Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

DEPREM NEDENİYLE MEYDANA GELEN ZARARLARIN HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU KAPSAMINDA TAZMİNİ

DEPREM NEDENİYLE MEYDANA GELEN ZARARLARIN HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU KAPSAMINDA TAZMİNİ

1- GİRİŞ

Deprem nedeniyle yapılarda gelen zararın yanı sıra bedensel zarar, manevi zarar, kar kaybı, destekten yoksun kalma, kira mahrumiyeti gibi zararlar da meydana gelmektedir. Zorunlu deprem sigortası (DASK) kapsamında, yalnızca yapılarda meydana gelen zararlar üst sınıra tabi olacak şekilde tazmin edilmektedir.

Ancak deprem sonrasında yapılarda meydana gelen zararların dışında da pek çok zarar kalemi ortaya çıkmaktadır. Bu zararların tazminini kimlerin talep edebileceği, zararın kim tarafından tazmin edilmesi gerektiği, hangi kanun hükümlerine göre tazmin talep edilebileceği cevaplanması gereken sorulardan bazılarıdır.

Bu çalışmada, yukarıda yer verilen sorular özel hukuk kapsamında cevaplanmaya çalışılacaktır. 

2- HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU

Haksız fiil, kişinin başkalarına zarar verici nitelikteki hukuka aykırı olan davranışları olarak tanımlanmaktadır. [1] Haksız fiilden doğan borç ilişkisinin tarafları “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil ile başkasına zarar veren” ve “zarar gören”dir. Haksız fiil sorumluluğu kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nda asıl olan kusur sorumluluğu olup, kusursuz sorumluluk ise istisnai olarak düzenlenmiştir.

Bu kapsamda, depremin neden olduğu zararlar bakımından bu çalışmada kusur sorumluluğu çerçevesinde haksız fiil sorumluluğu incelenecektir.  

2.1. Kusur Sorumluluğu

2.1.1.   Zarar ve Kusurun Varlığı  

Depremlerde meydana gelen can kaybı, yaralanmalar ve taşınır veya taşınmazlarda meydana gelen zararlar nedeniyle; ölenin mirasçıları ve yakınları ile zarar görenler maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahip olmaktadır.

Bu tazminat taleplerinden kimlerin sorumlu olacağı ise yapılacak kusur değerlendirmesi ile tespit edilecektir. Yapıyı inşa edilmesinde görev alan müteahhitten, yapı müellifinden, statik projeyi çizen inşaat mühendisinden beklenen, yapının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan deprem mevzuatına uygun olarak inşa edilmesidir. Deprem mevzuatına uygun olarak gerekli sorumluluk ve özeni gösteren kişinin meydana gelen zarardan kusur sorumluluğu kapsamında sorumlu tutulması mümkün olmayacaktır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2015/3965 E. 2016/1202 K. sayılı 24.02.2016 tarihli kararı aynen;

“Somut olayda mahkemece alınan 14.11.2013 tarihli 2. bilirkişi kurulu raporunda binanın 1998 tarihli deprem yönetmeliğine göre ihale edildiği, 2005 yılında kesin kabulünün yapıldığı, buna rağmen 2007 tarihli deprem yönetmeliğine göre talepte bulunulamayacağı, ancak 1998 Deprem Yönetmeliğine göre teknik inceleme yapılması gereğine işaret edilmiş sonuçta rakamsal bir değerlendirme yapılamamıştır. Gerçekten de olayda davalının sorumluluğunun belirlenmesinde binanın yapıldığı yılda yürürlükte olan deprem yönetmeliğine uygun olarak yapılıp yapılmadığının incelenmesi zorunludur.” şeklindedir.  [2]

Depremin neden olduğu zararın kusur sorumluluğu kapsamında giderilmesi için zarar verenin kusurunun varlığı gerekmekte olup, bununla birlikte meydana gelen zararın deprem sebebiyle yıkılan, zarar gören yapının kötü yapılmış veya gereği gibi bakımının yapılmamış olmasından kaynaklanması gerekmektedir. Yapı deprem mevzuatına aykırı olarak yapılmış ve/veya deprem mevzuatının öngördüğü şekilde bakım ve onarımı yapılmamışsa söz konusu yapı nedeniyle zarar gören herkes tarafından uğranılan zararların tazmini talep edilebilecektir. 

Kiracılar bakımından özel bir değerlendirme yapılması gerekirse, zarar görenin kiracı olması halinde kira sözleşmesine dayanılarak kiraya verene karşı tazminat talebi ileri sürülebilecektir. Yapının yıkılmamış olması halinde kiracı, yapının onarılmasını talep edebilecektir. Kiraya verenin yapının hasar görmesinde kusuru bulunmasa dahi onarma yükümlülüğü devam edecektir.

2.1.2.   Uygun Nedensellik Bağı

Bir zararın tazmin edilebilmesi için hukuka aykırı fiil ile ortaya çıkan zarar arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. [3] Deprem nedeniyle meydana gelen zararın tazmini özelinde ise meydana gelen maddi, manevi, bedensel vb. zararların yapının deprem mevzuatına uygun inşa edilmemesi nedeniyle meydana gelmesi gerekmektedir.

Nedensellik bağının var olup olmadığına ilişkin yeterli incelemenin yapılmadığı hallerde, yerel mahkemeler tarafından verilen kararlar Yargıtay tarafından bozulabilmektedir. Konuya ilişkin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 1993/2426 E. 1993/3966 K. sayılı 06.05.1993 tarihli kararı aynen;

“Hal böyle olunca, davacıların davalı Mustafa hakkında açtıkları davanın esasına girilmeli delil ve karşı deliller toplanmalı Uzman Bilirkişiler Kurulu'na inceleme yaptırılarak yapımda (Uysal apartmanının Beyazıt apartmanına birleştirilmesi yapımında) bir bozukluk olup olmadığı belirlenmeli, bozukluk görüldüğünde bununla zarar arasında "uygun illiyet bağı"nın var olup olmadığı araştırılıp açığa çıkarılmalı varlığı tesbit edilirse bu defa Mücbir sebep olup deprem olayının bu bağı kesip kesmiyeceği üzerinde durulup aydınlığa kavuşturulmalı, gerekirse, olayda BK.nun 44 üncü maddesinin gözönüne alınıp alınmıyacağı düşünülmeli, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Hemen belirtelim ki, zarar ile yapımdaki bozukluk arasında "Uygun İlliyet Bağı" mevcut olmalıdır. Bu uygun illiyet bağı yoksa veya zarar illiyet bağını kesen mücbir sebepten kaynaklanmışsa bina malikinin sorumluluğuna gidilemiyeceği gözden kaçırılmamalıdır.” şeklindedir. [4]

Yapıda oturan kişilerin kolonları kesmek, duvarları yıkmak vb. gibi fiillerle yapıya zarar vermesi halinde, nedensellik bağının ortadan kalkması mümkün olabileceği gibi bu durum tazminat miktarından Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesi kapsamında indirim yapılmasını da gerektirebilecektir. 

Nedensellik bağı ve tazminattan indirim yapılması gerektiren sebepler bakımından değerlendirilmesi gereken bir diğer konu ise depremin şiddetinin büyüklüğüdür. Yargıtay tarafından verilen kararlarda, depremin şiddetinin çok büyük olması genellikle nedensellik bağını kesen bir husus olarak değerlendirilmemekte, Türk Borçlar Kanunu’nun 52. Maddesi uyarınca tazminattan indirim sebebi olarak değerlendirilmektedir.

Konuya ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2014/10374 E. 2014/14630 K. sayılı 11.11.2014 tarihli kararı aynen;

“Dava konusu zarar 23.10.2011 günü gerçekleşen deprem nedeniyle oluşmuştur. Bina; plan ve projesine, imar düzenlemelerine ve deprem yönetmeliğine uygun yapılmış olsa bile, gerçekleşen depremin Richter ölçeğine göre 7,2 şiddetinde olduğu gözönünde tutulduğunda binanın deprem nedeniyle hasara uğraması kaçınılmazdır. (06.03.2013 Tarih, 2012/786 Esas 2013/318 Karar Sayılı Hukuk genel Kurulu ilamı)

BK'nun 43/1 (TBK 51/1) maddesine göre "Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumülünün derecesine tayin eyler."

Davacının, oluşan zararı, deprem nedeniyle ikamet ettiği binanın yıkılarak kendinin enkaz altında kalması sonucu doğmuştur. Depremin mücbir sebep olarak kabul edilip, zararla illiyet bağını kestiği kabul edilemez ise de; ne zaman ve hangi büyüklükte olacağı öngörülemeyen ve sonucu gerçekleştiğinde büyük bir yıkıma sebebiyet veren, bölgede herkesi etkileyen en büyük doğal afet olduğu da kabul edilmek zorundadır. Ayrıca, bölgenin birinci derecede deprem kuşağında yer aldığı ve oluşan depremin şiddet büyüklüğü de gözden kaçırılmamalıdır. O halde, mahkemece, bilirkişi tarafından belirlenen tazminat miktarından adalete uygun bir hakkaniyet indirimi yapılması da gereklidir. Bu hususta bir değerlendirme yapılmamış olması da doğru görülmemiş, hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.” şeklindedir. [5]

3- Tazminat Talep Edebilecek Kişiler ve Talep Edilebilecek Zararlar        

Deprem nedeniyle yıkılan veya hasar gören yapılar nedeniyle ölüm gerçekleşmesi halinde ölenin yasal mirasçıları tarafından, cenaze giderleri ve ölüm gerçekleşene kadar yapılan tedavi masrafları talep edilebilecektir. Ölüm gerçekleşmeden önce süregelen maddi desteği veya ölmeseydi gelecekteki muhtemel maddi desteği kaybeden kişiler destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecektir. Ölenin yakınları ayrıca manevi tazminat talebinde de bulunabilecektir.

Ölüm meydana gelmemekle birlikte, yaralanma meydana gelmişse, yaralanan kişi tedavi giderlerini, bakım giderlerini, çalışamadığı süre boyunca yoksun kaldığı maddi kazancı, çalışma gücünde kalıcı şekilde azalma olması halinde iş göremezlik zararının tazminini talep edebilecektir. Yaralanan kişi manevi tazminat talebinde de bulunabilecek olup, yaralananın yakınları ise ağır yaralanmanın var olması halinde yalnızca manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.

Taşınır ve taşınmaz malların zarara uğraması halinde, mal sahipleri meydana gelen değer kaybı, onarım gideri, onarım süresince malın kullanılmaması nedeniyle oluşan masraflar nedeniyle tazminat talebinde bulunabilecektir.

III- SONUÇ

Depremin neden olduğu zararlardan birinci derecede sorumluluk idareye ait olmakla birlikte, meydana gelen zararların aynı zamanda haksız fiil sorumluluğu kapsamında da tazmin edilmesi mümkün olmaktadır. Zararın tazmini bakımından, kusurlu kişilerin tespiti ve bu kişilerin fiilleri ile meydana gelen zarar arasında uygun nedensellik bağının tespiti önem arz etmektedir. Zararın tazmini talebiyle açılan davalarda, ispat yükünün zarar gördüğünü iddia eden kişinin üzerinde olması nedeniyle, hak kaybına uğranılmaması için mümkün olan en kısa sürede delil tespiti yapılmasının sağlanması gerekmektedir.

Av. Gülşah Işık


Kaynakça:

1. Hasan Tahsin Gökcan, Haksız Fiil Sorumluluğu ve Tazminat Hukuku, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 4. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2016, s. 39.

2. Yargıtay 15. HD. E. 2015/3965 K. 2016/1202 T. 24.2.2016 (www.lexpera.com.tr)

3. Başak Baysal, Haksız Fiil Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2019, s.192

4. Yargıtay 13. HD. E. 1993/2426 K. 1993/3966 T. 06.5.1993 (www.lexpera.com.tr)

5. Yargıtay 3. HD. E. 2014/10374 K. 2014/14630 T. 11.11.2014 (www.lexpera.com.tr)

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN