Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

KENTSEL DÖNÜŞÜM HUKUKU KAPSAMINDA REZERV YAPI ALANI TESPİTİNDE YARGISAL DENETİM

KENTSEL DÖNÜŞÜM HUKUKU KAPSAMINDA REZERV YAPI ALANI TESPİTİNDE YARGISAL DENETİM

I- GİRİŞ

Ülkemizin deprem kuşağında yer alıyor olması, insanların güvenli ve sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi amacıyla bazı önlemler alınmasını, yapı stoğunun gözden geçirilmesini ve düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu doğrultuda ülkemizde son yıllarda gündemde olan ve sıklıkla tartışılan konulardan birisi kentsel dönüşümdür.

Kentsel dönüşüm; yapılaşma sürecinde imar planı bulunmayan ya da imar planlarına aykırı yapılanmış yerlerin, imar planlama faaliyetlerinin temel amaçlarına uygun hale getirilmesi için iyileştirilmesi ve eskiyen, bozulan kent dokusunun yenilenmesinin toplu adıdır. [1] Kentsel dönüşüm kavramı, kent ve kentleşme kavramlarından ayrı düşünülemeyeceği gibi evrensel bir hak olan mülkiyet hakkından da ayrı ve uzak düşünülemez. [2] Kentlere göçün orantısız bir şekilde gerçekleşmesi; düzensiz, sağlıksız, teknik gerekliliklere aykırı, imar mevzuatına aykırı konutların yapılmasını beraberinde getirmiştir.

Plansız kentleşmenin beraberinde getirdiği sorunların aşılması için geçmişten günümüze kadar pek çok düzenleme yapılmıştır. Düzenlemeyi zorunlu kılan konuların başında ise şüphesiz ki ülkemizin genelinde doğal afet riskinin yüksek olması gelmektedir. Bu kapsamda 16.05.2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek yürürlüğe konan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, kentsel dönüşüm konusunda yapılmış olan düzenlemeler içerisinde ayrıca önem arz etmektedir.

6306 sayılı Kanun’un amacının ve uygulama alanlarının anlaşılabilmesi için öncelikle; “rezerv yapı alanı”, “riskli alan” ve “riskli yapı” kavramları kısaca açıklanacak, diğer kavramlara nazaran hakkında daha az konuşulan ancak şehir planlamasında önemi büyük olan “rezerv yapı alanı” kavramına daha çok yer verilecektir. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ise; rezerv yapı alanı tespitine ilişkin idari işlemlerin uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek hukuki uyuşmazlıklara karşı yürütülecek olan yargısal süreçler açıklanacaktır.

 

II- 6306 SAYILI KANUN KAPSAMINDA ÖNEM ARZ EDEN KAVRAMLAR

Kentsel dönüşüm ve 6306 sayılı Kanun çerçevesinde önem arz eden kavramlar açıklanmadan önce, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’un amacının açıklanması doğru olacaktır. Genel olarak kişilerin sağlıklı ve güvenli yaşam alanlarına kavuşmasını amaçlayan Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. Maddesinde Kanun’un amacı aynen;

Amaç

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” şeklindedir.

Kanun’un amacı kapsamında yine aynı Kanun’da uygulama alanları belirlenmiş olup, bu uygulama alanları idari işlemlerle belirlenmektedir. İdari işlemlere konu olan uygulama alanları “rezerv yapı alanı”, “riskli alan” ve “riskli yapı” olarak sınıflandırılabilir.

2.1. Rezerv Yapı Alanı Kavramı

Rezerv yapı alanı ile riskli alan ve riskli yapılarda yaşayan veya işyeri bulunan kişilerin nakledileceği rezerv konut ve işyeri sağlanması amaçlanmaktadır. [3] 6306 sayılı Kanun’un 2/1-c. maddesinde tanımlanan rezerv yapı alanı kavramı, “Bu Kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya İdarenin talebine bağlı olarak veya resen Bakanlıkça belirlenen alanları” ifade etmektedir.

6306 sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nin 4. Maddesinde rezerv yapı alanlarında; Kanun’un amacı çerçevesinde fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek ve Kanun’da öngörülen amaçlar çerçevesinde kullanılmak üzere, riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet edenlerin nakledileceği rezerv konut ve işyerleri, riskli alanlarda ve bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet etmeyen kişilere satışı yapılabilecek her türlü yapı ile gelir ve hâsılat getirecek her türlü uygulama yapılabileceği ve bu alanların yeni yerleşim alanı olarak kullanılabileceği düzenlenmiştir.

2.2. Riskli Alan Kavramı

Riskli alan kavramı, 6306 sayılı Kanun’un 2/1-ç. Maddesinde; “Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alanı ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanımdan yola çıkılarak; riskli bina bulunan alanların, zemininde sıvılaşma veya heyelan bulunan alanların, [4] afetlerin sık yaşandığı ve yaşanma ihtimali bulunduğu yerlerin, binaların çoğunluğunun ruhsatsız ve kaçak yapılmış olduğu yerlerin riskli alan kapsamında olduğu kabul edilmektedir.

2.3. Riskli Yapı Kavramı

Riskli yapı kavramı, 6306 sayılı Kanun’un 2/1-d maddesi kapsamında; “Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.

Tanım kapsamına, hasarlı ve riskli yapılarla birlikte ekonomik ömrünü tamamlamış yapılarda dahil edilmiştir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere; riskli yapı tespiti yapılırken Kanun’un amacı dışına çıkılma imkanının ne kadar yüksek olduğu açıktır. Oysaki; kişilerin temel haklarından olan mülkiyet hakkına müdahale niteliği teşkil eden idari işlemlerin Kanun’da çok daha belirli ve daha dar kapsamlı düzenlenmesi gerekmektedir.  

III- 6306 SAYILI KANUN KAPSAMINDA İDARE TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN REZERV YAPI ALANI TESPİTİNDE YARGISAL DENETİM

3.1. Rezerv Yapı Alanı Tespiti

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak tespit edilmesindeki amaç; kentsel dönüşümün gerçekleştirileceği alanlarda bölgedeki riskli yapı ve alanların tespit edilmesinden sonra, bu alanlarda yaşayan yahut işyeri olan nüfusun tamamının ya da bir kısmının sağlıklı, güvenli ve afete duyarlı alanlara naklinin gerçekleştirilmesidir.

Rezerv yapı alanı belirlemesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından re’sen belirlenebileceği gibi, TOKİ veya İdare (belediye, il özel idaresi) ya da gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin talebi üzerine de belirlenebilmektedir. Gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince bir alanın “Rezerv Yapı Alanı” olarak belirlenmesi talebinde bulunulabilmesi için talebe konu taşınmazların tüm maliklerinin muvafakati gerekmektedir.

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi için; söz konusu alanın yeni yerleşim alanı olarak kullanılıp kullanılamayacağı belirlenmeli, kullanılabilmesi halinde riskli alan olarak ilan edilen bölgeye mümkün olduğunca yakın, doğal afetler açısından yapılaşmaya uygun bir alanın tercih edilmesi gerekmektedir. Doktrinde de rezerv yapı alanlarının boş, kamu mülkiyetinde bulunan, kentsel dönüşümün yapılacağı bölgeye yakın ve yeni yerleşim alanı olarak kullanılmaya elverişli arazilerden belirlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. [5]

Rezerv yapı alanları üzerinde yürütülen alan ölçekli uygulamalarda ve rezerv yapı alanı tespiti yapılırken bu tespit yetkisi sınırlı olarak kullanılmalıdır. Zira söz konusu tespit riskli yapı ve alanların yerinde dönüşümü söz konusu olmadığında gündeme gelmelidir. Uygulanması halinde pek çok kişinin mülkiyet hakkını sınırlayan, uygulama alanında yaşayan kişilerin hak ve menfaatlerini etkileyen idari işlem niteliğinde olan “rezerv yapı alanı tespiti” yapılırken idarenin takdir yetkisini çevre ve şehircilik ilkelerine, planlama esasları ve kamu yararına uygun olarak kullanması gerekmektedir. Bu doğrultuda rezerv yapı alanı tespitine ilişkin olarak alınan Bakanlık kararının nesnel ve gerekçeli olması önem arz etmektedir. Danıştay 14. Hukuk Dairesi’nin 2015/1771 E. 2016/802 K. Sayılı 10.02.2016 tarihli kararında bu hususa yer verilmiş olup, karardan bir kesit aşağıdaki gibidir:

“… Mahkemenin E:2013/1384 sayılı dosyasında 09.01.2014 günlü ara kararı ile davalı idareden, taşınmazın hangi özelliklerinden dolayı rezerv yapı alanı olarak belirlendiği, bu alana ne kadarlık bir aktarım planlandığı, alanların yüz ölçümü ve aktarım planlamasına ilişkin hususları içeren raporların istenildiği, ancak davalı idarece bu hususa yönelik çalışmaları gösterir herhangi bir bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla, hangi bölgede yer alan riskli alanlar için rezerv yapı alanı belirlendiğinin açıkça ortaya konulamadığı, riskli alanda yaşayan insan sayısı, ortaya çıkan konut gereksinimi ve ihtiyaç duyulan alanlara yönelik somut hesaplama ve değerlendirmelere yer verilmediği, daha çok rezerv alana ihtiyaç duyulması ve taşınmaz sahiplerinin başvuruları esas alınarak alanın rezerv yapı alanı olarak belirlenmesi yoluna gidildiği, imar planında yeşil kuşak programında yer alan taşınmazların konut alanına açılması halinde bunun plan üzerindeki etkisine yönelik somut ve kapsayıcı araştırmaların yapılmadığı, taşınmazların bir kısmının Bostanlı Barajı koruma alanı içerisinde kaldığı davalı idarece de bilinmesine ve bu alanda yapılaşma yasaklanmış olmasına rağmen bu alanları da içine alır biçimde rezerv yapı alanı olarak belirleme yoluna gidildiğinin anlaşılması karşısında, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan ve somut verilere dayanılmadan tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle sırasıyla anılan Mahkemenin 25.2.2015 günlü, K:2015/270 ve K:2015/259 sayılı kararlarıyla işlemin iptaline karar verildiği…” [6]

Öte yandan; rezerv yapı alanı tespiti yapılırken, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları vasfında olan, sit alanı, ören yeri, su kemerleri, su yolları, köprüler vb. gibi kanunda pek çok örneği sayılan varlıkların korunmasına özel önem gösterilmesi gerekmektedir. 6306 sayılı Kanun’un 9. Maddesinin 3. Fıkrasında bu husus özellikle belirtilmiştir. Kanunun lafzı;

“2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.” şeklindedir.

Bir alanın rezerv yapı alanı olarak tespit edilmesi işlemi idari işlem niteliğinde olup, idari işlemlerin sahip olması gereken unsurları içermesi gerekmektedir. İdari işlemde bulunması gereken unsurların eksikliği nedeniyle rezerv yapı alanı tespiti işleminin iptali talebiyle dava ikame edilebilecektir.  

3.2. Rezerv Yapı Alanı Tespitine Karşı Dava Yolu

Rezerv yapı alanı tespitine ilişkin Kanun kapsamında özel bir itiraz yolu düzenlenmemiştir. Bu doğrultuda idareye başvuru zorunlu olmayıp İYUK m.11’de yer alan; “İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.” şeklindeki düzenleme doğrultusunda dava açmadan önce idareye başvurma imkânı bulunmaktadır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından bir alanın rezerv yapı alanı ilan edilmesi işlemi idari işlem niteliğinde olup, idari yargıda dava konusu olabilmektedir.  İdari işleme karşı taşınmazın bulunduğu yer idare mahkemesinde iptal davası açılabilmektedir. İptal davasında söz konusu işlemin yürütmesinin durdurulması da talep edilebilmekte olup, davanın tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açılması gerekmektedir. Tüm bu hususlar 6306 sayılı Kanun’un “Uygulama işlemleri” başlıklı 6. Maddesinin 9. Fıkrasında düzenlenmiştir. Maddenin tam lafzı aynen;

“(9) Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir.” şeklindedir.

Çalışmanın başlarında belirtildiği üzere; rezerv yapı alanı tespiti işlemi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın makam oluru ile gerçekleşmektedir. Söz konusu idari işlemin Bakanlık tarafından tesis edilmesi nedeniyle; görevli mahkemenin belirlenmesinde doktrinde fikir ayrılıkları bulunmaktadır.

Danıştay Kanunu’nun 24. Maddesi gereğince; Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal davalarında görevli mahkeme ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay’dır. Bir alanın rezerv yapı alanı olarak tespit edilmesine ilişkin olarak işlem yapma yetkisinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda olması nedeniyle ve işlemin düzenleyici işlem olmasından bahisle söz konusu idari işleme karşı açılacak iptal davasında görevli mahkemenin Danıştay olduğunu savunan yazarlar bulunmaktadır. (Bkz. Gürsel Öngören, Kentsel Dönüşüm Hukuku; Halit Eyüp Özdemir-Melih Koç, 6306 Sayılı Kanun Kapsamında Uygulama Alanlarının Tespitine İlişkin İdari İşlemlere Karşı İtiraz ve İptal Davası Yolu)

Ancak Danıştay Kanunu’nun 24. Maddesinde de belirtildiği üzere; bakanlık tarafından tesis edilmiş olan düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal davasında Danıştay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla görevli olması için, söz konusu düzenleyici işlemin ülke çapında uygulanan düzenleyici işlem olması gerekmektedir. Rezerv yapı alanı tespitine ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından tesis edilen işlemlerin ülke çapında uygulanan düzenleyici işlem şeklinde değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Zira söz konusu idari işlem rezerv yapı alanı olarak tesis edilen alanda hukuki sonuç doğurmaktadır. [7]

Rezerv yapı alanı tespitine ilişkin tesis edilen idari işlemlere karşı açılacak davada görevli mahkemenin taşınmazın bulunduğu yer idare mahkemesi olacağına ilişkin Danıştay’ın da çok sayıda kararı bulunmakta olup, uygulamada da bu davalar idare mahkemelerinde görülmektedir.

Danıştay 6. Dairesi’nin 2020/11303 E. 2021/379 K. Sayılı 21.01.2021 tarihli kararı aynen;

“… Dosyanın incelenmesinden, Antalya İli, … İlçesi, … Mahallesi sınırları içerisinde yer alan … ada, … sayılı parselde bulunan taşınmazın maliki olduğu ileri sürülerek, taşınmaza ilişkin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 31/08/2020 tarih ve 182723 sayılı Olur'u ile "Rezerv Yapı Alanı" olarak belirlenmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle ...İdare Mahkemesinin … esasına kaydedildiği, söz konusu davanın "Danıştay İlgili Daire Başkanlığına" hitaben yazılan dilekçe ile açıldığı ve davacının "dilekçe ve eklerinin Danıştay Başkanlığına gönderilmesi" talebi doğrultusunda ... İdare Mahkemesinin … tarih, E:… ve K:… sayılı kararıyla dosya esas kaydının kapatılarak Danıştaya gönderilmesine karar verildiği görülmektedir. Bu durumda, iptali istenen işlemin, Cumhurbaşkanı kararı, Cumhurbaşkanınca çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri dışındaki düzenleyici işlem ya da ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlerden olmadığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Rezerv Yapı Alanı olarak ilanına ilişkin işlemin iptali isteminden kaynaklandığı, dolayısıyla 2575 sayılı Kanunun 24. madddesinde belirlenen kapsamda açılmış bir dava olarak kabulüne olanak bulunmadığından, uyuşmazlığın çözümünde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay görevli olmayıp, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 34/1. maddesi uyarınca Antalya İdare Mahkemesi görevli ve yetkili bulunmaktadır.” şeklindedir. [8]

İYUK 7/4 maddesi uyarınca, bir alanın rezerv yapı alanı olarak tespit edilmesi işleminin iptali talebiyle birlikte söz konusu alanların konu olduğu imar planlarının iptali de talep edilebilmektedir.

IV- SONUÇ

Ülkemizin deprem kuşağında yer alması, özellikle deprem başta olmak üzere doğal afet riski yüksek olan bir konumda bulunmasından dolayı kentsel dönüşüm alanında yapılan çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Kentsel dönüşüm uygulamalarının maliyetinin yüksek olması ve büyük yatırımlar gerektirmesi nedeniyle devletin ve özel hukuk tüzel kişilerinin iş birliği içerisinde hareket etmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

Kentsel dönüşüm kapsamında uygulama alanlarının belirlenmesi konusunda; idari işlem tesis eden idarelerin kamu yararı ile mülkiyet hakkı arasında denge kurması, yürütülen işlemlerin hukuka uygunluğunun sağlanması, kişilerin sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamasının temin edilmesi konularında özel bir özen göstermeleri zorunludur.

Bu kapsamda; çalışmada da ağırlıklı olarak yer verilen başta rezerv yapı alanı tespiti işlemleri olmak üzere; riskli alan, riskli yapı tespiti işlemleri kapsamında kamu yararı ilkesine özel önem verilmelidir. Kentsel dönüşüm uygulamalarından hak ve menfaati etkilenen ve etkilenme potansiyeli olan kişi sayısı gözetilerek; temel mevzuat olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun başta olmak üzere; kanuni ve yasal sınırlar içerisinde işlemler tesis edilmeli ve Kanun kapsamında idareye verilen yetkiler dar olarak yorumlanmalıdır.

Av. Gülşah Işık

 

Kaynakça:

1. Öngören, 2013, Kentsel Dönüşüm Hukuku

2. Sönmez, 2019, Kentsel Dönüşüm Hukuku

3. Karaman, Kaan. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Kapsamında Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Süreci ve Sürecin Özel Hukuk Alanına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Medipol Üniversitesi

4. İlgezdi, s.7

5. İlgezdi s.5

6. Danıştay 14. D. E. 2015/1771 K. 2016/802 T. 10.02.2016 (https://www.lexpera.com.tr/ictihat/danistay/14-d-e-2015-1771-k-2016-802-t-10-2-2016)

7. Sönmez, 2019, Kentsel Dönüşüm Hukuku

8. Danıştay 6. D. E. 2020/11303 K. 2021/379 T. 21.01.2021 (www.lexpera.com.tr

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN