Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

ÖZEL NİTELİKLİ KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİNDE AÇIK RIZANIN ARANMADIĞI HALLER

ÖZEL NİTELİKLİ KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİNDE AÇIK RIZANIN ARANMADIĞI HALLER

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 7 Nisan 2016 Tarih ve 29677 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İşbu kanun hükmü Anayasa’nın 20. Maddesinde 2010 yılında eklenen “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” ek fıkra ile yeni bir sosyal hak ele alınmıştır.

A. Kanunun Kapsamı

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun ikinci maddesi ile Kanun’un kapsamı ortaya konmuştur. Bu maddeye göre Kanunun kapsamı öncelikle verisi işlenen kişileri ele alırken, ardından işbu verileri işleyen gerçek veya tüzel kişiler hakkında uygulanacaktır. Kanunda tüzel kişilik ibaresi ile herhangi bir ayrıma gidilmemiş olup özel ve kamu hukuku tüzel kişileri ifade edilmiştir.

Kişisel verilerin belirli kriterlere göre yapılandırılarak işlendiği kayıt sistemi olan Veri kayıt sistemi ise, otomatik veya otomatik olmayan yollarla veri işlenmesini sağlamaktadır. Bu sisteme otomatik veya manuel yollarla veri işlemesine ilişkin herhangi bir fark bulunmamaktadır.

Bu hususta tartışmalı konu ise otomatik olmayan (manuel) yollarla veri işlenmesi halinde verinin Kanun kapsamında korunmaya alınması pratik hayatta zorluklara yol açmaktadır. Manuel yolla yapılan veri işlemesinin sistematik olarak yazılı kaydının yapılması, Kanuna uygun bir veri işleme yapıldığı kapsamında görülecektir.

Ek olarak, otomatik olmayan yollarla işlenen verilerin herhangi bir veri kayıt sistemine işlenmemesi halinde işbu Kanun kapsamında değerlendirilmeyeceği de aşikardır. Ancak veri kayıt sistemine alınmayan verilerin kişisel veri niteliğinde olmadığını göstermeyeceğinden bu verilere ilişkin işlenecek hukuka aykırı fiiller 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu bakımından suç teşkil edecektir.

Tüzel kişilerin verilerinin ise Kanun kapsamında olup olmadığı tartışma konusudur. Bu kapsamda tüzel kişiye ait verinin herhangi bir gerçek kişinin kimliğinin belirlenmesine sebep olması halinde Kanun kapsamında dikkate alınacağı uygun görülmüştür.

B. Hükmün Amacı

Bu hüküm ile amaçlanan kişilerin verilerinin korunmasını ve sair işlemlere ilişkin yapılacak eylemlerin her birini yönetebilme hakkını anayasal bir hak olarak düzenlemektir. Bunun yanı sıra bu hüküm ile kişilerin verilerinin korunması kanuni koruma altına alınmış olup usul ve esasın kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Bu hükmün sonucu olarak kişisel verilerin işlenmesinin denetlenmesi ve böylece verilerin güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Böylece verileri işlenen kişilerin hukuka duyulan güveni artacak ve kişilerin mahremiyeti korunacaktır.

İşbu 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun Türk Hukuk Sistemimizde kabulü ile birçok hukuksuzluğun önüne geçilmesi ise asıl amaçtır. Nitekim işbu kanun ile kişisel verilerin tarafların izni olmaksızın toplanması, yetkisi bulunmayan kişilerin iş, işlem ve erişimine açılması, ifşası veya amaç dışı ya da kötüye kullanımı sonucu kişilerin haklarının ihlal edilmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır.

Bunların yanı sıra işbu kanun ile gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esaslar da belirlenmiş, böylece veri işlemenin sorumlulukları ve yükümlülüklerinin sınırı çizilmiştir.

C. Kişilerin Kişisel Verilerinin Korunması İsteme Hakkı

Günümüzde bilgiye ulaşma hızı her geçen gün katlanarak artmaktadır. Gelişen teknoloji ile bu hızın önüne geçilmesi neredeyse imkânsız hale gelmiş durumdadır. Teknolojinin hızla gelişmesi yalnızca kitabi bilgilerin değil kişilerin bilgilerinin de hızlıca yayılmasına ve belki bazı hallerde hukuka aykırı eylemlere konu olmasına sebep olmuştur.

Bireylerin kişisel bilgileri yani bir bakıma kişisel verilerinin hukuka aykırı eylemlere konu olduğu en pratik olaylarından biri banka-kredi kartları veya kişilerin mahreminin ihlali sonucu elde edilen verilerdir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, TCK’da yer alan “verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçuyla ilgili, 6698 sayılı Kanun ihdas edilmeden önce verdiği kararlarda kişisel verilerin işlenme şekillerden bazılarına ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Bu kararlardan 2012/12-1510 Esas, 2014/331 Karar ve 17.6.2014 tarihli ve 2012/12-1514 Esas, 2014/312 Karar ve 10.6.2014 tarihli kararlarında, “Kişisel verileri bir başkasına verme” fiilini şu şekilde açıklamaktadır:

““Kişisel verileri bir başkasına verme”” seçimlik hareketinde, maddede geçen "başkası" gerçek bir kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilecek, veriler bu kişilere elden, posta ya da internet üzerinden elektronik posta ile vb. şekillerde verilebilecektir. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde "vermek"; "üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek, düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek" şeklinde açıklanmıştır. Bu seçimlik harekette verilerin hukuka uygun ya da aykırı yöntemle elde edilmiş olmasının önemi bulunmamakta olup, önemli olan husus verme eyleminin hukuka aykırı olmasıdır.”

Bu ihtimaller ve daha niceleri sebebiyle her gün belki de binlerce kişinin hukuki güvenliğinin ihlal edilmesinin sonucu olarak kişilerin hem kişisel verilerini saklama hem de korunmasını talep hakkı doğmaktadır.

Tüm bunların yanı sıra dürüstlük kuralına uygun işleme ilkesini açıklayan bir örnek vermek gerekirse, bir kişinin hız limitlerini aşması dolayısıyla elde edilen kişisel bilgisi yalnızca bu amaçla kullanılacak olursa işleme faaliyeti dürüstlük kuralına uygun olacaktır, ancak bu amaç dışında sırf kişiye zarar vermek üzere, kötü niyetli amaçlarla kullanılacak olursa o zaman bu işleme faaliyeti dürüstlük kuralına aykırı olacaktır. İlgili ilke ile ilgili olmak üzere KVKK, Facebook aleyhine verdiği, 2019/104 karar sayılı, 11/04/2019 tarihli kararında,

“üçüncü taraf bir uygulamaya Facebook platformu üzerinden Facebook kullanıcısı tarafından fotoğraflarına erişim izni verildiğinde sadece zaman çizelgesinde paylaştığı fotoğraflara erişim sağlaması gerekirken, açıklanan ihlalden kaynaklı Marketplace veya Facebook Stories'de paylaşılan diğer fotoğraflara da üçüncü taraf uygulamaların erişim sağladığı, ayrıca Facebook kullanıcılarının Facebook'a taslak olarak yüklediği ve henüz paylaşıma açmadığı fotoğraflara da söz konusu üçüncü taraf uygulamaların erişim sağladığı dikkate alındığında, Facebook kullanıcılarının genel olarak izin vermiş olduğu kapasiteden çok daha fazla sayıda fotoğraflara erişim sağlanmasının, Kanunun 12’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına ve 4 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde belirtilen “Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma” ve (ç) bendinde belirtilen “işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma” ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, Facebook’un bahsi geçen üçüncü taraf uygulamaların normalde erişime izin verilmiş olan sayıdan daha fazla spesifik fotoğrafa gerçekten erişip erişemediklerini belirleyemediği dikkate alındığında, bu durumun Facebook’un kendi platformundaki veri akışını kontrol etme noktasında sıkıntılar yaşadığını ve bu kapsamdaki hususun Kanunun 12’nci maddesinin (1) numaralı fıkrasında öngörülen veri güvenliğine ilişkin yükümlülüklere aykırılık teşkil ettiğini, Facebook platformu uygulamalarının daha ilk aşamada “Arkadaşların, bağlantıların ve birlikte oyun oynadığın diğer kişiler senin oyun hareketlerini görebilecek. Oyunun senin herkese açık profiline ve bu oyunu oynayan tanıdığın kişilere erişimi vardır” ifadesini kullanarak, kullanıcının arkadaş bilgilerine veya diğer bilgilere kişi istemese bile ulaşabilecek şekilde çalışması hususunda izin aldığını, ilgili kişilerin uygulamada paylaşmaya izin verecekleri kişisel verilerinin neler olması gerektiğine ve yükleme aşamasında gizlilik ayarlarıyla ilgili seçimlere imkân sağlamayarak, kişisel verilerin bu şekilde işlenmesini açık rızaya dayandırmadığını, açık rızanın özgür irade ile açıklanması gerektiğinden, ilgili kişinin açık rızasının alınması, bir ürün veya hizmetin sunulmasının ya da ürün veya hizmetten yararlandırılmasının ön şartı olarak ileri sürülmemesi gerektiğini, bu durumların Kanunun 4 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendine belirtilen “Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma” ilkesine aykırılık teşkil ettiğini, açıklanan ihlalin 6,8 milyon kullanıcıyı ve 876 geliştirici tarafından oluşturulan 1.500 uygulamayı etkilemiş olabileceğini, Türkiye’de bulunan yaklaşık 300 bin kullanıcının da veri ihlalinden etkilenmiş olabileceğini, ifade ederek,”

anılan veri ihlalinin oluşmaması için Facebook tarafından teknik ve idari tedbirlerin alınmadığı gerekçesiyle Facebook aleyhine 6698 sayılı Kanun’un 18’nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca 1.100.000 TL; yine söz konusu veri ihlalinin 19.09.2018 tarihinde tespit edilmesine rağmen Kuruma bildirim yapılmadığı ve 13.09.2018 - 25.09.2018 tarihleri arasında gerçekleşen veri ihlalinin ilgili kişilere 17.12.2018 tarihinde bildirilmeye başlandığının tespit edildiği gerekçeleriyle, 6698 sayılı Kanun ile aranan en kısa sürede bildirim yapılması yükümlülüğüne aykırı hareket eden Facebook aleyhine 550.000 TL idari para cezası uygulanmasına karar vermiştir. [1]

Görülen o ki kişisel verilerin hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun işlenmesi ilkesi, birçok şekilde ihlal edilebilir ve bu ihlaller kanun gereğince birçok cezai yaptırıma yol açabilecektir. Bu bakımdan kişisel verilerin, özellikle özel nitelikli kişisel verilerin hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun işlenmesi büyük önem teşkil eder.

Öyle ki teknoloji olmadan adım dahi atamadığımız bu günlerde hem iş hayatımız hem de sosyal yaşantımızda birçok kişisel verimizin işlenmesine maruz kalmakta, böylece farklı platformlarca işlenen verilerimizin korunmasını talep etmemiz yukarıda da bahsettiğimiz üzere Anayasal bir hak olarak kendini göstermektedir.

Kısa sürede hem birçok bilgiye ulaşılmakta hem bilgilerin uygun koşulda saklanması gerekmekte hem de bu bilgilerin kontrolünün yapılması sağlanmalıdır. Teknolojinin hızı ve kişisel verilerin fazlalığı aynı oranda arttığından tarafların kendi bilgilerini kontrol etmeleri mümkün olmayıp bu kontrol için devletin gücüne ihtiyaç duymaları zaruridir.

Bu suretle de kendisine çok daha kolay erişilen verinin, eskisinden daha çok korunması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bunun nedeni, bu bilgilerin mevcut teknolojiler sayesinde kontrolsüz ve hızlı bir şekilde çoğaltılabilmesi, depolama maliyetlerinin düşük olması nedeniyle gereğinden fazla bilginin kayıt altına alınması, kısa sürede uzak mesafelere transfer edilebilmesi, tehditlere karşı korunamayan bilgilerin kısa süre içinde sınırsız sayıda kişinin erişimine açık hale gelmesi ve bu sürecin sonunda geri dönüşü olmayan sonuçların ortaya çıkabilmesi imkanıdır. [2]

Bu suretle kişinin, özellikle kişinin verilerinin mahremiyeti, aranan bir meziyet ve korunması gereken bir kavram haline gelmiştir. Mahremiyetin karşısına en çok çıkan gözetim ise iktidarların gücünün ve meşruiyetinin kaynağı olmuştur. [3] Gözetlenen, sürekli büyük bir otoritenin gözetim ve denetimi altında olan ve bunu da hisseden kişinin özgür olduğundan bahsedemeyiz. Kişiyi sürekli gözeten ve izleyen bir toplumda, George Orwell’in 1984 adlı romanında tasvir ettiği distopyanın [4] ya da Bentham’ın tasvir ettiği “Panoptikon [5]” düzeninin gerçekleşmesi işten bile değildir. Bu bağlamda kişisel verilerin korunması, kişilerin bu tip baskılar altında kalmalarını engellemek, gözetleyen ile gözetlenen arasındaki güç dengesini sağlamak ve kişilerin özgür bireyler olabilmeleri için gereken ortamı yaratmak açısından bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır.

D. Kişisel Verilerin Unsurları

Kişisel veri 6698 sayılı Kanun’da hemen hemen bütün uluslararası düzenlemelerle benzer olmak üzere tanımlanmıştır. Buna göre kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi, ifade etmektedir. Bu bağlamda bireyin kişisel verilerini, özünde bireyin kimliğini ortaya çıkartan, bir kişiyi belirli kılan ve onu karakterize eden veri denilmektedir. Bu bağlamda kişiye ilişkin bilginin varlığı yani işlenmemiş kişisel veriler bilgiyi oluşturacaktır.

İkinci olarak ise, verinin varlığından söz edilebilmesi için verinin belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait olmasıdır. Yukarıda belirttiğimiz üzere her ne kadar Kanunda ilgili kişi diye belirlenen gerçek kişiler olsa da “Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmelik” tarafından hem gerçek hem de tüzel kişilerin verilerinin kişisel veri kapsamında değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Böylece kanunun lafzından, gerekçesinden ve uygulamadan yola çıktığımızda ilgili kişinin kimliğinin ortaya çıkarılması sonucu belirli bir kimseyi işaret eden her veri kişisel veri niteliğini kazanacaktır. Tüzel kişiye ilişkin verinin herhangi birini işaret etmesi, belirtmesi halinde de tüzel kişinin veri ihlalinin varlığı söz konusu olacaktır.

Üçüncü olarak ise, kullanılan kişisel veri ile yapılan araştırma sonucu kişiye ulaşılabilmesi yani bilginin kişiye ilişkin olması aranmaktadır.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2013/9669 Esas, 2014/3760 Karar ve 17.2.2014 tarihli kararı gereğince kişisel veri;

““Kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri ( T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi ), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA'sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur.” hükmünü havi idi.

E. Kişisel Verilerin Türleri

Kişisel verilerin türleri genel bağlamda genel nitelikli ve özel nitelikli kişisel veriler eklinde ikiye ayrılmaktadır. İşbu makale kapsamında özel nitelikli kişisel veriler incelenmekte olduğundan genel nitelikli kişisel verilere kısaca değinilmekle geçilecektir.

1. Genel Nitelikli Kişisel Veriler

Bu bağlamda genel nitelikli kişisel veriler, 6698 sayılı Kanun kapsamında tahdidi bir biçimde sayılmış olup sayılan özel nitelikli veriler dışında kalan tüm kişisel veriler, genel nitelikli veriler olarak adlandırılmaktadır.

2. Özel Nitelikli Kişisel Veriler

Kanunumuzda özel nitelikli kişisel veriler olarak anılan verilerin milletlerarası bağlamda, “hassas veri” olarak yer aldığı da görülmektedir.

İşbu özel nitelikli kişisel verilerin kanunda tahdidi yani sınırlı sayıda sayılmış olduğu kanun metninden anlaşılmaktadır.

Öyle ki kanunun 6’ncı maddesi gereğince,

“Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel verilerdir.” şeklinde tanımlanmıştır [6].

Ulusal ve uluslararası metinler incelendiğinde bunlar;

-kişilerin ırkı,

-etnik kökeni,

-siyasi düşüncesi,

-felsefi inancı,

-dini, mezhebi veya diğer inançları,

-kılık ve kıyafeti,

-dernek, vakıf ya da sendika üyeliği,

-sağlığı, cinsel hayatı,

-ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile

-biyometrik ve genetik verileridir. Özel nitelikli kişisel verilerin kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.

Bu kapsamda işbu özel nitelikli verilerin tahdidi olarak Kanunumuzda yer almasının en önemli sebeplerinden biri, bu verilerin kişileri ayrımcılığa sürükleyecek türden olmasıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/12-1510 Esas, 2014/331 Karar ve 17.6.2014 tarihli; keza Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/12-1514 Esas, 2014/312 Karar ve 10.6.2014 tarihli kararları ile Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2011/20072 Esas, 2012/12126 Karar ve 15.5.2012 tarihli muhalefet şerhi şu ifadeleri haizdir:

“Bilimsel görüşlerden hareketle kişisel verilerin neler olabileceğini şu başlıkları altında sınıflandırabiliriz. a- Yaşam şekline ilişkin kişisel veriler: Kişilerin üçüncü kişiler tarafından ayırımcılığa uğramaması ve haysiyetinin korunmasıyla ilişkili olarak, dini inançları, cinsel tercihleri, etnik kökeni, suç geçmişi, politik eğilimleri ve kişisel özel aktivitelere ilişkin bilgiler bu bağlamda sayılabilecektir. b- Ekonomik ve finansal kişisel veriler: Suçlular tarafından suistimale ve kimlik hırsızlığına hedef olmamak için kişinin mali varlığı, sahip olduğu hisse ve hesaplar, borçları, yaptığı alış verişler, kredi kartlarına ilişkin veriler. Ayrıca sayılan bu bilgiler ile kişinin nerede ve kimlerle bulunduğuna, sağlık bilgilerine ilişkin bilgiler de ortaya çıkarabileceğinden ve varlık bilgisinin toplumsal açıdan da özel sayılmasından dolayı önemi artmaktadır. c- Bilişim alanına ilişkin kişisel veriler: e-postaların bizzat adresleri veya şifreleri, internet ortamında paylaşılan kişisel veriler mahrem olarak değerlendirilebilir. Bunun önemi şu bakımdan artmaktadır. İnternette gezinti yapan kişi birçok kişisel bilgileri paylaşmakta, bu bilgiler kayıt altına alınmakta, yine internet erişimine ilişkin iz kayıtlarının hizmet sağlayıcı ve sunucu sahipleri tarafından tutulabiliyor olması nedenleriyle artmaktadır. d- Sağlıkla ilgili kişisel veriler: Sağlık verileri kişilerin iş güvenliğini, toplum içindeki statüsünü ve sigorta kapsamını etkileyen hassas bilgilerdir. Ayrıca sağlık verileri kişilerin sosyal yaşantısı ve psikolojik durumları hakkında bilgi edinilmesine neden olabilir. Biyometrik ( Kişinin kendine özgü fiziksel veya biyolojik niteliklerine dayalı olarak insanların kimliğini tespit için dijital teknolojiden faydalanma bilimi ) veriler de kişisel veriler arasındadır. e- Politik kişisel veriler: Toplum içinde yaşayan kişilerin siyasi tercihleri toplum katmanları arasında bilinme halinde ayırımcılığa maruz kalma ihtimali bulunduğundan bu bilgilerde kişisel veridir.”

Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesi 1995/6119 Esas, 1995/5720 Karar ve 9.11.1995 tarihli ve 1992/11430 Esas, 1993/592 Karar ve 9.2.1993 tarihli kararlarında, halk nezdinde ırk ayrılığı gözetmenin, “halkı düşmanlığa tahrik etmek suçu”na vücut veren düşünce biçimlerinden biri olduğunu ifade etmiştir.

Bu minvalde kişinin olumsuz herhangi bir davranışa maruz kalmasına sebebiyet verecek her türlü bilginin de özel nitelikte sayılabileceğini belirtmek yanlış olmayacaktır.

F. Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesi

Yukarıda Kanun hükmünün amacı başlığında da belirtiğimiz üzere, 6698 sayılı Kanun’un üçüncü maddesi gereği;

“kişisel verilerin işlenmesi, kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlemi”

ifade edilmektedir.

Ulusal ve uluslararası metinler incelendiğinde, verilerin işlenmesi evresinde birçok aşamanın yer aldığı görülmektedir. Nitekim kişisel/hassas verinin var olduğu andan itibaren silindiği/yok edildiği ana kadar geçen tüm evrede verinin işlendiğini dile getirmek yanlış olmayacaktır.

Avrupa Adalet Divanı’nın Bodil Lindqvist kararında; kişisel verilerin işlenmesi ve özel nitelikli kişisel veriler bağlamında bu kararda ifade edildiği üzere, bir kişiyi belirlenebilir kılan bilgilerin bir internet sitesinde yayınlanması, kişisel verilerin kısmen veya tamamen otomatik yollarla işlenmesi olarak kabul edilecektir.

Bu minvalde kişisel verilerin elde edilme ile işlenmeye başlandığı görülecektir. Bu elde etme işleminin kanuni veya kanuni olmayan yollar ile gerçekleşmesinin kanunda herhangi bir karşılığı bulunmamaktadır. Öyle ki kanuni olmayan yolla elde edilen verinin dahi işlenmesi gerekmektedir.

Verilerin işlenmesi kapsamında; verilerin kaydedilmesi, verilerin depolanması, verilerin muhafaza edilmesi, verilerin değiştirilmesi, verilerin yeniden düzenlenmesi, verilerin açıklanması, verilerin devralınması, verilerin sınıflandırılması, verilerin elde edilebilir hale getirilmesi, verilerinin kullanılmasının engellenmesi, verilerin aktarılması ve verilerin anonim hale getirilmesi, feshedilmesi ve verilerin yok edilmesi gibi işlemleri kapsamaktadır.

1. Özel Nitelikteki Kişisel Verilerin Genel İlkeler Çerçevesinde İşlenmesi

Kişisel verilerin birbirinden farklı şekillerde işlendiği ifade edilmiştir. Ancak bu veriler işlenirken hem ulusal hem de uluslararası bağlamda dikkat edilmesi gereken bazı hukuki ilkeler bulunmaktadır.

Bu ilkeler uluslararası belge ve metinler aracılığıyla yıllardır süregelmiş ve içtihatlar vesilesiyle kanunlar oluşturulmuştur. Buna göre Kanunun 4. maddesinde yer alan kişisel verilerin işlenmesine ilişkin usul ve esaslar “108 sayılı Avrupa Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesi”ne ve “95/46/EC sayılı Avrupa Birliği Veri Koruma Direktifi”ne paralel şekilde oluşturulmuştur.

Uluslararası metinlere göre Kanunda kişisel verilerin işlenmesinde sayılan genel ilkeler şunlardır:

- Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma,

- Doğru ve gerektiğinde güncel olma,

- Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme,

- İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma,

- İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme.

Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin işbu genel ilkeler, tüm kişisel veri işleme faaliyetlerinin özünde bulunmalı ve tüm kişisel veri işleme faaliyetleri bu ilkelere uygun olarak gerçekleştirilmelidir.

2. Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesinde Usule İlişkin İlkeler

Öncelikle bilinmelidir ki 6698 sayılı İş Kanunu’na göre genel nitelikteki verilerin açık rıza olmaksızın işlenmesinin kanunun yorumuna göre hukuka uygun bulunmazken özel nitelikli belgelerin ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesinin direkt kanunen yasak olduğu belirtilmiştir. İşbu kanuni yasağa “kesin işlem yasağı” da denmektedir.

Kanunun lafzından anlaşılacağı üzere kişilerin özel veya genel nitelikteki verilerinin işlenmesi için ancak şahısların açık rızasının alınması gerektiği belirtilmiştir.

İşbu açık rızanın alınmaması için ancak ve ancak kanuni bir şartın varlığı ile hukuka uygun hale getirilmesi gerekecektir. Bu husus ise genel nitelikli kişisel veriler bakımından daha uygulanabilir iken özel nitelikli kişisel veriler bakımından oldukça sınırlayıcı bir ayrım halindedir.

Kanunun gerekçesine ve lafzına bakıldığında kanunda tahdidi şekilde sayılan özel nitelikli kişisel verilerin açık rıza olmaksızın işlenmesinin yol açacağı problemler çok daha büyük olacaktır. Bu nedenle veriler işlenirken bir verinin özel nitelikte mi yoksa genel nitelikte mi olduğu oldukça önem arz edecektir.

Ancak bazı hallerde kişilerin açık rızası aranmaksızın özel nitelikli verilerinin de işlenebileceği belirtilmiştir. Bu husus da kendi içinde bazı geçerlilik şartlarını ve gerekliliklerini barındırmaktadır. Yalnızca belirli hallerde açık rızanın kalktığı görülmekte, ancak bu verilerin işlenmesinde sınırların olduğu ve yeterli önlemlerin alınması gerekmektedir.

Aynı şekilde kişisel verinin tahdidi nitelikte sayılmaması halinde de bazı hukuka aykırılıkların doğabileceği, bir tarafın hakkı korunurken bir diğerinin hakkının ihlal edilmesi gibi bazı hukuki sorunlar oluşabilmektedir.

Bu sebeple bazı durumlarda Kanun, özel nitelikli kişisel veriler arasında da bir ayrım yapmayı tercih etmiştir. Böylece kamu düzenini ve genel ahlakı tehdit eden bir unsurun varlığı gibi durumlarda bazı özel nitelikli kişisel verilerin açık rıza olmaksızın işlenebilmesi gerektiğine değinilmiştir. Buna göre sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verilerin işlenmesi ile bunlar dışındaki özel nitelikli kişisel verilerin, açık rıza olmaksızın işlenebileceği haller farklı düzenlenmiştir.

3. Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenme Şartları

Kanuna göre her ne kadar özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi yasak olsa da aynı kanunun 6.maddesi gereğince kişisel verilerin ilgilinin açık rızası ve KVKK tarafından yeterli önlemlerin alınması hallerinde mümkün olacaktır.

Ancak bazı hallerde özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi için kişilerin rızası aranmayacaktır. Bu halleri ilerleyen bölümlerde açıklayacağız, öncelikle açık rızanın ne olduğunu ve unsurlarını belirtmemiz gerekir.

G. Açık Rıza ve Unsurları

Şahsın açık rızasının alınması özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesini hukuka uygun hale getiren iş ve işlemlerden biridir. Örneğin bir iş kurumunda kılık kıyafete ilişkin verinin iş yönetimi tarafından kayda alınması ve işçinin buna açık bir şekilde rıza vermesi özel nitelikteki kişisel verinin hukuka uygun bir şekilde işlenmesinin somut hallerinden biridir.

Açık rıza, 6698 sayılı Kanun’un “tanımlar” başlığını taşıyan 3’üncü maddesi gereği “belirli bir konuya ilişkin, bilgilendirilmeye dayanan ve özgür iradeyle açıklanan rızayı” ifade eder. Kanun gerekçesinde, açık rızanın, 95/46 sayılı Direktif esas alınmak suretiyle tanımlandığı ifade edilmektedir. Buna göre açık rızanın, “ilgili kişinin, kendisiyle ilgili veri işlenmesine, özgürce, konuyla ilgili yeterli bilgi sahibi olarak, tereddüde yer bırakmayacak açıklıkta ve sadece o işlemle sınırlı olarak verdiği onay beyanı” şeklinde anlaşılması gerektiği ifade edilmiştir.

Açık rızanın unsurlarını ele alacak olursak ilk olarak, özgür iradeyle açıklanan “tereddüde yer bırakmayacak açıklıkta” bir rıza olması gerektiğidir. Buna göre kişinin özel nitelikte verisinin işlendiği anda veri işlenmesine ilişkin herhangi bir tereddüdü olmaksızın rızasının bulunması gerekmektedir. Burada tereddüt ile anlaşılması gereken her ne kadar somut olay bazında değerlendirilmesi gereken bir husus olsa da rızanın herhangi bir belirsizliğe mahal vermeyecek açıklıkta olması gerektiğidir.

İkinci olarak, ilgili kişinin işlenecek veriye ilişkin açıkça, hangi verinin, hangi şart ve haller ile işleneceğinin bilgilendirilmiş olması aranmaktadır. İlgili kişinin veri işlenmesinin amacını, yöntemini, saklanması koşullarını ve devamını bilmeye hakkı vardır. Burada veri sorumlusunun aydınlatma yükümlülüğü doğacaktır. 29 Madde Çalışma Grubu’na göre, ilgili kişinin geçerli bir rıza adına bilgilendirilmiş sayılması için iki tür gereklilik vardır243: Bunlardan biri, bilgilendirmenin kalitesidir. Buna göre, bilgilendirmenin yapılma şekli, rızanın “bilgilendirilmeye” dayalı olup olmadığını değerlendirmede çok önemlidir. Bu nispetle bilgilendirme, jargon kullanılmadan, düz bir metinle, normal/ortalama kişilerin onu anlayabileceği şekilde yapılmalıdır. Gerekliliklerden diğeri ise, bilgilendirmenin erişilebilir ve görünür olması gerekliliğidir. Buna göre, bilgilendirme doğrudan ilgili kişiye yapılmalıdır. Bilginin bir yerde “erişilebilir” olması yeterli değildir. Bilgilendirme yazı tipi ve büyüklüğü bakımından açıkça görülebilir, belirgin ve kapsamlı olmalıdır.

Nitekim bu hususta yayınlanan “Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ(Aydınlatma Tebliği)” ile, “açık rıza bakımından, veri sorumlusunun ilgili kişiyi, açık rızası ve diğer şartlara bağlı olarak her durumda bilgilendireceği, veri işleme amacı değişmişse bu amaç için de kişiyi işlemeden evvel bilgilendireceği, eğer veri sorumlusunun sicile kayıt yükümlülüğü varsa, ilgili kişiye verilecek bilgilerin sicile açıklanan bilgilerle uyumlu olması gerektiği, bu bilgilendirmenin ilgili kişinin talebine bağlı olmadığı, bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat yükünün veri sorumlusuna ait olduğu, ilgili kişinin açık rızası alınırken, açık rızanın alınması ve bilgilendirme(aydınlatma) yükümlülüğünün ayrı ayrı yerine getirilmesi gerektiği, kişisel veri işleme amacının belirli, açık ve meşru olması gerektiği, bilgilendirme yapılırken, genel nitelikte ve muğlak ifadelere yer verilmemesi gerektiği, gündeme gelmesi muhtemel başka amaçlar için kişisel verilerin işlenebileceği kanaatini uyandıran ifadeler kullanılmaması gerektiği, ilgili kişiye yapılacak bilgilendirmenin anlaşılır, açık ve sade bir dil kullanılarak gerçekleştirilmesi gerektiği, bilgilendirme anında kanunda yer alan hangi işleme şartlarına dayanılarak işleme yapılacağının açıkça belirtilmesi gerektiği, bilgilendirme yapılırken eksik, ilgili kişileri yanıltıcı ve yanlış bilgilere yer verilmemesi gerektiği” düzenlenmiştir. [7]

Üçüncü olarak, açık rızanın unsurlarından biri de rızanın belirli bir konuya ilişkin alınmış olmasıdır. Bu unsurda temel prensip “amaca bağlılık” ilkesinden geçmektedir. Rızanın geçerli sayılabilmesi için, aranan rızanın belirli ve amaca bağlı olmasına dayanır. 29 Madde Çalışma Grubu’na göre, veri işlemenin kesin amacını belirtmeksizin alınan toplu battaniye rızaları kabul edilemez. Bir başka deyişle, açık uçlu bir dizi işlem faaliyeti için verilen rızalar geçerli olmayıp, rızanın geçerli olduğu bağlamın sınırlı olması gerekmektedir.

Belirtmek gerekir ki, ilgili kişinin verisinin işlenmesi adına veri sorumlusu tarafından birden fazla farklı amaçlar güdülüyorsa, ilgili kişiden, belirli ve genel yetkilendirme şeklinde olmayan her bir amaç için ayrı açık rıza alınmalıdır.

H. Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesinde Açık Rızanın Aranmadığı Haller

Her ne kadar yazımızda, kanunumuzda ilgili kişilerin verilerinin işlenmesi için açık rıza arandığını ifade etsek de bazı hallerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın özel nitelikteki verilerin işlenebileceğine değinmiştik.

Buna göre sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından işlenebilecektir. Nitekim hangi tür özel nitelikli veri olduğu fark etmeksizin bütün özel nitelikli kişisel veriler, ancak KVKK tarafından belirlenen yeterli önlemlerin alınması şartıyla işlenebilecektir.

Dönemin hükümeti tarafından TBMM Adalet Komisyonuna sunulan kanun tasarısının, özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesine ilişkin esasların düzenlendiği 6’ncı maddesine göre kurul tarafından belirlenen yeterli önlemler alınmaksızın ve ilgili kişinin açık rızası olmaksızın özel nitelikli kişisel verilerin işlenemeyeceği, ancak kanunlarda açıkça öngörülmesi, siyasi parti, vakıf, dernek veya sendika gibi kâr amacı gütmeyen kuruluş ya da oluşumların, tabi oldukları mevzuata ve amaçlarına uygun olmak, faaliyet alanlarıyla sınırlı olmak ve üçüncü kişilere açıklanmamak kaydıyla kendi üyelerine ve mensuplarına yönelik verileri işlemesi, özel nitelikli kişisel verilerin ilgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması, bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlenmesinin zorunlu olması ile kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi ile sağlık hizmetlerinin planlanması hallerinde, özel nitelikli kişisel verilerin ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenebileceği düzenlenmiştir. [8]

Burada hukuki olarak sorun yaratan husus özel nitelikte işlenemeyecek hususların tahdidi olarak kanunda sayılmasına rağmen açık rızanın aranmadığı hallere yer verilmemiş ve yoruma bırakılmış olmasıdır.

Bu hallerden özellikle “kanunla açıkça öngörülme”, kanuna dönüşen metin ile yalnızca sağlık ve cinsel hayat dışındaki özel nitelikli kişisel veriler bakımından bir işleme istisnası olarak düzenlenmiştir.

Ancak kanaatimizce “kanunlarda açıkça öngörülmesi” halinde özel nitelikli kişisel verilerin açık rıza aranmaksızın işlenebileceği hususunun, sağlık ve cinsel hayata ilişkin veriler bakımından da düzenlenmesi gerekirdi. Zira Anayasanın 20’nci maddesi gereği, “(…) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. (…) Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” Anayasal bir hak olarak düzenlenen “kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı”, Anayasanın 13’üncü maddesi hükmü gereği, özüne dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın belirtilen ilgili maddelerinde sebeplerle sınırlı tutulmuştur. Bu suretle sağlık ve cinsel hayata dair özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesine ilişkin kanunlarla açıkça düzenlenen sınırlamaların Anayasal çerçeveye uygun olması halinde, bu verilerin de açık rıza aranmaksızın işlenmesi amaçlanmıştır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki Kişisel verilerin işlenmesine bir kere rıza verilmiş olması, bundan sonra bu verilerin işlenmesine hiçbir şekilde müdahale edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Böyle bir hal de veri sorumlusunun yeniden rıza alması gerekmektedir.

1. Açık Rıza Aranmaksızın Özel Nitelikli Verilerin İşlenmesinde Aranan Genel Şartlar

Öncelikle belirtmek gerekir ki özel nitelikli kişisel verilerin açık rıza aranmadığı her halde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenen yeterli önlemlerin alınması gerekmektedir.

Bu husus tamamen “veri güvenliği ilkesi” gözetilerek tarafların açık rızası olmadığı hallerde onların hukuka duydukları güveni zedelememek ve bir yandan da verinin işlenme evresinin denetimini sağlayabilmek adına yapılan bir koşuldur.

Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından alınan 31/01/2018 tarihli ve 2018/10 sayılı karar ile özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi için alınması gereken önlemler belirlenmiştir.

Bir diğer şartlardan biri de kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi ile sağlık hizmetlerinin planlanması halinde ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenebilmesini gerekli kılan hükümdür.

Ancak bu hükmün uygulanması için bazı özel koşullar aranmıştır. Öyle ki, sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler, ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilecektir.

1.a. Açık Rıza Aranmaksızın Sağlık ve Cinsel Hayata İlişkin Özel Nitelikli Verilerin İşlenmesinde Aranan Özel Şartlar

6698 sayılı Kanun kapsamında sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenmesinin hukuka uygun kabul edilebilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

- Sağlık veya cinsel hayata dair kişisel bir verinin olması,

- Bu verinin yasal mevzuat gereği sır saklama yükümlülüğü altında bulunan bir kişi veya kuruluş tarafından işlenmesi,

- Bu verinin, kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaçlarından biri dahilinde işlenmesi ve,

- Bu verilerin işlenmesine dair KVVK tarafından belirlenen yeterli önlemlerin alınmış olmasıdır. [9]


I. Sağlık veya Cinsel Hayata Dair Bir Verinin Sır Saklama Yükümlülüğü Altında Bulunan Kişiler veya Kuruluşlar Tarafından İşlenmesi

Sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verilerin işlenmesi için açık rızanın gerekmediği hallerde bu verinin sır saklama yükümlülüğü doğmaktadır. Bu sır kavramı için, doktrinde ve içtihatlarda oluşan tanım, paylaşılmayan bilgi olduğu şeklindedir.

Bu sır yükümlülüğü kendi içerisinde objektif ve sübjektif olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bahsedilen sırrın; meslek, ticari, iş ve daha birçok özelliği içerisinde barındıracağı görülmektedir. İş sırrıyla ifade edilen, iş ve işyeri ile ilgili her türlü gizli bilgi olup; bu bilgiler iş ve işyerine ait, müşterilere, imalata, ticarete, know-how gibi birçok bilgiye ilişkin olabilecektir.

Bu bağlamda görülecektir ki sırrın olduğu bir ortamda veri sorumlusunun ve veri işleyenin sır saklama yükümlülüğü doğacaktır. Hekimin sorumluluğu, vekilin sır saklama yükümlülüğü, bankaların sır saklama yükümlülüğü ve işçi-işverenin sır saklama yükümlülüğü bu hususta örnek olarak gösterilebilir.

Nitekim Avukatın sır saklama yükümlülüğü, Avrupa Konseyi tarafından ihdas edilen Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkındaki 9 Numaralı Tavsiye Kararı’nda da düzenlenmiştir.

Öyle ki bu hususa ilişkin “Bir avukatlık ortaklığı tarafından borçlu ilgili kişiye kısa mesaj gönderilmesi suretiyle kişisel verilerinin işlenmesi” hakkında Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun 22/03/2023 tarihli ve 2023/437 sayılı Kararı gereğince;

“Veri sorumlusu olarak Avukatlık Ortaklığı tarafından Şirketten elde edilen kişisel veriler hakkında ilgili kişiyle iletişime geçildiği ilk anda aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi ve ayrıca çağrı merkezi vasıtasıyla yapılan görüşme bağlamında ses kaydı hakkında ses kaydı gerçekleşmeden önce aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (Kanun) 18’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca veri sorumlusu hakkında yaptırım uygulanması, Toplamda beş kez aynı konu ve içerikle ilgili kişiye kısa mesaj gönderilmesi nedeniyle Kanunun 18’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca veri sorumlusu hakkında yaptırım uygulanması, Veri sorumlusunun “hukuka aykırı olarak elde edilen veriler üzerinden vatandaşların kimlik ve iletişim bilgileri gibi kişisel verilerin sorgulanmasına imkân tanıyan yazılım/program/uygulama” kullanıp kullanmadığı hususunda denetim yapılması” talep edildiğine ilişkin karar verilmiştir. Kararın devamında;

“İlgili kişinin, veri sorumlusu nezdinde hukuka aykırı olarak elde edilen veriler üzerinden vatandaşların kimlik ve iletişim bilgileri gibi kişisel verilerin sorgulanmasına imkân tanıyan yazılım/program/uygulama kullanıp kullanmadığı hususunda denetim yapılması talebine ilişkin olarak veri sorumlusunun cevabi yazısında ilgili kişinin bu iddiasının reddedilmiş olduğu ve ilgili kişi tarafından da iddiasını tevsik edici nitelikte herhangi bir bilgi, belge veya kaydın Kuruma iletilmemiş olduğu dikkate alındığında bahse konu talep hakkında Kanun kapsamında yapılacak bir işlem bulunmadığına”

şeklinde karar verilmiştir. Buna göre şirketten elde edilen kişisel verilere ilişkin ilgili kişi ile ilk iletişime geçildiği anda bilgi verilmemesi, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirilmemesi, ses kaydının gerçekleşmeden önce aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi gibi sebeplerden cezalandırılmalarına sebebiyet vermiştir.

Yine aynı şekilde Avukatlık mesleğinin kendi içerisinde getirdiği yükümlülüklerin ihlaline örnek teşkil edebilecek kararlardan bir diğeri de İcra takibi dolayısıyla veri sorumlusu avukat tarafından borçlunun borç bilgisinin oğlu ile paylaşılması ve kendisi ile borç bilgisi paylaşılan borçlunun oğlunun telefon numarasının bu suretle hukuka aykırı olarak işlenmesi” hakkındadır. Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 01/12/2022 tarihli ve 2022/1281 sayılı kararı gereğince;

“Keşidecisinin borçlu baba olduğu bono sebebiyle hakkında başlatılan ve kesinleşen icra takibi neticesinde borçlunun adreslerindeki menkul ve gayrimenkulleri ile üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının haczi ve haczedilecek taşınır malların muhafaza altına alınması talebiyle icra müdürlüğüne başvurulduğu ve bu talebin kabul edildiği, Hukuk bürosunda çalışan bir avukat tarafından belirlenen tarihte haciz ve muhafaza işlemlerinin gerçekleştirilmesi adına haciz mahalli olan adrese gidilerek burada hazır bulunan borçlu ile oğluna haciz memuru tarafından geliş sebebinin mahalde anlatıldığı, bu hususun haciz tutanakları ile de sabit olduğu, Söz konusu işlemler sürerken borçlunun haciz mahallini terk ettiği, sonrasında haciz mahallinde bulunan borçlunun oğlu tarafından “Ben borçlu şirketin yetkilisiyim, borçlu benim misafirim olarak geldi, borçlunun şirketle alâkası yoktur, haczedilen mallar şirkete aittir.” demek suretiyle istihkak iddiasında bulunduğu, haczedilen malların yediemin sıfatıyla kendisine bırakıldığı ve haciz tutanağının imzalandığı, Bu suretle borçlunun oğlunun kişisel verilerinin haciz işleminin gerçekleştirildiği tarihte icra memuru tarafından işlendiği, iddia edilenin aksine borçlunun borcu hakkında oğluna bilgi verilmediği, iki tarafın da hâlihazırda konudan haberdar oldukları, İlgili kişilerin veri sorumlusuna usulüne uygun başvuruda bulunmadıkları, borçlunun başvurusunda yer alan vekaletnamede kişisel verilerin korunması çerçevesinde veri sorumlusuna başvurulabilmesi için gerekli açık rızayı içeren özel bir hükmün bulunmadığı, borçlunun oğlunun başvurusunun ise başvuruda bulunan vekil ile vekaletnamede yer alan vekilin farklı olması nedeniyle usulsüz olduğu” ifade edilmiştir.

Bu karar, vekillerine belirli görev atamalarında bulunan kişilerin yasal bir mecburiyetin bulunmadığı hallerde kişisel verilere ilişkin özel yetki verilmesinin uygun olmadığı ve hukuka aykırı eylemlere sebebiyet verebileceğine ilişkindir. 

Bunun yanı sıra işçi-işveren arasındaki sır saklama yükümlülüğüne örnek olabilecek nitelikteki Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun 20/10/2022 tarihli ve 2022/1147 sayılı Kararı gereğince;

“İlgili kişinin yer aldığı görüntülerin veri sorumlusunun arşivlerinde bulunmasının hukuka uygun olacağı ancak iş akdinin sona ermesinden sonra da söz konusu verilerin paylaşımına devam edilmesi suretiyle işlenmesinde Kanun kapsamında geçerli bir işleme şartının mevcut olmadığı, öte yandan ilgili kişinin kargo şirketleri nezdinde kayıtlı olan kişisel cep telefonu numarasının ve iş akdi feshedilmeden öncesinde çalıştığı mağazadaki dijital ödeme sistemleri, çeşitli evrak ve formlar içerisinde kayıtlı bulunan ve kendisini işlem yetkilisi olarak gösteren kişisel verilerinin Kanun’un 4’üncü maddesinde yer alan Genel İlkelerden “doğru ve gerektiğinde güncel olma” ilkesine aykırı şekilde işlendiği, bu verilerin işlenmesinde veri sorumlusunca bir başka hukuki nedenin de gösterilemediği görüldüğünden Kanun’un 12’nci maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan yükümlülüklerini yerine getirmediği anlaşılan veri sorumlusu hakkında, ilgili kişinin hukuka aykırı olarak işlenen kimlik ve iletişim bilgileri kullanılarak yapılan satış, kargo gönderimi gibi yasal işlemlerin ilgili kişi üzerinde negatif sonuç doğurma riskinin yüksek olduğu hususu dikkate alınarak, Kanun’un 18’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca 250.000 TL idarî para cezası uygulanmasına,”

şeklinde hüküm kurularak, ilgili kişinin kişisel verilerinin iş akdinin feshinden sonra işveren tarafından işlenmeye devam edilmesine ilişkin işçi lehine hükme varılmıştır.

J. Kişisel Verileri Koruma Kurulu Tarafından Belirlenen Yeterli Önlemler

KVKK tarafından çeşitli önlemler alınsa da özel nitelikli kişisel verilerin yeterli önlemlerin alınması gerektiğinden ilk yapılması gereken kurum içi bir politika belirleyerek bu yönde ilerlemektir.

Aynı şekilde kurum içi belirlenen politika ile birlikte kurum içi çalışanlara gerekli eğitim verilerek kişisel verilerin ihlali hususunda farkındalık yaratılması gerekmektedir. Hatta öyle ki kişisel verilerin korunması hususunda hassasiyet sahibi olunan bazı kurumlarda kurum ve çalışanlar arasında kurum içi gizlilik anlaşmasının dahi yapıldığı görülmektedir. Özellikle kurumun bilgi sisteminde çalışacak, kritik görevlerde yer alacak kişisel verilere erişme ihtimali olan tüm personellerin işbu gizlilik sözleşmesine taraf olması gerekmektedir.

KVKK, veri sorumlusu nezdinde bulundukları pozisyon veya görev itibariyle kişisel verilere erişime yetkisi olanlar tarafından, yetkilerini aşarak ve işleme amacı dışında söz konusu verilerin işledikleri konusunda kuruma gelen ihbarların değerlendirilmesi sonucunda şu karara imza atmıştır:

“(…) Bir veri sorumlusu nezdinde bulundukları pozisyon veya görev itibariyle kişisel verilere erişme yetkisi olanlar tarafından, yetkileri aşmak ve/veya yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, kişisel amaçlara veya nedenlere bağlı olarak işleme amacı dışında söz konusu kişisel verilerin işlenmesi ve/veya bu verilerin üçüncü kişilerle paylaşılması 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun (Kanun) 12’nci maddesinin (1) numaralı fıkrasına aykırılık teşkil edeceğinden, bu kapsamdaki eylemlerin önlenmesi amacıyla veri sorumlularınca uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirin alınması gerektiği hususunda veri sorumlularının bilgilendirilmesine, (…) oy birliği ile karar verilmiştir.”

Nitekim bu karar neticelerini mevzuat çalışmaları anlamında da göstermiş, Kişisel Sağlık Verileri Yönetmeliği’nin 5’inci maddesine şu hüküm eklenmiştir:

“Sağlık hizmeti sunucuları tarafından; banko, gişe ve masa gibi bölümlerde yetkisi olmayan kişilerin yer almasını önleyecek ve aynı anda yakın konumda hizmet alanların birbirlerine ait kişisel verileri duymalarını, görmelerini, öğrenmelerini veya ele geçirmelerini engelleyecek nitelikte gerekli fiziki, teknik ve idari tedbirler alınır.”

Bu hususların yanı sıra kurum içi kişisel verilerin korunmasını ekseriyetle sağlamak adına yapılması gereken bir diğer işlem görevleri sona eren veya değişikliğe uğrayan çalışanların yetkilerinin kaldırılması yönünde olmalıdır.

Bu hususta Devlet Denetleme Kurulu, bilgi sistemlerine yetkisiz erişimlerin önüne geçmek ve bu alanda oluşabilecek güvenlik açıklarını en aza indirmek amacıyla şu hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etmiştir:

“Tüm çalışanlar, yükleniciler ve üçüncü taraf kullanıcıların işten ayrılma, uzun süreli ara verme, sözleşmelerin sonlandırılması durumları göz önünde bulundurularak, bu kişilerin erişim hakları dondurulmalı veya iptal edilmelidir(…) Tüm çalışanlar, yükleniciler ve üçüncü taraf kullanıcıların yetkilerinin düzenlenmesi için; personelin işe girme, işten ayrılma ve geçici işe ara verme işlemlerinde bilgi sistemlerindeki yetkilerinin alınması veya dondurulması ile ilgili süreç ve politika belirlenmelidir. Belirlenen bu politika masaüstü bilgisayarlar, kritik sunucu sistemleri, kurumsal uygulamalar gibi tüm bilgi sistemlerine uygulanmalıdır. Kurumların insan kaynakları birimleri ile bilgi işlem birimleri eşgüdüm halinde çalışmalı, personelin işten ayrılma, uzun süreli ara verme (askerlik, aylıksız izin, uzun süreli sağlık izni, doğum izni ve benzeri), sözleşmelerin sonlandırılması durumlarında otomatik olarak bu personele ait sisteme giriş yetkilerinin dondurulması veya kaldırılmasına yönelik mekanizma geliştirilmelidir.”

K. Elektronik Ortamda İşlenen Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesinde Alınacak Önlemler

KVKK tarafından veri sorumlularınca dikkate alınması gereken birçok çeşitli önlem bulunmaktadır. Bu önlemler bazen elektronik olurken bazen de fiziksel olmalıdır. Öyle ki bazı hallerde kişilerin dijital ortamlardaki verilerinin tutulması ve bunların güvenlik kontrollerinin yapılması gerekmektedir. Bu noktada erişim yapılan verilere en az iki kademeli kimlik doğrulama sistemi kullanılması belirlenmiştir.

Kriptografi, verileri şifrelemek ve şifresini çözmek için matematiği kullanma bilimi olup dünya çapında veri işlemede kriptografik yöntemlerin kullanılması, 2016/679 sayılı Tüzük’te de uygun güvenlik önlemlerinden biri olarak sayılmış olup, bu yöntemler düşük maliyeti olan yaygın önlemlerdir.

 

SONUÇ

Özel nitelikli kişisel verilere ilişkin açık rıza aranmaksızın işlendiği haller makalemizde incelenmiştir. Bu hususa ilişkin gerekli ilkeler, sınırlandırmalar ve koşullar belirtilmiştir. Her ne kadar ilgilinin kişisel verisinin işlenmesindeki en genel ilke “açık rızanın varlığı” unsuru olsa da bazı hallerde açık rızanın aranmadığı görülmüştür.

Bu minvalde veri sorumlularının sır saklama yükümlülüğü, sınırları ve kontrolleri ele alınmıştır. İşbu sır saklama yükümlülüğüne ilişkin farklı yükümlülüklerin doğduğu, bu yükümlülüklerin tahdidi olmadığı ele alınmıştır. Bunun yanı sıra Kişisel Verileri Koruma Kurumu bünyesinde verilen kurul kararları ile de işbu yükümlülüklerin ne boyutta olduğu irdelenmiştir.

Her ne kadar ülkemizde hem iş hayatında hem de gündelik hayatta kişisel verilerin korunmasına ilişkin birçok imkânsızlık, zorluk ve bilinçsiz eylem ile karşı karşıya kalsak da her geçen gün Kişisel Verilerin Korunması Kurumu tarafından verilen kurul kararları ve uluslararası düzlemde gerçekleşen çalıştay ve kararlar neticesinde büyük ilerlemeler kaydedilmektedir.

Av. Esra Nur Kaya

 

Kaynakça:

1. KVKK tarafından “Facebook nezdinde gerçekleşen veri ihlalinin değerlendirilmesi” ile ilgili Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 11.04.2019 tarih ve 2019/104 sayılı Kararı Özeti” başlığıyla duyurulan, 2019/104 sayılı, 11.4.2019 tarihli kararın tam metni için bkz.: https://www.kvkk.gov.tr/Icerik/5450/2019-104 11 Mayıs 2019.

2. Murat Volkan Dülger, Kişisel Verilerin Korunması Hukuku, İstanbul, Hukuk Akademisi, 2019, (Dülger, Kişisel Veriler), s.37.

3. Akdağ’a göre, Orwell’in 1984’ündeki sistem, sürekli fiilen gözetim altında olan, hayatının her anı kontrol edilen, asla yalnız kalamayan ve farklı düşünemeyen kişilere dayanmaktadır., bkz.: Akdağ, a.g.e., s.1; Özdemir’e göre, George Orwell, yazmış olduğu eserinde kişiyi baskı altında tutan, her an her saniye izleyen ve kendisine ait kişisel verileri kişisel olmaktan çıkaran şeffaf bir insan modelinin yaratıldığı totaliter bir rejimi konu almakta ve figüratif olarak yer alan “Büyük Birader” motifi günümüzde telekomünikasyon araçlarının izlenmesinde bir deyim olarak kullanılmaktadır, bkz.: Hayrunnisa Özdemir, “Elektronik Haberleşme Alanında Kişisel Verilerin Özel Hukuk Hükümlerine Göre Korunması”, Doktora Tezi, Ankara, 2009, (Özdemir, Elektronik Haberleşme), dpn.1; Özdemir aynı zamanda kişiyi her an gözetleyen, ona özel bir alan bırakmayan Büyük Birader sendromunun yaşadığımız döneme çok da uzak bir kavram olmadığını ifade etmektedir, bkz.: Özdemir, Elektronik Haberleşme, s.1; Küzeci’ye göre ise “1984 bir distopyadır. Ancak pek çok kişi burada resmedilen dünyanın gerçeğe dönüşmesinden endişe etmektedir.”, bkz.: Küzeci, Kişisel Veriler, s.43; Gür’e göre ise, “Bilgi mahremiyetinin tiranlık karşısında istihkâm işlevi göreceği yönündeki yaygın inanç, George Orwell’ın 1984 isimli romanında dışa vurulmaktadır.”, bkz.: İkbal Gür, “Kişisel Verilerin Korunması Hususunda AB ile ABD Arasında Çıkan Uyuşmazlıklar ve Çözüm Yolları”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2009, s.7.

4. “Yunanca Pan (Bütün) ve optikon(gözlemlemek) kelimelerinin birleşim olan panoptikon “her yeri gözleyebilen” anlamına gelmektedir. Michel Foucault’nun tespit ettiği gibi modern iktidarın başlıca koşulu olan disiplin pratiklerinin temeli bu şemaya dayanmaktadır. Ortadaki gözetim kulesinin çevresindeki birkaç katlı tek kişilik hücrelerden oluşan bir halka üstüne kurulu bu şema, dış pencerelerden sürekli olarak sızan güneş ışınlarıyla adeta ortadaki gözetim kulesini görünmez, hücreyi ise aydınlık kılan yapısıyla mahkûmda sürekli olarak gözetlenebilme ihtimalinden yola çıkarak bir “öz-disiplin” yaratmayı amaçlamaktaydı. Mahkûm ne zaman izlendiğinin bilgisine asla vakıf olamadığından zihninde sürekli olarak izlendiğine –izlenebilir olduğuna- dair bir düşünceyle hareket eder.”, bkz.: Çağrı Usluer, “Panoptik - Sonrasi Postmodern Akışkan Gözetim: Self-Panoptisizm”, (Çevrimiçi), https://www.academia.edu/7261350/Mesele-_89_Panoptik_-_Sonrasi_Postmodern_Akiskan_G%C3%B6zetim_Self-Panoptisizm 26 Eylül 2020, s.2; “Panoptikon modeli kişilerin toplum içinde ayırt edilmeme hakkını ortadan kaldıran bir sistemdir.”, bkz.: Sabire Sanem Yılmaz, “Tıp Alanında Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Olarak Verilmesinin Ceza Hukuku Açısından Değerlendirilmesi (Sır Saklama Yükümlülüğü Kapsamında)”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2014, s.19; “Panoptisizm ise, güç dengesizliği üzerine kurulu bir sistem olup, bu sistemde kişiler sürekli gözetlenme riski altındadır, haklarında kim tarafından, ne zaman, hangi bilgilerin toplandığını bilme olanakları yoktur. Bu da onları fiilen gözetlenmeseler bile, sürekli gözetleniyorlarmış gibi yaşamaya iter.”, bkz.: Akdağ, a.g.e., s. 1-2; Panoptikon esasında bir hapishane sistemidir, daha ayrıntılı bilgi için bkz.: Mehmet Emin Artuk/ Mehmet Emin Alşahin, “Hapis Cezalarının ve Cezaevlerinin Tarihi Gelişimi (Historical Evolution Of Prison Sentences And Prisons)”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları DergisiMehmet Akif Aydın’a Armağan, C.XXI, No: 2, (Çevrimiçi), http://dergipark.gov.tr/download/article-file/272845 26 Eylül 2020, s.145-185.

5. Akdağ, a.g.e., s.2.; Aydın Akgül, “Kişisel Verilerin Korunması Açısından İdarenin Hukuki Sorumluluğu ve Yargısal Denetimi”, Doktora Tezi, Kocaeli, 2013, s. 28; Aksoy, a.g.e., s.4.

6. Akdağ, a.g.e., s.2.

7. 10 Mart 2018 tarihli, 30356 sayılı Resmî Gazete’de KVKK tarafından yayımlanan “Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” m.5, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/03/20180310-5.htm 10 Mart 2019.

8. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı (1/541) ve Adalet Komisyonu Raporu”, (Çevrimiçi) https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss117.pdf 17 Ekim 2020, s.101.

9. Kişisel Verilerin Korunması Kurumu, Madde Ve Gerekçesi İle Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (Bilgi Notu) Ve Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Terimler Sözlüğü, Erişim: 10.07.2023, https://www.kvkk.gov.tr/Icerik/5388/Madde-ve-Gerekcesi-ile-Kisisel-Verilerin-Korunmasi-Kanunu-Bilgi-Notu-ve-Kisisel-Verilerin-Korunmasina-Iliskin-Terimler-Sozlugu

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN