir değerler bütünü olan Türk toplumunun farklı ama birbiriyle uyumlu olan değer ve normlarının kendi içinde tezat oluşturacak şekilde sunulması ile hem bu değerleri hem de bu değerler ile yüzlerce yıl içinde oluşturulmuş aile, eğitim, farklı dini inanış biçimlerini içeren kurumların hedef alındığı, dizi filmde ele alınan ve “Faniler” olarak isimlendirilen tarikat ile hileli ürün satımı, eğitim ortamında küçük çocuklara dayak atılması, devlet kurumunun işleyişine müdahale edilmesi gibi unsurların bir araya getirildiği görülmektedir. Her biri sorunlu olan bu davranış biçimlerinin inançlarıyla ön plana çıkan bir grubun normal davranış biçimleri olarak sunulması stereotipleştirme yapılan yanlış bakış açısını göstermektedir. Yapımda her iki farklı görüşteki ailede aile içi ilişkilerin kopuk, çocuğun yetiştirilmesi ve eğitim durumunun ebeveynlerden kaynaklı olarak sorunlu, ailede yer alan kadının habersizce evi terk etmesi, iki farklı uç olarak gösterilen Atatürkçü doktorun çocuk çalması, dini grubun hileli işleri ve eğitim kurumunda küçük çocuklara şiddet uygulanması gibi yukarıda bahsedilen değer ve norm uyumsuzluğu dolayısıyla toplumumuzu bir arada tutan aile, eğitim gibi kurumların içi boş, tezatlarla dolu gibi gösterildiği, dizide bahsi geçen tarikat üyelerinin olumsuz tutum ve davranışlarına sıklıkla yer verilmekte olup, stereotipleştirme yapılarak izleyicide bütün dini yapıların bu tarz karakteristik özelliklere sahip olduğu düşüncesi oluşmasına neden olabileceği, ayrıca dizi film karakteri Meryem'e karşı kullanılan “çek elini pis” ve “mağaradan mı çıktınız?” gibi ifadelerle muhafazakar kadınlara karşı diğer kadınlar tarafından ötekileştirici ve aşağılayıcı bir dil kullanılmasının toplumsal bölünmeyi artırıcı nitelikte olduğu, toplumsal yapı ve kültür gereği doğal olan ayrılıkların bir kesimi aşağılayacak şekilde kullanılmasının toplumun milli ve manevi değerlerini incitici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.”[2]

 

Yer verilen kararda, toplumun bir kesiminin aşağılandığı gerekçesi ile f bendi uyarınca ceza kesilmiştir. Ancak söz konusu sahnelerin toplumda mevcut olan sorunları ve toplumsal çatışmaları işlediğinin ve bu kapsamda kınama ya da aşağılama amacından söz edilemeyeceği sadece toplumsal sorunların işlendiğinin kabul edilebileceğini düşünmekteyiz.

 

Bir diğer RTÜK kararında dizide işlenen olayların Türk toplum aile yapısına uygun olmadığı gerekçesi ile diziye ceza verilmiştir.

 

Toplantı No: 2025/08 Toplantı Tarihi: 19.2.2025 Karar No: 13

Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu dizi filmde kayınpeder ve gelin olarak bağları bulunan ………… birbirlerine olan duygularını gizlemeyerek kabul etmeleri, yer yer bu duygulardan hoşnut görünmeleri, Aniesi'nin, kayınpederi olan ….. aslında eşi olan …….. kıskanması, …… ve Aniesi'nin ele ele tutuşmaları ve haz dolu öpüşmeleri, kayınpeder ve gelin arasında resmedilen birliktelik gibi sahnelerin aile kavramını yıkıcı nitelikte olduğu, toplumlarda kayınpeder ve gelin arasındaki bağın tıpkı bir baba-kızın arasındaki ilişki çerçevesinde değerlendirildiği dikkate alındığında söz konusu dizideki kayınpeder-gelin ilişkisinin toplumsal değerlerle çatışmakla birlikte ahlaki değerleri de zedelediği, böyle bir ilişkinin toplum tarafından rahatsız edici ve ahlaki normlara aykırı bulunmakla birlikte medyanın bu tür ilişkileri normalleştiren sahneler yayınlamasının toplumda ahlaki yozlaşmaya neden olabileceği, ahlaki değerlerin toplumun birlikteliğini ve düzenini sağlayan temel unsurlardan biri olduğu gerçeğinden hareketle dizinin hem Türk toplumunun genel ahlak kavramı ve milli manevi değerleriyle bağdaşmayacak bir biçimde izleyicilere aktarıldığı hem de aile birliğini göz ardı ettiği, dolayısıyla mezkur dizi filmde resmedilen ilişkilerin, çarpık ilişkiler, kaoslar ve aldatma gibi temeller üzerine oturtulduğu ve bununla birlikte aile kurumunun temellerinden birini oluşturan sadakat kavramının altının boşaltarak toplumun temeli olan aile kurumunun itibarsızlaştırmak suretiyle olumsuz yönde etkileyebileceği kanaatine varılmıştır.” [3]

 

Şeklinde karar verilmiştir. Söz konusu karar ile hem idari para cezası hem yayın durdurma kararı verilmiştir. Kanunun 8. Maddesi f bendi uyarınca verilen bir diğer karar ise;

 

Toplantı No: 2024/43 Toplantı Tarihi: 7.11.2024 Karar No: 30

“Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, evli bir kadının sosyal medyadan tanıştığı bir şahsa tabir-i caizse kaçması, bahse konu şahsın kadın ticareti yaptığına yönelik tanık ifadelerine ilişkin iddiaların varlığı ve son olarak eşiyle evlilik bağı bulunduğu halde halihazırdaki hamileliğinin kaçtığı şahısla alenen ilişkilendirilmesinin Türk aile kurumunun saygınlığına zarar verecek ve gayriahlaki ilişkileri meşrulaştıracak bir mahiyet arz ettiği ortadadır. Ailenin, bireylerin kendilerini güvende hissettikleri sevgi ve saygı temelinde var olan bir kurum olduğu göz önüne alındığında ilgili yayına bağlanan bireylerin davranışlarının toplumun aile kavramına atfettiği güven, sevgi ve saygı gibi kavramlarla anlam bulan değere zarar verecek ve aile üyelerine karşı olumsuz davranışları kanıksatacak bir içeriğe sahip olduğu, yayıncı kuruluşun söz konusu programda olumsuz davranışların tek tek anlatılmasına aracılık etmesinin aile mefhumunun ve genel ahlakın kapsadığı değerlerin erozyona uğramasına ve olumsuz davranışların toplumda kanıksanarak bu türden topluma zarar verici nitelikteki durumların normalleşmesine yol açabileceği, dolayısıyla mezkur yayının, Türk aile yapısına, genel ahlaka aykırılık içerdiği, televizyon programlarında bu tarz konuların görülme sıklığı arttıkça; toplumun bu ilişkileri normalleştirmesine, duyarsızlaşmasına ve toplumsal değerlerin yozlaşmasına neden olacağı kanaatine varılmıştır.”[4]

 

Şeklindedir. RTÜK tarafından f bendi uyarınca verilmiş bir ceza açısından Danıştay tarafından verilmiş olan iptal kararı;

 

Danıştay 13. Daire E. 2021/4478 K. 2023/2521 T. 18.5.2023

“İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesi'nce verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararda; uyuşmazlığın çözümü, anılan yayın ilkesinin ihlâl edilip edilmediği yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasını gerektirdiğinden, Mahkemelerinin ara kararı uyarınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu ve ek raporda; "...Dava dosyasında dava konusu edilen diyalogların içeriği dikkatle incelendiğinde bu diyalogların a) Türk toplumunun milli ve manevi değerlerine açıkça aykırı veya uygun olmak bakımından bir değerlendirme yapılamayacağı zira bu diyalogların belli bir hususu kınamak veya onaylamak mahiyetinde olmadığı,

b-) onama veya kınama türünden diyaloglar olmadıkları için benzer şekilde genel ahlaka aykırılık bakımından da değerlendirilemeyecekleri,

c-) eğer dizide eşcinsel bir çifti temsil eden karakterlerin bulunmasından ötürü bir aykırılık değerlendirmesi yapılacaksa bunun bu eşcinsel karakterlerin içinde yer aldıkları bütün bölümler ve sahneler için de genişletilmesi gibi maksadı aşan bir yorum yapılması gerektiği" değerlendirmelerine yer verildiği, bu durumda bilirkişi raporları ile dosyada yer alan bilgi ve belgeler birlikte incelendiğinde, dava konusu yayının Türk toplumunun milli ve manevi değerlerine, aile yapısına genel ahlaka aykırı olmadığı anlaşıldığından davacı şirketin, 6112 Sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde yer alan yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle davacı şirket hakkında 17.065,00-TL idarî para cezası ve ihlâle konu program yayınının takdiren 2 (iki) kez durdurulması yaptırımı uygulanmasına ilişkin dava konusu Üst Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”[5]

 

şeklindedir. İlgili karar ile işlenen konunun Türk toplum aile yapısı ile bağdaşmadığı kabul edilmekle birlikte milli ve manevi değerlere açıkça bir aykırılıktan söz edilemeyeceği kabul edilmiştir. Danıştay’ın iptal kararları ile Kanun’un 8. Maddesi açısından daha sınırlı bir çerçeve çizdiğinin bahsedilmesi mümkündür.

 

4. Sonuç ve Değerlendirme

 

RTÜK’ün 6112 sayılı Kanun’un 8. ve 32. maddeleri kapsamında yürüttüğü denetim faaliyetlerinin, ifade özgürlüğü ile kamu düzeni denge kurularak yürütülmesi gerekmektedir. RTÜK kararlarının gerekçeli ve orantılı olması, hukuki güvenlik ve medya özgürlüğü açısından önemlidir. Danıştay tarafından hukuki denetimin yapılıyor olması yayın hizmeti ilkelerinin belirliliği ve öngörülebilirliği ve basın ve ifade özgürlüğü açısından önemli bir koruma sağlamaktadır.


Av. Tuğbanur Akyıldız

 

Kaynakça:

1. Danıştay 13. Daire, E. 2023/520, K. 2023/1378, T. 23.3.2023  https://lib.kazanci.com.tr/

2. Toplantı No: 2023/51, Toplantı Tarihi: 28.12.2023, Karar No: 36, https://www.rtuk.gov.tr/ust-kurul-kararlari

3. Toplantı No: 2025/08 Toplantı Tarihi: 19.2.2025 Karar No: 13, https://www.rtuk.gov.tr/ust-kurul-kararlari

4. Toplantı No: 2024/43 Toplantı Tarihi: 7.11.2024 Karar No: 30, https://www.rtuk.gov.tr/ust-kurul-kararlari

5.  Danıştay 13. Daire E. 2021/4478 K. 2023/2521 T. 18.5.2023 https://lib.kazanci.com.tr/

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN