Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

MALİ SONUÇLARI OLAN HAREKETLERE CEZAİ YAPTIRIMLAR ÖNGÖRÜLMESİ ANLAMINDA İCRA İFLAS HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN SUÇLAR VE CEZALARI

MALİ SONUÇLARI OLAN HAREKETLERE CEZAİ YAPTIRIMLAR ÖNGÖRÜLMESİ ANLAMINDA İCRA İFLAS HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN SUÇLAR VE CEZALARI

GENEL OLARAK

İcra iflas hukuku, borcunu rızası ile yerine getirmeyen borçlunun borcunu devlet eliyle yerine getirmesine ve ödemesine zorlanması olarak özetlenebilir. İcra iflas hukukunun temeli, taraflar arasındaki alacak verecek ilişkisinin devlet gücüyle çözümlenmesidir. Zira, borçlu borcunu kendi rızası ile yerine getirmediği takdirde alacaklının devlet zoruyla borçlunun borcunu yerine getirilmesini istemeye hakkı vardır.

Özellikle cebri icra aşamasına geçildikten sonra borçlunun genel bir eğilim olarak borcunu ödemeyi öteleme ve mümkün mertebe ödememe gayretinde olabileceği ve buna bağlı olarak cebri icra yolu ile alacağın elde edilmesini engelleme gayretinde olduğu bilinmektedir.

Çağdaş icra hukuku normları, cebri işlemde bulunma hak ve yetkisini sadece devlete tanımakta, diğer tabir ile ihkak-ı hakkı kabul etmemektedir. Alacaklının alacağına kavuşması için cebri yollara yalnızca devlet eliyle başvurulabilecektir ve devletin cebri icra organları zor kullanma yetkisine sahiptir. Bu kapsamda borçlunun mallarına ek konur, malların değeri belirlenir, satılır ve alacaklı/lara paralar paylaştırılır. Bu prosedürün yeterli olamadığı durumlarda borçlular için para hapis ve disiplin hapsi cezaları gibi tedbirler öngörülmüştür.

Borçlunun özellikle tacir olduğu haller yoğunlukta olmak üzere icra iflas hukukundan yada ticaret hukukundan kaynaklanan yükümlülüklere uymadığı hallerde ise, icra hukukuna özgü tedbir mahiyetindeki tazyik hapsi ve benzeri bazı yükümlülükleri aşan, ceza hukuku anlamında neticeleri olan bazı yaptırımlara hükmedilmektedir.

SUÇLAR VE CEZALARI ÖZELİNDE KISA BİR DEĞERLENDİRME

I- İKİ YASADA DA DÜZENLENEN İKİ AYRI SUÇ: TAKSİRATLI ve HİLELİ İFLAS

Esasen  iflas etmek suç olarak kabul edilmemektedir. Fakat, müflis iflasına kendi hileli veya taksirli hareketleri ile sebep olmuşsa, bu durumda konusu suç teşkil eden bir fiil olduğu üzere taksiratlı veya hileli iflas söz konusu olur. Adi iflas suç değildir, taksiratlı ve hileli iflas ise suç olarak tanımlanmıştır

Taksirli iflas, müflisin tacir olmanın zorunlu kıldığı dikkat ve özeni göstermeyerek malvarlığına taksirli hareketlerle zarar vererek borca batık hale gelmek başka bir deyişle iflas etmektir. İflasın taksiratlı yada hileli iflas olup olmadığına karar yetkisi ticaret mahkemesine değil, ceza mahkemesine aittir.

Taksiratlı iflasta, Failin her ne kadar alacaklılara zarar verme kastı yok ise de, ekonomik bakımdan sorumsuz davranan borçlu cezalandırılmaktadır. Zarar şartı yoktur. İİK’ya göre Yasada sayılan spesifik haller var ise suç oluşmuştur. TCK sisteminde ise maddenin uygulama alanı genişletilmiş olup, tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özeni göstermemek dolayısı ile iflasa sebebiyet verilmesi şeklinde yoruma açık bir şekle bürünmüştür. Taksiratlı iflası hileli iflastan ayırt eden en önemli nokta, tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özeni göstermemek dolayısı ile iflasa sebebiyet verilmesi ve iflasın da istenmemesidir. Taksiratlı iflas halinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir.

Hileli iflas ise gerek İİK’da gerekse TCK’da somut ve yoruma yer bırakmayacak şekilde maddi ve manevi unsuru belirli olacak şekilde düzenlenmiştir. Hileli iflasın varlığı için, “Alacaklıların alacaklarının teminatı mahiyetinde olan malların kaçırılması, gizlenmesi veya değerinin azalmasına neden olunması”,“Malvarlığını kaçırmaya yönelik tasarruflarının ortaya çıkmasını önlemek için ticari defter, kayıt veya belgelerin gizlenmesi veya yok edilmesi”, “Gerçekte bir alacak ve borç ilişkisi olmadığı hâlde, sanki böyle bir ilişki mevcutmuş gibi, borçların artmasına neden olacak şekilde belge düzenlenmesi” , “Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla veya sahte bilanço tanzimiyle aktifin olduğundan az gösterilmesi” hallerinden birinin varlığı araştırılır. Kanunilik ilkesi geçerlidir. Malvarlığını eksiltmeye yönelik hileli tasarruflarda bulunan kişi, bu hileli tasarruflardan önce veya sonra iflasa karar verilmiş olması hâlinde, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Son olarak, İİK 310,311’de ve TCK 161,162’de ayrı ayrı düzenleme olduğu göz önünde tutulduğunda hangi durumda hangi yasanın uygulanacağı sorunsalı üzerinde durulmak gerekir düşüncesindeyiz. Genel özel yasa ayrımı yapmak mümkün değildir. Burada, açıkça İİK hükümlerinin ortadan kaldırıldığına dair de bir düzenleme yoktur. Fakat TCK’nın düzenlemesi ile eski-yeni yasa ayrımı yapılabildiği üzere TCK yürürlüğe girdiği andan itibaren İİK 310 ve311’in zımnen yürürlükten kalktığı ve 1 haziran 2005 tarihinden sonrasında işlenen suçlarla ilgili İİK’nın uygulanma olanağının kalmadığını belirtmek yanlış olmaz.

II-           İCRA İFLAS KANUNU CEZAİ HÜKÜMLERİNDE DÜZENLENEN SUÇLAR

1-           Alacaklısını zarara sokmak kastiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası(İİK m.331)

Şikayete tabi bu suçun oluşabilmesi için maddede sayılan şekilde mal varlığını suni şekilde eksiltmiş ise cezalandırılır. Örneğin, malların bir kısmını yada tamamını değerinden aşağı olarak yada karşılıksız olarak mülkünden çıkarmak, telef etmek, kıymetini düşürmek, hakiki surette yada gizleyerek danışıklı olarak başkasının uhdesine geçirmek, gerçek dışı borçlar kabul etmek şeklindeki fiiller bu kapsamdadır.

Kasten işlenebilecek bir suç olup taksirle işlenmesi mümkün değildir. “Alacaklılarını zarara sokmak” özel kastı aranır.

Suçun yukarıda örnek verilen temel şeklinde, aciz belgesi alınması ve alacaklının alacağını alamadığını ispat etmesi halinde, altı aydan üç yıla kadar ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Taşınmaz rehni yönünden özel bir düzenleme mevcuttur. Alacaklıya zarar kastı ile taşınmaz rehni kapsamındaki eklentinin taşınmaz dışına çıkarılması halinde iki yıldan dört yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar adli para cezası söz konusu olacaktır.

2-           Kendi Fiili İle Aczine Sebebiyet Vermek(İİK332)

Hakkındaki icra takibi kesinleşen bir borçlunun,  takipten sonra yada takipten önceki iki yıl içinde eylemleri ile aczine sebebiyet verirse(gereğinden fazla masraf yaparak, işlerinde ağır ihmallerde bulunarak, cüretli talih oyunları oynayarak, kabul edilemeyecek hiffetle hareket ederek ve sair şekilde) alacaklının alacağını alamaması neticesine sebebiyet verirse icra mahkemesine icra takibinin alacaklısı tarafından yapılacak şikayet üzerine cezalandırılır. Burada bir kasıt aranmamaktadır. Bu suçun cezası onbeş günden altı aya kadar hapis cezasıdır. Burada, alacaklının alacağını alamadığını ispat etmesi gerekmektedir.

3-           İflas Ve Konkordato İşlerinde Hususi Menfaat Temin Etmek (İİK m. 333)

İflas ve konkordato’nun temel ilkesi, alacaklılar arasındaki eşitliğin hileli işlemlerle bozulmasının önüne geçmek üzere hüküm altına alınan bu suçta, iflas bürosunun, iflas idaresinin bir alacaklının yada alacaklılar toplanmasındaki temsilcisinin oyunu yada konkordatoya onayını sağlamak üzere özel bir menfaat temin edilmesi yada bunun vaat edilmesi altı aydan iki seneye kadar cezalandırılmaktadır. Eğer bu hareketi iflas bürosu yada iflas idaresi işlerse ceza yarı oranda arttırılır.

4-           Ticari İşletmede Yöneticinin Alacaklıları Zarara Uğratmak Kastı İle Hareket Etmesi Halinde Sorumluluğu (İİK 333/a)

Ticaret şirketlerinde, yönetim yetkisine sahip kişilerin alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirketin borçlarını kısmen veya tamamen ödememesi suç olarak tanımlanmıştır. Kasten işlenebilecektir. Altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Kasıt seviyesine ulaşmamış taksirle bu netice ortaya çıkmış ise bu defa zararın ağırlığına göre iki bin güne kadar adli para cezası öngörülmüştür.

Bu suçun oluşabilmesi için, şirketin takibin kesinleştiği gün itibarı ile borcu ödeme gücü olmasına rağmen, hukuken yada fiilen yönetim yetkisi olan yetkilisinin alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borcunu kısmen yada tamamen ödememesi gerekir. Takibi kesinleşen alacaklının şikayetine bağlıdır.

5-           Konkordatoda yetkili kimseleri hataya düşürmek(İİK 334)

Borçlunun konkordato mühleti elde etmek için veya konkordato yada sermeye şirketleri ile kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma projesini onaylatabilmek için, alacaklıları, komiseri, ara dönem denetçisini, yetkili memuru, hataya düşürmesi yada projelere uymamak sureti ile kasten zarara vermesi halinde altı aydan bir yıla kadar cezalandırılması söz konusudur.

Özellikle, ülkemizin içinde bulunduğu OHAL şartlarında iflas erteleme yoluna ilişkin getirilen özel düzenlemeler nedeni ile konkordato prosedürü, özellikle 2016 yılı temmuz ayından önceki dönemin aksine adeta birincil seviyede öneme kavuştuğundan bu maddeyle ilgili uygulamanın artarak daha çok gündeme gelebileceği göz önünde tutulmaktadır.

6-           Kiracının cezalandırılacağı haller(İİK 335)

Üzerinde kiralayanın hapis hakkı  bulunan ve İİK 270 maddesine göre icra dairesi tarafından defteri yapılmış olan eşyayı borçlunun gizlemesi yada kiralanan zarar vermek maksadıyla bir şahsın tahliyesi emrolunan yeri işgal ettirmesi suç olarak tanımlanmış ve eTCK 276 gereği cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Burada atıf yapılan madde birebir olmamakla birlikte TCK 289 düzenlemesine karşılık gelmektedir ve bu atıftan hareketle “muhafaza görevini kötüye kullanma suçu” kapsamında yukarıda sayılan hareket üç aydan iki yıla hapis ve üç bin güne kadar adli para cezasıyla yaptırıma bağlanmıştır.

7-           Müflisin mallarını vermemek(336)

Müflisin Mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borçlu olanların iflasın açıldığına dair ilana vakıf oldukları tarihten itibaren bir ay içinde malları iflas idaresine vermemesi yada borcunu bildirmemesi halinde doksan güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.

8-           Ticareti Terk(337/a)

Tacir ticareti terk edip de borçlunun 15 gün içinde bunu kayıtlı olduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması, mal beyanında bulunsa bile mevcudunu eksik göstermesi, ilan masraflarını ödememesi, aktifte yer alan malı/değerini haciz-iflas sırasında göstermemesi, mal beyanından sonra bu mallar üzerinde tasarrufta bulması ve alacaklı bundan zarar görmesi halinde, şikayet üzerine üç aydan bir yıla kadar cezalandırılır.

9-           Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunmak(İİK 338) Beyandan sonra mal ve kazançta olan artışı bildirmemek(İİK 339)

İcra iflas kanunu çerçevesinde beyanda bulunma yükümlülüğü getirilen kişinin beyanda bulunup da bu beyanının gerçeğe aykırı olması halinde şikayet üzerine üç aydan bir yıla cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Keza, icra dairesine yaptığı beyanda malı olmadığını bildirmiş olan kişinin sonradan kazandığı malları gelirindeki artışları bildirmek zorunda olup aksi takdirde disiplin hapsi ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

10-         Taahhüdü İhlal (İİK 340)

Uygulamada en sık karşılaşılan şikayet ve en fazla yaptırıma uğrayan hareket olduğunu söyleyebileceğimiz taahhüdü ihlal suçu, İİK 340. Maddesinde tanımlanmıştır.

Buna göre, borçlunun icra dairesi önünde taahhüt ettiği borcunu ödememesi, taahhüdünü ihlal etmesi suçtur.

Taahhüdü ihlal suçunda uygulamada sıklıkla karşılaşılan bazı hususlara dikkat çekmek gerekirse; İcra tutanağında tutanağın düzenlenme tarihi yer almalıdır. Taksitle ödeme taahhüdünün geçerli olabilmesi için taahhüt takip kesinleştikten sonra yapılmalıdır. İhtiyati haciz aşamasındaki taahhüt geçersizdir. İcra dairesi dışında haricen alacaklı ve borçlu arasındaki bir taahhüt sözleşmesinin ihlali bu suçu oluşturmaz. Buna karşılık, taraflar birlikte bu taahhüt sözleşmesini icra dairesine getirir icra müdürü yardımcısı memuru huzurunda tekrar ederek onaylatırlarsa bu taahhüt geçerli olur ve bunun ihlali halinde suç oluşur. Ödenecek toplam miktarın hiçbir tereddüde yer vermeyecek bir kesinlikle, rakamsal olarak belirlenmesi, alacaklı ve borçlu arasındaki icap ve kabulün bu kesin miktar üzerinden olması şart olup, hangi miktar için taahhütte bulunulduğu ve hangi miktar için taahhüdün kabul edildiği saptanamadığı takdirde ödeme koşulu ihlal edilirse suç oluşmaz. Ödeme taahhüdünün konusu para borcu olmalıdır.

İcra kefilinin taahhüdünün geçerliliği de özellik arz eder. Kefile icra emri gönderilmiş olması ve kefilin de bundan sonra taahhütte bulunması ayrıca alacaklının da kefilin bu taahhüdünü kabul etmesi şarttır.

Taahhüt taksitler halinde ise her bir taksit yönünden ihlal ayrı değerlendirilecek olup, taksitlerden birini ihlal eden borçlu için suç oluşacak ve tazyik hapsi uygulanacak, bu sırada bu taksiti ödemesi halinde tahliye edilen borçlunun takip eden taksit yönünden taahhüdü ihlali ihtimalinde ayrı bir suç oluşacaktır.

11-         Çocuk teslimi emrine muhalefet(341)

Yasada, çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ila yada ara kararların gereğinin yerine getirilmemesi veya yerine getirilmesinin engellenmesine dönük hareketlerde bulunanların, karar lehine verilen kişinin şikayeti üzerine altı aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir.

12-         Hükmen teslim edilen yere yeniden el atmak

Alacaklıya yada alıcıya teslim edilen bir taşınmaz yada gemiye haklı bir neden olmadan tekrar girilmesi halinde, bu eylem suç teşkil edecek ve TCK 290’a göre üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

13-         Nafaka Hükümlerine Uymamak

Borçlu tarafından,  nafaka ilamı yada nafaka verilmesine ilişkin ara karar  yerine getirilmediği takdirde, şikayet üzerine üç aya kadar tazyik hapsi söz konusu olacağı hükme bağlanmıştır. Burada borçlu tarafından açılmış bir nafaka kaldırma yada nafakanın azaltılması davası olduğu takdirde hakim, tazyik hapsini bu davanın kesinleşmesinden sonraya bırakmaya karar verebilir. Mahkeme kararına konu olmayan, tarafların kendi aralarında ödenmesini kararlaştırdığı belirli bir ücretin ödenmesi taahhütleri bu suça konu olamaz. Takip talebinde bulunan alacaklı, aylık nafaka alacağını talep etmiş olmalıdır. Birikmiş nafaka alacağını ödememek suçu oluşturmaz. Birikmiş nafaka alacağı ile birlikte aylık nafaka alacağını talep edebilir. Ancak sadece birikmiş alacağı talep etmesi durumunda bu adi alacak hükmünde olduğu için bu borcun ödenmemesi halinde suç oluşmaz. Nafaka borcunu ödememek suçunda suç tarihi, şikayet tarihinden geriye doğru bir aylık nafaka alacağının muaccel olduğu tarihtir.

14-        Sermaye şirketinin iflasını istememek(345/a)

Sermaye şirketini idare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179. Maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirmek sureti ile iflas istememesi suç olarak kabul edilmiş şikayet üzerine Sermaye şirketini idare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurlarının on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir.

Şirketi idare ve temsille görevlendirilmiş kimseler;Anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, Limited Şirketlerde müdürlerdir. İsnat edilen suçun oluşup oluşmadığının anlaşılabilmesi için öncelikle, İİK’nun 179. ve TTK. 376.maddesinde öngörülen koşullarda şirketin aktif ve pasif durumunun belirlenerek sonucuna göre şirketin iflasının istenmesinin gerekip gerekmediğinin tespiti gereklidir. Uygulamada bunun için karşılaştırmalı bilirkişi incelemesi yaptırılmaktadır. Keza, bu durumda şikayet hakkının düşüp düşmediğinin İİK 347’ye göre tespiti açısından hangi tarih itibarıyla iflasın gerektiği hususunun bilirkişi marifeti ile tespiti de önem arz etmektedir.

15-         Artırmadan çekilmek(İİK 345/b)

İİK çerçevesindeki ihalelerde kendisi yada bir başkasına vaad edilen yada sağlanan bir menfaat doğrultusunda artırmadan çekilen yada artırmaya katılmayan kişinin bu hareketi suç olarak tanımlanmıştır ve bir yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verileceği hüküm altına alınmıştır. Burada önemli olan konu şudur; TCK 235 kapsamında ihaleye fesat karıştırma suçu nedeniyle açılmış bir dava olması, bu maddeye göre bir dava açılmasını engellemez.

SONUÇ

İcra ve iflâs suçları bakımından, taksiratlı iflâs, hileli iflâs ve takibi şikâyete bağlı olmayan suçların yargılanması Ceza Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir ve ne bis in idem ilkesinin diğer ifade ile “aynı fiil nedeniyle faile bir ceza verilmesi, birden fazla kez cezalandırılamama” ilkesinin uygulanması açısından her hangi bir problem söz konusu olmamaktadır.

Takibi şikâyete bağlı suçlar açısından ise, bu suçların yargılama usulü, bu suçlarla korunan menfaat ve bu suçları işleyen failin cezalandırılması ile elde edilmek istenilen amaç birlikte değerlendirildiğinde, hem kamu davası açılabilmesi hem de icra mahkemesinde yargılanabilme mümkün olabilmektedir. Buna göre burada ne bis in idem ilkesinin uygulanabilmesi ve bu doğrultuda yasal bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

 

Av. Gülşah Banu Polat 

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN