Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İDARİ YARGILAMA HUKUKUNDA ISLAH KURUMU

İDARİ YARGILAMA HUKUKUNDA ISLAH KURUMU

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun 31. maddesinde, HUMK’nun hangi hallerde uygulanacağına ilişkin düzenlemesinde ıslahtan ve iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesinden söz edilmediği için Danıştay, idari yargıda ıslahın mümkün olmadığı yönünde kararlar vermekteydi.

6459 sayılı Kanunun 4. maddesiyle İdari Yargılama Usulü Kanunun 16. Maddesinin 4. fıkrasına eklenen cümle ile tam yarı davalarında dilekçede belirtilen miktarın süre ve diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabileceği düzenlenmiştir. İlgili düzenleme şu şekildedir:

“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”

Madde gerekçesi incelendiğinde; düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhine ihlal kararları vermiş olmasının etkili olduğu görülmektedir. Zira, maddenin gerekçesinde, idari yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanındığı ifade edilmiştir.

İdari yargıda ıslah müessesi yönünden de bir değerlendirmenin yapıldığı bir Danıştay kararında;

“Diğer taraftan, dava konusu uyuşmazlık hakkında idari yargıda ıslah müessesi yönünden de bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.

İdarenin sorumluluğunda tazminat miktarının saptanması, gerçek zararın tazmini bakımından büyük önem taşımaktadır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi, tam yargı davası dilekçelerinde uyuşmazlık konusu miktarın gösterilmesi zorunluluğunu getirmektedir.

11.04.2013 tarih ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 4. maddesi üe 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesinin 4. fıkrasına eklenen cümle şöyledir: "Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçelerinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödemek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir."

 

Davacının bakılan tazminat davasını açtığı 06.06.2006 tarihi itibariyle İdari Yargılama Usulü Kanununda, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine imkan veren bir düzenleme bulunmamaktadır.

Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi yoluyla aşılması da 2577 sayılı Kanun gereği 11.04.2013 tarihi öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek kalmamakta idi.

Yukarıda açıklanan şekilde davacının, kullandığı Anayasal Hakları nedeniyle olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altında kalmış olması, bu durumun Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı üzerinde olağan dışı bir kısıtlama oluşturması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36553/04 başvuru numaralı Mesutoğlu - Türkiye kararında mahkemelerin yargılama usullerini uygularken davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten kaçınmaları gereğini vurgulaması ile davacının maddi durumunun elverişsiz olması nedeniyle lehine adli yardım karan verildiği, ayrıca dava açıldığı sırada ıslah imkanının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu gibi somut olayın koşulları bir arada değerlendirildiğinde, talep edilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” (Danıştay 8. D. 2015/5182 K. 2015/4932 T. 4.11.2015)

Görüldüğü üzere, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan bir davanın Danıştay incelmesinde dahi, düzenlemenin getiriliş amacı ile uyumlu bir yorum yapılarak, ıslah düzenlemesi getirilmemiş olması nedeniyle, davayı açtığı tarihte ıslah imkanı olmayan tarafın taleplerini yüksek tutmuş olması nedeniyle, talep edilen tazminat miktarı üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilemeyeceği aksi durumun hak arama hürriyetine halel getireceği sonucuna varılmıştır.

Söz konusu düzenleme ile ilgili olarak doktrinde idari dava türleri arasında sadece tam yargı davalarını ilgilendirdiği, iptal davalarında uygulanamayacağı iptal davasına dava edilmeyen bir hususun veya tazminatın ıslahla eklenemeyeceği belirtilmiştir.

Her ne kadar bu kurum, doktrinde ve yargı kararlarında ıslah olarak kabul edilmiş ise de, esasen bu düzenlemenin getirdiği HMK’da düzenlenen ıslahın sadece bir boyutunu karşılamaktadır. Zira, HMK’da düzenlenen ıslah ile talep sonucunun artırılması yanında iddia ve savunmaya dayanak olan maddi vakıaların değiştirilmesi ve genişletilmesi de mümkün olabilmektedir. Buna karşılık, İYUK’da yer alan düzenleme, tam yargı davalarında sadece talebin artırılmasına yönelik bir kurumdur.

Yukarıda kısaca alıntılanan düzenleme açıkça miktarın artırılmasından bahsettiği için, daha önce talep edilmeyen ek tazminatın davaya eklenip eklenemeyeceği sorunu gündeme gelmektedir. Doktrinde, düzenlemenin amacından yola çıkılarak, davacının tam yargı davasındaki talebini artırmak suretiyle, başka işlem ve eylemlerden kaynaklanan zararlarını talep edemeyeceği görüşü ortaya çıkmıştır. Zira, aksi durum, bu düzenleme ile, dava açma süresi kaçırılan eylem ve işlemlerin de aynı yargılamaya dahil edilerek talep edilebilmesine imkan tanınması anlamına gelecektir.

Kanunun düzenlemesine göre talep sonucu nihai karar verilinceye kadar artırılabilir. Hakimin yargılamayı sona erdirerek davadan elini çektiği nihai karardan sonra talep sonucu artırılamaz. Başka bir ifadeyle, miktarın, kanun yolu aşamasında artırılabilmesi mümkün değildir. Buna karşılık, kanun yolu aşamasında karar bozulur ve bozma kararı doğrultusunda yargılamaya devam edilirse, artık miktarın tekrar bir nihai karar verilinceye kadar artırılabileceğini kabul etmek gerekir. Zira, ıslaha ilişkin değişikliğin görülmekte olan davalara etkisi 6459 sayılı Kanunun 5. Maddesiyle, 2577 sayılı Kanuna eklenmesi kabul edilen geçici 7. maddede aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:

Geçici Madde 7: 1. Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.

Nitekim, Danıştay da bu değişikliğin kanun yolu aşamasındakiler dahil tüm derdest davalara uygulanacağını kabul ederek, kanun yolunda bozulan kararların devam eden yargılamasında talep sonucunun artırılabileceği doğrultusunda karar vermiştir.

Davacılar vekili tarafından, davanın maddi tazminata ilişkin kısmı yönünden ıslah talebinin nazara alınmaması nedeniyle temyiz isteminde bulunulmuş ise de, 30.04.2013 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğü giren "İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 16. Maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm ile tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabileceği ve bu miktarın artırılmasına ilişkin dilekçenin otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edileceği, bu hükmün, kanun yolu aşaması dahil yürürlük tarihinde derdest olan davalarda uygulanacağı kurala bağlanmış olup, davanın maddi tazminata ilişkin kısmının Danıştay Onuncu Dairesi'nin 31.3.2010 tarih ve E:2009/14473, K:2010/2490 sayılı kararıyla onanıp kesinleştiğinden, ıslah talebinin bu aşamada dikkate alınması mümkün değildir.(Danıştay 15. D. 09.05.2013, 2013/4405 E., 2013/3335 K.)

Neticede, geçmiş dönemde özellikle, ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma ve bedensel zararlar nedeniyle açılan tazminat davalarında, taleple bağlılık ilkesi gereğince, dava dilekçesinde gösterilen miktar arttırılamamakta bu durum birçok hak kaybına neden olmaktaydı. İdari Yargılama Usulü Kanunu’na eklenen madde ile, bu husus düzenlenerek, düşük tutarla dava açılması ve nihai karar verilinceye kadar, bir defaya mahsus olmak ve harcı yatırılmak suretiyle, dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılması imkanı getirilmiştir.

 

Av. Aslıhan Çelik


Kaynakça

1-Bilgen, Mahmut, Hukuk Yargılamasında Islah, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s.875 vd.

2- Sezer, Yasin; Bulut, Uğur, İdari Yargıda Belirsiz Tam Yargı Davası İhtimali, TBB Dergisi, 236 vd.

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN