GİRİŞ
Tahkim yargılamasının temellerinden biri, tarafların gönüllü olarak uyuşmazlıklarını yerel mahkemeler dışında alternatif çözüm yollarına yönlendirme iradesidir. Bu iradenin varlığı ve kapsamı, birçok tahkim uyuşmazlığının merkezinde yer aldığı söylenebilir. İngiltere Temyiz Mahkemesi tarafından verilen Broda v Toepfer kararı [1], bir tarafın tahkim yargılamasına fiilen katılımının, daha sonra mahkeme nezdinde tahkim anlaşmasının geçerliliğini sorgulama imkânı üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Karar, 1996 tarihli İngiltere Tahkim Yasası’nın 67. ve 72. maddeleri çerçevesinde tahkim heyetinin yetkisine yönelik itiraz yollarının sınırlarının tartışıldığı ve belirlendiği bir dava olarak örnek teşkil etmektedir.
UYUŞMAZLIĞIN
ÖZETİ
Uyuşmazlığın
tarafı olarak davacı yan Broda, davalı Toepfer ile, GAFTA kuralları uyarınca
mısır satımı konusunda bir sözleşme ilişkisi içine girmiştir. Toepher, Broda’nın
mısır teslimini gerçekleştirememesi sebebiyle GAFTA nezdinde tahkime başvurmuş,
Broda ise söz konusu sözleşmeyi hiçbir zaman kabul etmediğini, dolayısıyla aralarında
geçerli bir tahkim anlaşması bulunmadığını ileri sürmüştür. Broda ayrıca,
merkezlerinin Rusya’da olduğunu bu sebeple bağlayıcı bir sözleşme yapılmadığını
ve yerel mahkemelerinde yasal işlemlere başladıklarını belirtmiştir. GAFTA bu uyuşmazlık
kapsamında, taraflara yargı yetkisi konusunda ayrı karar vereceğini ve
tarafların bu sebeple beyanlarını sunmaları için talimat vermiştir. Broda
tahkim heyetine sunduğu beyanında, Toepher’e cevap vermediğini, Rus
mahkemelerinin hakemlerin yargı yetkisini belirlemek için en uygun yer olduğunu
ve GAFTA’ dan yargı yetkisini kabul etmemesine yönelik taleplerini belirtmiştir.
Ardından, GAFTA verdiği ara kararında taraflar arasında bağlayıcı bir sözleşme
olduğuna dair hüküm kurmuş ve taraflardan esas hakkındaki beyanlarını sunmaları
için yeni bir talimat vermiştir. Broda bu kapsamda beyanlarını sunmuş ve
bağlayıcı bir sözleşme olmadığına ilişkin iddialarını tekrarlamıştır. Yargılamanın
sonunda Tahkim heyeti, geçerli bir sözleşmenin varlığını kabul ederek davayı
esas yönünden incelemiş ve Toepfer lehine karar vermiştir.
Verilen kararın ardından Broda, tahkim heyetinin yetkili olmadığını ve verilen kararın bu nedenle geçersiz olduğunu ileri sürerek, 1996 Tahkim Yasası’nın 67. ve 72. maddelerine dayanarak İngiliz mahkemelerinde iptal başvurusunda bulunmuştur.
YASAL HÜKÜMLER
İLE BİRLİKTE HUKUKİ TARTIŞMALAR
İngiltere
Temyiz Mahkemesi GAFTA hakem kararını ayrıntılı olarak incelemiş, kararı
değerlendirirken 1996 Tahkim Yasası’nın pek çok maddesine atıfta bulunmuştur.
Bu kapsamda değerlendirilen
maddelerden ilki, bir taraf tahkim kararına, hakemlerin yetkisi olmadığı
iddiasıyla mahkemede itiraz edilebileceğini ancak bu itirazlarını belirli bir
süre sınırı içinde yapılması gerektiğini düzenleyen madde 67 olmuştur.
İlgili kararın
verilmesinde esas olarak değerlendirilen diğer madde ise, tahkim sürecine
katılmayan bir tarafın, hakemin yetkisine itiraz edebilmesi için mahkemeye
başvurma hakkını ve tahkim yargılamasına hiç katılmamış bir tarafın, hakem
heyetinin yetkisine ilişkin bir karar alınmış olması halinde dahi, hakem
heyetinin yetkisini doğrudan mahkemeye başvurarak sorgulayabileceğini
düzenleyen Tahkim Yasasının 72. maddesidir. Bu kapsamda davacı Broda, bu hükme
dayanarak, tahkim heyetinin yetkisine doğrudan itiraz etme hakkının saklı
olduğunu savunmuştur.
Davacı,
davalının iddia ettiği gibi bir tahkim anlaşmasının yapılmadığını ve bu sebeple
mahkemenin yargı yetkisine sahip olduğunu reddetmiş, ancak Tahkim mahkemesinin
yargı yetkisine sahip olduğuna kanaat getirdiği ara kararının ardından mahkeme
işlemlerine katılmıştır. Davacının madde 72 kapsamı hakkında yaptığı yorumuna
göre, “işlemlerde yer almayan” tarafa yapılan atfın mahkemenin esas bakımından
yargı yetkisine sahip olup olmadığına karar verdiği işlemlere katılmayan bir
tarafa yönelik olduğuna dair bir kanaat getirmiştir. Buna karşılık Hâkim
kararında, madde 72 kapsamında bulunan kişinin yargılamada yer almama şartının,
yetki hakkındaki yargılamaların yanı sıra esas hakkındaki yargılamalar içinde
geçerli olduğunu, davacı Broda’nın tahkim yargılamasına esas hakkında beyanda
bulunmak suretiyle katıldığını, bu nedenle 72. madde kapsamındaki özel başvuru
yolunun artık kendisine açık olmadığını belirtmiştir.
Davacı
iddialarında, madde 72’nin tahkim heyetinin yetkisinin olup olmadığı ile ilgili
olduğunu, esas yargı yetkilerinin kullanımıyla ilgili olmadığını ileri
sürmüştür. Ayrıca, davacı iddialarını
desteklemek amacıyla İngiliz hukukunda yer alan kompetenz-kompetenz
doktrininden bahsetmiş ve bu kapsamda mahkemenin kendi yargı yetkisini
belirleme yetkisi olduğunu, madde 72 kapsamında “işlemlere katılan kişi”
ifadesinin, tahkim kurulunun yetkisine ilişkin işlemlere katılım anlamına
geldiğini ve bu yorumun, Caparo Group Ltd v Fagor Arrasate
Sociedad Cooperative [2000] ADRJ 254 kararı ile desteklendiğini öne sürmüştür.
Bilindiği üzere Kompetenz-Kompetenz İlkesi, hakemlere, görev
alanlarına girip girmediğini belirledikleri bir uyuşmazlıkta, kendi yetkileri
hakkında ilk elden karar verme yetkisi tanıyan bir ilkeyi ifade etmekle
birlikte, hakem heyeti uyuşmazlığın tahkime elverişli olup olmadığını ve
kendilerini o uyuşmazlık bakımından yetkili sayılıp sayılmayacağını bizzat
değerlendirip karara bağlayabilirler.[2] Davacı, tahkim heyetinin kendi
yetkisini belirleyebilme yetkisine sahip olduğunu kabul etmekle birlikte, bu belirlemenin
mahkemeyi bağlamadığını savunmuştur. Bu savunmaya karşılık olarak Mahkeme,
hakem heyetinin yetkisini değerlendirme hakkına sahip olduğunu, ancak bunun
yargı denetimine tabi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Caparo Group Ltd v Fagor
Arrasate Sociedad Cooperative kararının, davacının lehine ileri sürdüğü anlamda
bir içtihat oluşturmadığı, zira Caparo davasında tahkim sürecine hiçbir aşamada
katılımın söz konusu olmadığı değerlendirilmiştir.
MAHKEME KARARI
Tüm bu
iddiaların ışığında Temyiz Mahkemesi, Madde 72’nın ileri sürülebilmesi için
işlemlere hiç katılmama kapsamının ne olduğu, davacının tahkim kurulunun maddi
yetkisinin tartışıldığı işlemlere katılıp katılmadığı hususlarını göz önüne
alarak bir değerlendirme yapmıştır.
Bu kapsamda
mahkeme, davacının madde 72 kapsamında tahkim heyetinin yetkisine ilişkin
konularla ilgili olduğu iddiasının doğru olduğunu ancak “İşlemlere katılmama”
ifadesi, tahkim kurulunun maddi yetkisinin belirlenmesine ilişkin işlemlerle
sınırlı olduğuna dair örtülü bir kısıtlamayı kabul etmek için bir dayanak
bulunmadığı belirtmiştir. Bu maddenin amacının, kendisinin bir tahkim anlaşması
yapmadığını düşünen tarafın, tahkim sürecini görmezden gelme hakkına sahip
olduğunu ve bu hakkını kullanması sebebiyle, mahkemeye başvurarak hukuki koruma
talep etme hakkının sürece katılmadığı gerekçesiyle kısıtlanamayacağını
belirtmiştir. Mahkeme, sürece bulunulması halinde, madde 67 uyarınca öngörülen
süre sınırlamalarına tabi tutulmasının uygun olacağına kanaat getirmiştir.
Mahkeme
tarafından, tahkim kurullarının esas incelemesinde [substantive proceedings] yer
alan bir tarafın haklarını sınırlayan bir hükmün, yalnızca yetki itirazına [jurisdictional
decision] katılan tarafın haklarını kısıtlayan bir düzenlemeden daha mantıklı
olacağına ilişkin yorum yapmıştır. Mahkeme
bu yaklaşımla, uyuşmazlığın esasına itiraz eden tarafın, genellikle tahkim
kurulunun esas hakkındaki kararından memnun olmadığı için nihai karara itiraz
ettiği değerlendirmesinde bulunmuştur.
Temyiz mahkemesinin madde 72 ve 67 kapsamında yapılan başvuruların
değerlendirilmesinde, mahkemenin, tahkim kurulunun yetkisine ilişkin
kararlarını tam incelemeye tabi tutacağını, Madde 72’nin yalnızca yetki
konularıyla ilgilenmesinin nedeninin, mahkemenin sadece bu tür konularda
koşulsuz yetkiye sahip olmasına bağlamaktadır. Tahkim kurulunun verdiği
yetkinin varlığı, kapsamı ya da usuli düzenlemeleri hakkındaki kararı mahkeme
için bağlayıcı değildir. Ayrıca madde 72 ve 67 uyarınca yapılan bir başvuruda
mahkeme, ilgili tarafın itirazını kendi tespit ettiği hukuki ve fiili esaslara
dayanarak karara bağlayacağını, tahkim kurulunun kompetenz-kompetenz kapsamında
verdiği kararın mahkeme tarafından incelenebileceği kabul edilmiştir. Mahkeme,
yetki konularının, tahkim kurulunun esasa ilişkin verdiği karardan ayırt etmek
gerektiğini, ciddi usulsüzlük olmadıkça taraflar tahkim kurulunun fiili
tespitleriyle bağlı olup, mahkemeye yalnızca madde 69 da belirtilen
sınırlamalar ile itiraz edebileceklerini vurgulamıştır.
Kararda, 72.
maddedeki “tahkim yargılamasına katılmama” şartının yalnızca yetki aşamasına
değil, esas incelemeye de katılımı kapsadığı vurgulanmıştır. Bu bağlamda, yetki
itirazında bulunmakla birlikte esas hakkında da savunma yapan tarafın, artık bu
özel başvuru hakkını kaybettiği açıkça ortaya konmuştur. Mahkeme, bu yorumunu öğretideki
yerleşik görüşlerle ve Commercial Arbitration (Mustill & Boyd) gibi
kaynaklarla desteklemiştir.
Mahkeme, hakemlerin her zaman ayrı yargılama yapacaklarını, yargı
yetkisi ve esasa ilişkin olarak ayrı ödüller vereceklerinin varsayılmaması
gerektiğini vurgulamıştır. Buradaki sorunun taraflar arasında bağlayıcı bir
sözleşme olup olmadığının belirlenmesi olabileceğini, ancak böyle bir durumda yargı
yetkisi ve esasa ilişkin sorunun ayrılamaz olabileceği şeklinde yorumlamıştır. Temyiz
mahkemesi, davacının tahkim davasında ara karar verilmesinden sonra, tahkim
anlaşması içeren bağlayıcı bir sözleşmenin olup olmadığını tartıştıkları
iddialarının, yargı yetkisine ilişkin katılım ile esasa ilişkin katılım
arasında ayrım yapmanın ne kadar yapay olabileceğini vurgulamıştır.
SONUÇ
Broda, Toepher’in dayandığı tahkim anlaşmasına bağlı olmadığını
mahkemeden alacağı common law kapsamında bir karar ile ortaya koymak
istemektedir. Ancak, tahkim heyetinin yetkisine yapılabilecek itirazlar
konusunda madde 67 ve 72. Maddelerde yer alan sınırlamalar, bu tür bir dava ile
aşılamayacağı gerekçesi ile temyiz başvurusunu reddine karar verilmiştir.
İngiltere
Temyiz Mahkemesi, Broda’nın 1996 Tahkim Yasası’nın 72. maddesine dayanarak
mahkemeye doğrudan başvuru yapamayacağına ve 67. madde kapsamında da süresinde
başvuru yapılmadığı için iptal talebinin reddine karar vermiştir. Karar, tahkim
yargılamasına fiilen katılan bir tarafın, sonradan tahkim anlaşmasının
yokluğunu ileri sürerek mahkemeye başvuru imkânını kaybedeceğini açık biçimde
ortaya koymaktadır.
Bu karar aynı
zamanda, tahkim yargılamalarına ilişkin yargı yetkisi itirazlarının yalnızca
usule uygunlukla değil, aynı zamanda tarafların eylem ve beyanlarıyla
şekillendiğini; mahkemelerin, sürece katılımı sadece şekli değil, maddi
nitelikte değerlendirdiğini göstermektedir. Bu yönüyle karar, özellikle
uluslararası tahkim uygulamaları açısından, tarafların tahkim sürecindeki
davranışlarının sonuç doğurucu nitelikte olabileceğini ortaya koyan önemli bir
içtihat teşkil etmektedir.
Av. Gülçin Kırcı
Kaynakça:
1. Broda Agro
Trade [Cyprus] Ltd v Alfred C Toepfer International GmbH [2010] EWCA Civ 1100
[LexisNexis]
2. Işıl Egemen
Demir, “Kompetenz-Kompetenz İlkesi ve Olumsuz Etkisi”, SDÜHFD Vol 11, No 1, 2021,
Sayfa 257