Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

BİRLİKTE VELAYET TÜRK HUKUKUNDA MÜMKÜN MÜDÜR?

BİRLİKTE VELAYET TÜRK HUKUKUNDA MÜMKÜN MÜDÜR?

GİRİŞ

Tarih boyunca günümüzden bu yana her alanda olduğu gibi aile yapısında ve buna bağlı olarak da velayete bakış açısında değişiklikler süregelmiştir. Çeşitli kanuni düzenlemeler sonucunda çocuğun üstün yararı ilkesinin benimsenmesiyle beraber anne babanın boşanması halinde birlikte velayet hususu gündeme gelmiş olup Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Ek 7 No.lu Protokol’ün kabulü ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin yabancı mahkemede verilen birlikte velayet kararının Türk kamu düzenine aykırı olmadığı gerekçesiyle tenfizine karar vermesi neticesinde Türk Hukuk’unda birlikte velayet gerçekten mümkün müdür soruları giderek artarak tartışmalar baş göstermeye başlamıştır.

Ülkemizde uzun süre kabul edilmeyen, desteklenmeyen birlikte velayet en nihayetinde 01.08.2016 tarihinde yürürlüğe giren “11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol” (AİHS Ek 7 No.lu Protokol) sonrası uygulanmaya başlanmış olup akabinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 20.02.2017 tarihli 2016/15777 E., 2017/1737 K. sayılı emsal kararıyla, birlikte velayetin uygulanabilirliğine hükmetmiştir. Böylece birlikte velayet Türk Hukuk’unda uygulanabilir hale gelmiştir.

I. BİRLİKTE VELAYET KAVRAMI

Velayet; küçüklerin ve istisnai olarak kısıtlı ergin çocukların bakımını, korunmasını ve çeşitli yönlerden yetiştirilmesini sağlamak amacıyla, ana babanın, çocukların kişiliklerinin ve mallarının korunmasıyla, onların temsili konusunda sahip oldukları hak, yetki ve ödevler olarak tanımlanabilir. Kısacası velayet; çocuğun şahıs varlığına, malvarlığına ve temsiline ilişkin hak, yetki ve ödevleri kapsar. Diğer bir anlatımla velayet anne babaya sadece hak değil aynı zamanda yükümlülükler de getirir. Velayet hakkı sadece anne ve babaya özgü olmasından kaynaklı olarak kişiye sıkı sıkıya bağlı olan mutlak haklardandır.

Birlikte velayet ise anne babanın velayet hak/yükümlülüklerini eşit kullanmasını ifade eder. Birlikte velayet hususu TMK md. 336/I’ de düzenlenmiştir. Ancak ilgili kanun maddesi evlilik birliği içinde velayetin ana baba tarafından beraber kullanımını düzenlemekte olup anne babanın evli olmaması veya boşanmış olmaları halinde birlikte velayeti düzenlenmemektedir. İşbu husustan kaynaklı olarak tartışmalar ortaya çıkmaktadır.

Önemine binaen belirtilmelidir ki tek başına velayetin, anne/baba ve çocuk açısından ciddi manada olumsuzluklar doğurduğu yaşanmışlıklarla bizzat sabittir. Zira velayete sahip olmayan diğer ebeveyn ile çocuk arasındaki kişisel ilişki mahkeme kararıyla belirli gün ve saatlerle kısıtlı olarak belirlenmektedir. İşbu durum anne/baba ile çocuk arasındaki ilişkinin samimi olmamasına, katı kurallara bağlı olmasına ve en önemlisi yabancılaşmaya yol açtığı gerçeğidir. Elbette sadece bununla da kalmamaktadır. Ebeveynler arasında velayet savaşı, çocuğun arada kalması ve hatta çocuğun icra kanalıyla teslim edilmesi gibi çocuğun ilerde aşamayacağı ciddi psikolojik sorunlara sebebiyet vermektedir. Tüm bu sorunların giderilebilmesi birlikte velayetle mümkün olabilmektedir. Öyle ki birlikte velayet ile çocuğun, anne baba arasında kalmaması, sağlıklı bir şekilde gelişimini tamamlayarak ileride aşılması güç travmalar yaşamaması amaçlanarak çocuk ile anne/baba arasındaki iletişimin sürekliliği hedeflenmektedir.

II. BİRLİKTE VELAYETİN ŞARTLARI

Birlikte velayet doğası gereği anne/baba, velayet hak/yükümlülüklerini beraber kullanır ve yerine getirirler. İşbu sebeple anne ve baba arasında iletişim, uyum ciddi bir öneme sahiptir. Pek tabi ki boşanma aşamasındaki çiftlerin bu uyuma sahip olması her zaman mümkün değildir. Dolayısıyla böyle bir durumda hâkim velayete karar verirken işbu durumu göz önünde bulundurarak karar vermelidir.

Buradan hareketle tarafların birlikte velayete rızası veya talebi olmalı mıdır? Diğer bir ifadeyle birlikte velayet gönüllülük üzerine mi kuruludur? Bu soruların cevabı bir hayli önem arz etmektedir.

Anlaşmalı boşanmalarda taraflar birlikte velayet hususunda anlaşmışlar ise burada gönüllülük prensibi uygulama alanı bulmaktadır. Ancak çekişmeli velayet davalarında tarafların velayet hususunda anlaşamadıkları aşikardır. Bu noktada işbu durum birlikte velayete hükmedilmesine engel midir değil midir sorusu karşımıza çıkmaktadır. Birlikte velayetin amacı irdelendiğinde esas olan çocuğun üstün yararını sağlamaktır. Bu sebeple birlikte velayette anne baba arasında iletişimin iyi olması, birlikte velayetin sorumluluk sahibi olmayı gerektirdiği göz önünde bulundurulduğunda tarafların rızaları veya ortak talepleri, diğer bir ifadeyle gönüllü olmaları çocuğun üstün yararı açısından fayda sağlar.

Ancak ne var ki AİHS Ek 7 No.lu Protokol kapsamında birlikte velayet için gönüllük prensibi aranmamaktadır. Başka bir ifadeyle anne babanın birlikte velayete sahip olabilmeleri için rızalarının veya ortak taleplerinin bulunması gerekmez. Mezkûr protokol önceliğini çocuğun üstün yararına vermiş olup bu ilke sağlandığı sürece birlikte velayete karar verilebilecektir. [1]

Doktrin bu noktada ikiye ayrılmaktadır. Bir görüş gönüllülük prensibi olmalıdır derken diğer görüş bu prensibin olması zorunluluğunu kabul etmemektedir. En nihayetinde birlikte velayete karar verilirken gönüllülük prensibi dikkate alınsa da alınmasa da genel kabul edilen görüşe göre, velayet kararı verilirken her halükârda çocuğun üstün yararı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bakımdan çocuğun üstün yararına aykırılık teşkil eden durumlarda birlikte velayete hükmedilmemesi gerekmektedir. Örneğin; velayeti istemeyen bir eşe veya velayetin bırakılması konusunda anlaşma sağlayan eşlerin bu taleplerinin aksi yönünde birlikte velayet kararı verilmesi çocuğun üstün yararına aykırılık teşkil edeceği tartışmasızdır. [2]

III. BİRLİKTE VELAYETE İLİŞKİN YARGI KARARLARI

6684 Sayılı Kanun’la uygun bulunarak 1.08.2016 tarihinde yürürlüğe giren AİHS Ek 7 No.lu Protokol ile birlikte velayet Türk Hukukunda uygulanabilir hale gelmiştir. İlgili protokolün kabulünden sonra Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.02.2017 Tarihli 2016/15771 E., 2017/1737 K. sayılı emsal kararıyla (birlikte velayetin tenfizi) birlikte ilk derece mahkemeleri de birlikte velayet lehine kararlara hükmetmeye başlamıştır

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.02.2017 Tarihli 2016/15771 E., 2017/1737 K. sayılı emsal kararı hukukumuzda birlikte velayet için dönüm noktası olmuştur. Mezkur karar kısaca evlilik birliği dışında doğan müşterek çocuğun birlikte velayetine ilişkin yabancı mahkeme ilamının Türk mahkemelerinde tenfizine yöneliktir. Yargıtay işbu emsal kararıyla AİHS Ek 7 No.lu Protokol’ün 5. maddesinin iç hukuk haline geldiğini vurgulayarak birlikte velayet kararının Türk kamu düzenine “açıkça” aykırı olmadığına ve Türk toplumunun temel yapısını ve çıkarlarını ihlal etmediğine kanaat getirmiş ve nihayetinde birlikte velayeti kabul eder nitelikte karara hükmetmiştir. [3]

Yargıtay’ın birlikte velayetin tenfizine ilişkin kararından dolayı Bölge Adliye Mahkemeleri de birlikte velayete hükmetmeye başlamıştır. Ancak ve var ki bu kararlarda gönüllülük prensibine ilişkin bir yeknesaklık bulunmamaktadır. Bazı mahkemeler gönüllülük prensibini birlikte velayetin ön şartı kabul ederken bazı mahkemeler ise gönüllülük prensibi olmasa dahi çocuğun üstün yararını gerektiren hallerde birlikte velayete hükmetmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin Birlikte Velayet Kararı (Hilal Erdaş Başvurusu)

Anayasa Mahkemesinin birlikte velayete ilişkin tutumunu irdelediğimizde ise AYM birlikte velayeti ilk defa bireysel başvuru sonucunda değerlendirme fırsatı bulmuştur. (Başvuru No: 2018/27658, 6.10.2021 Tarih). Başvurunun konusu kısaca, müşterek çocuğun velayetinin ana babanın birlikte kullanımına bırakılmasının T.C. Anayasası 20. maddesinde yer alan aile hayatına saygı hakkını ihlal edip etmediğine yönelik olup başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi oy çokluğuyla ihlal kararı vermiştir. [4]

Anayasa Mahkemesi kararında birlikte velayetin çocuğun yararına olup olmadığı konusunda bilimsel görüş ve raporlara başvurulması gerektiği ayrıca anne babanın ve mümkünse çocuğun görüşünün alınması gerektiği ifade edilmiştir. Kararda tarafların iradesi bakımından ise annenin birlikte velayete itiraz etmesi, babanın da birlikte velayete yönelik açıkça bir talebinin olmaması ve tarafların birlikte velayete yönelik görüşlerinin alınmaması karara dayanak olarak açıklanmıştır. Netice olarak Anayasa Mahkemesi, tarafların iradelerine önem verilmeden detaylı inceleme yapılmaması ve tarafların velayet konusundaki ihtilafları çekişmeye sebep olacağından velayetin sürdürülemez olacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin birlikte velayet kararı aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiğine yönelik hüküm tesis etmiştir. Önemine binaen belirtilmelidir ki mezkûr kararda çocuğun üstün yararına aykırı olmamak şartıyla birlikte velayete karar verilmesi aile hayatına saygı hakkına ihlal oluşturmayacağı da yer almaktadır.

Dolayısıyla birlikte velayet konusunda taraflar arasında çekişme olup olmadığı dikkate alınarak karar verilmelidir. Zira bu durum hem çocuğun üstün yararını ve hem de velayetin sürdürülebilirliğini sağlamak açısından zorunluluk halidir.

IV. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Birlikte velayet, anne babanın velayet hak/görev yükümlülüklerini beraber kullanabilmelerini sağlamaktadır. İşbu durum sadece evlilik birliği içinde değil boşandıktan sonra ya da evli olmayan anne babaların da birlikte velayeti kullanabilmelerini sağlar. Birlikte velayete karar verilirken tarafların gönüllü olmaları hem birlikte velayetin sürdürülebilirliğini ve hem de çocuğun üstün yararını sağlama konusunda gereklidir. Dolayısıyla gönüllülük prensibinin birlikte velayetin ruhuyla ve özüyle tamamen örtüştüğü açıkça ortada olup tartışmasızdır. Zira anne babanın birlikte velayet konusunda gönüllü olduğu haller de birlikte velayet etkili ve kolay şekilde kullanılır.

Ayrıca önemle belirtilmelidir ki hâkim, her ne kadar tarafların talepleriyle bağlı olmasa da esasen çocuğun üstün yararına aykırılık teşkil etmemesi şartıyla anne babanın birlikte velayet taleplerine uygun şekilde karar vermelidir. Ancak tarafların gönüllü olmasına rağmen birlikte velayet çocuğun üstün yararına aykırılık oluşturacak ise bu durumda elbette hâkimin talebi reddetmesi gerekir. Çünkü esasen öncelik çocuğun üstün yararıdır. Bu manada çocuğun üstün yararı gözetilerek karar verilmesi gerektiğinden gönüllülük prensibi, birlikte velayete karar verilmesinde önemli bir unsur olarak kabul edilmeli ancak zorunluluk olmamalıdır. Nitekim yargı kararlarında da gönüllük prensibinin zorunlu bir unsur olup olmadığı tartışmalıdır.

Gönüllük prensibinin zorunlu olarak kabul edilmesi ilgili Protokol’ü sınırlar. Zira Protokol eşlerin, evlilik bitimi halinde de çocuklarına karşı eşit hak ve sorumluluklarını konu edinirken sınır olarak ise çocuğun üstün yararını benimsemiştir. Bu durumda gönüllülük prensibi Protokol’e aykırılık teşkil edeceği gibi aynı zamanda birlikte velayetin uygulama alanını da daraltır.

Ayrıca son olarak önemle belirtilmelidir ki mezkûr Anayasa Mahkemesi kararında ifade edildiği üzere devlet, aile hayatına saygı hakkının sağlanabilmesi için gerekli olan hem mevzuat hem de uygulamaya yönelik tedbirleri almak ve düzenlemeleri yapma zorunluluğu bulunmaktadır. Devletin pozitif yükümlülüğüne ek olarak ilk derece mahkemelerinin de bu hakkın etkin kullanımını sağlamaları gerekmektedir. Ancak hukukumuzda birlikte velayetin uygulanabilmesini mümkün kılan mezkûr Protokol düzenlemesi haricinde mevcut bir düzenleme bulunmamaktadır. İşbu sebeple birlikte velayetin kanun koyucu tarafından da bir an önce ele alınıp kanun düzenlemesi yapması gerekmektedir. Kanun koyucu yapacağı olası birlikte velayet düzenlemesiyle uygulamada yaşanılan gönüllülük şartındaki yeksanlığa son vermesi açısından da bir hayli önem arz etmektedir. Ancak kanaatimizce yapılacak olası düzenlemenin gönüllülük prensibini şart koşmaması gerekmektedir. Detaylarıyla yukarıda arz ve izah edildiği üzere olası gönüllülük şartı, çocuğun üstün yararıyla bağdaşmayacağı gibi protokol metnine de aykırılık teşkil edecektir.

Stj. Av. Hivda Keskin

 

Kaynakça:

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Ek 7 No.lu Protokol

2. Barış Can Öztürk, Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 71 (3) 2022: 1017-1050

3. Yargıtay 12. HD, 20.02.2017, 2016/15777 E., 2017/1737 K.

4. AYM Başvurusu, 6.10.2021, 2018/27658

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN