Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

COVİD-19 SALGININA DAYALI AÇILAN ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI HAKKINDA GENEL İNCELEME

COVİD-19 SALGININA DAYALI AÇILAN ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI HAKKINDA GENEL İNCELEME

COVİD-19 SALGININA DAYALI AÇILAN ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI HAKKINDA GENEL İNCELEME

  1. AİLE KAVRAMI

Bir toplumun yapısını oluşturan, ilişkilerini belirleyen belirli toplumsal kurumlar vardır. Toplumsal kurumların, toplumdan topluma değişen ve hatta aynı toplum içerisinde her birinin ayrı fonksiyonu ve ayrı rolleri vardır.

Ailenin yapılmış birçok tanımı söz konusudur. Yapılan her tanım, aileyi farklı bir kategori içerisine sokmaktadır. Bu tanımlardan her biri aileyi sosyal hayatın ana şekillerinden biri olarak kabul etmekle beraber, onu sosyal bir grup, sosyal bir birlik, sosyal bir örgüt, bir topluluk, sosyal bir kurum ve hatta sosyal bir yapı şekli olarak ayrı kalıplar içinde değerlendirmektedir. [1] Burada önemli olan aile tanımındaki farklılıklar değil, tüm tanımlarda yer alan ve ortak özellik, onun sosyal hayatın ana şekillerinden biri olmasıdır. Ailenin farklı kategoriler içerisinde değerlendirilmesi, onun her toplumda ve aynı toplumda değişik yapı ve özelliklere sahip olmasının doğal bir sonucudur.

Yapılan tüm tanımlardan ailenin bütün toplumlar için vazgeçilmez bir sosyal kurum olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Zira ailenin toplumsal yapıda üstlendiği biyolojik, ekonomik, psikolojik ve toplumsal görev ve sorumlulukların diğer toplumsal kurumlar tarafından yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, bazı toplumlarda farklı zaman boyutları içerisinde yapılan çeşitli incelemeler ve denemelerde görülmüştür. Bu da ailenin her toplum için ne denli önemli bir toplumsal kurum olduğunu açıkça göstermektedir.

Türk Medeni Kanunu’nda da, amaç ailenin korunması olup, açılacak boşanma davalarında hâkime re’sen araştırma yetkisi verilmiştir. Anlaşmalı boşanma davalarında dahi hâkim, tarafları bizzat dinlemekte, tarafların samimiyetlerini bizzat sorgulamaktadır. Kanunen açılan anlaşmalı boşanma davalarını dahi reddetme yetkisine sahiptir. Tüm bu düzenlemeler ailenin korunması amacı ile getirilmiştir.

  1. ÇEKİŞMELİ BOŞANMA SEBEPLERİ
  1. Genel Olarak

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma davası, anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davası olarak iki şekilde açılabilir. Resmi nikah memuru önünde yapılan evlilik, yasal boşanma sebepleri varsa anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davası açılarak ancak mahkeme kararı ile sona erdirilebilir. Boşanma davalarında görevli mahkeme “Aile Mahkemeleri”dir.

  1. Anlaşmalı Boşanma

Anlaşmalı boşanma davası, her iki tarafın boşanmanın tüm sonuçları hakkında anlaşarak evlilik birliğini sona erdirmesidir. Tarafların anlaşmalı şekilde boşanabilmeleri için velayet, mal rejimi, nafaka vb. tüm hususlarda çelişkiye yer bırakmayacak şekilde anlaşmaları gerekir. Bu anlaşma protokolü hukuka uygun ve tarafların özgür iradeleri ile verildiği kanaatine varılırsa mahkemece onaylanarak karara bağlanır.

Anlaşmalı Boşanma Davasının dinlenebilmesi için Türk Medeni Kanunu’nda bazı şartlar getirilmiştir:

    -Evlilik ilişkisinin en az 1 yıl sürmüş olması,

    -Eşlerin mahkemeye beraber başvurmuş ya da bir eşin açtığı boşanma davasını diğer eşin kabul etmiş olması,

-Tarafların hâkim huzurunda boşanma iradelerini açıklamaları,

-Hâkim tarafından boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu ile ilgili düzenlemenin uygun bulunması.

Mahkeme gerek görürse bu şartlarda değişikliğe gidebilir. Ancak mahkemenin yapmış olduğu bu değişiklikler taraflarca kabul edilmesi durumunda anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Aksi durumda dava çekişmeli boşanma davasına dönüşmektedir.

  1. Çekişmeli Boşanma

Çekişmeli boşanma davası, taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet, ev eşyalarının paylaşımı vb. konularda belli bir çekişmenin yaşandığı bir dava türüdür.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda da sayıldığı üzere, boşanma sebeplerini genel veya özel boşanma sebepleri olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.

Genel boşanma nedenleri: Geçimsizlik, mizaç uyuşmazlığı nedeniyle tartışma, hakaret, şiddet, güven sarsıcı davranışlar, kültür farkı, din farkı, evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi sınırsız sayıda neden genel boşanma nedenleri olarak sayılabilir.

Özel boşanma sebepleri: Kanunda sınırlı sayıda sayılmış olan özel boşanma sebeplerine dayanan boşanma davaları şunlardır:

-Zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası (TMK m. 161),

-Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış nedenleri ile boşanma davası (TMK m. 162),

- Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme sebepleri ile boşanma davası (TMK m. 163),

- Terk Sebebiyle boşanma davası (TMK m. 164),

Akıl Hastalığı sebebiyle boşanma davası (TMK m. 165).

Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebepleri farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir evlilikte özel boşanma sebepleri varsa, davacı, karşı tarafın kusurlu olup olmadığını ispatlamak zorunda değildir; yalnızca özel bir boşanma sebebi olduğunu ispatlaması yeterlidir. Halbuki genel boşanma sebepleri varsa boşanma kararı verilebilmesi için hem davacı hem de davalı birbirinin kusurunu ispatlamak zorundadır.

Ayrıca bu sebeplerden biriyle dava açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse de ayrılık isteyebilmektedir. Yani boşanma sebeplerini ispatlamak üzere ileri süren eş, boşanma davası açabileceği gibi evliliklerini yeniden değerlendirmek ve evliliğin bekası açısından kararlar almak üzere ayrılık davası da açabilmektedir.

 

Zina (Aldatma) Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 161):

 

Zina eşlerden birinin, karşı cinsten eşi dışında biri ile kurduğu cinsel ilişki anlamına gelmektedir. Zina, aile birliğinde eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin açık bir ihlâlidir. Zinanın kelime anlamında her ne kadar cinsel birleşmenin gerçekleşmesi sonucu çıksa bile, Yargıtay teşebbüs aşamasında kalan, zina yapıldığı intibaını uyandıran olayların bulunması durumunda da zina sebebine dayalı açılan boşanma davalarını kabul etmektedir.

 

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının; kendisine ait çiftliğin bulunduğu köyde lüks arabalarla ve değişik erkeklerle birlikte görüldüğü, yılbaşından bir süre sonra anılan çiftlikte erkeklerin de bulunduğu ortamda içki masası kurup piknik yaptığı, davalı kadının davacı ile evli olduğu dönemde eşi dışında başka erkeklerle, alkollü eğlence mekânlarına gittiği, davacı kadının “güven sarsıcı davranışlarının” bulunduğu, yine davalı kadının kendisine ait çiftlikte davadan 2-3 ay kadar öncesinde siyah bir araç içerisinde arka koltukta üst tarafı çıplak bir erkekle birlikte olurken görüldüğü, kadının bu davranışının ise “sadakat yükümlülüğünü ihlal” niteliğinde olduğu, bu nedenlerle davalı kadının kusurlu olduğu mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarından da anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı erkeğin boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır.” [2]

 

Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedenleri ile Boşanma Davası (TMK m. 162):

 

Hayata Kast, bir eşin diğer eşin yaşam hakkına yönelik kasıtlı fiillerinin tamamını kapsamaktadır. Eşin fiilinden sonra diğer eşin yaralanması şart olmayıp önemli olan kasıtlı bir hareket ile öldürme iradesinin ortaya konulmasıdır.

 

Bu davranışın kasten yapılması gerekmektedir. Şöyle ki ayırt etme gücüne sahip olmayan kişinin eşinin canına kastettiği kural olarak düşünülemez; eğer ki ayırt etme gücünü, örneğin cesaret toplamak amacıyla alkol alarak ve bilerek kendisi ortadan kaldırsın [3] ancak akıl hastası eşin diğer eşi öldürmeye kalkması halinde bu maddeye göre değil, şartların oluşması halinde MK md. 165'e göre akıl hastalığı sebebiyle dava açılması mümkündür. [4] Aynı şekilde hayata kast sebebiyle boşanmadan söz edebilmek için fiilin diğer eşe yöneltilmesi gerekir. Örneğin eşin anne-babası veya akrabalarının hayatlarına kastedildiği haller sebebiyle MK md. 162'den dava açılamaz. Bununla birlikte ölüm sonucunu doğurabilecek tedbirsizce davranışlar da (örneğin doğalgazın yanlışlıkla açık bırakılması, diğer eşe bedensel zarar veren trafik kazası yapılması gibi) kast unsuru ispatlanmadıkça bu madde kapsamında yer almamaktadır. [5]

 

Pek Kötü Muamele, eşe eziyet veren, acı çektiren bedeni ve ruhsal sağlığını bozan davranışlardır. Yargıtay kararlarında bu fiillere örnek olarak dövme ve fiziksel şiddet uygulama [6], evden   kovma [7], av tüfeğini doğrultmak [8], zorla çocuk aldırtmak [9] gibi davranışlar gösterilmektedir. Pek kötü davranışta bulunan eşin bunu kasten işlemesi ve ayırt etme gücünün bulunması gerekmektedir. İşlenen fiilin devamlılık arz etmesi zorunlu değildir [10]. Eylem bir kez dahi gerçekleşmişse, boşanma davasının şartı oluşmuştur.

 

Onur Kırıcı Davranış eşlerden birinin diğerinin onurunu, şerefini, haysiyetini kırıcı ve bunlara saldırıcı nitelikteki söz ve davranışlarıdır. Bu davranışlar sadece küfür, aşağılayıcı sözler söyleme, sövme [11], aile mahremiyetini yayma [12] gibi sözle değil, eşinin amirine gönderilen eşine ilişkin hakaret mektupları [13] gibi yazıyla da işlenebilir.

 

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebepleri İle Boşanma Davası (TMK m. 163):

Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman çekişmeli boşanma davası açabilir.

 

Yargıtay içtihatları genelde fuhuşu, kumar oynatmayı, kumar oynamayı, alkolikliği, uyuşturucu bağımlılığını, homoseksüelliği, lezbiyenliği haysiyetsiz yaşam sürme sebebi olarak kabul etmektedir. Bu belirtilen sebeplerin süreklilik göstermesi gerekmektedir. Süreklilik yok ise, bu sebeple haysiyetsiz yaşam sürmeye dayanarak boşanma kararı verilmez. Bir kere alkol kullanmak yahut bir kez kumar oynamak yeterli değildir; bunların ortak yaşamı çekilmez duruma getirecek düzeyde olması gerekir.

 

“…Mahkemece; davalı erkeğin, evlilik devam ederken, Ş. isimli kadınla ilişkisinin olduğu, eşine karşı sadakatsiz davrandığı ancak halen eylemin devam ettiğine ilişkin kesin kanıtlar bulunmadığı, tanıkların beyanlarında yer ile zaman mefhumunun belirtilmediği, erkeğin ilişkisi olan kadının hamile olduğunun da ispatlanamadığı gerekçeleriyle davacı kadının zina sebebiyle açılan davasının reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, gerek tanık olarak dinlenen ortak çocuk Burak’ın gerekse diğer tanık …’in anlatımları ile davacı tarafından dosyaya sunulan, davalı ile bir başka kadının farklı farklı mekanlarda ve zamanlarda çektirdiği anlaşılan ve davalının olağanın dışındaki samimi pozlarını içeren fotoğraflar hep birlikte değerlendirildiğinde, davacı kadın tarafından davalı erkeğin zinasının ispatlandığının kabulü gerekir. O halde davacı kadının zinaya dayalı (TMK m. 161) boşanma talebinin de kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…” [14]

 

Terk Sebebiyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 164):

 

Türk Medeni Kanunu madde 164 kapsamında düzenlenen terk sebebi ile çekişmeli boşanma davası açılabilmesi için;

 

             - Ortak Konutun aşağıdaki sebeplerden biri ile terk edilmesi;

 -Eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla ortak konutu terk etmesi,

-Başka bir sebep ile ortak konutta bulunmayan eşin haklı bir sebebi olmadan ortak konuta dönmemesi,

             -Eşlerden birinin diğerini ortak konutu terk etmeye zorlaması.

-Eşlerden biri, diğer eşin, haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engellemesi.

- Terkin en az altı ay kesintisiz sürmüş ve halen devam etmekte olması,

 

Usulüne uygun olarak ihtar yapılmasına rağmen terk eden eşin haklı sebebi olmadan ortak konuta dönmemiş olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Akıl Hastalığı Sebebiyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 165):

Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. Akıl hastalığı sebebine dayanan boşanma davası her zaman açılabilir. Herhangi bir hak düşürücü süre bulunmamaktadır.

  1. COVİD-19 SALGINI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve giderek yayılmaya devam eden koronavirüs etkisini sürdürmeye devam etmektedir. 2019 yılının Aralık ayında Çin'in Wuhan kentinde ilk kez görülen koronavirüs salgını belirti veren ve çok hızlı bulaşan bir hastalık olarak kabul ediliyor.

Koronavirüs salgını insanların sağlığını tehdit etmenin yanında kişilerin iş, sosyal ve özel hayatlarını da etkilemektedir.  Meydana gelen salgın hastalık nedeniyle evde kapalı kalan eşler arasında anlaşmazlıklar çıkmaya başlamıştır.

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklamış olduğumuz üzere, hukukumuzda tek başına boşanma nedeni olarak belirtilen tek hastalık türü akıl hastalıklarıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesine göre akıl hastalığı tek başına ve ayrı bir boşanma nedeni olarak düzenlenmiştir. Salgın hastalık boşanma nedeni olarak sayılmamıştır.

Eşlerden birinin hasta olmasının tek başına boşanma nedeni sayılamayacağına dair düzenlemelerin temelinde isabetli olarak eşlerin iyi günde ve kötü günde bir arada olmaları ve aile birliği kavramı yer almaktadır. Hatta hasta olan eş ile ilgilenmemek sayısız Yargıtay kararında boşanmaya neden olan kusurlu eylem olarak kabul edilmiştir.

Bazı hastalıklar hukukumuzda tek başına boşanma nedeni olarak sayılmamış ise de gerek hastalığın ortaya çıkması gerekse diğer eşe bulaşarak hayati tehlike yaratması ihtimalleri bulunan hastalıklar vardır.  Örneğin; AIDS, frengi ya da bel soğukluğu gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara eşlerden birinde rastlanması diğer eşin aldatılmış olduğuna karine teşkil edebilir ve bu nedenle boşanma davasına konu edilebilir.

Bunun dışında eşlerden birinin cinsel yolla bulaşmasa da cüzzam ya da veba gibi eşin veya alt soyunun sağlığı için ağır (vahim) bir tehlike oluşturan ya da alt soya (müşterek çocuklara) bulaşabilecek genetik bir hastalığa sahip olmasının boşanma nedeni olabileceği söylenebilir. Ancak bu durumda dahi hastalık muhakkak ihtisas hastanesi tarafından tespit edilmeli; bunun yanı sıra, uzmanlardan hastalığın eş ve altsoy için tehlike arz edip etmediği ve alınabilecek başkaca önlem olup olmadığı araştırılmalıdır. Sırf bu hastalığa yakalanmak diğer eş için tek başına boşanma sebebi sayılmamıştır.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, koronavirüs pozitif olmanın yani taşıyıcı olmanın başlı başına bir boşanma nedeni olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.  Ancak koronavirüsün yayılmasını önlemek için, ülke çapında alınan tedbirlere uymamak, gerekli olmadığı hallerde dışarı çıkmak, eve gelince kişisel dezenfeksiyonu ihmal etmek, aile üyelerini bu vaziyette temasa zorlamak, karantina şartlarını ihlal etmek, bu konudaki uyarıları dikkate almamak ve böylelikle eşin ve aile üyelerinin sağlığını tehlikeye atmak gibi eylemler neticesinde aile üyelerinde bulaşıcı hastalık tespit edilmesi halinde bu hususun bir boşanma davasında kusur isnadı olarak ileri sürülmesi mümkün olmalıdır. Böyle bir iddiada bulunulduğu takdirde zarar gören eş, öncelikle hasta olduğunu ve tedbirsiz davranan eşin davranışları dışında her türlü önlemi almış olduğunu ispatlamak zorunda kalacaktır.

Bu durum, “Covid-19 hastalığına yakalanan eşin hasta olması halinde diğer eşin onunla ilgilenmemesi boşanma davasında kusur oluşturur mu?” sorusunu akla getirmektedir.

“... Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, hasta olan davacının tedavisi ile ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır...” [15]

            Görüldüğü gibi Yargıtay içtihatlarınca eşin hastalığıyla ilgilenmemek evlilik birliğini temelden sarsacağından bir boşanma sebebi oluşturmaktadır. Ancak söz konusu Covid-19 hastalığının çok kolay bulaşan bir hastalık olması da göz önüne alınarak kusurun tespiti önem arz etmektedir.

Yine kasıtlı yahut ihmal sonucu virüs taşıyıcısı olan eşin diğer eşe ya da yakınlarına yahut başkalarına zarar vermesi halinde ise, tazminat sorumluluğu doğmakta ve bu durum boşanma sebebi olmaktadır. Buna istinaden kişi taşıyıcı olduğunu yüksek oranda tahmin edip, test yaptırmayıp sosyalleşmeye devam ediyorsa böyle sonuçlar çıkabilecektir. Yahut yurt dışından gelerek ülke çapındaki tedbirlere ve karantina süresine uymayıp, eşine ve eşinin akrabalarına hastalığı bulaştıracak kişiler için de yine bu sonuç ortaya çıkabilecektir.

  1. SONUÇ

Covid-19 ile ilgili hukuki sürece baktığımızda eşlerden birisinin bu salgın hastalığa yakalanması, tek başına boşanmaya neden olmamakta, boşanmaya karar verilebilmesi için kural olarak karşı tarafın kusurlu olması şartı aranmaktadır. Bu durumda hastalığa yakalanan eşin kusurundan söz edilemese de koronavirüs hastalığına yakalanan eşin, hastalığın tedavisi için üzerine düşen karantina ve benzeri tedavilerden kaçınması boşanma nedeni sayılmaktadır. Bu sebeple hasta olmayan eş, diğer tarafın tedavi için gerekli özeni göstermediğini ve bu durumun da kendi sağlığını tehlikeye attığını gerekçe göstererek boşanma davası açabilir.

Salgın hastalığa yakalanan eş bu hastalığı bilerek ve kasten eşine de bulaştırmak isterse, söz konusu hastalığın ölümcül riski yüksek olduğundan bu durumu hayata kast nedeniyle boşanma davası kapsamına sokabiliriz. Ancak bu durumu dava açan eşin ispatlaması gerekmektedir.

Ayrıca Covid-19 nedeniyle eve kapalı kalan eşlerin sürekli kavga etmeleri, anlaşmazlıklar yaşamaları bu salgın hastalığa bağlı bir boşanma nedeni oluşturmamaktadır. Bu durum genel boşanma nedenlerinden olan evlilik birliğinin temelden sarsılması kapsamına sokulabilir. Ancak bu durumun geçici bir durum oluşturması halinde, mahkemece reddedilme olasılığı yüksektir.


Av. Gülden Mehmed Altın

 

Kaynakça:

1- GÖKÇE, Birsen, “Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir İnceleme”, Hacettepe Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, 1976, Cilt: 8, Sayı: 12, Ankara.

2- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11815 Esas, 2018/2268 Karar sayılı kararı.

3- Dural, M., Öğüz, T., Gümüş, M.A. (2014). Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku (3. Baskı), İstanbul: Filiz., s. 107.

4- Akıntürk, Ateş Karaman, Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku (12. Baskı), İstanbul: Beta, 2010, s. 249.

5- Hatemi, H., Kalkan Oğuztürk, B. (2014). Aile Hukuku (2. Baskı). İstanbul: Vedat, 2014, s.116; Tekinay, S.S. (1982). Türk Aile Hukuku (4. Baskı). İstanbul: Fakülteler Matbaası, 218; Velidedeoğlu, H.V. (1960). Türk Medeni Hukuku Cilt II Aile Hukuku. İstanbul: Sermet, s. 172; Akıntürk, Ateş Karaman, 2010, s. 249.

6- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2006 / 2-601, K, 2006 / 630, T. 04.10.2006; Yargıtay 2. H.D. E. 2015/7377, K. 2015/21780, T. 18.11.2015; Yargıtay 2. H.D. E. 2005/719, K. 2005/2799, T. 24.2.2005.

7- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2006 / 2-601, K, 2006 / 630, T. 04.10.2006 tarihli kararı.

8- Yargıtay 2. H.D. E. 2003/1605, K 2003/3778, T. 18.3.2003 tarihli kararı.

9- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2006 / 2-601, K, 2006 / 630, T. 04.10.2006 tarihli kararı.

10- Dural, M., Öğüz, T., Gümüş, M.A. (2014). Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku (3. Baskı), İstanbul: Filiz., s. 107.

11- Yargıtay 2. H.D. E.2015/25728, K. 2016/1849, T. 04.02.2016; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 1988/2-160, K. 1988 /343, T. 20.04.1988; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 1994 /2-294, K. 1994 / 554, T. 28.09.1994; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 1978 /5, K. 1978 /6, T.03.07.1978; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2013/231, K. 2013 /1370, T. 18.09.2013; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 1984 / 52, K. 1985 / 419, T. 08.05.1985 tarihli kararları.

12- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 1986 /250, K.1987 /130, T. 04.03.1987 tarihli kararı

13- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 1980 /2-1942, K. 1980 /2150, T. 19.09.1980 tarihli kararı.

14- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 18.12.2018 tarihli ve 2017/4602 E., 2018/14854 K. Sayılı kararı.

15- Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2012/11453 E. 2012/30816 K. sayılı ve 19.12.2014; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2004/6485 E. 2004/11259 K. sayılı ve 05.10.2004 tarihli kararları.

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN