Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

KLEPTOMANİ HASTALIĞININ CEZA EHLİYETİNE ETKİSİ

KLEPTOMANİ HASTALIĞININ CEZA EHLİYETİNE ETKİSİ

Ceza, kanunda suç olarak öngörülmüş olan bir davranışın karşılığındaki yaptırımdır. Cezalar, suçu işleyen kişiye karşı ve bu kişinin tekrar suç işlemesini önlemek (caydırıcılık) amacıyla uygulanmaktadır. Modern hukukta işlenen suçlara yönelik cezaları devlet uygulamaktadır. Ceza, kamu düzenini sağlamak konusunda olmazsa olmaz yaptırımdır. Her kişi işlediği suça karşılık kusuru oranında cezalandırılmalıdır. Kişilerin kusurları oranından daha az cezalandırılmaları, caydırıcılığı azaltmakta ve kamu düzeninin ihlaline yol açmakta, kusur oranından daha fazla cezalandırılmaları ise insan haklarına ve kanuna aykırılık teşkil etmektedir. Kişilerin cezalandırılması, ceza hukukunda yer alan temel ilkelerle bağdaştırılmaktadır. Bu ilkeler;

·     -  Kanunilik İlkesi

Bir fiilin suç sayılabilmesi için kanunda açıkça düzenlenmiş olması gerekmektedir. Kanunda suç olarak düzenlenmeyen bir fiile yönelik yaptırım (ceza) uygulamak, hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Yani bir fiilin suç teşkil etmesi ve cezalandırılması, kanunda açıkça düzenlenmiş olmasına bağlıdır.

·       - Eşitlik İlkesi

Kişilerin suç işlemesi sonrasında uygulanacak olan cezalar, herkese karşı aynıdır. Kimseye din, dil, ırk vb. unsurlar sebebiyle daha ağır ya da daha hafif ceza verilemez. Bu ilkenin ihlal edilmesi, insan haklarının ihlal edilmesine yol açmaktadır.

·       - Bireysellik İlkesi

İşlenen suçlara karşı uygulanacak olan cezalarda, dil, din, ırk vb. konularda ayrım yapılamayacak olsa da cezaların kişilerin yaş, sağlık durumu vb. gibi konulara uygun hale getirilerek uygulanması gerekmektedir. Örneğin; yaş küçüklüğü, kanunda cezayı kaldıran veya azaltan hal olarak düzenlenmiştir. Küçük yaşta olan bir kişiye uygulanacak ceza, kişinin yaşına göre düzenlenmekte olup, kişiye ceza verilmemekte veya cezada indirime gidilmektedir.

·       - Şahsilik (Kişisellik) İlkesi

Suç teşkil eden fiili gerçekleştiren kişinin cezalandırılması ilkesidir. Bu ilkeye göre, hiç kimse işlemediği suçtan dolayı cezalandırılamaz.

Yukarıda da bahsettiğimiz kanunilik ilkesi uyarınca ceza hukukunda suçlar, kanunda açıkça düzenlenmektedir.

HIRSIZLIK SUÇU:

Kanunda düzenlenmiş olan suçlardan biri de hırsızlık suçudur. Hırsızlık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 141. Maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre;

“Madde 141

Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.”

Hırsızlık suçunun manevi unsuru, özel kast olarak gösterilmiştir. Failde, hırsızlık suçunu işleme kastının ötesinde, başkasına ait taşınır bir malı izinsiz olarak kendisine veya üçüncü kişiye yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma kastının varlığı da tespit edilmelidir. Bu özel kast tipi somut olayda tespit edilemediği takdirde, fail tarafından zilyedinin rızası olmadan taşınır bir malın, sırf bulunduğu yerden alınmış olması suç teşkil etmeyecektir [1]. Kanunda, hırsızlık suçuna karşı verilecek olan cezaları artıracak veya azaltacak haller de düzenlenmektedir. Örneğin; hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi, cezayı artıran hallerdendir. Suçun bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla işlenmesi veya zorunluluk hali gibi durumlar da cezayı azaltan haller olarak düzenlenmektedir. Söz konusu suçun işlenmesi sonrasında cezalandırılacak olan failin cezası, kanunda düzenlenmiş olan nitelikli haller göz önünde bulundurularak belirlenmektedir. Kanunda yer alan nitelikli hallerin dikkate alınmaması ve nitelikli haller değerlendirilmeden kişilerin cezalandırılması, hak ihlaline yol açmaktadır ve kurulmuş olan hükmün bozulmasına neden olmaktadır.

AKIL HASTALIĞI:

Bir fiilin bir kimsenin üstüne atılabilmesi olarak tanımlanabilen isnad yeteneği, ceza sorumluluğunun temelini oluşturur. İsnad yeteneğini ortadan kaldıran ve dolayısıyla cezai sorumluluğu etkileyen haller; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır-dilsizlik, kast içermeyen sarhoşluk durumu veya uyuşturucu madde etkisi şeklinde düzenlenmektedir. Cezayı azaltan veya kaldıran hallerden biri olan akıl hastalığı kanunda da açık şekilde ifade edilmektedir. Buna göre;

Akıl hastalığı

Madde 32- (1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. (2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi beş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

Yukarıda düzenlenmiş olan kanun maddesinden de görüldüğü üzere akıl hastalığı, insanın iradesini etkileme derecesine göre cezasızlığa veya cezada indirim yapılmasına sebebiyet vermektedir. Akıl hastalığı sebebiyle iradesi yüksek derecede etkilenmiş olan ve uygulamış olduğu fiilin hukuken anlam ve sonuçlarını saptayamayan kişilere ceza verilemeyecek olsa da bu kişiler, tamamen serbest bırakılmamaktadır. Bu kişilere yönelik özel olarak düzenlenmiş olan güvenlik tedbirleri uygulanmaktadır. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmaktadır.

KLEPTOMANİ:

Gerçekte gerek duyulmayan maddeleri çalma dürtüsü olarak tanımlanan kleptomani kelimesinin Türkçe karşılığı “Çalma Deliliği” olarak kabul görmektedir. Kleptomani, kişinin gerçekten ihtiyaç duymadığı ve genellikle çok az değeri olan eşyaları çalma dürtüsü geliştirmesi ve bu dürtülere karşı direnememesi olarak tanımlanmaktadır. Hırsızlık suçuna yönelik yapılmış olan bir araştırmaya göre, hırsızların %3,8 ile %10’unun kleptomani hastalığına sahip olduğu gözlemlenmektedir. Bu hastalığa sahip olan kişiler, hırsızlık suçunu oluşturan unsurların aksine kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak için bir şeyler çalmazlar. Hasta kişiler, kuvvetli derecede bulunan çalma dürtülerine engel olamamaktadırlar. Kleptoman tarafından çalınan eşyaların genel anlamda o kişiler için bir değeri bulunmamaktadır. Yapılan bazı araştırmalara göre, söz konusu hastalığa sahip şahsın marketten alışveriş yaptığı sırada yüksek ücretli ürünlerin ücretini ödemesine rağmen uygun fiyatlı birkaç ürünü izinsiz ve ücretini ödemeyerek cebine koyduğu görülmüştür. Yapılan alışveriş sonrasında yüksek ücretli ürünlerin dahi ücretini ödeyen hastanın ekonomik değeri olmayan eşyaları çalması durumu da iradesini fazlasıyla etkilendiğinin açıkça göstergesidir. Böylece yaşanan olaylar sonrası hasta kişinin yargılanması aşamasında, kişinin hastalığının göz önünde bulundurulması ve bu konuda uzman bir doktordan rapor alınması gerekmektedir. Kişilerin cezalandırılmaları için öncelikle ceza ehliyetinin olup olmadığının kontrolü gerekmektedir. Böylece bu hastalığa sahip olan kişilerin de cezalandırılmasından önce ceza ehliyetinin var olup olmadığı belirlenmelidir. Hukuki durumun belirlenmesinde kişilerin ceza ehliyetinin var olup olmadığının netlik kazanması, hukukun getirmiş olduğu bir zorunluluktur. Bu yöndeki bazı Yargıtay kararları da şu şekildedir;

Yargıtay 6. CD. 3.2.2021 Tarihli 2020/519 E. – 2021/1468 K. Sayılı Karar

“…

2-Sanığın aşamalarda vermiş olduğu beyanlarda ve sanık müdafiinin temyiz dilekçesindeki savunmalarında sanığın kleptomani hastası olduğunu belirtmiş olmaları karşısında, sanığın, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamamasına veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmasına neden olacak şekilde suç tarihinde akıl hastası olup olmadığına dair 5237 sayılı TCK'nın 32/1-2 maddesi uyarınca sağlık kurulu raporu alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunması,”

Yargıtay 13. CD. 3.3.2020 Tarihli 2019/11604 E. – 2020/3110 K. Sayılı Karar

“…

Ancak;

Sanığın kullandığı ilaçlar sebebiyle bu eylemleri gerçekleştirdiğini ve kleptomani hastası olduğunu beyan etmesi karşısında, TCK'nın 32. maddesi gereğince suçu işlediği sırada akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle eylemin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli ölçüde azaltacak şekilde akıl hastalığının ve ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptandıktan sonra sonucuna göre hukuksal durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Sonuç olarak;

Akıl hastalığı, TCK’da cezayı kaldıran veya azaltan hal olarak düzenlenmektedir. Buna göre, hırsızlık suçuna karışmış olan ve Kleptomani hastalığına sahip olduğu konusunda belirtiler gösteren kişinin yargılanma sürecinin, uzman bir doktordan veya sağlık kurulundan alınan rapora göre sonuçlandırılması gerekmektedir. Kişinin hastalığının iradesini fazlasıyla etkilediği alınan raporla da doğrulandığı takdirde, hastanın ceza ehliyetinin olmaması sebebiyle şahsa ceza verilememekte, kanunda açıkça düzenlenmiş olan güvenlik tedbirleri uygulanmaktadır.

Stj. Av. Mehmet Çağrı Telligözoğlu

 

Kaynakça:

1. Prof. Dr. Ersan Şen – Hırsızlık Suçları

- Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi – Kleptomaniye Yol Açan Faktörler ve Ceza Sorumluluğunun Değerlendirilmesi

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN