Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN CUMHURBAŞKANI KARARIYLA ÇEKİLMENİN HUKUKİLİĞİ SORUNU

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN CUMHURBAŞKANI KARARIYLA ÇEKİLMENİN HUKUKİLİĞİ SORUNU

20.03.2021 tarihli, 31429 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 19.03.2021 tarihli 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine karar verildiği bildirilmiştir. Kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen bahse konu sözleşme ile Cumhurbaşkanı tarafından verilen sözleşmenin Türkiye açısından feshedildiğine ilişkin karar farklı disiplin ve açılardan çokça tartışılmış olmakla bu yazıda İstanbul Sözleşmesi ile ilgili genel bilgiler verilmesinin ardından bu sözleşmeden hareketle temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir uluslararası sözleşmenin Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilmesinin hukukiliği konusu irdelenecektir.

1. Milletlerarası Hukukta Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Konusundaki Adımlar ile İstanbul Sözleşmesi Hakkında Genel Açıklamalar

Kadına yönelik şiddet tüm dünyada ve ülkemizde tarih boyunca çözüm bekleyen toplumsal ve ortak bir sorun olarak yer almış ve kadınların fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik olarak büyük zararlara uğramasına yol açmıştır. Bu nedenle konu, esasında çok da uzak olmayan bir geçmişte gündeme gelerek uluslararası belgelerde adımlar atılmaya başlanmıştır.

Kadınlara yönelik ayrımcılığın engellenmesi gayesiyle 1979 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde (CEDAW) kadınların hayatın hemen her alanında maruz kaldıkları ayrımcılık sorununun kaldırılmasına yönelik olumlu bir girişimde bulunulmuş olmasına rağmen bu Sözleşme’de kadına yönelik şiddet hakkında açık bir düzenleme yer almamıştır. [1]

1975 yılında Meksika’da düzenlenen Birinci Dünya Kadın Konferansı’nda yine kadına yönelik şiddetten açık bir şekilde söz edilmese de aile içi çatışmaların önlenmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir. 1980 yılında Kopenhag’da gerçekleşen İkinci Dünya Kadın Konferansı’nda bu sefer kadına yönelik aile içi şiddet konusundan spesifik olarak söz edilerek bunun önlenmesi yönünde bir ilke karar alınmıştır. 1985 yılında Nairobi’de yapılan Üçüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kadına yönelik şiddet ve bunun önlenmesine dair önemli adımlar atılmış, bu kapsamda kadının toplumsal hayat içerisindeki konumu ile kadına yönelik şiddet arasında ilişki kurulmuş ve fakat halen dahi kadına yönelik şiddet bir “insan hakkı ihlali” olarak değerlendirilmemiştir. [2]

Daha sonra Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komitesi’nin Ocak 1992 tarihli tavsiye kararında kadına yönelik aile içi şiddetten söz edilmiş olup nihayet 20 Aralık 1993 tarihli Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge’de kadına karşı şiddet sorunu ele alınmak üzere uluslararası bir belge hazırlanması önerisinde bulunulmuştur. Bu bildirge sonucunda Avusturya ve Almanya iç hukuklarında şiddetle mücadeleye ilişkin kanunlar çıkarılmış olup Türkiye’de de 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” 1998 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. [3]

2000’li yıllara kadar Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nde kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair özel bir düzenleme yapılmamış olmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan “işkence yasağı, insanlık dışı ve kötü muamele yasağı ve zorla çalıştırma yasağı” kapsamında BM bildirgesinde yer alan ilkelere uygun kararlar verildiği görülmektedir. [4] Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 30 Nisan 2002 tarihinde kabul edilen tavsiye kararı ile kadına karşı şiddetin bir ayrımcılık şekli olduğu ifade edilmiştir. [5]

Tüm bu adımlar ve benzeri gelişmeler sonucunda Avrupa Konseyi tarafından kadına yönelik şiddet konusunda kararlı ve kapsamlı bir adım atılmaya karar verilmiş, netice olarak da “Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme” hazırlanarak 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmıştır. Bu Sözleşmenin temel özelliği uluslararası hukukta kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet konularında yaptırım gücü olan ilk sözleşme olma niteliğini taşımasıdır. Sözleşmenin kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılmasının sebebi ilk olarak İstanbul’da imzaya açılmış olmasıdır.

Sözleşme’nin 1/1. maddesinde sözleşmenin amacı;

§  kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

§  kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

§  kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;

§  kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;

§  Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak

olarak ifade edilmiştir. [6]

Sözleşmede kadına karşı şiddetle kapsamlı bir hukuki mücadele oluşturulabilmesi adına önleme, koruma, kovuşturma ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikalarına yer verilmiştir. Sözleşme’nin en önemli özelliği, biyolojik, ailevi veya hukuki bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bununla mücadeleye dair standartlar ve çözümler öngörülen ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır. [7]

 

2. İstanbul Sözleşmesi’nin İç Hukuktaki Kabul Süreci

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Kısaca “İstanbul Sözleşmesi”), Türkiye Cumhuriyeti tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanmış olup Türkiye aynı tarihte Sözleşme’ye imza atan Avusturya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Lüksemburg, İsveç, İspanya gibi ülkelerle birlikte Sözleşme’yi ilk imzalayan ülkelerden biridir. [8]

Sözleşme’ye imza atılmasının ardından Sözleşme’nin iç hukukta yürürlüğe girmesi için hazırlanan kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 24.11.2011 tarihinde yapılan oylama ile kabul edilmiştir. 6251 sayılı Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, 29.11.2011 tarihli 28127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/1. maddesinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” şeklindeki düzenleme gereğince milletlerarası sözleşmelerin iç hukukta yürürlüğe girmesi, TBMM tarafından bir uygun bulma kanunu ile kabul edilmesi şartına bağlanmıştır. Türk Hukuku’nda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta yürürlüğe konması için ana kural bu olmakla, bu kurala bazı istisnalar da tanınarak bazı hallerde Cumhurbaşkanı onayı ve yayını ile yürürlüğe konabileceği aynı maddenin ilerleyen fıkralarında belirtilmiştir. Bu hususa daha sonra değinilecek olmakla kısaca ekonomik, ticari, teknik veya idari nitelikteki anlaşmaların bu istisna kapsamında olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. [9]

İstanbul Sözleşmesi’nin 6251 Sayılı Kanun ile yasama organı tarafından onaylanmasının ardından 08.03.2012 tarihli 28227 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanan ve 24/11/2011 tarihli ve 6251 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ekli “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin onaylanması; Dışişleri Bakanlığının 12/1/2012 tarihli ve HUM/7771842 sayılı yazısı üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 10/2/2012 tarihinde kararlaştırıldığı bildirilmiştir.

Bu şekilde yasama organı tarafından uygun bulma kanunu ile kabul edilen ve yürütme organı tarafından da onaylanan İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın 90/5. maddesi gereğince iç hukukumuzda kanun hükmündedir.

3. İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilmeye Yönelik Cumhurbaşkanı Kararının Hukukiliğinin İncelenmesi

20.03.2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’nda İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye bakımından feshedilmesine karar verildiği belirtilerek bunun hukuki dayanağı olarak da 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi gösterilmiştir.

Sözleşme’nin feshine dayanak gösterilen 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi “Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” başlığı ile 15.07.2018 tarihli, 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Kararname’nin 3. maddesinin 1. fıkrasında “Milletlerarası andlaşmaların onaylanması, bunların feshini ihbar etmemek suretiyle yürürlük süresini uzatma, Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan bir milletlerarası andlaşmanın belli hükümlerinin yürürlüğe konulması için gerekli bildirileri yapma, milletlerarası andlaşmaların uygulama alanının değiştiğini tespit etme, bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur.” hükmü yer almaktadır.

Bu noktada yukarıda kısaca değindiğimiz hangi tür milletlerarası antlaşmaların Cumhurbaşkanı kararı ile onay ve yayımlanabileceği konusunun irdelenmesi gerekmektedir. Belirtildiği üzere, Türk Hukuku’nda milletlerarası sözleşmelerin iç hukukta yürürlüğe girmesi yasama organı tarafından bir uygun bulma kanunu ile kabul edilmesi şartına bağlı olmakta ve ana kuralı bu oluşturmakta, istisnai olarak yürütme organına da bazı hallerde milletlerarası sözleşmeleri onay ve yayımlama, yani iç hukukta yürürlüğe koyma yetkisi tanınmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104. maddesinde yürütme organının başı olan Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri düzenlenmekte olup bu madde içerisinde “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” şeklindeki hüküm yer almaktadır.

Bu madde düzenlemesinden açıkça görüldüğü üzere, Cumhurbaşkanı kararnameleri münhasıran “yürütme yetkisine ilişkin konuları” kapsayabilmekte, temel haklar, kişi hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevler konularında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenleme yetkisi verilmemektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir sözleşme olduğu hususunda hukuken hiçbir tartışma olamayacağından bu noktada ilk olarak bu Sözleşme’nin münhasıran Cumhurbaşkanı kararı veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile onaylanması mümkün olmadığı gibi (kanunla kabul edilen) bu Sözleşme’nin iç hukukta yürürlükten kaldırılmasının da aynı şekilde Cumhurbaşkanı kararı veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile gerçekleşmesi hukuken mümkün değildir. [10]

İstanbul Sözleşmesi’nin feshine [11] dayanak olarak gösterilen 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi ile Anayasa’nın 90. ve 104. maddeleri hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, bir açıdan Cumhurbaşkanı kararıyla ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen bir kısım milletlerarası sözleşmelerle ilgili tasarrufta bulunabileceği kabul edilebilecekse de temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ve dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’ni de kapsayan milletlerarası sözleşmelerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği çok açıktır.

9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Cumhurbaşkanına verilen milletlerarası sözleşmelerle ilgili tasarrufta bulunma yetkisini Anayasa’nın 90. maddesinde ana kuralın istinası olarak yürütme organı tarafından yürürlüğe konabilecek sözleşmelerle sınırlı olmak üzere değerlendirmek gerekmekte olup, aksinin kabulünde 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin de Anayasa’nın 104. maddesine aykırı olduğu sonucuna varılır ki doktrinde bu yönde görüşler mevcuttur. [12]

Zira, yukarıda alıntıladığımız bu maddede temel hak ve özgürlüklerle ilgili konularda ve Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamayacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu kapsamda İstanbul Sözleşmesi niteliği itibariyle hem temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir belge, hem de bu niteliği itibariyle Anayasa’da uygun bulma kanunuyla yürürlüğe giren yani kanunla düzenlenmesi öngörülen bir sözleşmedir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi tarafı olduğumuz ve temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler içeren milletlerarası anlaşmalarla ilgili Cumhurbaşkanı’nın tek başına tasarrufta bulunma yetkisi olmadığını Anayasa’nın ilgili hükümlerinden hareketle rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hemen belirtmek gerekir ki Cumhurbaşkanı kararıyla ilgili bu tartışmalar kararın iç hukukumuzda karşılığının olmadığına ilişkindir. Bir taraf devletin Sözleşme’den çekilmesinin Sözleşme’nin 80. maddesinde Sözleşme’den çekilmeye ilişkin ihbarın Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne yapacağı bildirimle gerçekleşeceği ve ihbarın Genel Sekreter’e ulaşmasının ardından üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir.

Tüm bu açıklamalardan hareketle Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanan Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni feshettiğine ilişkin kararla ilgili mevcut hukuki durumun ne olduğuna bakıldığında, Türkiye’nin 80. maddede yer alan şartların yerine getirilmesi suretiyle Sözleşme’den çekildiğini Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirmiş olması durumunda, bu bildirim Sözleşme’nin uluslararası bağlayıcılığı ve yaptırım gücü noktasında hukuki sonuç doğurabilecekse de tek başına bu işlemin iç hukukumuzda Sözleşme’nin yaptırım gücü veya ortadan kaldırılmasına herhangi bir etkisi olmayacaktır.

Zira bu Sözleşme yasama organı tarafından uygun bulma kanunuyla kabul edilmesinin ardından iç hukukumuzda kanun hükmündedir. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili milletlerarası sözleşmeler normlar hiyerarşisinde Anayasa’dan sonra gelmekle kanunların dahi üzerinde yer almaktadır. [13] Nitekim Anayasa’nın 104. maddesinde kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağına ilişkin düzenlemenin hemen ardından Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümlerinin uygulanacağı yine açık bir şekilde hüküm altına alınmıştır.

Bu nedenle 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Anayasa ve hukuka uygun olup olmadığı başka bir hukuki tartışmanın konusu olmakla her durumda İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yukarıda izah etmiş olduğumuz sebepler çerçevesinde yetkisizlik ile sakat olduğu, hukuki sonuç doğurma kabiliyeti olmadığı sonucuna varabiliriz. [14] İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukukta uygulanmasına yönelik kanun yürürlükte olduğu müddetçe, aynı usul ile yani yasama organı tarafından bir kanun ile Sözleşme’nin yürürlüğü ortadan kaldırılmadığı müddetçe İstanbul Sözleşmesi iç hukukumuz bakımından yürürlüktedir ve bağlayıcılığını korumaktadır.

SONUÇ

Kadına yönelik şiddetin ülkemizde hemen her gün tecrübe edilen, güncel bir sorun olması çerçevesinde bununla mücadeleye yönelik parçası olduğumuz coğrafyada atılan en kapsamlı milletlerarası adım olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının etik, sosyolojik ve toplumsal tartışmaları bu yazının konusu olmaması sebebiyle bir kenara bırakıldığında, Sözleşme’nin iç hukukumuzda halen yürürlükte olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Yazımızda incelendiği üzere bu adıma yönelik Cumhurbaşkanı kararının tek başına bu Sözleşme’yi iç hukukumuz bakımından yürürlükten kaldırma kabiliyeti bulunmamakta olup temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir Sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukukumuzda bağlayıcılığını yitirebilmesinin tek usulü yasama organı tarafından çıkarılacak bir kanun ile bunun gerçekleştirilmesidir.

Tüm bu hususlar bir kenara bırakıldığında konunun odak noktası itibariyle temennimiz, İstanbul Sözleşmesi hükümleri gereğince ve/veya benzeri kapsamlı ve caydırıcı önleme, koruma, yargılama, cezalandırma mekanizmalarıyla kadına yönelik şiddete karşı samimiyetle ve kararlılıkla mücadele edildiğinin topluma gösterilmesi ve netice olarak kadınların korunmasıdır.


Av. Selin KURT ERDEM

                                                                                                                                    

Kaynakça:

1. Nazan Moroğlu, “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 Sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi”, http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2012-99-1169.pdf, Son Erişim Tarihi 05.05.2021.

2. Ezgi Ergüneş Duran, “İstanbul Sözleşmesinin İç Hukuk Bakımından İncelenmesi ve Sözleşme’nin Uygulanmasında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünü Rolu”, https://ailevecalisma.gov.tr/media/2513/ezgiergunesduran.pdf, Son Erişim Tarihi 05.05.2021.

3. Moroğlu, a.g.m.

4. İstanbul Sözleşmesi’nin “Giriş” bölümünde yer alan “Kadına karşı şiddet konusunda önemli standartlar oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin giderek genişleyen içtihat hukukunu göz önüne alarak” şeklindeki cümle ile bu yöndeki AİHM kararlarından söz edildiği görülmektedir.

5. Gülay Arslan Öncü, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Sisteminde Kadına Karşı Aile İçi Şiddet Olgusu ve Bununla Mücadele Araçları”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/411025, Son Erişim Tarihi 05.05.2021.

6. İstanbul Sözleşmesi Türkçe metni için bkz: https://rm.coe.int/1680462545

7. Berat Çamlıca, “İstanbul Sözleşmesi ve Yargısal içtihatlar Açısından Eş Kavramının Değerlendirilmesi”, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2020-150-1934, Son Erişim Tarihi 05.05.2021.

8. https://www.coe.int/en/web/conventions/full-list/-/conventions/treaty/210/signatures, Son Erişim Tarihi 06.05.2021.

9. Kemal Gözler, “Uluslararası Anlaşmaları Akdetme ve Onaylama Yetkisi (Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi), https://www.anayasa.gen.tr/andlasma.htm, Son Erişim Tarihi 06.05.2021.

10. Kemal Gözler, “Cumhurbaşkanının Uluslararası Sözleşmeleri Feshetme Yetkisi Var mı? (İstanbul Sözleşmesi’nin Feshi Hakkında 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı Üzerine Eleştiriler), https://www.anayasa.gen.tr/ua-sozlesme-fesih.htm, Son Erişim Tarihi 06.05.2021.

11. Bizim de katıldığımız Kemal Gözler’in görüşüne göre “fesih” kelimesinin kullanımı yanlıştır, kullanılması gereken teknik terim “çekilme”dir. Sözleşme’nin Türkçe çevirisinde de aynı hatalı kullanıma yer verilmiştir.

12. Bkz. Kemal Gözler, a.g.m.

13. Mehmet Güneş, “Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin Normlar Hiyerarşisindeki Yeri ve Denetiminde Maddi İçerik Kriteri”, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1103564, Son Erişim Tarihi 06.05.2021.

14. Gözler, a.g.m.; Aynı yönde bkz. Ersan Şen, “İstanbul Sözleşmesinin Feshinin Hukukiliği Tartışması”, https://sen.av.tr/tr/makale/istanbul-sozlesmesinin-feshinin-hukukiligi-tartismasi, Son Erişim tarihi 06.05.2021.

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN