Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

CEZA HUKUKUNDA ÇOCUKLARA YÖNELİK KORUYUCU, DESTEKLEYİCİ TEDBİRLERİN UYGULANMASI

CEZA HUKUKUNDA ÇOCUKLARA YÖNELİK KORUYUCU, DESTEKLEYİCİ TEDBİRLERİN UYGULANMASI

Çocuk Koruma Kanunu m.3’e göre daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişiler çocuktur. Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk suça sürüklenen çocuk konumundadır. Yaş küçüklüğü, Türk Ceza Kanunumuzda ceza sorumluluğunu azaltan veya kaldıran nedenlerden biri olarak düzenlenmiştir. Yaş küçüklüğü kavramı, ceza hukukumuzda sorumluluk, kusur yeteneği ve kusurluluk konuları ile birlikte ele alınır.

Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırabilme ve buna göre davranabilme yeteneği olarak tanımlanan kusur yeteneğine sahip olan kişi kusurlu olarak davranabilir. Yaşı küçük kişilerde kusur yeteneği ya tamamen yoktur ya da yeterince gelişmemiştir. Bu nedenle küçük yaştaki kişiler, ceza hukuku açısından yetişkin kişilere göre farklı hükümlere tabi tutulmuşlardır.

12-15 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocukların ceza sorumluluğunun olup olmadığı iki farklı şekilde ele alınmaktadır. İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmeyen çocukların cezai sorumluluğu yoktur. Suça sürüklenen bu çocuklar hakkında “çocuklara özgü güvenlik tedbirleri” uygulanabilir.

TCK, 12-15 yaş aralığında olup işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayabilen çocuk hakkında yapılacak kovuşturma sonrasında suçun sabit görülmesi halinde ceza uygulanmasını öngörmekte iken bu çocukların cezai ehliyetlerinin bulunduğu kabul edilerek hükmedilen cezanın yanında koruyucu ve destekleyici tedbirlere hükmedilmesini öngörmemiş olması uygulamada karışıklığa yol açmaktadır.

12-15 yaş aralığında olan çocuk bakımından; bir görüşe göre kanunilik ilkesi gereğince bu çocuklara sadece ceza verilebilir, (adli para cezası ya da hürriyeti bağlayıcı ceza) suça sürüklenen çocuk sıfatıyla güvenlik tedbiri uygulanamaz. Bu nedenle Çocuk Koruma Kanunundaki koruyucu ve destekleyici tedbirler uygulanamaz. Diğer bir görüşe göre ise çocuğun üstün yararı ilkesinden yola çıkılarak hâkime somut olayın özelliğine göre takdir yetkisi verilmeli, suça sürüklenen çocuğun da korunmaya ihtiyacı olabileceği unutulmamalı bu nedenle çocuğun yararı gerektiriyorsa suça sürüklenen çocuk sıfatıyla değil korunmaya ihtiyacı olan çocuk sıfatıyla koruma ve destekleyici tedbirlere karar verilmelidir.

Kanunilik ilkesi uyarınca hareket eden Ceza Genel Kurulu 2012/9-1468 E. – 2013/101 K. sayılı kararı uyarınca

 

TCK sadece fiili işlediği tarihte 12 yaşını doldurmamış ve 12-15 yaş grubu içinde olup da işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmeyen çocuklar için, diğer bir anlatımla sadece ceza sorumluluğu bulunmayan çocuklar için güvenlik tedbiri öngörmüş, ceza sorumluluğu bulunan çocuk sanıklar hakkında indirilmiş cezaya hükmolunmasını kabul etmiş, ceza yerine veya ceza yanında güvenlik tedbiri uygulanmasını ise kabul etmemiştir”

 

şeklindeki hükmü ile ceza sorumluluğu olan çocuklar bakımından güvenlik tedbirine hükmedilmesinin hukuki dayanağının olmadığını savunmuştur.

 

Ancak aynı kararda Daire üyeleri H. A.ve A. K.;

 

"Çocuk Koruma Kanununun 5. Maddesinde öngörülen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin ceza sorumluluğu bulunan çocuk sanıklar hakkında da uygulanabileceği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

 

Çocuğun üstün yararı ilkesi uyarınca Ceza Genel Kurulu kararı, ele alınan ilkeye tamamen terstir. Zira çocuk ceza hukuku kapsamında çocuğun üstün yararı ilkesi, çocukların cezalandırılmasından ziyade, yeni bir suç işlemesine engel olmayı ve tekrardan topluma kazandırılabilmesini esas almaktadır.  Karşı oy kapsamında çocuğun, suça sürüklenen çocuk sıfatına sahip olması korunmaya ihtiyacı olmayacağı anlamına gelmeyecektir. Suça sürüklenen çocuk sıfatı, çocuk olmasının önüne geçmemelidir. Çocuk Koruma Kanunu m.7/2 de tedbir kararı verilmeden önce çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılabileceğinden söz edilmektedir. Bu nedenle hâkime yol göstermesi açısından sosyal inceleme yaptırılması çocuğun üstün yararına uygun düşmektedir.

Hukukumuzda sosyal inceleme yaptırılması konusunda hâkime bir takdir yetkisi verilmiştir ancak bunun bir zorunluluk olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Zira hâkim somut olayda çocuğun üstün yararı gereğince hangi tedbirlere ne kadarlık sürelerle ihtiyacı olduğunu tam olarak belirleyemeyebilir. Bu nedenle bu alanda çalışan sosyal hizmet uzmanlarından yararlanılmalıdır. Özellikle pediatri, psikoloji ve çocuk psikiyatrisi gibi disiplinler arası birçok bilim dalı ile iş birliğine dayalı bir çalışmayı gerektirmektedir. Ancak mevcut uygulamada çocuklara özgü güvenlik tedbirleri suça sürüklenen ve cezai sorumluluğu bulunan çocuklar bakımından uygulanmamakta ve bu nedenle sosyal inceleme yaptırılmadan karar verilmektedir. Bu kararların verilmesi sırasında Yargıtay’ın ve yerel mahkemelerin Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’ni özellikle çocuğun üstün yararı ilkesini düzenleyen m.3’ü gözetmeden ve çocuk hukuku ilkelerini dikkate almadan karar verdikleri göze çarpmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi m.3 ‘e göre “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yararı temel düşüncedir.” Bu madde ile çocuğun üstün yararının her koşulda asıl amaç olması gerektiği güvence altına alınmıştır. Bu maddeyi dikkate almadan suça sürüklenen çocuk hakkında, kendisini suça iten nedenler göz ardı edilip sadece ceza hukuku yönünden değerlendirilerek hüküm verilmesi çocuğu yeniden topluma kazandırmak, ona yardım etmek yerine onun kendi haline terk edilmesine ve belki de yeni risk ortamlarının içine itilmesine neden olmaktadır. Yapılacak iyi bir araştırma ve inceleme sonucu alınacak tedbir kararı ile onu suça iten nedenlerden uzaklaştırmak ve korumak mümkün olabilecektir. Ancak yukarıda bahsi geçen hatalı uygulama, koruyucu ve destekleyici tedbir kararının hukuki niteliği ile bağdaşmamaktadır. Çünkü Çocuk Koruma Kanunu suça sürüklenen çocuk kavramıyla çocuğun bir suç işlediğini değil bir suça sürüklendiğini kabul etmektedir. Bu yaklaşım, çocuğu suç işleyen bir suçlu olarak görmeyip onun suça sürüklendiğini kabul ederek bir anlamda fail konumundaki çocuğu da suçun mağduru konumunda kabul eder.

Çocuk ceza sisteminde asıl amaç çocuğun cezalandırılması değildir. Çocuk adalet sistemi çocuğun içinde bulunduğu ortamdan çıkarılıp korunmasını, çocukların suç işlemeyi bir yaşam biçimi haline getirmesinin önlenmesini yani çocuğun iyileştirilmesini, çocukların kendilerine iyi bir gelecek kurmalarına yardım edilmesini ve tekrar suç işlemelerinin önlenmesini amaçlamaktadır. Çocuk adalet sistemi cezalandırıcı değil onarıcı adalet ilkelerine göre hareket etmeye çalışır. Bu nedenle çocuk adalet sistemi içerisindeki mahkemeler çocuk odaklı yargılama yapmalı ve çocuğun üstün yararını gözetmelidir. Çocukların cezalandırılması temel amaç olarak görülmemeli, çocuğun topluma sağlıklı olarak kazandırılması ve toplumda yapıcı rol alması amaçlanmalıdır.

Bu açıklamalar çerçevesinde 12-15 yaş aralığındaki SSÇ’ler için kovuşturma sonrası hükmedilecek ceza yanında Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi m.3 ‘te yer verilen çocuğun üstün yararı ilkesi gereği koruyucu ve destekleyici tedbirlere ihtiyacının var olup olmadığı, varsa hangi tedbirlere ve ne süreyle ihtiyacı olduğu sosyal inceleme raporu yardımıyla ortaya konulacaktır .Mahkeme 12-15 yaş aralığındaki bu çocukların, tedbirlere ihtiyacı olduğunu tespit etmiş ise koruyucu ve destekleyici tedbirlere hükmedilmemesi için hiçbir engel bulunmamaktadır. Çocuk Koruma Kanunu m. 8/3 ‘e göre “Hâkim veya mahkeme; denetim memurları, çocuğun velisi, vasisi, bakım ve gözetimini üstlenen kimselerin, tedbir kararını yerine getiren kişi ve kuruluşun temsilcisi ile Cumhuriyet savcısının talebi üzerine veya re'sen çocuğa uygulanan tedbirin sonuçlarını inceleyerek kaldırabilir, süresini uzatabilir veya değiştirebilir.”

Yukarıda bahsedilen tüm açıklamalar çerçevesinde 12-15 yaş aralığındaki SSÇ’ler hakkında işlediği fiilin anlam ve önemini kavrama yeteneği olmayanlar hakkında hükmedilen cezanın yanında koruyucu ve destekleyici tedbirler uygulanabilmekte iken, işlediği fiilin anlam ve önemini kavrama yeteneği olan SSÇ’ler hakkında koruyucu ve destekleyici tedbirlere hükmedilmemesi bu yaş grubundaki SSÇ’lerin çocuk olduklarının göz ardı edildiğini göstermektedir. Ceza Genel Kurulunun 2012/9-1468 E. – 2013/101 K. Sayılı kararının hatalı olduğunun kabulü gerekmektedir.

Sonuç olarak;

Suça sürüklenen çocuğun da korunmaya ihtiyacı olabileceği unutulmamalı bu nedenle çocuğun yararı gerektiriyorsa suça sürüklenen çocuk sıfatıyla değil korunmaya ihtiyacı olan çocuk sıfatıyla koruma ve destekleyici tedbirlere karar verilmelidir.

Stj. Av. Mehmet Çağrı Telligözoğlu

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN