A-Giriş
İş kazası, işçinin işini gördüğü sırada
veya işyerinde meydana gelen bir hadiseden bedenen veya ruhen zarara uğraması
olarak basitçe tanımlanabilir. Kanuni tanım ise 6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu’nun 3. maddesinde yer almaktadır. İlgili hüküm uyarınca iş
kazası; İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme
sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren
olay olarak tanımlanmıştır. SGK istatistiklerine göre 2021 yılında
ülkemizde 511.084 iş kazası gerçekleşmiş olup, bu kazaları 1.382’si ölümle
sonuçlanmıştır. Hukukumuzda düzenlenen işverenin işçiyi gözetme borcu uyarınca,
işverenin işçinin kişilik haklarını, sağlığını, bedensel bütünlüğünü koruması,
iş ilişkisi içinde işçiye zarar verebilecek davranışlardan kaçınması
gerekmektedir. Bu sebeple, bir iş kazası durumunda kural olarak işverenin
hukuki ve cezai sorumluluğu mevcut olacaktır. Makalemizde işverenin iş kazası neticesi
bakımından Türk Ceza Kanunu uyarınca hangi hallerde sorumlu tutulabileceği ve
taksir-kast tartışması irdelenecektir.
İş kazası ile kaza sonucunda ortaya
çıkan zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunması işverenin sorumluluğu için
yeterlidir. İşverenin ceza hukuku bakımından sorumluluğunun doğması için ise
kusur unsuru da mevcut olmalıdır. Örneğin işverence iş sağlığı ve güvenliği
alanındaki düzenlemelere uyulmaması nedeniyle bir iş kazasının meydana gelmesi
halinde illiyet bağı kurulmuş ve kusur koşulu sağlanmış olacaktır. Dolayısıyla, işyerinde alınması gereken
önlemlerin alınmamasından kaynaklanan iş kazası sonucu gerçekleşen ölüm veya
yaralanma, önlem almak zorunda bulunan işverenlerin neden oldukları taksirle
ölüme veya yaralanmaya sebebiyet verme eylemi olarak değerlendirilebilecektir.
İş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen davranış kurallarının işveren tarafından
ihlali, neredeyse her zaman kusur ve illiyet bağı koşullarını sağlayacağından
ceza hukuku anlamında işverenin en azından taksirli davranışı olarak kabul
edilmiştir [1].
İşverenin iş kazası bakımından ceza
hukuku uyarınca sorumlu tutulabilmesi için neticenin öngörülebilir olması
gerekir. İş kazasının objektif olarak öngörülebilir ve önlenebilir olduğu
hallerde işverenin netice bakımından ceza sorumluluğu söz konusu olabilecektir.
Ortaya çıkan olumsuz sonucun işverene objektif bir biçimde yüklenebilir olması
gerekmektedir. 107 Fiilin sonuçları önlenebilir ve öngörülebilir nitelikte
değilse failin cezai sorumluluğu söz konusu olmaz [2]. Fakat belirtmek gerekir
ki, iş sağlığı ve güvenliği bakımından kendisine yükletilen sorumlulukları
yerine getirmeyen işveren bakımından iş kazası neticesinin öngörülebilir
olmaması çok büyük olasılıkla mümkün olmayacaktır.
İşverenin iş kazası neticesinde basit
taksir ile mi yoksa bilinçli taksir ile mi sorumlu tutulması gerektiği hususu
tartışma konusudur. İş kazalarının büyük bir çoğunluğu işverence alınacak
önlemler ile önlenebilecek düzeydedir. Dolayısıyla işveren gerekli önlemleri
alarak ve sorumlulukları yerine getirerek iş kazasının önüne geçebilecektir. İşverenin
gerekli tüm önlemleri aldığı hallerde ise kusur ve illiyet bağı koşulları
sağlanmayacağından cezai sorumluluk doğmayacaktır. Ayrıca böyle bir durumda
öngörülebilirliğin de ortadan kalktığı savunulabilir.
İş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen
davranış kurallarının işveren tarafından ihlali durumunda ise çoğu zaman kusur
ve öngörülebilirlik koşulları sağlanılmış olunacağından işveren iş kazasının
neticesi bakımından cezai sorumluluğa sahip olacaktır. İşverenin Ceza Hukuku
kapsamında cezalandırılmasında basit taksir ile mi yoksa bilinçli taksir ile yargılama
yapılacağı cezanın miktarı bakımından fark yaratacaktır. Buna ek olarak bazı
durumlarda işverenin olası kast boyutunda sorumluluğunun doğabilmesi söz konusudur.
B-Bilinçli Taksir – Basit Taksir Hususu
Ceza Kanunu bakımından işverenin ceza
sorumluluğu doğuran fiili çoğu zaman iş sağlığı ve güvenliği için gerekli
önlemlerini almamak olacaktır. Bu önlemlerin alınmaması neticesinde iş
kazasının meydana gelmesi oldukça öngörülebilir olduğundan çoğu zaman işverenin
bu neticeyi objektif düzeyde öngörerek hareket ettiği söylenebilecektir.
Kanunlarda düzenlenen önlemler ve bu kapsamda işverene yüklenen sorumlulukların
birçoğunun temel amacı olası bir iş kazasının önüne geçmektir. Dolayısıyla
işveren iş kazası neticesini öngörerek ama istemeyerek hareket ettiğinden,
gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle işverenin kaza neticesinden bilinçli
taksirle sorumlu tutulması gerekir.
Öğretide bir görüşe göre, yukarıda da
belirtiğimiz şekilde iş kazalarının çoğu işveren tarafından objektif olarak
öngörülebilir niteliktedir. Dolaysıyla çoğu senaryoda bilinçli taksir ile
sorumluluk söz konusu olacaktır.
Öğretideki bir diğer görüşe göre; “iş
sağlığı ve güvenliği hukukunda cezai sorumluluğu çok önemli biçimde etkileyecek
bilinçli taksir konusunda kesin ölçütler getirmek ve bu kavramı geniş
yorumlamak yerinde olmayan bir yaklaşımdır. Risk değerlendirmesi yapılmamış
olması kusurun varlığı ve ağırlığı konusunda değerlendirmeye alınması gereken
bir durumdur. Ancak özellikle inşaat işleri gibi sürecin çok hızlı geliştiği
işlerde, risk değerlendirmesinin güncellemeleri gözden kaçabilir. Bu durumu her
halde kategorik olarak bilinçli taksir olarak yorumlamak isabetli olmayacaktır.
Bu nedenle, hâkimin somut olayın tüm özelliklerini bütünlük içinde ele alarak
objektif özen yükümlülüğü açısından “öngörülebilirlik” unsurunu titizlikle
araştırması ve buna göre sonuca gitmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, bilinçli
taksirin kural değil, istisna olması ve öngörülebilirlik unsurunun titizlikle
araştırılması gerekli olup iş kazalarında kural haline gelen geniş bir bilinçli
taksir uygulaması yaratılmamalıdır “[3].
C-Bilinçli Taksir ile Sorumluluk
Bakımından Yargıtay Uygulaması
Yargıtay uygulaması iş kazalarında
hangi taksir türünün uygulanacağı bakımından tutarsız olsa da özellikle çocuk
işçinin geçirdiği iş kazaları bakımından Yargıtay’ın işvereni bilinçli taksir
ile sorumlu tuttuğu kararları mevcuttur. Aşağıda bu tipte Yargıtay kararları
örnek olarak verilmiştir.
1-Yargıtay
Kararı- 12. CD., E. 2016/3474 K. 2018/1574 T. 15.2.2018 [4]
“1999
doğumlu olup olay tarihinde 13 yaşında olan mağdurun kendi beyanına göre okula
gitmediği zaman ailesine maddi katkıda bulunmak için çalıştığı inşaatta, olay
günü akşam saat 18.30 sıralarında mermer taşıdığı sırada gerekli güvenlik
önlemlerinin alınmadığı inşaatın 3. katının asansör boşluğundan zemine düşmesi
sonucu yaşamını tehlikeye sokacak ve duyularından veya organlarından birinin
işlevinin sürekli kaybına sebebiyet verecek şekilde yaralandığı olayda; sanık
...'in işveren ... İnşaat Limited Şirketi ile imzaladığı sözleşme ile asıl
işverene ait inşaatın pencere ve mutfak tezgah mermerlerinin yapım ve montaj
işini yüklenen taşeron olduğu, sanık ...'ın ise asıl işveren şirketi temsile
yetkili şirket müdürü ve şirketin ortağı olduğu, olay tarihi itibariyle
yürürlükte bulunan Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği hükümlerine aykırı
olacak şekilde ve Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılması Usul ve Esasları
Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre yaşı itibariyle 14 yaşını
doldurmadığından çocuk işçi dahi sayılamayan katılanı, bilirkişi
tespitlerine göre de ağır ve tehlikeli işler kapsamında olan inşaat işinde,
gerekli güvenlik önlemleri alınmadan çalıştırılması eyleminde bilinçli
taksir koşullarının bulunduğu; bilinçli taksir halinde
TCK’nın 89/1. maddesi kapsamındaki yaralanma şikayete tabi olmasına rağmen 89.
maddenin ikinci ve üçüncü fıkrası kapsamındaki yaralanmanın aynı Kanunun 89/5.
maddesi uyarınca şikayete tabi olmadığı göz önüne alınarak, şikayete tabi
olmayan suç yönünden kovuşturmaya devam edilerek sanıkların hukuki durumlarının
belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde düşme kararı verilmesi; kararı BOZULMUŞTUR.”
2-Yargıtay
Kararı- 12. CD., E. 2014/22727 K. 2015/17745 T. 12.11.2015 [5]
“Sanığın
sahibi olduğu kömür madeni ocağında ölenin ve tanıklar .... ve ...'ın işçi
olarak çalıştığı, olay tarihinde ölen ile tanıkların birlikte ocağa indiği,
ölenin bacada T direklerini attığı, diğerlerinin dışarıya ağaç direk almak için
çıktığı, bu sırada tavandan 3x3 metre ebadında bir parçanın koparak üzerine
düşmesi sonucu göçük altında kalan işçi ...'ın öldüğü olayda; soruşturma
aşamasında düzenlenen raporda, “ocağa girişte ilk 30 metrede düzgün tahkimat
bulunduğu, yüksekliğin 160 cm, genişliğin 2 m olduğu, 30 metreden sonra
yüksekliğin azaldığı, eğimin arttığı, aydınlatmanın olmadığı, zeminin çok kötü
olduğu, fenni nezaretçi defterinin bulunmadığı, ocağın fenni nezaretçisiz
çalıştığının 10.09.2013 tarihli bilirkişi raporunda da “ocakta mevzuat
hükümlerine göre çalışma yapılmadığı, iş güvenliğinin sağlanmadığı,
çalışanlara gerekli eğitim verilmemesi ve denetim yapılmadığının” tespit
edilmesi karşısında; iş yerinde uygun ortam sağlamadan ve gerekli güvenlik
önlemlerini almadan çalışma yaptıran sanığın eyleminde bilinçli taksir
koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin
temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı
5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un
321. maddesi uyarınca, hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA.” karar
verilmiştir.
3- Yargıtay Kararı-
12. CD., E. 2015/4515 K. 2015/15497 T. 15.10.2015 [6]
“Olay tarihinde, sanığın sahibi ve yetkilisi
olduğu limited şirketine ait tuğla fabrikasında 14 yaşını dolduran katılan H..
Y..'ın temizlik işçisi olarak çalıştığı taş kırma makinesi çalışır vaziyetteki
iken makinenin içine sıkışan taşı aldıktan sonra makinenin içindeki
merdivenlerden çıkarken yere düşerek sol elini makineye sıkıştırması sonucu
hayati tehlike geçirecek, kemik kırığı hayati fonksiyonlarını 6. derecede
etkileyecek ve duyu veya organlardan birinin işlevinin yitirilmesi niteliğinde
olacak şekilde yaralandığı, sanığın tehlikeli işlerde 15 yaşından küçük işçiyi
çalıştırdığı ve gerekli eğitimi vermeyerek atılı suçu bilinçli taksirle
işlediği kabul edilmekle,
….
1-Bilinçli taksirin koşullarının
oluştuğu gözetilmeksizin, sanığın cezasından TCK'nın 22/3. maddesi uyarınca
arttırım yapılmaması,
…
Kanuna aykırı olup, … hükmün
BOZULMASINA,” karar verilmiştir.
D-Olası Kast Hususu
Olası kast hallerinde fail, fiilin
neticesini öngörmüş ve göze alınmıştır. Bu kast türünde fail “olursa olsun”
bilinci ile hareket etmektedir. Keza bazı hallerde gerekli önlemleri almayan
işveren bakımından da iş kazası neticesini öngördüğü ve “olursa olsun” anlayışı
ile hareket ettiğini söylemek abes olmayacaktır. Yargıtay’ın genel uygulamasına
bakıldığında iş kazasının neticesinden işvereni genel olarak taksir düzeyinde
sorumlu tuttuğu ve olası kast bakımından sorumluluğa karar vermediği
gözükmektedir. Fakat özellikle aynı işyerinde tekrar eden iş kazaları bakımından
işverenin “olursa olsun” düşüncesi ile ve neticeye göze alarak hareket etmiş
olması oldukça muhtemel gözükmektedir. Keza Yargıtay’ın çok yakın tarihli
kararı da isabetli şekilde bu yöndedir.
Yargıtay Kararı- 12. CD., E. 2023/586
K. 2023/1827 T. 25.5.2023 kararı özetle;
[7]
…
Dosya içeriğine göre, sanıkların defalarca
yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma
yöntemini sürdürdüğü, bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini
öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir
çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle,
"olursa olsun" düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam
ettikleri; bu nedenle olası kastla öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu
anlaşıldığından; sanıklar müdafiilerinin olası kast şartlarının
gerçekleşmediğine ilişkin temyiz istemleri yönünden hükümde bu yönüyle hukuka
aykırılık bulunmamıştır.
…
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.09.2022 tarihli ve 2019/102 Esas, 2022/351 Karar sayılı kararında sanıklar müdafiileri tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden sanıklar müdafiilerinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükümlerin, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,” karar verilmiştir.
E-SONUÇ
İş kazalarının çoğunluğu ihmaller
sonucu meydana gelmektedir. Özellikle işverence işçi güvenliği hususundaki
basit sorumlulukların yerine getirilmemesi iş kazalarına davetiye
çıkarmaktadır. Meydana gelen kazalar neticesinde işçilerin yaralanmaları ve ölümleri
söz konusu olabilmektedir. Üzücü bir şekilde bu kazaların mağdurlarının bir
bölümü de çocuk işçiler olmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen
davranış kurallarının işveren tarafından ihmal edilmesi sonucu meydana gelen
kazalarda işverenin sorumluluğu söz konusudur. Ceza hukuku bakımından bu ihmal
doğrultusunda kusur ve illiyet bağı koşulları oluşmuş olacağından iş kazasının
neticesinden işveren cezai olarak sorumlu tutulabilecektir.
Özellikle yaralama ve ölüm ile
sonuçlanan iş kazalarının işverenin ihlali ve dolayısıyla kusuru sebebiyle
meydana gelebileceğinden işveren, TCK kapsamında bu neticeden ceza
alabilecektir. Burada dikkat çeken husus işverenin sorumluluğunun basit taksir
ile mi bilinçli taksir ile mi doğacağıdır. Bu ayrım işverenin alacağı ceza
miktarı bakımından direkt olarak etki yaratmaktadır.
Belirttiğimiz üzere, Yargıtay
uygulaması bir istikrar içerisinde değildir. Özellikle çocuk işçilerin
yaralanması ve ölümü neticelerinde Yargıtay’ın bilinçli taksir hükümlerini
uyguladığı görülmektedir. Bizce işverenin ihmali sebebiyle gerçekleşen iş kazaları
hallerinin neredeyse hepsi en azından bilinçli taksir düzeyinde
cezalandırılmalıdır. Şöyle ki, gerekli önlemleri almayan ve sorumluluklarını
yerine getirmeyen işverenin çoğu zaman iş kazası neticesini öngörerek hareket
ettiği söylenebilecektir. İşverenin kendisine yüklenen sorumluluklarını yerine
getirmeyerek önlem almaması halinde iş kazası neticesini öngörmemiş olacağını
söylemek çoğu zaman objektif olarak mümkün olmayacaktır. Tabii ki burada
mahkemece yapılacak kusur değerlendirmesi önem taşıyacaktır.
Buna ek olarak, kanaatimizce Yargıtay’ca
olası kast ihtimali de iş kazaları davalarında değerlendirmelere dahil
edilmelidir. 12. Ceza Dairesi’nin 2023/586 esas ve 2023/1827 karar numaralı
yakın tarihli ilamındaki isabetli değerlendirme gelecekteki iş kazası
yargılamalarına emsal teşkil etmelidir. En azından işverenin ikaza rağmen aynı
ihmalleri sürdürmesi ve bu neticede iş kazası gerçekleşmesi halleri ve ölümcül
nitelikteki ihmallerde işverenin “olursa olsun” bilinciyle hareket ettiği ve bu
sebeple de iş kazasının neticesi bakımından olası kast taşıdığı tespit
edilmelidir. Belirtmek gerekir ki, sadece ihmallerin tekrar etmesi halinde
değil işverence iş kazası neticesinin öngörüldüğü ve göze alındığı tespit
edilebilen her somut olayda olası kast uyarıca hüküm kurulması daha isabetli
olacaktır.
Stj Av. Halit Ata Yıldırım
Kaynakça:
1. 102 AKIN
Levent, “İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşverenin Cezai Sorumluluğu”, TİSK Akademi,
Cilt: 3, Sayı: 5, 2008/1,
2.
ÖNDER Ayhan, Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul 1992, s. 322.
3.
NARTER Sami, İş Kazası ve Meslek Hastalığında Hukuki ve Cezai Sorumluluk, 2015,
sf.616
4. Yargıtay
Kararı- 12. CD., E. 2016/3474 K. 2018/1574 T. 15.2.2018
5.
Yargıtay Kararı- 12. CD., E. 2014/22727 K. 2015/17745 T. 12.11.2015
6.
Yargıtay Kararı- 12. CD., E. 2015/4515 K. 2015/15497 T. 15.10.2015
7.
Yargıtay Kararı- 12. CD., E. 2023/586 K. 2023/1827 T. 25.5.2023