Bu çalışmada ifade
özgürlüğü İHAM’ın 19/10/2021 tarihli Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ile İlgili
Vedat Şorli ihlal kararı çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu sebeple ifade
özgürlüğü tüm yönleriyle değil İHAM’ın bu karar ve benzeri kararlarında
değindiği başlıklar çerçevesinde ele alınacaktır. Keyifli okumalar dilerim.
A. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKININ DEĞERLENDİRİLMESİ
I. Giriş
Fikirler
önemlidir. Fikirler ki bir toplumu baştan yaratabilecek güce sahipken öte
yandan bireyler tarafından umursanmayacak derecede önemsiz olabilecektir.
İnsanı doğadaki diğer canlılardan ayırt edecek önemli özelliklerinden biri de
yaşadığı olaylar karşısında kompleks ve sistematik fikir üretebilme
yeteneğidir. Bu yeteneği ile birlikte insan evrimsel süreçte yaşadığı tekrarlı
sorunları çözme noktasında kendini geliştirme fırsatı bulmuş ve bu fikirlerini
toplumun diğer üyeleriyle paylaşarak kolektif anlamda ilerlemenin yolunu
açmıştır. Bu sebeple tarihsel sürece bakıldığında özgür düşüncenin toplumun
genlerine işlediği coğrafyalarda ekonomik ve toplumsal normlar açısından
gelişim sürekli hale gelmiş ve refah düzeyi dönem dönem değişmekle birlikte belli
bir ivmeyle artmıştır. Fikir özgürlüğünün önemi konusunda şüphe olmamakla
birlikte fikir özgürlüğünün kullanılarak bir fayda elde edilebilmesi için ifade
özgürlüğü olmazsa olmazdır. Birey düşüncelerini özgür biçimde ifade edemiyor ya
da ifadeleri sansürleniyorsa fikir özgürlüğünün bir önemi kalmayacaktır. Bu
özgürlüğünün engellendiği coğrafyalarda alınan ifade özgürlüğünü zedeleyici
tedbirler toplumların özgür bir dünyada yaşama ideallerine doğru ilerleyişlerini
sekteye uğratabilecek ve hatta toplumları bu ideallerinin unutturulduğu kaotik
bir sisteme sürükleyebilecektir.
Blaise Pascal’ın
‘’Tüm onurumuz düşünmekte yatmaktadır’’ sözü de insan onurunun fikir ve ifade
özgürlüğünün genişliğiyle korunacağını bize hatırlatmaktadır.
Yanlışların
tartışılarak çözümlenmesi durumu insanın binlerce yıldır kullandığı bir
faaliyettir. Bu faaliyet dünya tarihinde belli dönemler baskılanmaya çalışılsa
da en baskıcı rejimlerde dahi bireyler kapalı kapılar ardında da olsa
fikirlerini paylaşmaya devam etmiştir. Günümüzde modern ve özgür dünyanın
gayesi ise gelişmenin ve ilerlemenin en büyük kaynağı olan fikirlerin özgürce
ifade edilebilmesinin önüne açmaktır.
İfade özgürlüğü
kavramsal olarak 16. Yüzyılın Reformasyon döneminin bir ürünü olarak ortaya
çıkmış hukuki olarak ise ilk kez İngiltere’de 1689 Haklar Bildirisi’nde (Bill
Of Rights) yer almıştır. Çıkış döneminde bireysel hak olmaktan ziyade parlamenterin
oturumlarda kurdukları cümlelerden yargılanmamaları olarak algılanmıştır. Ancak
günümüzde modern dünyada yer alan toplumlarda ifade özgürlüğü her bireye en
sıkı bağlarla bağlanmış ve dokunulması sadece belli şartlarda olabilen bir hak
halini almıştır. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne imza atmış devletler de bu
durumu kabul etmiş sayılmaktadır.
II. İfade Özgürlüğü Hakkının İHAS’taki Yeri
Türkiye 18 Mayıs
1954’te sözleşmeyi onaylamasıyla birlikte şu an sözleşmeyi onaylayan Avrupa
Konseyi üyesi 47 devlet arasında yer almaktadır. 28 Ocak 1987’de kişilere
bireysel başvuru hakkını tanımış ayrıca mahkemenin zorunlu yargı yetkisini ise
28 Ocak 1990’da kabul etmiştir.
İfade Özgürlüğü
sözleşmenin 10’unda maddesinde düzenlenmektedir;
‘’1. Herkes ifade
özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve
ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de
verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema
işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve
sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve
demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu
güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve
tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler,
koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.’’
İfade özgürlüğü
hakkı toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakları gibi diğer hakları da içine alan
bir genel hüküm gibidir. Diğer hakların kullanılmasında temel yapı taşı olarak
sözleşmede yer edinmiştir. Demokratik, çağdaş ve insan haklarına saygılı
devletlerde ifade özgürlüğü olmazsa olmaz derecede bir öneme sahiptir.
III. İfade özgürlüğünün Kapsamı
Her ne kadar
düşünce özgürlüğü sınırsız olarak görülse de ifade özürlüğü için aynı şeyi
söylememiz mümkün olmayacaktır. Neredeyse her hakta olduğu gibi ifade
özgürlüğünün de bir norm alanı vardır. Sözleşmenin ilgili maddesinin ikinci
fıkrası incelendiğinde ifade özgürlüğünün de belli şartlarda sınırlanabileceği
kabul edilmiştir. Ancak bu sınırlama meselesi her olay özelinde ciddi bir
titizlik isteyen ve devlet ile birey arasındaki menfaat çatışmalarının büyük
ölçüde sebebi olan bir konudur. Günümüzde faşizm, ayrımcılık, ırkçılık, nefret
içerikli söylemler, suçu ve suçluyu öven söylemler, savaş propagandası içeren
ifadeler ifade özgürlüğü kapsamında yer almadığı genel olarak kabul
görmektedir. Ancak yukarıda değinilen sınırlamada titizlik isteyen bir konu da
nefret söylemi ile sert eleştiri arasındaki ayrımın yapılma noktasındadır. Sert
eleştiri sayılabilecek her ifadenin nefret söylemi veya hakaret suçu kapsamına
alınacak olması hak ihlaline sebebiyet verebilecektir.
İfade Özgürlüğünün
kapsamı içinde korunacak ifadeler, ifadenin yöneltildiği kişinin kimliğine göre
de değişiklik gösterebilmektedir. Buna göre sıradan bir vatandaşa karşı
kullanacağınız bir ifade hakaret kapsamına girerek sözleşme tarafından
korunmayabilirken aynı ifade bir siyasi lidere veya devlet başkanına karşı
kullanıldığında ifade özgürlüğü kapsamına girebilecektir. Bunun sebebi kişinin
sosyal statüsü sebebiyle bireyleri etkileme gücü arttıkça kendisine
yöneltilecek eleştirilerin de sertliğinin aynı oranla artabileceğinin kabul
edilmesidir. Bu sebeple bir müdüre yapılan eleştiri daha sert olabilecekken
işçiye yapılan eleştiri aynı sertlikte olduğu zaman ifade özgürlüğü kapsamında
olmayabilecektir.
a-
Siyasilere
Yöneltilen İfadeler
İHAM
siyasilere yönelik olan ifadelere özellikle önem vermektedir. Demokratik
toplumlarda siyasi tartışmaya yönelik özgürlük demokrasinin yapı taşlarından
birini oluşturmaktadır. Bireyler kendi içlerinden çıkardıkları iktidarları
yaptıkları eleştiriler aracılığıyla denetleyebilmeli ve bu eleştiriler
sonucunda baskılanmamalılardır. Özellikle hükümetlerin, siyasi partilerin
liderleri veya kadrolarında bulunan siyasilerine karşı yapılan eleştirilerin
sertlik dozu artabilmektedir. Bu sertlik dozunun artmasının da siyasilerin çoğu
zaman kendilerine yöneltilen haksız eleştirilere basın yoluyla büyük kitlelere
seslenerek cevap verebilme olanakları olması sebebiyle koruma kapsamında
olacağını söyleyebiliriz. İHAM bu konuya büyük önem vermekte olduğu için siyasetçiler
tarafından bireylerin siyasi eleştirileri vasıtasıyla kullandıkları ifade
özgürlüğü haklarına yönelik müdahaleleri ciddi şekilde denetlemektedir.
b- Nefret Söylemi İçeren İfadeler
Nefret
içerikli ifadeler muhatabına maddi veya manevi zararlar verebilirken, kitleleri
şiddete kanalize edecek şekilde harekete geçirebilir ya da ifadenin hedefindeki
toplumun veya bireyin karşı tepki göstermesiyle şiddete sebep oluşturabilir.
İfade özgürlüğünün sınırı şiddete, ayrımcılığa, toplumsal kaosa yol açma amaçlı
kullanımlardır. Bu kullanımların ifade özgürlüğü hakkının içerisinde
değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır. İfade özgürlüğüyle amaçlanan yöntem bireylerin
veya toplumlun fikirlerini can veya mal güvenliğini tehdit etmeyecek bir
zeminde tartıştırarak demokrasiye katkı sağlamaktır. Bu sebeple nefret söylemi
içeren ifadeler koruma kapsamında değildir. Burada dikkat edilmesi gereken konu
ise yukarıda da vurgulandığı üzere nefret söylemi ile şiddetli eleştiri
arasındaki ayrımın doğru yapılması gerektiğidir. Sonuçta ifade özgürlüğü ile
kimseyi rahatsız etmeyen ifadelerle birlikte toplumun bir bölümünü rahatsız
edebilecek ifadeler de sert eleştiri boyutunda kaldığı sürece korunmalıdır.
c-
Şiddete
Teşvik Eden İfadeler
Mahkemenin
özellikle bu başlık altında değerlendirdiği terörle mücadele kavramı hükümetler
veya yargı organları için sınırsız bir sınırlama yetkisi olarak görülmemelidir.
Ülkelerin ceza kanunlarında nelerin terör faaliyeti kapsamına girdiği terörden
neyin kastedildiği açık biçimde tanımlanmalıdır. Özellikle bu tanımlama
sırasında ucu açık ifadelerden kaçınılmalı daha dar ve somut belirlemeler
yapılmalıdır.
İfadenin
kullanıldığı araç da önem arz etmektedir örneğin kitle iletişim araçları
kullanarak birçok kişiye ulaşan söylemlerde otoritenin takdir alanı artarken
daha az kişiye ulaşan örneğin kahvede söylenmiş bir ifade durumunda bu takdir
yetkisi daralacaktır.
d- İnternette Kullanılan İfadeler
İnternette kullanılan ifadeler de İHAS madde 10’un kapsamına girecektir. Sosyal medya organları vasıtasıyla bireyler fikirlerini çok geniş kitlelere kolaylıkla ulaştırma şansını elde etmişlerdir. Bu yüksek erişilebilirlikle birlikte toplumda gündem yaratma ve kitleleri etkileme hızı artmıştır. Bu sebeple sosyal medyada kullanılan ifadeler her olay özelinde ayrıca incelenmeli ve toplumda yarattığı etki bakımından dikkatlice değerlendirilmelidir. Aynı ifade toplumda yarattığı etki bakımından bir olayda ifade özgürlüğü kapsamına girebilecekken bir diğerinde hakkın koruduğu alan dışında kalabilecektir. Sosyal medyada bireyler kendi ürettikleri içerikler dışında kendileriyle aynı düşünen kişilerin içeriklerini de paylaşabilmektedirler. Başkaları tarafından üretilen şiddete veya ayrımcılığa teşvik içeren içeriklerin paylaşılması da ifade özgürlüğünün korunması kapsamında detaylı incelenmesi gereken konulardan biridir. Hükümet veya yargı organları şiddete veya nefret söylemine teşvik barındıran içeriğin paylaşılmış olmasını her olayda yaptırıma uğratarak ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının önünü açmamaları gerekmektedir.
IV. Devletin Negatif Yükümlülükleri
Kamu makamları zorunda olmadıkça ifadenin açıklanmasını veya yayılımını kısıtlamamalıdır. İfade özgürlüğüne yapılan her müdahale ihlal yaratmayabilecektir ancak otoritenin müdahaleyi son seçenek olarak görmesi gerekmektedir. Yapılan müdahale hukuken öngörülebilir olmalı, meşru bir amacı olmalı, demokratik toplumda bu yönde bir müdahale yönünde bir ihtiyaç olmalı ve ölçülü olmalıdır. Hükümet veya yargı organlarının asli olarak ifade özgürlüğü hakkına müdahalede bulunmama fikriyatını toplumun ve devlet sisteminin içerisine yedirmiş olmaları gerekmektedir.
V. İfade Özgürlüğüne Yönelik Sınırlamanın Ölçütleri
Objektif
ölçütlerle yapılan sınırlama hakkın özüne müdahale edilmesini engelleyerek
ihlal edilmesinin önüne geçecektir. Buna göre yapılan müdahalenin hukuken
öngörülebilir olması, meşru bir amaca hizmet etmesi, demokratik bir toplumda
gerekli olması ve ölçülü olması gerekmektedir. İHAM ifade özgürlüğüne yapılan
müdahalenin özgürlüğe olabildiğince az zararlı ve toplumdaki diğer bireylerin
düşüncelerini en az derecede etkileyecek şekilde yapılması görüşündedir.
Örneğin bir fikir beyanı sonucu bireyin ciddi bir ceza tehdidiyle yargılanıyor
olması diğer bireyleri de ifadelerini açıklamaları konusunda tedirgin edebilecektir.
İkinci bir örnek olarak ise kişi bir ceza ile karşılaşmamış hükmün açıklanması
geriye bırakılmış olsa da o ülkenin kanunlarına göre belli bir süre daha ceza
tehdidi altında olacağından bireyin fikirlerini özgürce ifade edebilmesi
kısıtlanmış olacaktır. Sadece ceza yargılaması olarak değil çok yüksek
miktarlarda tazminata hükmedilmiş olması da toplumun ifade hürriyeti noktasında
çekinceler edinmesine neden olabilecektir.
a. İfade Özgürlüğünün Sınırlanmasında Ölçülülük
İHAM’a göre
ifadelerin içeriğinde şiddet çağrısı, nefret söylemi gibi söylemler olmadığı
sürece hürriyeti bağlayıcı cezadan kaçınılması gerekmektedir. Hürriyeti
bağlayıcı ceza uygulanmamış olsa dahi hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kovuşturmanın ertelenmesi gibi müdahaleler kişiyi ceza tehdidi altında
bırakabilecek ve otosansüre yol açabilecek bunun sonucunda da hak ihlali
doğabilecektir.
Yargılama sonucunda hükmedilen tazminat miktarları da toplumda caydırıcılığa sebep olabilmektedir. Bu sebeple İHAM bazı sebepler dışında cezai yargılamanın her halde olmaması gerektiği görüşündeyken tazminata ilişkin hükümlerin de dikkatle kurulması gerektiği ve toplumda bir otosansüre sebebiyet vermemesi gerektiği görüşündedir.
B-VEDAT ŞORLİ KARARININ ÖZETİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
I. Özet
1. Olay
Başvurucunun
yaptığı paylaşımlardan dolayı hakkında şikâyette bulunulmasına sebep olan iki
paylaşım vardır.
10 Ekim 2014
Tarihinde paylaşılan ilk içerikte eski Amerika Birleşik Devletleri başkanı
Barack Obama’nın kadın kıyafetleriyle tasvir edilen Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı’nı öptüğünü gösteren bir karikatürde Cumhurbaşkanı, Kürtçe
yazılmış bir konuşma balonunda “Suriye’nin tapusunu benim adıma yapacak mısın
kocacım?” demektedir.
15 Mart 2016
Tarihli ikinci içerik ise aşağıda yer verilen yorumla birlikte Cumhurbaşkanı
ile eski Başbakan’ın fotoğraflarını içermektedir: “Kandan beslenen iktidarınız
yerin dibine batsın / Can aldıkça sağlamlaştırdığınız koltuklarınız yerin
dibine batsın / Çaldığınız hayallerle yaşadığınız lüks hayatlarınız yerin
dibine batsın / Başkanlığınız da, iktidarınız da, hırslarınız da yerin dibine
batsın”
18 Mayıs 2017
tarihinde başvurucu, Facebook hesabında yaptığı paylaşımlar nedeniyle
Cumhurbaşkanına hakaret etme ve örgüt propagandası yapma suçlarını işlediği
şüphesiyle gözaltına alınmış sonraki gün Bakırköy Sulh Ceza Hakimliği
tarafından iki ayrı davada iki kez tutuklanmasına karar verilmiştir.
Asliye Ceza
Mahkemesi, başvurucuyu Cumhurbaşkanına hakaret suçundan suçlu bulmuş ve Türk
Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Ancak Mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
231. maddesi altında hükmün açıklanmasının beş yıl boyunca geri bırakılmasına
karar vermiştir.
2. İlgili Mevzuat
TCK’nın
‘’Hakaret’’ başlıklı 125. Maddesi üç aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para
cezası ön görürken ‘’Cumhurbaşkanına Hakaret’’ başlıklı 299. Madde ise 1 yıldan
4 yıla kadar hapis cezası öngörmektedir.
3. Avrupa Konseyi Metinleri
a. Bakanlar Komitesi’nin Medyada Siyasi Tartışma
Özgürlüğü üzerine Bildirisi
VI.
Siyasi kişiler ve kamu görevlilerinin itibarı
Siyasi kişiler itibarlarının ve diğer
haklarının korunması için diğer kişilerden daha geniş bir korumadan yararlanmamalıdır
ve bu sebeple iç hukukta siyasi kişileri eleştiren medya kanalları için daha
ağır cezalara hükmedilmemelidir. Bu ilke kamu görevlileri için de uygulanır;
yalnızca kamu görevinin iyi yürütülmesini sağlamak amacıyla kesinlikle zorunlu
olduğu takdirde bu ilkenin uygulanmayacağı kabul edilmelidir.
b. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi 1577 (2007)
sayılı Kararı
Parlamento hakaret
sebepli hapis cezalarının gecikmeksizin kaldırılması gerektiği kanaatindedir. Sonuç
olarak Parlamento Taraf Devletleri hakaret sebebiyle hapis cezalarını
ivedilikle kaldırmaya, ceza kovuşturmalarının kötüye kullanılmamasını
sağlamaya, hukukun keyfi olarak uygulanmasının önüne geçmek ve hukukun
hakaretten etkilenen kişinin haysiyeti için etkili koruma sağlamasını güvence
altına almak amacıyla hakaret kavramını yasalarında açıkça tanımlamaya,
mahkemenin içtihadına uyumlu olarak hakarete ilişkin mevzuattan kamuya mal olmuş
kişiler için güçlendirilmiş korumayı çıkarmaya ve özellikle, Türkiye’yi Ceza
Kanunu’nun 125. maddesinin 3. fıkrasını değiştirmeye davet etmektedir.
c. Venedik Komisyonu’nun 831/2015 sayılı Görüşü
Komisyon, ortaya çıkan Avrupa fikir birliği ve uluslararası standartlara göre Devlet Başkanına hakareti suç olmaktan çıkarmak ya da bu suçu Devlet başkanlarına yönelik sözlü saldırıların en ağır biçimleriyle ve hapis cezası içermeyen yaptırımlarla sınırlanması gerektiğini tekrar etmektedir. Komisyon, Türkiye’deki uygulamanın, aksine, bu hükmün uygulamasının İHAS’ın 10. maddesi kapsamında korunan ifadeler dahil olmak üzere arttığını kaydetmiştir. Uygulanan yaptırımlar, özellikle hapis cezası açıkça aşırı niteliktedir. Mevcut şartlarda Komisyon, İHAS’ın 10. maddesinin daha fazla ihlal edilmesini önlemenin tek yolunun bu maddenin tamamen yürürlükten kaldırılması olduğunu düşünmektedir.
1. Esas Hakkında Hukuki Değerlendirme
ı. Tarafların İddiaları
a. Başvurucu:
Sosyal medya hesaplarında yapmış olduğu paylaşımlar nedeniyle aleyhine
başlatılan ceza yargılaması ile bu yargılamalar sonunda Cumhurbaşkanına
hakaretten mahkûm edilmesinin, ifade özgürlüğü hakkına müdahale teşkil ettiğini
ileri sürmekte olup bu müdahalenin, 10. maddenin 2. fıkrasında sayılan meşru
amaçlardan hiçbirine dayanmadığını ve demokratik bir toplumda gerekli
olmadığını belirtmektedir.
b. Hükümet: Hükümet, mevcut
davada, hiçbir zaman zaten yerine getirilmediğini düşündükleri tutuklama kararı
ile ardından ceza yargılaması sonucunda verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının, başvurucunun ifade özgürlüğünü kullanması üzerinde
caydırıcı bir etki veya gerçek kısıtlamalar yaratmayacağını ileri sürmüştür.
Mahkeme tarafından bir müdahalenin varlığının kabul edilmesi durumunda,
Hükümet, bu müdahalenin Ceza Kanunu’nun 129. maddesinde öngörüldüğünü; maddenin
açık ve erişilebilir olduğunu ve konuyla ilgili yüksek mahkemelerin içtihatları
ışığında mevcut davada ulusal mahkemeler tarafından yorumlanması ve
uygulanmasının öngörülebilir olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca, devlet
başkanlarının onur ve itibarını koruyan benzer hükümlerin birçok Avrupa
ülkesinin ceza kanunlarında yer aldığını ve uygulanmaya devam ettiğini
savunmaktadır. Buna ek olarak, Devlet Başkanına yönelik karalayıcı sözlerin
sadece kişiliğini değil, temsil ettiği makamın bütünlüğünü de zedelediğini ve
böylece, Türk toplumu nezdinde Devlet Başkanına yönelik doğrudan yapılan bir
hakaretin tüm milleti küçük düşürdüğünü iddia etmektedir. Bu nedenle,
Cumhurbaşkanına hakaret suçuna daha ağır bir yaptırım uygulanmasının da
gerektiği savunulmaktadır.
c. Diğer Taraflar:
İfade Özgürlüğü Derneği, 2014-2019 yılları arasında, bu hükmün uygulanması
kapsamında, Cumhurbaşkanına hakaretten 128.872 ceza soruşturması ve 30.738 ceza
davası başlatıldığına dair istatistikleri ortaya koymaktadır.
ıı. Mahkemenin Değerlendirmesi
Ceza kanunun 299.
Maddesiyle Cumhurbaşkanına yönelik karalayıcı ifadelerin yazarları için daha
ciddi cezalar öngörülmektedir. Bu bağlamda, özel bir suç yasasıyla artırılmış
korumanın ilke olarak Sözleşme’nin ruhuna uygun olmadığının defalarca Mahkeme
tarafından belirtildiği hatırlatılmıştır (Colombani ve Diğerleri v. Fransa, no.
51279/99, § 69, AİHM 2002-V, Otegi Mondragon).
Yaptırımı mümkün
olduğunca en ılımlı olan ceza bile örneğin sembolik para cezası dahi cezai bir
yaptırım teşkil eder ve bu, ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasına yapılan
müdahalenin meşru amaç taşıdığına işaret etmeyecektir.
Mahkeme, mevcut
davada hiçbir koşulun, başvurucunun polis tarafından gözaltına alınmasını ve
hakkında verilen tutukluluk kararını veya hükmün açıklanmasının geri
bırakılması ile sonuçlanan ceza infazının uygulanmasını haklı kılacak nitelikte
olmadığı kanaatindedir. Doğası gereği, böyle bir yaptırım, özellikle cezanın
etkileri dikkate alındığında, ilgili kişinin kamu yararına ilişkin konularda
kendini ifade etme istekliliği üzerinde kaçınılmaz olarak caydırıcı bir etkiye
sahip olacaktır
Cumhurbaşkanına
hakaret suçu için öngörülen cezanın orantılığıyla alakalı olarak, devlet
makamlarını temsil eden kişilerin kurumsal kamu düzeni garantileri kapsamında
yetkili mercilerce korunması tümüyle meşru bulunsa da Mahkeme, işgal ettikleri
baskın konum tarafından bu mercilere cezai yaptırım yoluna başvurulmasının
sınırlandırılmasını emrettiğini belirtmektedir. 10. madde ile korunan haklara
yapılan bir müdahalenin orantılılığının, yetkililerin cezai yaptırım dışında
hukuki tedbirler içeren bir araç kullanıp kullanamayacaklarına bağlı olacağını
hatırlatmaktadır.
Sonuç olarak,
Mahkeme, suç teşkil eden konularda Cumhurbaşkanına daha fazla koruma sağlayan
özel bir hüküm kapsamında başvurucuya cezai bir yaptırım uygulanmasının
Sözleşme’nin ruhuyla bağdaşmayacağını ifade etmektedir. Bu nedenle, Mahkeme,
şikâyete konu olan tedbirin meşru amaçlarla orantılı olmadığı ve Sözleşme'nin
10. maddesi anlamında demokratik bir toplumda gerekli olma şartını
karşılamadığı kanaatindedir. Bu unsurlar, Mahkeme'nin davanın koşullarında
Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varması için yeterlidir.
Ayrıca Mahkeme,
söz konusu davada Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin uygulanması nedeniyle
başlatılan ceza yargılamalarının ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığına karar
verdiğini gözlemlemektedir. Mahkeme, özellikle, özel bir suç yasasıyla
artırılmış korumanın ilke olarak Sözleşme’nin ruhuna uygun olmadığının ve bir
devletin kendi devlet başkanının itibarını korumadaki çıkarı ile devlet başkanı
hakkında bilgi verme ve görüş açıklama hakkı arasında bir ayrıcalık veya özel bir
koruma verilmesini haklı kılamayacağının altınız çizmektedir.
Varılan bu
sonuçlar, başvurucunun Sözleşme’nin 10. maddesinde güvence altına alınan
haklarının ihlalinin söz konusu hükmün kaleme alınışı ve uygulanmasıyla ilgili
bir sorundan kaynaklandığını göstermektedir. Bu konuyla ilgili olarak Mahkeme,
ilgili iç hukuk ile Sözleşme’nin yukarıda belirtilen hükmüne uygun hale
getirilmesinin tespit edilen ihlale son verilmesini mümkün kılan uygun bir
telafi yöntemi oluşturacağı kanaatine varmaktadır.
II. Değerlendirme
Yukarıda da görüldüğü üzere İHAM Vedat Şorli kararında olayı birçok farklı pencereden değerlendirmiştir. Müdahalede ölçülülük açısından yaptığı değerlendirmede başvurucu hakkında kurulan cezai hükmün her ne kadar uygulanmamış olsa dahi cezai bir yaptırım olması sebebiyle ölçülü olmadığı kanaatindedir. Mevzuattaki Cumhurbaşkanına özel daha ağır cezayı öngören hukuki düzenleme yönünden ise devlet başkanlarının ayrıcalıklı olarak daha ağır cezalarla korunmasının sözleşmenin ruhuna aykırı olabileceğini düşünmektedir. Mahkeme ayrıca hakaretin suç olmaktan çıkarılıp tazminat konusu yapılması gerektiği bu sebeple TCK’nın 125’inci maddesinin de bu kapsamda düzenlenmesi ve değiştirilmesi gerektiğiyle ilgili fikirlerini de kararda paylaşmıştır. Devamında ise Avrupa’da devlet başkanına hakaret konusunda oluşan bir ağız birliği oluştuğu TCK 299’un bu ağız birliği ile uyuşmadığı vurgulanmakta orantılılık açısından alınması gereken tedbirin cezai değil hukuki tazminat şeklinde olması gerektiği belirtilmektedir. Son olarak ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmış olması durumunda dahi bireylerin olası cezai tehdit durumu sebebiyle fikirlerini ifade etmelerinde baskılanabilecekleri ve otosansür uygulayabilecekleri sebebiyle hükmün uygulanmamış oluşunun verilen cezai yaptırımı hukuki bir zemine taşımadığı konusunda fikrini beyan etmiştir.
C- SONUÇ
Demokratik, çağdaş
toplumlarda her bireyin fikri değerlidir. Bireyin kendi penceresinden bakarak
dünyanın ya da içinde bulunduğu toplumun değişmesini istemesi, sorgulaması,
inanmaması veya gördüklerini kendine göre yorumlayarak çıkarımlarda bulunması
ve bu çıkarımları tek başına veya kolektif şekilde ifade ederek fikrini beyan
etmek istemesi insanın insanlık onurundan kaynaklanan en doğal hakkıdır. Tarih
boyunca gelişimin ve ilerlemenin anahtarı sorgulamak ve bu sorgulayışın sonunda
herkesin söylediğinden farklı bir söylemle fikir üretebilmek olmuştur. Bu
sebeple tarihsel süreçte aykırı seslerin önemi zamanla daha çok anlaşılmış ve
hukuki metinlerde toplumun genelinden farklı düşünen kişilerin görüş ve
inanışlarından ötürü ayrımcılığa maruz kalmamaları veya suçlanmamaları
konularında önlemler alınmıştır. Günümüzde de İHAM’ın ifade özgürlüğü hakkı ile
ilgili verdiği kararlarda görüleceği üzere ifade özgürlüğünün kısıtlanmaması
çoğulcu demokrasiler ve azınlıktaki düşünceler açısından büyük önem
taşımaktadır. Kısacası hukuk, kötü niyetli kullanılmayan her hakkı koruduğu
gibi ifade özgürlüğü hakkını da bu çerçevede en sıkı şekilde korumaya devam edecektir.
Stj. Av. Alperen Çelik
Kaynakça:
1.
Molu, Benan, İHAM
19/10/2021 tarihli Vedat Şorli Kararı çevirisi
<https://anayasagundemi.files.wordpress.com/2021/10/affaire-vedat-sorli-turquie-1.pdf>
2.
Türkiye Barolar Birliği,
AİHM’nin Cumhurbaşkanına hakaret suçu ile ilgili 19.10.2021 tarihli Vedat Şorli
ihlal kararı hakkında not <https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/aihm-nin-cumhurbaskanina-hakaret-sucu-ile-ilgili-19102021-tarihli-vedat-sorli-ihlal-karari-hakkin-82003>
3.
AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR
KOMİTESİ MEDYADA SİYASET TARTIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ BİLDİRİSİ
4.
Akgül, Mehmet Emin, İfade
Özgürlüğünün Tarihsel Süreci ve Milli Güvenlik Gerekçesiyle İfade Özgürlüğünün
Kısıtlanması
5.
Dr. Karan, Ulaş (2018),
İfade Özgürlüğü, Anayasa Mahkemesine bireysel Başvurusu El Kitapları Serisi