Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

DENİZ TİCARET HUKUKUNDA YARGITAY KARARLARINA GÖRE ACENTENİN SORUMLULUĞU

DENİZ TİCARET HUKUKUNDA YARGITAY KARARLARINA GÖRE ACENTENİN SORUMLULUĞU

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 102. Maddesindeki acente tanımına göre,  ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.

Dolayısıyla acente, işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, belli bölge içinde işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık faaliyetlerini yürüten ve bunu meslek edinen kişi veya kurumları ifade ederken, bu tanım aynı maddede belirtildiği üzere, taşıma, deniz ticareti, sigorta, turizm gibi alanlarda da geçerli bulunmaktadır. Ancak taşıma, deniz ticareti, sigorta, turizm gibi alanlara ilişkin özel düzenlemelerin saklı tutulduğu ayrıca belirtilmiştir.

Acenteler, işletmeden tamamen bağımsız nitelikte bulunmalarından bahisle sorumluluk alanları bakımından da işletmelerden bağımsız bulunmaktadır.

Acentenin yükümlülüklerine bakılırsa, öncelikle acente, acentelik yaptığı işletmenin işini görmekle birlikte özen yükümlülüğüne de haiz bulunmaktadır. İşletmenin menfaatlerini olabilecek en yüksek düzeyde gözetmeli ve buna uygun davranması gerekmektedir. Ayrıca, haber ve bilgi verme, sır saklama ve sadakat yükümlülükleri de bulunmaktadır.

Her yerde karşımıza çıkılabilen acentecilik faaliyeti, deniz ticaretinde de yaygın bir piyasaya sahiptir. Özellikle, deniz ticaretine yoğunlaşan ticari işletmelerde, acentecilik faaliyetleri önemli rol oynamaktadır. Bunlara göre gemi acenteleri, anlaşma yapmaya yetkili bulunmakla beraber, bu anlaşmalarla gemi sahibi, kaptan, işleten ve gemi kiralayanın nam ve hesabına hareket etmektedir. Ancak bu çerçevede yapıkları işlemlere karşı kendi kusurları dışında sorumlulukları da bulunmamaktadır. Nitekim, bu hususta Yargıtay’ın ilgili birçok kararı da bulunmaktadır.

Genel bilgiler ışığında acentecilik faaliyeti, Türk Ticaret Kanunundaki düzenlemelere paralel şekilde ilerlemekle birlikte, sorumluluğa ilişkin hükümlerde acentenin sorumluluğunu daraltan pek çok Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı bulunmaktadır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 1983/3997 E. 1983/4487 K. Ve 17.10.1983 tarihli kararında aynen;

 

“Davacı vekili, davalı gemisinin müvekkiline ait römork'a manevra sırasında çarparak hasara neden olduğunu belirterek saptanan zarar tutarı (400.000) liranın tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın donatan adına açılması gerektiğini müvekkilinin sadece gemiye ait liman işlemlerini yaptığını, kusurun davacı yanda olduğunu ve istenilen tazminatın fahiş bulunduğunu ileri sürmüştür.

Mahkemece, iddia, savunma, ilgili belgeler ve bilirkişi raporu gereğince saptanan (161.000) liranın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Dava, davacının römork'una, Lübnan Bayraklı Navi ...... Gemisi'nin çarparak verdiği hasarın tazmini istemiyle açılmış olup, haksız fiile dayanmaktadır. Çatma ve haksız fiil hükümlerine göre donatan sorumlu ve hasım olabilir. Bu dava ise, donatana karşı değil, acentası aleyhine açılmıştır. TTK.nun 116, 117 ve 119. maddelerinde açıkça (acentanın aracılıkta bulunduğu veya aktettiği mukavelelerle ilgili işlemler) yapabileceği ve (bu gibi mukavelelerden çıkacak anlaşmazlıklardan dolayı) müvekkili donatan namına davalı olabileceği veya kendisine karşı da ancak bu sıfatla dava açılabileceği, belirlenmiştir. Dava konusu istem ise, acentalık sözleşmesi ile ilgili akitten doğmamış olup bunun gibi bir hukukî işlemle ilgili olmayıp, çatma gibi haksız fiile dayandırıldığından, şahsi sorumluluk hükümlerinin uygulanmasını ve dolayısıyla acentanın değil doğrudan doğruya donatanın davalı gösterilmesini, gerektirmektedir.”

denilerek, çatmanın meydana geldiği işbu olayda, acentenin sorumluluğuna gidilemeyeceği, zira bu hususta, acentenin sözleşmesel sorumluluğunun bulunmadığı vurgulanmıştır. Kaldı ki sözleşmesel sorumluluk için de, acentenin aracılıkta bulunduğu işlemlerle, söz konusu uyuşmazlığın bir ilgisinin bulunması gerekmektedir. Bu hususta da direkt olarak acentenin sorumluluğuna gidilemeyecek, ancak ve ancak müvekkili olan işletmenin namına olarak açılan davada davalı konumunda bulunabilecektir.

Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/863 E. 2018/6634 K. Ve 24.10.2018 tarihli kararında da benzer yönde bir karar verilerek,

“Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı uyarınca davada husumetin, taşıyan olduğundan bahisle ... ... ... acenta sıfatıyla … Denizcilik ve Limited Şirketi’ne yöneltildiği, davacı tarafın, husumet yönelttiği kişinin taşıyan olduğunu ya da taşıyan sayıldığını ispatla yükümlü bulunduğu, …  numaralı ... gemisinin ... üzerinden alınan sicil kaydına göre malikinin (... ) "... ... " olduğu, davalı ... ... şirketinin dava konusu taşımayı yapan geminin taşıma tarihi itibariyle “... ” olduğu, ... 1099. madde hükmüne göre konişmentoda taşıyanın adı gösterilmediğinden gemi donatanın taşıyan sayılacağı, "... " sözleşmesinin temsile yönelik bir acentelik sözleşmesi olduğu ve bu sözleşme ile gemi malikinin yönetene ücret karşılığında geminin kendi adına yönetilmesi yetki ve yükümlülüğünü devrettiği, gemi yöneticisinin yönettiği gemiyi kendi nam ve hesabına deniz ticaretinde kullanmadığından geminin işletilmesinden doğan kazanç ve kayıpların donatana ait olduğu, dava konusu geminin donatanının davalı şirket olmadığı, davalı şirketin geminin donatanı değil geminin yöneticisi olup, gemi yöneticisinin 818 sayılı BK. 32. Maddesi (6098 sayılı TBK 40. Madde) anlamında temsilci ve 6762 sayılı …’nın116 ve devamı (6102 sayılı … 102 ve devamı) maddeleri anlamında acente niteliğinde olduğu, davalı şirketin taşımayı taahhüt ettiğini ispatlar hiçbir delil sunulamadığı, … 117. Madde gereğince acentaya karşı ancak müvekkili adına dava açılabileceği gerekçesiyle davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.”

denilerek bu husus belirtilmiştir. Söz konusu kararlardan da açıkça görüleceği üzere, acentelik sözleşmesi ile acenteye karşı ancak müvekkili adına dava açılabileceği dolayısıyla acenteye karşı doğrudan dava açılamayacağı hüküm altına alınmış bulunmaktadır.

Tüm bu sebeplerle acenteye karşı doğrudan açılan davaların pasif husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, acentenin sorumluluğunun dar yorumlanması gerekliliği açıkça görülmektedir.

 

Stj. Av. Özge Akpınar 

 

Kaynakça: 

1. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:12 Sayı: 24 Güz 2013/2 s. 1-11.

2. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

3. Lexpera

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN