Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA GECİKMİŞ İTİRAZ KAVRAMI VE GECİKMİŞ İTİRAZIN KOŞULLARI

İCRA VE İFLAS HUKUKUNDA GECİKMİŞ İTİRAZ KAVRAMI VE GECİKMİŞ İTİRAZIN KOŞULLARI

1. Gecikmiş İtiraz Kavramı

Türk Hukuk Sistemi içerisinde İcra ve İflas Hukuku’nda hukuki sürecin tarafları ve süreci yürüten icra organları için birtakım süreler öngörülmüştür. Taraflar için ön görülen süreler, hak düşürücü nitelikte olup büyük önem arz etmektedir.

İcra Hukuku içerisinde başlatılan bir takibe yönelik, tarafları etkileyen hak düşürücü sürelerin başında ödeme emrine itiraz süresi gelmektedir. Ödeme emri bakımından, icra organları için ön görülen süre; takip talebinin beraberinde icra dairesinin en geç üç gün içerisinde ödeme emrini düzenlemesi ve borçlu tarafa göndermesine yönelik getirilen süredir.

Taraflara ilişkin öngörülen süre ise, ödeme emrine itiraz süresi olarak karşımıza çıkmaktadır. Borçlu, kendisine tebliğ edilen ödeme emrine genel haciz yoluyla icra takibi bakımından kendisine tanınan yedi günlük süre içerisinde, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibi bakımından kendisine tanınan beş günlük süre içerisinde itiraz ettiği takdirde takip duracak, yedi günlük süre içerisinde itirazda bulunmadığı takdirde ise söz konusu takip kesinleşecektir. Bilindiği üzere, tahsilat sürecinin devamı için usule uygun tebliğ edilmiş bir ödeme emrinin varlığı şart olup ödeme emrine itiraz kurumu bu sebeple önem arz etmektedir.

Gecikmiş itiraz, icra hukukunda öngörülen sürelere bir istisna niteliği taşımaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere, ödeme emrine yedi gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde takip kesinleşecektir, fakat borçlunun kendisine verilen yedi günlük itiraz süresine riayet edememesi; kendi iradesi dışında, itiraza mâni olacak derecede birtakım etkenler sebebiyle gerçekleşmiş ise kanun koyucu tarafından kendisine gecikmiş itiraz olarak adlandırılan bir yol tanınmıştır. 

Gecikmiş itiraz, her ne kadar borçlu için itiraza mâni hallerde düzenlenmiş ise de gecikmiş itirazın öne sürülmesi için de elbet birtakım süreler ve yetkili merciler öngörülmüş, kanun lafzında tanımlanan mâni olma hali Yargıtay kararları ve doktrin görüşleri ile somutlaştırılmıştır.

Gecikmiş itiraz, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 65. maddesinde “Borçlu kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi bitinceye kadar itiraz edebilir. Ancak borçlu, maniin kalktığı günden itibaren üç gün içinde, mazeretini gösterir delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini ve müstenidatını bildirmeye ve mütaakıp fıkra için yapılacak duruşmaya taallük eden harç ve masrafları ödemeye mecburdur.” şeklinde düzenlenmiş, gecikmiş itiraz yoluna başvurmak için borçluya mâni halin kalktığı günden itibaren üç gün müddet verilmiştir.

Her ne kadar gecikmiş itiraz, isim olarak itirazın bir türü olarak anılsa da ödeme emrine itiraz ile gecikmiş itirazın birbirinden farklı nitelik ve neticeleri mevcuttur. Zira, ödeme emrine itiraz takibi kendiliğinden durdurmakta iken, gecikmiş itiraz için böyle bir durum söz konusu değildir. İtiraz icra dairesine yapılırken gecikmiş itirazın yapılacağı merci icra mahkemeleridir, itiraz için herhangi bir sebep gösterme zorunluluğu yok iken gecikmiş itirazda borçlu, kendisinin itirazına mâni olan durumu açıklamak ve kanıtlamak zorundadır.  [1] Bunun yanı sıra doktrinde gecikmiş itiraz için bir şekil öngörülmemiş olup yazılı veya sözlü yapılabileceği kabul edilmektedir. [2] Ödeme emrine itiraza bir istisna niteliği taşıyan, gecikmiş itirazın uygulamadaki yerini kavramak için gecikmiş itirazın şartlarına bakmak gerekir.

2. Gecikmiş İtirazın Şartları

Yukarıda bahsedildiği üzere; gecikmiş itiraz için kanun koyucu bir süre, bir merci öngörmüştür. Bununla birlikte; gecikmiş itiraza başvurulabilecek hallerin neler olduğu, hangi şartlar altında gecikmiş itirazın mevcut olacağı direkt olarak kanunda sayılmamış, kanunda gecikmiş itiraza yönelik tanım yapılmıştır. Yapılan tanımdan her ne kadar gecikmiş itirazın şartları ortaya koyulsa da hangi hallerde borçlunun gecikmiş itiraza başvurabileceği Yargıtay kararları ile somutlaştırılmaktadır. Somut olayın özelliklerinin uygulamada doğurabileceği farklılıkları nazara alan kanun koyucu, hâkime mazeretlerin geçerliliğini takdir etme yetkisi vermekle oldukça yerinde davranmıştır.

Zira bu hususlar kanunda sayılsaydı belirli bir somut olayda borçlu için itiraza engel mahiyetinde olan bir olay başka bir olayda aynı engel olma niteliğini taşımayabilecektir. [3] Gecikmiş itirazın şartlarını; kanunun 65. maddesi ilk fıkrasına dayanarak borçlunun kusursuz olması, itiraz etmesine engel olacak mâni bir durumun mevcut olması olarak sıralayabiliriz. Borçlunun zamanında itiraz etmesine engel olan hususun borçlunun kusuruna dayanmaması gerektiği gibi, aynı zamanda borçlunun itiraz süresi içinde icra dairesine başvurmasını da önleyebilecek nitelikte olması gerekir. [4] Bununla birlikte, Yargıtay kararlarına göre, gecikmiş itirazın gündeme gelebilmesi için usule uygun bir tebligatın varlığı şarttır. Usule uygun tebligatın gecikmiş itiraz için temel şart olduğuna yönelik aşağıda Yargıtay kararlarına yer verilmiştir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2024/5978 E., 2024/10413 K. sayılı kararında;

“Anılan hükmün uygulanabilmesi için, borçluya, usulüne uygun olarak tebligatın yapılmış olması, ancak muhatabın kendisinden kaynaklanmayan bir engel nedeniyle süresinde itiraz edememiş olması gerekir. Bir başka anlatımla gecikmiş itirazın ön koşulu usulüne uygun bir tebligatın varlığıdır.

Bu durumda; ödeme emri tebliğ işleminin usulüne uygun olduğunun, İlk Derece Mahkemesinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin de kabulünde olduğu görülmekle birlikte; borçlunun şikayet dilekçesinde İİK’nın 65. maddesinden bahsederek gecikmiş itirazını icra mahkemesine yapmış olduğu dikkate alındığında, talebin bu kapsamda tavsifi gerekir.”

şeklinde açıklama yapmış olup gecikmiş itirazın incelenmesi için ön koşulun usule uygun bir tebligat olduğu açıkça belirtilmiştir. Yine aynı yöndeki bir diğer Yargıtay kararı 12. Hukuk Dairesi’nin 2018/243 E., 2028/11605 E. sayılı kararıdır:

“Dava ilamsız takipte gecikmiş itiraz olup mahkemece davanın görev yönünden reddine ilişkin kararın dairemizce bozulması üzerine mahkemece, gecikmiş itiraz iddiasının yerinde olmadığı, borçluya usulüne uygun tebligat yapılmadığının tespiti ile; şikayet tarihinin öğrenme tarihi olan 21/8/2015 olarak belirlenmesine ve hacizlerin kaldırılmasına karar verilmiştir. Ancak borçlunun, usulsüz tebligat şikayetinin; Tebligat Kanunu 32. madde gereğince usulsüz tebligatı öğrendikten itibaren 7 gün içerisinde şikayet yoluna başvurması gerekmesi karşısında, borçlu tebligattan 21/8/2015 tarihinde haberdar olduğunu bildirdiği halde, İİK'nin 16/1. maddesinde öngörülen yasal 7 günlük süreden sonra 04.09.2015 tarihinde icra mahkemesine şikayette bulunmuştur.

O halde, mahkemece şikayetin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.”

Görüldüğü üzere, yukarıda yer verilen kararda da usule uygun bir tebligatın mevcut olmamasından dolayı gecikmiş itiraz şartının oluşmadığına kanaat verilmiş, gecikmiş itirazdan bağımsız olarak borçlunun usulsüz tebligata yönelik şikâyeti, şikâyet süresine göre değerlendirilmiştir. Örnek Yargıtay kararlarında görüldüğü üzere usulsüz tebligat halinde gecikmiş itiraz incelemesi söz konusu olmayacaktır. Somut olay değerlendirilerek Tebligat Kanunu ve İcra ve İflas Kanunu kapsamında şikâyet yolu değerlendirilecektir.

Ön şart kabul edilen usule uygun tebligatın varlığı halinde, hâkim yukarıda bahsi geçen borçlunun kusursuz olup olmadığı ve borçlunun itiraz süresini kaçırmasına sebep olan, itirazına mâni olan bir engelin gerçekten mevcut olup olmadığı şartlarının varlığını değerlendirecektir.

Mâni olarak kabul edilebilecek sebeplerin başında pek tabii mücbir sebepler gelmektedir. Doğal afetler gibi karşı konulması mümkün olmayan hadiseler, ekonomik, siyasal ve toplumsal nitelik taşıyan beklenmedik haller çoğu zaman tartışmaya yol açmayacak şekilde itiraza mâni kabul edilebilecek hallerdendir. Bunun yanı sıra uygulamada tartışmaya sebebiyet veren, hâkimin yakinen değerlendirme ve incelemesini gerektiren durumlar toplumsal olmayan, yalnızca borçluyu ilgilendiren durumlardır. Borçlu için gerçekleşen hadiselerden, içinde bulunduğu durumlardan hangilerinin kusuru olmaksızın itiraza mâni olarak değerlendirileceğinin tespiti için Yargıtay kararları yol gösterici olup aşağıda ilgili kararlara yer verilmiştir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2014/45 E., 2014/3083 K. sayılı kararı;

“İİK. nun 65. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında “Borçlu, kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi bitinceye kadar itiraz edebilir. Ancak borçlu, maninin kalktığı günden itibaren 3 gün içinde mazeretini gösterir delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini ve müstenidatını bildirmeye ve müteakip fıkra için yapılacak duruşmaya taalluk eden harç ve masrafları ödemeye mecburdur.” denilmiştir. Somut olayda, borçlunun gecikmiş itirazına dayanak yaptığı hastane kaydının, İİK. nun 65. maddesi kapsamında, borçlunun iş ve gücüne engel teşkil ettiğini ispatlar nitelikte bir rapor olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, mahkemece bu belgeye dayanılarak itirazın süresinde yapıldığının kabulü yerinde değildir. Bununla birlikte her ne kadar mahkemece borçluya ödeme emri tebliğ tarihi 16/09/2013 olarak esas alınmışsa da, borçluya çıkartılan ödeme emri tebligat parçasının incelenmesinden tebliğ tarihinin 13/09/2013 olduğu, ihtilaf durumunda tebliğ tarihinin tespitinde ıslak imzalı tebligatta yazan tarihin esas alınması gerektiği, Uyap kayıtlarının esas alınamayacağı, buna göre 5 günlük itiraz süresinin de 18/09/2013 günü sona erdiği ve borçlunun itirazının buna göre de süresinde olmadığı görülmüştür. O halde mahkemece borçlunun itirazının süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken esasa ilişkin itirazları incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” şeklindedir.

Uygulamada gecikmiş itirazın en yaygın karşılaşıldığı hallerden biri borçlunun hastalığıdır. Yukarıdaki kararda görülmektedir ki; Yargıtay mâni bir durum olup olmadığını incelerken sıkı bir denetim yapmakta, borçlunun hastalığını, alınan hastane raporunu direkt olarak mâni bir durum olarak kabul etmemekte, hastane raporunun niteliğini incelemektedir. Bunun yanı sıra, resmî raporda ağır hastalık olarak yapılan nitelendirmenin icra mahkemesini bağlamayacağı da unutulmamalıdır. “Resmî rapor almakla gecikmiş itiraz talebi kabul edilir” şeklinde bir sonuca varılmamalıdır. Doktor raporunda gösterilen hastalığın gecikmiş itiraz sebebi teşkil edip etmeyeceğini icra mahkemesi takdir edecektir.  [5]

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2010/18257 E., 2010/31174 K. sayılı kararı:

Gecikmiş itiraz başlığını taşıyan İİK’nun 65. Maddesinde “Borçlu kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi  bitinceye kadar itiraz edebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Anılan yasa hükmü  gereğince gecikmiş itirazdan söz edilebilmesi için tebligatın usule uygun yapılması,  ancak muhatabın bir engel nedeniyle süresinde itiraz edememiş olması ve gecikmiş itirazda bulunacak kişinin mazeretini gösteren delillerle birlikte esasla ilgili itirazlarını ve dayanaklarını, engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde icra mahkemesine bildirmesi zorunludur.

Söz konusu yasal düzenlemeye  göre borçlunun gecikmiş itirazda bulunabilmesi için bir engelinin bulunması ve bu engelin kendi kusurundan kaynaklanmaması gerekmektedir. Örneğin, borçlunun itiraz etmek için icra dairesine gelemeyecek veya kendisine bir vekil tayin edemeyecek kadar ağır hastalığı, deprem, yangın,sel gibi doğal afetler, savaş veya tebligatın yapıldığı sırada seyahatte bulunması gibi nedenler gecikmiş itiraz nedeni olarak kabul edilebilir.

Somut olayda, borçlu adına çıkarılan örnek (7) ödeme emrinin borçlunun bizzat kendisine, usülüne uygun olarak tebliğ edildiği, ancak ileri sürülen gecikmiş itiraza dayanak mazeret ve nedenlerin borçlunun zatına değil, vekiline ilişkin bulunduğu, yasa maddesinde açıklanan ve borçlu için tanınan gecikmiş itiraz hakkının, ödeme emri tebligatına muhatap olmayan borçlu vekilinin mazeretlerini de kapsayacak biçimde genişletilerek  uygulanması da olanaklı bulunmadığından İİK'nun 65.madde şartlarına uygun olmayan istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetsizdir.”

Yukarıdaki kararda örnek olarak itiraza mâni haller sayılmıştır. Bununla birlikte borçlunun kendisi değil vekili için birtakım durumları öne sürerek gecikmiş itiraz yoluna başvurduğu, Yargıtay’ın somut olayda bu durumu itiraza mâni durum olarak değerlendirmediği görülmektedir, itiraza engel nitelik taşıyan hal ve durumlar borçlunun zatında gerçekleşmelidir. Yukarıda yer verilen Yargıtay kararında vekilin hastalığının, borçlu için gecikmiş itiraz şartını oluşturmadığı açıkça görülmektedir. Yine benzer doğrultuda bir diğer Yargıtay kararı Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2023/224 E. 2023/8297 K. sayılı kararıdır. İlgili kararda yer alan bir kısım açıklamalar:

“İtiraz süresini kaçırmış olan borçluya gecikmiş itirazda bulunabilmesi için borçlunun kusuru olmaksızın bir engel nedeniyle yedi gün içinde ödeme emrine itiraz edememiş olması gerekir. Bu engel borçlunun itiraz edemeyecek ve kendisine bir vekil atayamayacak kadar ağır hastalığı olabilir.”

şeklindedir. Görüldüğü üzere, ağır hastalık hali içerisinde bulunan kişinin borçlunun kendisi olması gerekmekte, bununla birlikte içerisinde bulunduğu ağır hastalık nedeniyle borçlunun vekil tayin edebilecek durumda olup olmadığı da Yargıtay tarafından değerlendirilmektedir. Zira Yargıtay tarafından gecikmiş itiraz şartının varlığının kabul edilebilmesi için; borçlu, ağır hastalık veya önemli bir ameliyat geçirmiş olma gibi bir sebeple, kendisine kusur atfı kabil olmaksızın 7 günlük süre içinde itirazını bizzat yapamadığı gibi, bir vekil de atayamayacak durumda kalmış olmalıdır. [6]

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/2879 E., 2020/10770 K. sayılı karar:

“İİK'nun 65/2. maddesine göre ise; “Ancak borçlu, maniin kalktığı günden itibaren üç gün içinde, mazeretini gösterir delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini ve müstenidatını bildirmeye ve mütaakıp fıkra için yapılacak duruşmaya taallük eden harç ve masrafları ödemeye mecburdur.” Bu durumda, borçlunun gecikmiş itirazlarını, maninin kalktığı ve yurtdışından döndüğü 21.11.2019 tarihinden itibaren 25.11.2019 tarihinde üç gün içerisinde icra mahkemesine bildirdiğinden Bölge Adliye Mahkemesince, gecikmiş itirazın esasının incelenmesi gerekirken süreden red kararı verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.”

Hastalık dışında Yargıtay kararlarında rastlanan bir diğer yaygın hal, borçlunun yurt dışında olmasıdır. Borçlu ilgili tarihlerde yurt dışında olduğunu, vekili bulunmadığını kanıtladığı takdirde Yargıtay kararlarına göre itiraza mâni bir durum içerisinde kabul edilir.

 Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/18428 E., 2017/10516 K. sayılı kararı:

“Alacaklı tarafından genel haciz yoluyla başlatılan takipte ödeme emrinin 04/12/2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun, tebliğ tarihinde yurt dışında olduğundan bahisle takipten, Türkiye’ye giriş tarihi olan 18.02.2016 tarihinde haberdar olduğunu ileri sürerek 22.02.2016 tarihinde gecikmiş itiraz talebiyle mahkemeye başvurduğu, mahkemece ödeme emrine ilişkin tebliğin usulsüz olduğu gerekçesiyle tebliğ tarihinin 18.02.2016 olarak düzeltildiği, takibe yönelik itirazın ise icra müdürlüğünce nazara alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 65. maddesinde; “Borçlu kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi bitinceye kadar itiraz edebilir” hükmü yer almaktadır. İİK’nun 65. maddesine dayanan gecikmiş itirazda, muhatabın, bir engel nedeniyle süresinde itiraz edememesi halinde mazeretini gösterir delillerle birlikte, esasla ilgili itirazlarını ve dayanaklarını, engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde icra mahkemesine bildirmesi gerekir. Gecikmiş itiraz süresinde yapılmış ise, icra mahkemesi borçlunun bildirdiği mazeretin haklı olup olmadığını inceler. Mazereti kabul ederse icra takibi durur. Bu durumda artık alacaklı itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluna gidebilir.
Somut olayda, borçlunun, başvuru dilekçesinde, ödeme emri tebliğ tarihinde yurt dışında olduğunu ve 18/02/2016 tarihinde döndüğünü beyan ettiği görülmektedir.
Bu durumda, borçlunun, mazereti yurt dışından döndüğü 18/02/2016 tarihinde son bulmuş olup, 22/02/2016 tarihinde yapılan itiraz (21/02/2016 gününün Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle) İİK.nun 65.maddesinde öngörülen yasal üç günlük sürededir. Borçlu dilekçesinde tebligatın usulsüzlüğüne ilişkin bir iddiada bulunmadığından 7201 sayılı Tebligat Kanununun 32. maddesinin uygulanması suretiyle tebliğ tarihinin 18/02/2016 olarak belirlenmesi mümkün değildir. O halde, mahkemece, başvuru, gecikmiş itiraz olarak nitelendirilerek, bu kapsamda inceleme yapılması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile tebligatın usulsüz olduğu gerekçesiyle ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesine karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.”

Görüldüğü üzere, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi yurt dışında olmayı gecikmiş itiraz sebebi kabul etmektedir. Fakat doktrindeki ve birtakım Yargıtay dairelerinde yer alan karşı oy yazılarında görüleceği üzere; yurtdışına olan şahsın vekilinin olup olmadığı, vekili aracılığı ile itirazın mümkün olup olmadığı gibi haller değerlendirilmeli, bir istisna olarak vücut bulan gecikmiş itiraz sıkı denetime tabi tutulmalıdır. Benzer somut olaylar hakkında, benzer yönde verilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2024/15 E., 2024/5088 K. sayılı karara karşı yazılan bir karşı oy yazısı aşağıdaki gibidir:

“Borçlu adresinde bulunmadığı için ödeme emri onun adına tebligatı kabule yetkili bir kimseye (örneğin borçlunun eşine) tebliğ edilmiş ve borçlu seyahatte olduğu için, eşi yedi gün içinde ödeme emrini borçluya verememiş ise, borçlu seyahatten döndükten sonra ödeme emrini öğrenince (üç gün içinde) gecikme itirazında bulunabilir. Gecikmiş itirazın söz konusu olabilmesi için ödeme emrinin usulüne uygun yapılmış olması ve bir engel nedeniyle süresinde icra dairesinde itirazın yapılmamış olması gerekir.

Ödeme emri tebligatı usulsüz ise borçlu ödeme emrini öğrendiği tarihten itibaren normal itiraz yoluna gitmesi ve ödeme emri tebligatının usulsüz olması nedeniyle ödeme emri tarihinin öğrenme tarihi olarak düzeltilmesi için şikâyet yolu ile icra mahkemesine başvurması gerekir.

Somut olayda ödeme emrinin TK.21/2 maddesine göre borçluya usulüne uygun olarak tebliğ edildiği tarihte borçlunun yurt dışında olduğu anlaşılmaktadır. Borçlunun yurt dışında olduğu 14.2.2022 tarihinde icra mahkemesine vekili marifeti ile verdiği dilekçede ödeme emri tebligatından yurt dışında olması nedeniyle haberi olmadığını ileri sürerek gecikmiş itirazda bulunduğu görülmektedir. Borçlunun icra mahkemesine başvurduğu tarih itibariyle de yurt dışında olduğu anlaşılmaktadır. Şu hale göre borçlunun yurt dışında olması olgusunun borçlunun süresinde itiraz yapması için geçerli bir engel olarak kabulü mümkün değildir. Borçlu yurt dışında iken vekili aracılığı ile icra mahkemesine itiraz yapmıştır.

Borçlu gecikmiş itiraz için geçerli bir mazeret sunamadığı gibi ödeme emri tebligatı usulüne uygun olduğu için icra mahkemesine başvurusunun usulsüz ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesi şikâyeti niteliğinde de değildir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin istikrarlı kararları yurt dışında iken borçluya Türkiye de usulüne uygun tebligat yapılması halinde, borçlunun yurda giriş yapmasından itibaren 3 gün içinde gecikmiş itirazda bulunmasına imkan tanıyan kararlar olup, yurt dışında bulunmuş olması hususu, borçlunun icra dairesinde borca itiraz etmesine engel bir hal olarak kabul edilmektedir. Ancak olayda borçlu usulüne uygun ödeme emri tebligatından itibaren yasal 7 günlük süre içinde icra dairesine vekili marifeti ile itiraz edebilecek iken, icra mahkemesinde itirazda bulunması söz konusu olup gecikmiş itirazın şartları bulunmadığından istemin reddi gerektiği görüşünde olduğumdan bölge adliye mahkemesinin esastan red kararının kaldırılarak icra mahkeme kararının bozulması yerine onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.”

3. Sonuç

Gecikmiş itiraz, temelde hukuki bir süreci düzenleyen gerek taraflar gerekse icra organları için katı süreler öngören İcra ve İflas Hukuku’nda bir istisna niteliği taşımaktadır. Kanun koyucu her ne kadar gecikmiş itiraz kurumunu tanımlamış olsa da bahsi geçen tanım ve koşulların neler olduğu, gecikmiş itirazın hukuka uygun olup olmadığının takdiri hâkime bırakılmıştır. Neticeten gecikmiş itirazın hangi hallerde kabul gördüğü, ilgili kuruma nasıl yaklaşıldığının değerlendirilmesi için Yargıtay kararları yol göstericidir. Yargıtay kararlarında ise genel kabule göre borçlunun mazereti kendisine ait olmalı, içerisinde bulunulan mazeret durumunun yanı sıra vekil tayin edebilme imkanı da bulunmamalı, vekilinin mazereti veyahut kendisine vekil tayin ettikten sonra meydana gelen mazereti gecikmiş itiraz şartlarını oluşturmamaktadır. [7] Borçlunun gecikmiş itiraza başvurmasına sebep olmuş hadiseyi ispat etmesi gerekmekte, vekilinin olup olmadığı gerçekten itiraza mâni bir halin olup olmadığı hâkim tarafından detaylıca incelenmelidir. Bir istisna olarak süresinden sonra da itiraz imkânı tanıyan gecikmiş itiraz kurumunun istisna olma hali korunmalıdır.

Stj. Av. Melda İz


Kaynakça:

1. İcra ve İflas Hukuku, Murat Atalı

2. İcra ve İflas Hukuku, Baki Kuru

3. İcra ve İflas Hukukunda Gecikmiş İtiraz, Alper Uyumaz

4. İcra ve İflas Kanun Şerhi, Talih Uyar

5. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Baki Kuru

6. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Timuçin Muşul - Av. A. Ayfer Tezel Muşul

7. İcra ve İflas Hukuku, Murat Atalı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN