I- GİRİŞ
Öğretide yapılan muvazaa
tanımlamalarında muvazaa, irade ile dışa vurulan beyan arasında salt üçüncü
kişileri aldatmak amacıyla birden fazla kişi tarafından bilerek ve isteyerek
uygunsuzluk hali yaratmak olarak ifade edilmektedir. Muvazaa hem öğretide hem de
uygulamada mutlak ve nisbi muvazaa olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Bu makalenin
konusunu oluşturan muris muvazaası ise nisbi muvazaanın bir türüdür. Muris muvazaası
Türk Hukuku’nda her zaman önemini ve yerini koruyan bir konu olup, kişilerin
gelenek ve göreneklerin etkisiyle muvazaalı sözleşmeler yapmaları sonucunda toplum
ihtiyaçları sebebiyle ortaya çıkmıştır. Muris muvazaası kavramı kanunda açıkça
düzenlenmemiş, Yargıtay içtihatlarıyla hukuk sistemimize girmiştir. Muris
muvazaasına ilişkin ilk Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı 01.04.1974 tarihli
1/2 sayılı karardır. Uygulamada yaygın
olarak görülen muris muvazaası temelde, kişilerin hayatları boyunca edindikleri
malvarlıklarının ölümden sonraki akıbetlerine müdahale ederek çeşitli sebeplerle
aileden bazı kişilere terekeden daha fazla mal bırakması ya da mirasçılarından
mal kaçırması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Mirasbırakanların bu muvazaalı işlemleri karşısında, asıl korunması
gerekenler mirasçılar olup mirasçılara gerekli hukuksal imkanların sağlanması
gerekmektedir. İşbu çalışmanın konusu toplam dört bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde muvazaa kavramı, muvazaanın çeşitleri; ikinci bölümde muris
muvazaası kavramı ve unsurları; üçüncü bölümde muris muvazaası nedeniyle tapu
iptali ve tescili davaları; son olarak dördüncü bölümde ise Yargıtay’ın son yıllarda
muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescili davalarında verdiği kararlar
üzerinde durulacaktır.
A. MUVAZAA, UNSURLARI VE TÜRLERİ
“Vaz” sözcük kökünden türeyen
muvazaa; bahse girişmek, gerçeğe aykırı hareket ve işlemlerde bulunmak
anlamlarına gelmektedir. [1] Hukuk doktrininde muvazaa kavramına yönelik tek
bir tanım bulunmamaktadır. Bütün tanımlar ana hatlarda birleşseler dahi birçok
yönden farklılık arz etmektedir. Bunun sebebi ise muvazaanın tanımı, kapsam,
hüküm ve sonuçları ile ilgili gerek doktrinde gerekse uygulamada tam bir görüş
birliğinin bulunmamasıdır. Bu sebeple öğretide yapılan muvazaa tanımlamaları arasında
en çok kabul gören tanımı belirtmek gerekirse; muvazaa, her iki tarafın iradesi
ile dışa yönelik beyanları arasında ortaya çıkan uygunsuzluk halidir. [2]
Daha ayrıntılı bir tanımla
açıklamak gerekirse, Oğuzman ve Öz tarafından, “muvazaa” kavramı, “tarafların
üçüncü şahısları aldatmak maksadıyla görünürde yaptıkları hukuki işlemin hiç
hüküm doğurmaması ya da görünürdeki işlemin haricinde başka bir işlemin
hükümlerini doğurması yönündeki anlaşmalarıdır.” şeklinde tanımlanmıştır. [3]
Muvazaanın şartlarının oluşması
için üç koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlar; ilk olarak,
tarafların gerçek amaçları ile yaptıkları işlemler arasında bilerek ve
isteyerek yapılan bir uyumsuzluk, ikinci olarak, üçüncü kişileri aldatma amacı
ve son olarak tarafların muvazaalı işlem yapma konusunda anlaşmalarıdır. [4]
Muvazaa gerek teoride gerekse
uygulamada mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olmak üzere ikiye ayrılır.
a. Mutlak Muvazaa
Mutlak muvazaa öğretide,
adi/yalın/basit muvazaa olarak da anılmaktadır. Taraflar gerçekte aralarında
bir işlem yapmayı düşünmemelerine rağmen, diğer kişilere karşı sırf onları
aldatma kastıyla bir işlem yapmış izlenimi vermek amacıyla görünüşte işlem
yapmalarına mutlak muvazaa adı verilmektedir. [5] Mutlak muvazaada tek işlem
görünürdeki anlaşma olup taraflar sadece yaptıkları görünürdeki anlaşma ile
üçüncü kişileri kandırma saikı içerisindedirler. Bu nedenle gizli anlaşma
mutlak muvazaanın unsurları arasında yer almamaktadır. Söz gelimi, bir kişinin
aleyhine başlatılan icra takibinden kurtulmak amacıyla üzerinde bulunan
malvarlığını devretmek arzusunda olmamasına rağmen malvarlığını
alacaklılarından kaçırmak maksadıyla üçüncü kişilere devretmesi, mutlak
muvazaanın bir örneğini oluşturmaktadır.
b. Nisbi Muvazaa
Nisbi muvazaa, tarafların
aralarında yaptıkları bir sözleşmeyi, iradelerine uygun olmayan ve sırf üçüncü
şahısları aldatmak için yaptıkları başka bir sözleşme ile gizlemeleri şeklinde tanımlanabilir.
[6] Yani nisbi muvazaada, taraflar bir işlem yapmak istemekte ama yaptıkları bu
işlemi üçüncü kişileri aldatma amacıyla yaptıkları işlemin arkasında gizli
tutmaktadırlar. TBK m. 19’da nisbi muvazaa "bir sözleşmenin türünün ve
içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya
gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek
ve ortak iradeleri esas alınır" olarak düzenlemiştir. Yine nisbi muvazaa
Yargıtay kararlarında da "tarafların aralarında akdettikleri bir
muameleyi kendi iradelerine uymayan ve dışa karşı yaptıkları başka bir muamele
ile gizleme durumunun söz konusu olduğu" şeklinde açıklanmıştır. [7]
Nisbi muvazaada, mutlak muvazaadan farklı olarak aranan unsurlar arasında gizli
işlem de bulunmaktadır. Örneğin; bir babanın ölmeden önce evlatlarından birine
taşınmazını satmış gibi göstermesi, nisbi muvazaaya örnek teşkil eder.
Nisbi muvazaa; sözleşmesinin
niteliğinde muvazaa, sözleşmenin konusunda veya şartlarında muvazaa ve
tarafların şahsında muvazaa olmak üzere üçe ayrılmaktadır. [8] İşbu çalışmanın
konusunu oluşturan muris muvazaası, sözleşmenin niteliğinde muvazaa olan nisbi
muvazaa türüne girmektedir. Taraflar bu muvazaa türünde görünüşteki sözleşmenin
niteliğini tamamen değiştirirler. Örneğin; önalım hakkının kullanılmasını
engellemek amacıyla gerçekte satış sözleşmesi ile devredilen payın bağış veya
trampa sözleşmesi ile devredilmiş gösterilmesi sözleşmenin niteliğinde
muvazaadır.
B. MURİS MUVAZAASI KAVRAMI VE
UNSURLARI
a. Kavram
Uygulama ve doktrinde en sık
rastlanan muvazaa türü muris muvazaasıdır. Nisbi bir muvazaa türü olan muris
muvazaası bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla
yaptığı karşılıksız kazandırmaları tapuda satış veya ölünceye kadar bakma
sözleşmesi gibi göstermesidir. [9]
Yargıtay birçok kararında da muris muvazaasına “Bilindiği gibi;
uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,
niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu
muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını
devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için
esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını,
tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma
sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir." şeklinde
yer vermiştir. [10] Muris muvazaası niteliği itibariyle bir nisbi muvazaa
türüdür. Bu bakımdan; tapuda ölünceye kadar bakma sözleşmesi veya satım olarak
görünen sözleşme görünürdeki işlemi ifade eder, esasta olan bağışlama işlemi
ise gizli işlemdir. Hatırlanacağı gibi muvazaada üçüncü kişileri aldatma kastı,
muvazaanın bir unsurudur. Muris muvazaasında ise üçüncü kişileri aldatma kastı
unsuru yerine, mirasçıları miras hakkından yoksun bırakma unsuru yer alır. [11]
Muris muvazaası yasalarımızda
düzenlenmemiş olup TBK m. 19’da nisbi muvazaa olarak hükme bağlanmıştır. Ancak
süregelen gelenek ve görenekler kişileri muvazaalı işlemler yapmaya yöneltmiş,
bunun sonucunda da gerek doktrinde gerekse de uygulamada toplumsal bir ihtiyaç
olarak muris muvazaasına ilişkin kurallar ortaya çıkmıştır. Muris muvazaasının
esas dayanağını oluşturan 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararında "Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun etmek
amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı
hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış
olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın
miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin
Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış
sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava
açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan
Türk Medeni Kanunu’nun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili
olmayacağına…" denilmiştir. Bu kararda belirlenen ilkeler daha sonra
kabul edilen 22.05.1987 tarih ve 1986/4 Esas, 1987/5 Karar sayılı ve 16.03.1990
tarih, 1989/1 Esas, 1990/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında da kabul
edilmiş ve bundan böyle uygulama bu ilkeler doğrultusunda şekillenmiştir. [12]
b. Unsurları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
16.06.2010 Tarihli 2010/1-295 esas numaralı, 2010/333 sayılı kararında, muris
muvazaasının diğer nisbi muvazaa türleri gibi 4 unsurdan oluştuğunu ifade
etmiştir. Bunlar; görünüşteki sözleşme, üçüncü şahısları aldatma amacı,
tarafların beyanları ile iradeleri arasında isteyerek meydana getirdikleri
uyumsuzluğu açıklayan muvazaa anlaşması ve son olarak gizli sözleşmedir. Çalışmamızın
bu kısmında muris muvazaasının unsurları tek tek açıklanacaktır. İlk olarak
görünüşteki sözleşme, tarafların aslında yapmak istemedikleri işlemi tamamen
üçüncü kişileri aldatmak amacıyla istiyormuş gibi göstermesidir. Üçüncü
şahısları aldatma amacının temelinde, mirasbırakanın mirasçılardan mal kaçırmak
için aslında yapmak istemediği bir işlemi yapması söz konusudur. Tarafların
beyanları ile iradeleri arasında isteyerek meydana getirdikleri uyumsuzluğu
açıklayan muvazaa anlaşmasında ise, sözleşmeyi yapan iki tarafın aslında yapmak
istemedikleri işlemi üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yapmış görünmeleridir.
Son ve en önemli unsur olan gizli sözleşmede ise, mirasbırakan taşınmazını
bağış yoluyla devretmek istemesine rağmen bu sözleşmeyi gerçek iradesine uygun
olmayan satış sözleşmesinin arkasına gizlemektedir. [13]
C. MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU
İPTALİ VE TESCİLİ DAVALARI
Çalışmamızın şimdiye kadarki
kısmında, muvazaa ve muris muvazaası üzerinde ayrıntılı şekilde durulmuş olup
bundan sonraki kısımda muris muvazaası nedeniyle açılan tapu iptali ve tescili
davaları üzerinde durulacaktır. Mirasçıların, mirasbırakanın yaptığı muvazaalı
işlemlerin söz konusu olduğu durumlarda, bu işlemi iptal ettirmek için muvazaa
iddialarını kanıtlayarak muvazaa nedenine dayanan bir dava açmaları
gerekmektedir. Bu dava ile mirasçılar kendilerini aldatarak mal kaçırmaya
çalışan mirasbırakanlara karşı hukuksal imkanlar kapsamında koruma altına
alacaklardır. Mirasbırakanın saklı pay
sahibi olan mirasçılarının, şartlar uygun ise tenkis davası açma hakkı saklı
kalmakta olup, haklarını ihlal eden işlemlere karşı miras payına kavuşmak için
iptal davası açma haklarını kullanabilmektedirler. [14] Murisin muvazaalı
işlemlerine karşı açılacak iptal davası HMK m. 118 ve devamında yazılı olan
maddelerde düzenlenmiş bulunan yazılı yargılama şekline tabidir. Hukuki yararı
bulunan bütün mirasçılar muris muvazaasına dayalı olarak dava açma hakkına sahiptirler.
[15] Dava açma hakkına sahip olmayan kişiler; mirasbırakanın ölümü ile mirası
reddeden kimseler, TMK hükümleri gereğince mirastan çıkarılmış olan kimseler,
muris ile sağken mirastan feragat sözleşmesi yapmış mirasçılardır. Kural olarak taşınmazların muris muvazaasına
dayalı tapu iptali davalarında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde
düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olmadığı müddetçe zamanaşımı söz konusu olmaz. [16]
Mirasbırakanın yaptığı taşınmaz
devrinin mirasçılardan mal kaçırma kastıyla, yani muvazaalı olarak yapılıp
yapılmadığının tespiti için; gelenek ve görenekler, toplumsal eğilimler,
olayların olağan akışı, mirasbırakanın taşınmaz satımında haklı bir sebebinin
olup olmaması, murise davalının bakması veya minnet duygusu olup olmadığı, mirasbırakanın
taşınmaz satışına ihtiyacının olup olmadığı, mirasbırakanın gelir durumu emekli
maaşı ve gelir düzeyi, ölümüne yakın tüm mal varlığını sebepsiz devretmesi ve
davalının ödeme gücü, satış bedeliyle
işlem tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, mirasbırakanın devir tarihinde
ekonomik ve sosyal durumunun nasıl olduğu, taşınmazın devirden sonra kimin
tasarrufunda olduğu gibi her somut olaya göre şekillenen bilgi ve
olguların göz önünde tutulması gerekir. [17] Muris muvazaasına dayalı olarak
tapu iptali-tescil veya tazminat davasında davacı olabilmek için öncelikli
şart, muvazaalı işlemde bulunduğu iddia edilen kişinin ölmüş olması,
yani ortada bir murisin bulunmasıdır. Mirasçının dava hakkı miras
hakkından kaynaklandığından, kişi sağken miras hakkından bahsedilemeyeceğinden
açılacak olan dava, davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığından usulden
reddedilecektir. Her bir mirasçının kendi hakkı yönünden kendi miras payı
oranında tapu iptali tescil davası açmasına olanak tanınmıştır. Mirasçılar
arasında söz konusu iptal davası için zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından
her bir mirasçı diğerlerinden bağımsız olarak tek başlarına miras payı oranında
dava açıp, payları kadar tapu kaydının iptali ile tescilini talep edebilirler.
Muris muvazaası sebebiyle tapu tescili ve iptali davasında görevli mahkeme asliye
hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi
olup taraflar bu yetki kuralının aksine bir yetki sözleşmesi yapamazlar.
D.
YARGITAY’IN SON YILLARDA VERDİĞİ KARARLAR
Yargıtay, muris muvazaası
nitelendirmesi yapabilmek için; uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir
çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir
söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak
biçimde ortaya çıkarılmasına bağlamaktadır. Bu itibarla, Yüksek Mahkeme verdiği
birçok kararda, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve
aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin
eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin
de büyük önem taşıdığını vurgulamaktadır. [18]
Yargıtay’ın muris muvazaası bakımından
mirasbırakanın “mirasçıdan mal kaçırma” kastının varlığının araştırılmasının gerektiğine
ilişkin bazı kararları aşağıda belirtilmiştir:
a. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2014/13646,
Karar: 2016/7049, Karar Tarihi: 09.06.2016
“... murislerin ...
kız çocuklarından mal kaçırmalarını gerektiren bir nedenin dosya kapsamı ve
tanık beyanları ile sabit olmadığı, davacıların kendi murisleri olan kök
murislerden sonra ölmelerine rağmen sağlıklarında anılan taşınmaz temliklerinin
muvazaalı olduğu iddiasıyla bir dava açmadıkları, murislerin oğlu ...'in ...
alım gücünün bulunduğu, diğer taraftan, temlik tarihi itibariyle çekişmeli
taşınmaz paylarının değersiz oldukları, ayrıca, bazı temliklerde davacıların
murislerinin de aynı akitle pay temlikleri yaptıkları görülmektedir. ... taşınmaz
paylarının ... temliklerinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı
olmadığı sonucuna varılmaktadır.”
b. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas:
2014/16166, Karar: 2016/5445, Karar Tarihi: 03.05.2016
“... Somut olaya
gelince; 997 ada 27 parsel sayılı taşınmazdaki 11 nolu bağımsız bölümün
tarafların miras bırakanı ... ve davalının babası ... adına ½ şer payla kayıtlı
iken, ... in ölümü ile 5/8 payla miras bırakan ... ve 3/8 payla davalı adına
intikalen tescil edildiği, her ikisinin de paylarını 05/01/1994 tarihinde dava
dışı 3. şahsa sattıkları, eldeki davada dava konusu olan 991 ada 22 parsel
sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün ise bu satıştan bir süre sonra
08/09/1994 tarihinde miras bırakan tarafından satın alındığı, davalı
tanıklarının da davalı savunmasını doğruladığı görülmektedir. Somut olaya
yukarıdaki ilkeler ışığında bakıldığında; temlikteki gerçek amaç ve iradenin
mirastan mal kaçırmak olmadığının kabulü gerekir.”
c. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas:
2014/16629, Karar: 2016/5200, Karar Tarihi: 28.04.2016
“... murisin sağlık
sorunlarının bulunduğu, miras bırakanın eşi öldükten sonra 15 yıl kadar
davalının yanında kaldığı, miras bırakana davalının bakıp ilgilendiği, ayrıca
çekişme konusu taşınmazın minnet duygusu ile davalıya verildiği hususunun
davacının da kabulünde olduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, satışa
konu edilen bir malın değerinin belirli bir semen karşılığında olacağı
kuşkusuzdur. Semenin, başka bir ifadeyle, malın bedelinin ise mutlaka para
olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya emek de olabileceği kabul
edilmelidir. ... miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek
amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırmak olmadığı kabul edilmelidir.”
Görüldüğü üzere Yargıtay, muris
muvazaasına hükmedebilmek için davacının, mirasbırakan kişinin mirasçıdan mal
kaçırmasını gerektirecek bir sebebi ortaya koymasını aramaktadır.
II- SONUÇ
Kaynağını Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı kararından
alan nisbi muvazaa türlerinden olan muris muvazaasında, mirasbırakanın
muvazaalı işlem yapmadaki amacı mutlaka mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır.
Muris muvazaası yasalarımızda düzenlenmemiş olup TBK m. 19’da nisbi muvazaa
olarak hükme bağlanmıştır. Ancak süregelen gelenek ve görenekler kişileri
muvazaalı işlemler yapmaya yöneltmiş, bunun sonucunda da gerek doktrinde
gerekse de uygulamada toplumsal bir ihtiyaç olarak muris muvazaasına ilişkin
kurallar ortaya çıkmıştır. Mirasçıların, mirasbırakanın yaptığı muvazaalı
işlemlerin söz konusu olduğu durumlarda, bu işlemi iptal ettirmek için muvazaa
iddialarını kanıtlayarak muvazaa nedenine dayanan bir dava açmaları
gerekmektedir. İşbu davalar muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescili
davalarıdır. Muris muvazaası nedeniyle tapu tescili ve iptali davalarında mirasbırakanın
iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olup olmadığını, her somut olayın
durumuna göre detaylı bir inceleme yaparak hâkim takdir edilecektir.
Av.
Merve Çelik
Kaynakça:
1.
ERGÜNEY, Hilmi:
Türk Hukukunda Lügat ve Istılahlar, Yenilik Basımevi, İstanbul, 1973, s. 330
2. Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku
Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2017, s. 181;
3.
Kemal Oğuzman ve
Turgut Öz, Borçlar Hukuku- Genel Hükümler, Cilt:1, Vedat Yayınevi, İstanbul:
2018, s. 106.
4.
Barış Çiftçi,
“Muris Muvazaası ve Muris Muvazaasında Bulunulamayacak Bazı Durumlar” TBB
Dergisi, 2021, s.136-153.
5. Meryem Günay, Yargıtay Kararları
Işığında Muvazaa Kavramı, Adalet Bakanlığı Adalet Dergisi, Ankara: 2008, s.143.
6.
RENDA / ONURSAN,
Borçlar Hukuku, Ankara 1973 s.62
7.
Yarg. 4. HD.
17.03.1978 T. 742-1968.
8.
Turgut Önen,
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara: 1981, s.51;
9.
Kayhan, s. 184.;
Ali Özuğur, Tenkis Muvazaa Mirasta İade Davaları, 3.Bası, Yetkin Yayınları,
Ankara 2011. s.866.
10. Yarg. 1. HD., 21.02.2018 T.
2015/5608 E., 2018/1075 K.; Yarg. 1. HD. 08.01.2018 T. 2015/6556 E., 2018/42
K.; Yarg. 1. HD. 29.03.2018 T. 2015/8732 E., 2018/8554 K.; Yarg. 1. HD.
07.06.2018 T. 2013/202 E., 2015/131 K.
11.
Nuran Sun, Muris
Muvazaası, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk
Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep, 2019, s.44.
12.
Merve Arslantürk,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara, 2019, s.33.
13. Antalya Gökhan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,
1. Cilt, Legal Yayıncılık, İstanbul 2016. s.279.
14. Tekdoğan, A. (2019). Muris
Muvazaası nedeniyle Açılan Tapu İptali ve Tescil Davaları. 2. Baskı, Ankara:
Seçkin Yayınları, s. 111.
15. Ayan, M. (2016). Miras Hukuku. 9.
Bası, Ankara: Seçkin Yayıncılık, s. 146.
16. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, 21. Baskı, Yetkin Yayıncılık, İstanbul 2017, s.1283
17. Murat Topuz, “Yargıtay Kararları
Işığında Muris Muvazaasının Varlığını Gösteren Emareler Prof. Dr. M. İlhan
Ulusan’a Armağan (Özel Sayı)”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, Temmuz 2016, Cilt 15, Sayı 2, s.726
18.
Zeynep Uyar
Hatipoğlu, Yargıtay İçtihatlarına göre Muris Muvazaasında Miras Bırakanın Asıl
İradesinin Tayini, Araştırma Makalesi, DÜHFD, Cilt:22, Sayı:36, Yıl:2007,
s.109-135.