Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İMAR HUKUKUNDAN DOĞAN DAVALARDA KENT VEYA BELDE SAKİNLERİ BAKIMINDAN MENFAAT VE DAVA EHLİYETİ KAVRAMLARININ İNCELENMESİ

İMAR HUKUKUNDAN DOĞAN DAVALARDA KENT VEYA BELDE SAKİNLERİ BAKIMINDAN MENFAAT VE DAVA EHLİYETİ KAVRAMLARININ İNCELENMESİ

I- İdari Yargılama Usulü Kapsamında Dava Ehliyeti ve Menfaat Kavramı

İdari işlemlere veya eylemlere karşı açılacak iptal davalarının temel şartlarından biri, davacının menfaatinin ihlal edilmiş olmasıdır. Bu bağlamda, ancak idari işlem ya da eylem nedeniyle menfaati zarar gören kişiler iptal davası yoluna başvurabilmektedir. İmar planları ve bu planlarda yapılan değişiklikler aleyhine açılan iptal davaları ise genel olarak idari yargılama hukukundaki menfaat ihlali ölçütlerini taşımakla birlikte, imar hukukunun kendine özgü yapısından kaynaklanan birtakım farklılıklar göstermektedir. Bu kapsamda; özellikle imar planları ve plan değişikliklerine karşı açılan iptal davaları yönünden “menfaat ihlali” kavramı ele alınacaktır.

İdari yargı yerlerinde dava açabilmek için, davaya taraf olma ve dava açabilme ehliyetinin yanında, idari yargıya özgü menfaat ihlali ve hak ihlali şartlarının da gerçekleşmiş olması gerekir. [1] 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a hükmüne göre; idari işlemlerden menfaatleri ihlal edilenler iptal davası açabilmektedir. Söz konusu menfaat; bir idari işlemin yargı yeri önüne götürülebilmesi için davacı ile idari işlem arasında var olduğu anlaşılan ve yeterli sayıldığı kabul edilen salt bir ilişkidir. [2]

İptal davasında aranan bu menfaat ilişkisinin ayrıca meşru, güncel, kişisel ve aktüel olması gerekmektedir. Bu kavramın geniş veya dar yorumlanması, iptal davasının kapsamının da geniş veya dar olması sonucunu doğurur. [3]

Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” ve 125. maddesinde ise “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” düzenlemeleri yer almaktadır.

İdari yargı bağlamında ise dava açma hakkı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında ayrıca düzenlenmişti. 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde iptal davası, “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları” olarak tanımlanmaktadır.

Danıştay 6. Dairesi’nin E.2003/1712, K.2003/4221, T.9.7.2003 sayılı kararında; “İdarenin bütün eylem ve işlemlerinin yargısal denetime açık olduğu hukuk devletinde idarenin hukuka uygunluğunun sağlanmasında en etkin araçlardan biri iptal davalarıdır. İptal davalarındaki sübjektif ehliyet koşulu hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesiyle ilgilidir ve bu koşul, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek biçimde anlaşılmalıdır.” tespitleri yapılmıştır. [4]

Danıştay’ın bir kısım içtihatlarına göre planlama hukuku kapsamındaki imar planları, kamu yararını ilgilendiren genel nitelikte düzenleyici işlemler olup, planlama alanından doğrudan etkilenecek nitelikte mülkiyeti bulunan kişilerin menfaat ihlali iddiasıyla dava açma haklarının bulunduğu kabul edilmektedir.

Benzer şekilde çevre, tarihî ve kültürel değerlerin korunması ile imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda sübjektif ehliyetin bu nitelik gözetilerek yorumlanması gerektiği vurgulanmıştır.

Öte yandan ihlal edilen “menfaat” olgusunun tanımı mevzuatta açıkça yapılmamıştır. Öğreti ve Danıştay içtihatlarına göre menfaat; davacının iptalini istediği işlem ile arasındaki makul ve ciddi ilişkiyi ifade eder. Belde veya muhit sakinlerinin ikamet ettikleri bölgede bulunan alanların imar planları ile yapılaşmaya açılmasından kaynaklanan etkiler ise işbu makul ve ciddi ilişkiyi ortaya koymaktadır.

Davacı ile iptali istenen işlem arasında kurulabilecek makul ilişki, menfaat ihlali koşulu için yeterli görülmüştür. Menfaatin kişisel sayılması için işlemin mutlaka doğrudan davacı hakkında tesis edilmesi gerekmez; çevre, tarihî ve kültürel değerlerin korunması, alanın yapılaşmaya açılması ve imar planı/uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda dava açma ehliyeti geniş yorumlanmaktadır.

II- İmar Planlarına İlişkin İptal Davalarında Aynı Muhitte İkamet Edenlerin Menfaatinin İncelenmesi

İmar planı kapsamında bulunan ya da imar planı değişikliğinden etkilenen taşınmaz maliklerinin imar planının ya da plan değişikliklerine karşı dava açabileceği kuşkusuzdur. [5]

Öte yandan menfaat kavramı, kişisel hak kavramından daha geniş yorumlanmakta olup, menfaati doğuran ilişkinin varlığı somut olaya göre belirlenmektedir. Danıştay da, imar planlarının iptali davalarında menfaat kavramını geniş yorumlamakta; bazı durumlarda aynı ilde ikamet etmeyi dahi menfaat ihlali için yeterli kabul edebilmektedir.

Danıştay’ın yerleşik içtihatları uyarınca, imar planlarına ilişkin açılan davalarda uzun yıllardır ehliyet ve menfaat kavramı geniş yorumlanmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda bazı kararlarla bu yaklaşımın tartışmalı biçimde daraltıldığı görülmektedir. Oysa kanunun amacı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin içtihatları dikkate alındığında, bu daraltıcı yorumun mahkemeye erişim hakkını zedeleyen ve adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecek sonuçlar doğurması riski bulunmaktadır.

Danıştay kararları ile de kabul edildiği üzere, imar planları toplumun geniş kesimlerini etkileyen düzenleyici işlemlerdir. Bu nedenle, işlem doğrudan davacı hakkında tesis edilmese dahi menfaat ihlalinin ortaya çıkabileceği kabul edilmektedir. Dolayısıyla, semt veya kent sakinleri, planla aralarındaki ilgiyi ortaya koymak koşuluyla, imar planları ve plan değişikliklerine karşı dava açma ehliyetine sahiptir. Menfaatin mevcudiyeti için, davacının söz konusu plandan ya da plan değişikliğinden doğrudan etkilenmesi veya en azından bu işlemlerle makul ve kabul edilebilir bir bağ bulunması gerekir.

Danıştay’ın çeşitli kararlarında bir semt, mahalle, belde veya şehirde yaşamak hemşehri hukuku bağlamında menfaat ihlali için yeterli görülmüştür. [6]

Aynı yönde Danıştay 6. Daire’nin E. 2023/2538, K. 2024/2714, T. 07.05.2024 ve E. 2023/6564, K. 2024/135, T. 10.01.2024 tarihli kararlarında; komşu parsel malikliği ve irtifak hakkı gibi bağlar ile sosyal donatı dengesinin bozulduğu iddiası birlikte değerlendirilerek dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması gerektiği belirtilmiştir. [7]

Yine Danıştay 6. Daire’nin T. 09.07.2003, E. 2003/1712, K. 2003/4221 sayılı kararında; imar planı değişikliğine ilişkin belediye meclisi kararlarının iptali isteminde, çevre, tarihî ve kültürel değerlerin korunması ve imar uygulamalarının kamu yararı niteliği hatırlatılarak sübjektif ehliyetin geniş yorumlanması gerektiği vurgulanmıştır.

Anayasa Mahkemesi de idare mahkemelerinde menfaat kavramının dar yorumlanması nedeniyle davanın reddedilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlal edilebileceğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin B. No: 2016/9276, T. 08.09.2020 tarihli kararında; projenin etki alanında taşınmazı veya ikametgâhı bulunmadığı gerekçesiyle verilen red kararının mahkemeye erişim hakkını ölçülülük ilkesine aykırı biçimde sınırladığı değerlendirilmiştir. [8]

Bu kapsamda; imar planlarının yalnızca bireysel menfaatler üzerinde değil, şehir dokusu, çevresel değerler ve ekosistem üzerinde de doğrudan etkiler doğurduğu gerçeği göz önüne alındığında, menfaat şartının geniş yorumlanması gerektiği açıktır. Bu yaklaşım, hem hukuk devletinin gerektirdiği etkin yargısal denetimi güvence altına almakta hem de kamu yararının korunması bakımından zorunluluk arz etmektedir.

III- Sonuç

İdari yargı nezdindeki iptal davalarında; menfaat ihlali şartının dar yorumlanması, yargısal denetimin kapsamını sınırlayarak bireylerin mahkemeye erişimini güçleştirme riski taşımaktadır. Özellikle imar planı gibi geniş kitleleri etkileyen düzenleyici işlemlerde, işlemin sonuçlarının yalnızca doğrudan muhataplarla sınırlı olmadığı açıktır. Bu nedenle menfaatin dar yorumlanması, hem Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı hem de hukuk devletinin gerektirdiği etkin yargısal denetim ilkesi bakımından sakıncalar doğurabilecektir.

Buna karşılık menfaat ihlali şartının geniş yorumlanması, bireysel menfaatlerin ötesinde çevresel, kültürel ve toplumsal değerlerin de korunmasına hizmet eder. Kamu yararını doğrudan ilgilendiren imar planları ve şehircilik uygulamalarında, semt veya belde sakini olma gibi bağların dava açma ehliyeti için yeterli kabul edilmesi, bireylerin adalete erişimini güvence altına alırken aynı zamanda planlama işlemlerinin hukuka uygunluk denetiminin etkin biçimde yapılmasına imkân tanımaktadır.

Av. Sena Subaşı Örnek

Kaynakça:

1. Ramazan Çağlayan, İdari Yargıda Kesin Hüküm, s. 132.

2. İlhan Özay, Yargısal Koruma.

3. Şeref Gözübüyük, Turgut Tan, İdari Yargı, s. 189.

4. Danıştay 6. Daire E.2003/1712, K.2003/4221, T.9.7.2003.

5. Suat Şimşek, İmar Planlarına ve Plan Değişikliklerine Karşı Açılan İptal Davaları Açısından Menfaat İhlali Kavramı

6. Danıştay 6. Daire, 08.04.2013, E. 2010/1323, K. 2013/2265.

7. Danıştay 6. Daire, E. 2023/2538, K. 2024/2714, T. 07.05.2024 ve Danıştay 6. Daire, E. 2023/6564, K. 2024/135, T. 10.01.2024.

8. Anayasa Mahkemesi, B. No: 2016/9276, T. 08.09.2020.

9. Ahmet Bağrıaçık, Danıştay Kararları Işığında İdari Yargıda Menfaat İhlali.

10. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK), T. 22.11.2016, E. 2014/3433, K. 2016/3062.

11. Metin Günday, İdare Hukuku.

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN