Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İŞ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİ BİR İKALE SÖZLEŞMESİYLE SONA ERDİRİLEBİLMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR

İŞ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİ BİR İKALE SÖZLEŞMESİYLE SONA ERDİRİLEBİLMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR

Tarafların karşılıklı iradeleri ile anlaşıp iş sözleşmesini sona erdirmelerine ikale sözleşmesi denilmektedir. İkale sözleşmesi İş Kanunu’nda düzenlenen fesih türlerden değildir.

Kanunda düzenlenmemiş ikale sözleşmenin, hukuki kaynağı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sözleşme Özgürlüğü” başlıklı 26’ncı maddesine dayanmaktadır. İlgili kanun maddesinde, “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” şeklinde belirtilmiştir. Sözleşme özgürlüğü kapsamında taraflar hukuka uygun şekilde yapacakları bir sözleşme ile iş sözleşmesini karşılıklı şekilde sona erdirebilirler. İkale sözleşmesinin taraflarından birisi işçi olduğu için bu sözleşmenin genel hukuk sözleşmelerinden farklı şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. İkale sözleşmesinde işçinin hakları korunmalıdır. Aksi halde yapıla yapılan sözleşme hükümsüz olacaktır.   

İkale sözleşmesi kanunda düzenlenmediği için bu sözleşmenin geçerliliğine ilişkin inceleme ve değerlendirme Yargıtay kararlarıyla yapılmıştır.  

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 21.04.2008 tarihli ve E. 2007/31287, K. 2008/9600 sayılı kararına ikale sözleşmesinden şu şekilde bahsetmektedir.

“...Bozma sözleşmesi (ikale) yasalarımızda düzenlenmiş değildir. Yargıtay'ın bir kararında, sözleşme özgürlüğünden bir sonucu olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin sona erdirilmesinin de mümkün olduğu, sözleşmenin doğal yoldan sona ermesi dışında tarafların akdi ilişkiyi sona erdirebilecekleri açıklanmış ve bu işlemin adı ikale olarak belirtilmiştir.

İşçi ve işveren iradelerin fesih konusunda birleşmesi, bir taraf feshi niteliğinde değildir. İş Kanunu’nda bu fesih türü yer almasa da taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren bir açıklamanın (icap) ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile bozma sözleşmesi (ikale) kurulmuş olur.

Bozma sözleşmesinde icapta, iş ilişkisi karşı tarafın uygun irade beyanı ile anlaşmak suretiyle sona erdirmeye yönelmiştir. Bu sebeple, ikale sözleşmesi akdetmeye yönelik icap, fesih olarak değerlendirilip, feshe tahvil edilemez.

Bu anlamda bozma sözleşmesinin şekli, yapılması, kapsam ve geçerliliği Borçlar Kanunu hükümlerine göre saptanacaktır. Buna karşılık iş sözleşmesinin bozma sözleşmesi yoluyla sona erdirilmesi, İş Hukukunu yakından ilgilendirdiği için ikalenin yorumunda iş sözleşmesinin yorumunda olduğu gibi genel hükümler dışında İş Hukukunda işçi yararına yorum ilkesi göz önünde bulundurulacaktır.

Bozma sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 23-31.(TBK'nın 30, 36, 37 ve 38.) maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin bozma sözleşmeleri yönünden titizlikle ele alınması gerekir. Bir işçinin bozma sözleşmesi yapma konusundaki icap veya kabulde bulunmasının ardından işveren feshi haline özgü iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak istemesi ve yasa gereği en çok bir ay içinde işe iade davası açmış olması düşündürücüdür.

İş ilişkisi taraflardan her birinin bozucu yenilik doğuran bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu yola gitmeyerek karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı anlaşma yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin dolanılması şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı denetimi dışında tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusunda icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır.

Bozma sözleşmesi yoluyla iş sözleşmesi sona eren işçi, iş güvencesinden yoksun kaldığı gibi, kural olarak feshe bağlı haklar olan ihbar kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacaktır. Yine 4447 sayılı Yasa kapsamında işsizlik sigortasından da yararlanmayacaktır. Bütün bu hususlar, İş Hukukunda hâkim olan ibranamenin dar yorumu ilkesi gibi, hatta daha da ötesinde, ikale sözleşmesinin geçerliliği noktasında işçi lehine değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Tarafların bozma sözleşmesinde ihbar ve kıdem tazminatı ile iş güvencesi tazminatı hatta boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklardan bazılarını ya da tamamını kararlaştırmaları da mümkündür. Bozma sözleşmesinin geçerliliği konusunda bütün bu hususlar dikkate alınarak değerlendirmeye gidilmelidir...”

Görüleceği üzere Yargıtay içtihatlarına göre ikale sözleşmesinin geçerli olması için işçinin makul yararının karşılanması ve işçinin sözleşmeyi hiçbir baskı altında kalmadan özgür iradesi ile imzalaması gerekmektedir.  Yargıtay içtihatları ikale sözleşmesinin geçerliliğinde bu iki şartı aramıştır. Bu şartların karşılanması için imzalanan ikale sözleşmesi ile işçiye yasal tazminatları dışında ayrıca ek bir ödeme yapılmış olması ve işçinin ikale sözleşmesini hiçbir ihtirazı kayıt koymadan imzalaması gerekmektedir.

Benzer şekilde Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2016/21357 K. 2017/14484 T. 28.9.2017 tarihli kararında;

“...Somut uyuşmazlıkta; işverenden gelen teklif üzerine 07.08.2015 tarihinde ikale sözleşmesi yapılmış olup, bu halde yukarıda da açıklandığı üzere Daire uygulamasına göre ikale sözleşmesinin geçerli kabul edilebilmesi için davacı işçinin sözleşmeyi imzalamakta makul bir yararının (ek bir menfaat) bulunması gerekmektedir. Yine Daire uygulamasına göre, genel olarak somut olayın özelliklerine uygun şekilde işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ile bir miktar maaş karşılığı ek ödeme yapılmış ise burada makul yararın sağlandığı kabul edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus makul yararı sağlayacak ödemenin yapılması olup, ödemenin hangi ad altında yapıldığının önem taşımadığıdır.

Dosya kapsamına göre, davalı işyerinde 5 yıl 4 ay 16 gün kıdemi bulunan ve brüt 6.810,00 TL ücret ile çalışırken iş akdi sona eren davacıya ikale sözleşmesi kapsamında toplam brüt 61.936,79 TL (net 49.873,13 TL) ödendiği dikkate alındığında, davacı işçinin ikale ile makul yararının sağlandığının kabulü dosya içeriğine uygun düşecektir.

Diğer taraftan, davacı işçi ikale sözleşmesini baskı ve irade fesadı altında imzaladığı iddiasını da kanıtlayamamıştır. Açıklanan nedenlerle, taraflar arasında imzalanan ikale sözleşmesine değer verilerek işe iade davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir...”

Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2019/3894 K. 2019/22092 T. 11.12.2019 tarihli kararında;

“...Somut olaya gelindiğinde; iş sözleşmesinin işverenden gelen teklif üzerine imzalanan ikale sözleşmesi ile sona erdirildiği, işçiye kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra üç maaş tutarında ilave ödeme yapıldığı, sözleşmenin irade fesadı hâllerinden birisi ile sakatlandığı hususunda bir ispat bulunmadığı, asıl uyuşmazlığın imzalanan ikale sözleşmesinin geçerlilik şartlarından kabul edilen makul yarar koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğine, daha açık bir ifadeyle yapılan ödemenin yeterli olup olmadığına ilişkin olduğu görülmektedir.

Sonuç olarak; açıklanan şartları içeren ikale sözleşmesini imzalamakta davacı işçinin makul yararının bulunduğu gözetilip, sözleşmeye değer verilmeli ve işe iade davası reddedilmeliyken kabulü hatalı olmuştur. Şeklindeki kanaatim nedeniyle aksi yöndeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum...”

Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2018/6669 K. 2019/4621 T. 25.2.2019 tarihli kararında;

“...Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin kabul kararına karşı davalılar avukatı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

... Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi;

Kamu düzeni kapsamında yapılan inceleme sonunda; İlk Derece Mahkemesinin kararını kaldırarak davalı D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş. tarafından gerçekleştirilen feshin geçersizliğine ve davacının D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş.’nin işyerine işe iadesine karar vermiştir.

... Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi'nin kararı süresi içinde davalılardan D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 25/02/2019 gününde oyçokluğu ile karar verildi

KARŞI OY

Kesin bir ölçü konulması mümkün olmamakla birlikte kanaatimizce, işverenin önelsiz geçerli fesih yapması durumunda ödemekle yükümlü olduğu kıdem ve ihbar tazminatları toplamından aşağı olmamak kaydıyla önereceği miktar parayı kabulle ikale sözleşmesi imzalayan işçinin iradesinin fesada uğratılmamış olması şartıyla bu sözleşmeyi imzalamasında makul yararının varlığı kabul edilmelidir. Çünkü, kazanılıp kazanılamayacağı ve ne kadar sürede sonuçlanacağı belli olmayan bir dava sürecini beklemektense kıdem ve ihbar tazminatlarına denk bir parayı derhal ve peşin olarak almak küçümsenemeyecek bir kazanımdır.

Somut olaya gelindiğinde; iş sözleşmesinin işverenden gelen teklif üzerine imzalanan ikale sözleşmesi ile sona erdirildiği, işçiye kıdem ve ihbar tazminatlarının yanı sıra yaklaşık iki maaşa denk gelecek şekilde 13.250,00 TL ödendiği, sözleşmenin irade fesadı hâllerinden birisi ile sakatlandığı hususunda bir ispat bulunmadığı, asıl uyuşmazlığın imzalanan ikale sözleşmesinin geçerlilik şartlarından kabul edilen makul yarar koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğine, daha açık bir ifadeyle yapılan ödemenin yeterli olup olmadığına ilişkin olduğu görülmektedir.

Sonuç olarak; açıklanan şartları içeren ikale sözleşmesini imzalamakta davacı işçinin makul yararının bulunduğu gözetilip, sözleşmeye değer verilmeli ve işe iade davası reddedilmeliyken kabulü hatalı olmuştur. Şeklindeki kanaatim nedeniyle aksi yöndeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum...”

İşçinin ikale sözleşmesini özgür iradesi ile imzalamış olması koşulunda ikale sözleşmesinin imzalanması sürecinde işçiye hiçbir şekilde baskı yapılmamış olması ve işçinin sözleşmeyi özgür iradesi ile imzalamış olmasına bağlıdır. Bu koşul değerlendirilirken işçinin son maaşının ve işçiye yapılacak ödeme tutarlarının brüt ve net olarak kalem kalem belirlenmesi gerekmektedir. Yargıtay kararları kapsamında bu koşul değerlendirilirken işçinin pozisyonunun, eğitim durumunun ve maaşının göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.  

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2013/34283 E., 2013/28122 K. Ve 05.12.2013 tarihli karar;

“... Davacının eğitim düzeyi, yaptığı iş ve çalışma süresine göre   kendisine sağlanmış olan ek menfaatler dikkate alındığında, ikale sözleşmesinin baskı altında imzalandığını ve iradenin fesada uğradığını kabul etmek mümkün değildir...”

Verilen kararlardan ortalama düzeyde bir işçi açısından 6 maaşa takabül eden ek ödemenin yapılması uygun olacaktır. Ancak müdür, diraktör gibi üst düzey pozisyonda görev yapan yani maaşı yüksek olan işçiler açısından 4 maaş tutarında ek ödeme yapılması uygun bulunulabilecektir.

 Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin T. 30.03.2016, E. 2015/27647, K. 2016/7838 sayılı kararı:

“...İrade fesadı halleri hariç işçiden gelmesi halinde salt kıdem tazminatının ödenmesi makul yarar için yeterli kabul edilebilir. Ancak işverenden gelmesi halinde ise kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesi yeterli değildir. En azından işe başlatmama tazminatının alt sınırı olan 4 aylık ücret tutarında ilave bir ek ödemenin ödenmesi gerekir.” 

Yargıtay 9. H.D. T. 09.11.2017, E. 2016/29504, K. 2017/17925 kararına göre ise üç aylık ücret tutarında yapılan ek ödemenin yeterli olmadığına karar vermiştir.

"...Tüm bu nedenlerle davacının iş güvencesinden yararlanmayı bertaraf edecek nitelikte olan bozma sözleşmesi yapması için makul yararının karşılanması gerektiğinden, icabın işverenden geldiği anlaşıldığından prim niteliğinde olduğu kabul edilmese dahi üç aylık brüt ücretin makul yarar olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından ve işverence yazılı bir fesih bildirim ile fesih sebebi de bildirilmediğinden ikale ve işverence yapılan fesih geçersiz olup davacının işe iadesine karar verilmesi gerekirken geçersiz bozma sözleşmesine dayanılarak davanın reddi hatalıdır..."

Sonuç olarak Yargıtay kararlarında da görüleceği üzere ikale sözleşmelerinin yasal bir dayanağı bulunmadığından ve ikale sözleşmeleri İş Kanunu’nu yakından ilgilendirdiği için işçi yararına yorum ilkesinin benimsenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, ikale sözleşmelerinin geçerli sayılabilmesi için; sözleşmeyi imzalamış olan işçinin makul bir yararının bulunması ve işçiye mahrum kalacağı haklar açıklanarak, baskı altına alınmadan kendi özgür iradesi ile karar vermiş olması gerekmektedir.

İkale sözleşmesine cezai şart konulması hususu da Yargıtay kararında incelenmiştir. Cezai şartın konulmasında bir sakınca bulunmamaktadır ancak geçerli olması için bu şartın karşılıklı şekilde düzenlenmesi ve taraflar açısından özelikle de işçi açısından fahiş olmaması gerekmektedir. 

Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2018/10998 K. 2019/9122 T. 17.4.2019 tarihli kararında;

“...Yargıtay kararları ve uygulamada; ikale sözleşmelerini sınırlı durumlarda itibar edileceği, ikale sözleşmesi yapıldığında normal olarak işveren feshi söz konusu olmadığından işçinin ihbar ve kıdem tazminatı alamayacağı ve iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı da dikkate alındığında hayatın olağan akışı içerisinde hiçbir işçinin makul bir yararı olmadan ikale sözleşmesine yanaşmayacağı düşünüldüğünde ikale sözleşmesinin geçerliliğinde makul yararın işçi lehine gerçekleştiğinin kabulü için işverenin öncelikle işçinin ikale sözleşmesi sonucu uğrayacağı maddi kayıpları karşılamış olması gerektiği belirtilmektedir. Bunun yanı sıra, ikale sözleşmesinin geçerli kabul edilebilmesi için işçinin baskı altında ve iradesi dışında sözleşmeyi imzalamamış olması da gerekir. Dosya kapsamı, tanık anlatımları, davacı asilin duruşmadaki beyanı, bizzat davalı tarafın ikaleden 5 gün önce iş aktini haklı nedenle feshettiğine dair tutanak sunması, davacının bu baskı altında ikale sözleşmesini imzaladığını göstermektedir. Davalı taraf bir yandan ikale ile iş aktinin sona erdiğini, bu nedenle 22 koduyla çıkış yaptığını belirtmiş, diğer yandan aslında iş aktini haklı nedenle feshedebilme imkânı olduğunu belirterek haklı feshe ilişkin tutanak ibraz edip, çelişkiye düşmüştür. İmzalanan ikale incelendiğinde ihbar, kıdem tazminatına davacının hak kazanmadığı, işe iade davası açmayacağı, dava açtığı taktirde 25.142,8 TL ödeyeceği belirtilmiştir. Davacı için yüksek miktarda cezai şart olması, cezai şartın tek taraflı konulmuş olması da ikalenin geçersizliği konusunda bir delildir. İkale teklifinin davacıdan geldiği somut olarak ispatlanmamıştır. Davacının ücreti, çalışma süresi göz önüne alındığında ödenen miktar karşısında makul yarar şartı da gerçekleşmemiştir. Tüm bu nedenlerle davacının tazminatsız işten çıkarılma baskısı altında sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığından ikale sözleşmesinin geçerli olmadığı, davalının feshi geçerli nedene dayanmadığı, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı ve dosya kapsamında ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.'' gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir...”

Yukarıda saymış olduğumuz şartlar ikale teklifinin işveren tarafından geldiğinde aranan şartlardır. Ancak teklif işçiden geldiği durumda işçiye sadece yasal hakların ödenmesi yeterli sayılmıştır. Bu yasal haklar da kıdem ve ihbar tazminatı olacaktır. Ancak uygulamada teklif işverenden gelmiş olsa da sanki teklif işçiden gelmiş gibi gösterilmektedir. Bu sebeple de bizce ikale sözleşmesinin geçerli olması için teklifin ister işverenden ister işçiden gelmiş olması durumunda da aynı şartları taşıması gerektiğini düşünmekteyiz.

Sonuç olarak ikale sözleşmesinin geçerli olması için şu şartları taşıması gerekmektedir;

- İkale sözleşmesi ile işçinin makul yararının karşılanması gerekir. Yani işçiye yasal tazminatları dışında ayrıca ek bir ödeme yapılması gerekir.

-İşçinin ikale sözleşmesini hiçbir baskı altında kalmadan özgür iradesi ile imzalaması gerekmektedir. Yani işçinin ikale sözleşmesini hiçbir ihtirazı kayıt koymadan imzalaması gerekmektedir.

-İkale sözleşmesinde işçinin son maaşının ve işçiye yapılacak ödeme tutarlarının sözleşmede brüt ve net olarak kalem açıklamalı şekilde belirlenmesi gerekmektedir.

-İşçiye ödenecek ek ödeme miktarı belirlenirken işçinin pozisyonunun, eğitim durumunun ve maaşının göz önünde bulundurulması gerekir.

-ikale sözleşmesinde işçi yararına yorum ilkesinin benimsenmesi gerekmektedir.

- Ortalama düzeyde bir işçi açısından 6 maaşa; müdür, diraktör gibi üst düzey pozisyonda görev yapan yani maaşı yüksek olan işçiler açısından 4 maaş tutarında ek ödeme yapılması gerekmektedir.

Av. Gülden Mehmed Altın

 

Kaynakça:

- 4657 Sayılı İş Kanunu

- 6098 Sayılı Borçlar Kanunu

- Yargıtay Kararı -9. HD, E. 2007/31287, K. 2008/9600 T. 21.04.2008 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2016/21357 K. 2017/14484 T. 28.9.2017 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2019/3894 K. 2019/22092 T. 11.12.2019 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2018/6669 K. 2019/4621 T. 25.2.2019 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı- 22. HD., E. 2013/34283 E., 2013/28122 K. T. 05.12.2013 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı- 9. HD., E. 2015/27647, K. 2016/7838 T. 30.03.2016 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı- 9. HD., E. 2016/29504, K. 2017/17925 T. 09.11.2017 tarihli kararı

- Yargıtay Kararı - 9. HD., E. 2018/10998 K. 2019/9122 T. 17.4.2019 tarihli kararı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN