Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİNİN KURULMASI VE İŞLETİLMESİ SÜRECİNDE İDARENİN ROLÜ VE SORUMLULUĞU

NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİNİN KURULMASI VE İŞLETİLMESİ SÜRECİNDE İDARENİN ROLÜ VE SORUMLULUĞU

1. Giriş

Fosil kökenli enerji kaynaklarının sebep olduğu karbon salınımı, petrol ve doğalgazın yalnızca bazı ülkelerde geniş kaynaklarının bulunması, üstelik bu kaynakların yenilenemez oluşu dünyada alternatif enerji kaynakları arayışına sebep olmuştur. Bu arayışın bir neticesi olarak nükleer enerji günümüzün en önemli enerji kaynaklarından biri olarak kabul görmüştür. Her ne kadar nükleer enerjinin alternatif arayışın bir neticesi olarak gündeme geldiğinden bahsedilse de hem doğal gaz hem petrol rezervleri mevcut olan ABD ve Rusya’da da nükleer enerji üretim faaliyetlerinin mevcut olması göstermektedir ki enerji verimliliği açısından kayda değer avantaj sağlayan nükleer enerji, aslında pek çok ülkenin hedefi ve yatırım amacı haline gelmiştir. [1]

Bununla birlikte, nükleer enerji her ne kadar enerji verimliliği ve karbon salınımındaki avantajı ile öne çıksa da tarihte izini bırakmış büyük hasarlarla hatırlanan kazalar ve taşıdığı potansiyel tehlike sebebi ile günümüzde pek çok tartışmaya da yol açmaktadır. Bugüne kadar tespit edilen dört büyük nükleer santral kazası bulunmaktadır. Bunlar: Windscale Kazası (1979), Three Mile Island Kazası (1979), Çernobil Kazası (1986), Fukuşima Kazası (2011)’dır. İnsanlık tarihinde geri dönülemez sonuçlara yol açmış olan bu kazalar, nükleer enerjiye yönelik uluslararası anlaşmalar yapılmasına ve ulusal hukuklarda nükleer santral kurulum ve işletilmesi hususunun özel olarak denetlenmesine yol açmış, nükleer kazalardan kaynaklanan zararın çok büyük olması ve bu zararın sınır aşan bir karakterde oluşu yüzünden nükleer kazalardan sorumluluk, milletlerarası hukukta, ulusal özel hukuktan farklı esaslara bağlanmıştır. [2] Bu makalede nükleer santral kurulum ve işletim sürecinden bahsederek bu süreçten kaynaklanan idarenin temel sorumluluk esasları irdelenecektir.

2. İlgili Mevzuat ve Nükleer Düzenleme Kurumu

Niteliği ve kapsamı gereği nükleer faaliyetler, idarenin izni ve denetimi olmadan yürütülememektedir. Bu husus, 7381 Sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu’nu dördüncü maddesinde, “Bu Kanun kapsamındaki faaliyetler Kuruma bildirimde bulunulmaksızın veya Kurumdan yetki alınmaksızın yürütülemez. Bu faaliyetleri yürütmek isteyen gerçek veya tüzel kişiler Kuruma başvuruda bulunmakla yükümlüdür.” şeklinde açıkça düzenlenmiştir.

Nükleer Güç Santrallerinin kurulum ve işletim sürecine yönelik temel mevzuat, amacı; “nükleer tesislere ilişkin faaliyetlerin radyasyondan korunma, güvenlik ve emniyet ilkeleri çerçevesinde yürütüldüğünün tespit ve teyit edilmesi için faaliyetlerin yetkilendirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek” olarak düzenlenen “Nükleer Tesislere İlişkin Yetkilendirmeler Yönetmeliği’dir.” Bu yönetmeliğin dayanağı; Yönetmeliğin 3. maddesinde belirtildiği üzere 7381 sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu ile Nükleer Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesidir.  Nükleer Düzenleme Kurumu’nun faaliyet alanları kararname ile düzenlenmiştir. Kararnamenin dördüncü maddesine göre; Kurum,  çalışanların, halkın, çevrenin ve gelecek nesillerin radyasyondan korunması, nükleer enerji ve radyasyona ilişkin faaliyetlerde güvenlik, emniyet ve nükleer güvence alanında, nükleer tesis, radyasyon tesisi veya radyoaktif atık tesislerinin kurulmasına, işletilmesine, işletmeden çıkarılmasına veya kapatılmasına ilişkin tüm faaliyetlerde, nükleer maddelerin çıkarılması, üretilmesi, taşınması, depolanması, ihracatı, ithalatı, ticareti, bulundurulması, devri, işlenmesi, yeniden işlenmesi ve kullanılmasında, radyasyon kaynaklarının üretilmesi, taşınması, depolanması, ihracatı, ithalatı, ticareti, bulundurulması, devri, kullanılması, kurulması, değiştirilmesi, sökülmesi, bakımı ve onarımında, radyoaktif atıkların bulundurulması, devri, işlenmesi, taşınması, depolanması, ihracatı, ithalatı ve bertarafı, nükleer güvence kapsamında Kurum tarafından belirlenen madde, malzeme, ekipman, sistem, bileşen veya ilgili teknolojinin ihracatı ve ithalatında, radyasyon acil durum yönetiminde, görev ve yetki alanına giren faaliyetlere ilişkin personelin nitelikleri ve eğitiminde faaliyet göstermektedir.

Nükleer Tesislere İlişkin Yetkilendirmeler Yönetmeliği’ne göre, nükleer güç santrallerinin kurulum ve işletim aşamasında yer alan temel kişiler “Kurum” olarak anılan Nükleer Düzenleme Kurumu ve “Kuruluş” olarak anılan “bir nükleer tesis kurmak, işletmek veya işletmeden çıkarmak için Kuruma niyet bildiriminde bulunan, onay almak veya yetkilendirilmek üzere başvuran ya da yetkilendirilen ve düzenleyici kontrol kapsamında bulunan Türkiye Cumhuriyeti mevzuatına göre kurulmuş tüzel kişidir.” Yönetmeliğe göre tüm ruhsat ve yetkilere yönelik başvurular Kuruluş tarafından Kurum’a yapılacak, Kurum tarafından yapılan başvuru ve talepler değerlendirilecektir. Burada ilk akla gelen nükleer santral kurulum ve işletim sürecinde idarenin denetim görevi gereğinde bir sorumluluğun mevcudiyetidir.

3. İdarenin Sorumluluğu

İdarenin sorumluluğuna gidilmesinin temel gerekçesi olarak, nükleer santral kurma ve işletmenin bir kamu hizmeti olup olmadığı irdelenmelidir. Danıştay eski tarihli bir kararında, “Bilindiği üzere, kamu hizmeti, umuma arz edilen, sürekli ve kesintisiz bir biçimde işlemesi zorunlu, toplumun genel ve ortak gereksinimlerini karşılamak amacıyla kanunla kurulan idarenin, doğrudan ya da yakın gözetim ve sorumluluğu altında kamusal yetki ve usuller kullanarak yürüttüğü faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, anayasanın 128 inci maddesinde de belirtildiği gibi genel idare esaslarına göre yürütülür.” diyerek kamu hizmetinin yasa koyucu tarafından belirlenen faaliyetler olduğunu betimlemiştir. Türk idare hukuku doktrininde genel olarak kabul edilen kamu hizmetinin tanımlanmasına yönelik görüş de bu yöndedir. [3]

Nükleer Güç Santrallerinin gerek niteliği gerekse ikinci başlıkta yer verilen kurulum ve işletimine yönelik kanuni düzenlemelerinden kamu hizmeti niteliği taşıdığı tespit edilmektedir. İdare, bu kamu hizmetini kendisi yerine getirebileceği gibi kamu hizmetini başka bir özel hukuk kişisine de gördürebilir.

1982 Anayasasının 125. maddesi ile anayasal temeli belirlenen idarenin sorumluluğu ilkesi, önceleri tek ve asli sebep olarak kusura dayanmakta iken sonraları artan bir şekilde kusursuz sorumluluk halleri ortaya çıkmıştır. [4]

İdarenin kamu hizmetini kendisinin üstlenmesi halinde, 7381 sayılı Kanun ve Paris Sözleşmesinde yer alan “işleten” sıfatı ile sorumluluğu doğacaktır. Sözleşmede işleten, “yetkili resmî makamca o tesisin işleteni olarak atanmış veya tanınmış kimse” şeklinde tanımlanmıştır. Nükleer güç santrali kurma ve işletme kamu hizmetini yerine getiren ve işleten niteliği taşıyan idari makamlar, 7381 sayılı Kanunun 12. maddesi gereği nükleer hadiselerden kaynaklanan nükleer zararlar hakkında öncelikle 7381 sayılı Kanuna, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde ise Paris Sözleşmesi’ne göre sorumlu olacaktır.

İdarenin, kamu hizmetini bir özel hukuk kişisine üstlendirmediği ve kendisinin işleten olduğu hallerde; Paris Sözleşmesi ve 7381 Sayılı Kanununa göre idarenin sorumluluğu Borçlar Kanunu’na dayalı kusursuz sorumluluk olacaktır. Bu durum, 7381 sayılı kanun 16. maddesinde “Nükleer zararın tazmininin şekli ve tutarı kusursuz ve münhasır sorumluluk ilkesi esas alınarak, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tayin edilir.” hükmü ile düzenlenmiştir.

Yine 7381 sayılı kanunun 17. maddesi, “nükleer zarar gören kişiler, 18 inci maddenin ikinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, zararlarının tazminini, sorumluluk sınırları içinde doğrudan işletenden talep edebilecekleri gibi sigortacıdan, nükleer sigorta havuzundan ve diğer teminat verenlerden de talep edebilirler” hükmünü, saklı tutulan hükmü içeren 18. madde ikinci fıkra ise, “Birinci fıkra uyarınca Komisyon kurulması hâlinde, nükleer hadise sonucu meydana gelen nükleer zararlar Komisyon marifetiyle tazmin edilir. İşletenin sorumluluk sınırına giren tutar Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından işletenden veya onun sigortacısından ya da işleten tarafından gösterilen teminatın paraya çevrilmesi suretiyle tahsil edilir.” hükmünü içermektedir. Buradan anlaşıldığı üzere, Nükleer Zarar Tespit Komisyonu kurulduğu takdirde, zararın tazmini için Komisyona başvuru gerekecektir. Nükleer Güç Santrali kurulum ve işletim sürecinde oluşan zarara ilişkin, zarar gören tarafından idare aleyhine dava açılması için komisyona başvuru şartı aranmaktadır.

İdarenin işleten olmadığı, bu hizmetin bir özel hukuk kişisine gördürüldüğü hallerde ise idarenin denetim yükümlülüğüne dayalı olarak idari sorumluluğu gündeme gelecektir. Mevzuat kapsamında nükleer faaliyette bulunacak olan kişinin; Kurum’a başvuruda bulunması gerekli izin ve ruhsat süreçlerini tamamlaması gerekmektedir. Burada Kurum’un kendisine tanınan yetkilendirme yetkisinden kaynaklı bir denetim sorumluluğu bulunmaktadır. Burada kurulum ve işletime yönelik temel sorumluluğun Nükleer Düzenleme Kurumu’na ait olduğu mevzuattan anlaşılmaktadır. Kaldı ki düzenleme kurumu niteliğine haiz Nükleer Düzenleme Kurumu’nun bu yetki ve sorumluluğu tahmin edilebilir bir nitelik taşımaktadır. Zira teknolojik gelişmelerin temel hak ve özgürlüklere ilişkin sebep oldukları ihlal tehditleri ve risklerini önlemek bağımsız idari kurumların kuruluş esasları arasında yer almaktadır. [5]

Kurum’a yapılacak başvuruların şart koşulması yalnızca işin niteliği ve teknik özellikleri gereği bu faaliyete başlayacak kimselerin bir denetimden geçmesi gerekliliği, izne tabi tutulması zorunluluğu olarak görülmemeli aynı zamanda isteyen her kişinin nükleer alanda faaliyet göstermesinin önüne geçilmek istendiği de gözetilmelidir. Zira “Düzenleyici Kurum” niteliğine haiz Nükleer Düzenleme Kurumu, bir alanın özel girişime açılması ile bu alandaki faaliyetlerin piyasa mekanizmaları içerisinde kendi kendilerini düzenleme yeteneklerinin olup olmadığı sorusunun olumsuz yanıtlanması sonucu ortaya çıkmıştır. [6]

İdarenin denetim yetkisi kolluk faaliyetleri adı altında irdelenmektedir.  Nitekim bu yetki, faaliyetin kapsamına göre genel veya özel idari kolluk kavramları ile açıklanabilir, idari kolluk faaliyeti çerçevesinde kişilerin davranışları, faaliyetleri düzenlenmekte; denetlenmekte ve ilgili mevzuat uyarınca bunlara yaptırım uygulanabilmektedir. [7] Nükleer güç santrallerinin kuruluş ve işletim sürecinde idarenin sahip olduğu denetim yetkisi idare hukuku kapsamında bir kolluk faaliyeti olarak anılabilecekse de birtakım faaliyetlerin önemine binaen, kolluk düzenlemelerinin yetersizliği, kolluk yetkilerini aşan bir regülasyon ihtiyacını doğurmuştur. [8] Bu bağlamda Nükleer Güç Santrallerini kurma ve işletme kamu hizmetinin içerdiği hassasiyet ve yoğun teknik bilgi ve uzmanlık gereksinimi, bu kamu hizmetinin gereği gibi ifa edilip edilmediğinin her anının denetimini içeren bir kamu hizmeti yetkilendirilmesi ile karşılanmaktadır. [9]

Nükleer güç santrallerinin kurulumu ve işletilmesi süreçlerinde denetim yetkisini haiz idarenin sorumluluğu bu durumda; idarenin kendisine tanınan yetki ve sorumluluğunun kapsamında yer alan denetimin yapılmaması, yanlış yapılması, eksik yapılması hallerinde meydana gelebilir. Her ne kadar bu makalede nükleer güç santrallerinin kurulum ve işletim süreci esas alınmışsa da idarenin nükleer faaliyetlere yönelik sorumluluğu hakkında 1999 yılında ülkemizde yaşanan İkitelli olayına bakmak faydalı olabilir. Bahsedilen olay İstanbul İkitelli’de mevzuata aykırı olarak çöpe atılan tıbbi cihazlar sebebi ile meydana gelmiştir. İstanbul İkitelli’de mevzuatta yer alan kurallara uygun olarak atılmayan tıbbi nükleer cihazlar, hurdacı bir ailenin radyasyona maruz kalmasına sebebiyet vermiş, büyük bir mağduriyet doğurmuştur. Hadisenin ardından, o dönem mevcut olan TAEK (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu) ağır kusurlu bulunmuş, tazminata hükmedilmiştir. [10]

Bu durumda, idarenin sorumluluğunun irdelenmesi; idarenin mevzuata dayalı yükümlülüklerinin kapsamına ve bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesine bağlıdır. Yerine getirilmeyen yükümlülüklerin tespiti halinde, olumsuz eylemden bahisle idarenin sorumluluğu gündeme gelebilecektir.

Bu durumda akla idarenin denetim sorumluluğu ile mücbir sebep ilişkisi gelmektedir. Her ne kadar mücbir sebep kavramı, varlığı itibari ile sorumluluğu ortadan kaldıran bir nitelik olarak doğmuşsa da; Danıştay deprem nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazmini istemiyle açılan bir davada,  “mücbir sebebin, sezilmesi ve karşı konulması mümkün olmayan bir olayı ifade ettiğini, bu sebebin zararı idareye yüklenebilir olmaktan çıkaran ve zararla idari faaliyet arasındaki illiyet bağını kesen dış bir etken olarak doğal, toplumsal veya hukuki bir olaydan kaynaklanabileceğini, sezilememezlik, karşı konulamamazlık, kusursuzluk ve gerçeklik hallerinin mücbir sebebin ayırt edici öğelerini oluşturduğunu, deprem kuşağında yer alan bölgede, deprem gerçeğinin bir veri alınması suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin olumsuz eyleminin bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmadığını ve oluşan zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğini” belirlemiştir. Bu karar, potansiyel tehlike ve riskleri halihazırda bilinen ve idarenin denetim faaliyetleri düzenlenmiş olunan nükleer faaliyetler için de değerlendirilebilir niteliktedir.

4. Sonuç

İçerdiği büyük potansiyel risk, tarihte anılan büyük kazaların bıraktığı hasarların izi, gelişmekte olan teknoloji ve enerji ihtiyacı nükleer enerjinin ve nükleer güç santrallerinin tartışma konusu olmasına sebebiyet vermektedir. Nükleer enerjinin içerdiği tehlikelerin, tarihin unutulmaz doğasından dolayı tartışma konusu olmaktan çıkarılması günümüzde mümkün görünmese dahi, bu tartışmaların azaltılmasının ve potansiyel tehlikelerin azaltılmasının yollarından biri idarenin yönetme ve yürütme görevleri çerçevesinde denetim görevlerini eksiksiz yerine getirmesi, olası zararlarda anayasal bir görünüm olarak, sorumluluk hükümlerine uymasıdır. Nükleer Güç Santralinin kurulum ve işletim sürecine yönelik sorumluluk temelde her ne kadar işletene bırakılmışsa da kamu hizmeti niteliğini haiz bu faaliyetlerin, idare tarafından görülmesi gibi üçüncü bir kişiye gördürülerek idarenin işleten olmadığı durumlar da söz konusu olabilmektedir. İşletenin üçüncü bir kişi olduğu hallerde dahi yoğun bir denetim sürecini barındıran nükleer santral kurulum ve işletim sürecinde idarenin denetimden doğan sorumluluğu mevcut olacaktır.

Stj. Av. Melda İz

 

Kaynakça:

1. Enerji Ekonomisine Giriş, Levent Aydın

2.  Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu: Karşılaştırmalı ve Uluslararası Özel Hukuk Analizi, Dr. Necip Kağan Kocaoğlu

3. Türk İdare Hukukunda Kamu Hizmetlerinin Belirlenmesinde Objektivist ve Subjektivist Yaklaşımlar, Ebru Zeybek Cebeci

4. Türkiye İdaresinin Sorumluluğu, Lütfi Duran,

5.  Türkiye’de Bağımsız İdari Otoriteler, Lütfi Duran,

6. Türk İdare Hukukunda Ruhsat, Sedat Çal,

7. İdarenin Denetim Yetkisinin Özel Kişilere Devrine Anayasa Mahkemesi’nin Yaklaşımı, Yrd. Doç. Dr. Elvin Evrim Dalkılıç

8. Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri Ve Temel Müesseseleri, Aydın Gülan

9. Paris Sözleşmesi ve 7381 Sayılı Kanun Temelinde İdarenin Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesinden Kaynaklanan Sorumluluğu, Dr. Öğr Üyesi Güven Süslü

10. Nükleer Tesis İşletenin Hukuki Sorumluluğu: Karşılaştırmalı ve Uluslararası Özel Hukuk Analizi, Dr. Necip Kağan Kocaoğlu

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN