Özgün Law Firm

Özgün Law Firm

ANONİM ŞİRKETLERDE DENETİM KAYYIMI ATANMAK SURETİYLE YÖNETİM KURULU FAALİYETLERİNİN DENETLENMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?

ANONİM ŞİRKETLERDE DENETİM KAYYIMI ATANMAK SURETİYLE YÖNETİM KURULU FAALİYETLERİNİN DENETLENMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?

Genel Olarak Kayyımlık Müessesesi

Kayyum veya kayyım, yasalarla belirlenen bazı durumlarda, başkasına ait bir işi görmek veya bir malı idare etmek için tayin edilen kimse anlamına gelmektedir. Hukukun birçok alanında kendini gösteren kayyımlık kurumu temelini TMK m 403’ten almaktadır. Bu maddeye göre kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır ve kanunun vasi hakkındaki hükümleri aksi belirtilmiş olmadıkça kıyasen kayyım hakkında da uygulanır.

6102 sayılı TTK'da anonim şirketlere kayyım atanmasına ilişkin özel bir düzenleme yoktur. 4721 sayılı TMK'nın 403, 426/3 ve 427/4 maddelerinde kayyım atanmasına ilişkin hükümler mevcuttur. Bu nedenle uygulamada şirketlere kayyım atanması Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre talep edilip çözüme kavuşturulmaktadır. Nitekim TTK m 1 gereğince Türk Ticaret Kanunu 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un ayrılmaz bir parçasıdır ve bu kapsamda TTK’da hüküm bulunmayan hallerde TMK hükümleri devreye girmektedir.

Mahkemece bir şirkete kayyım: İradi kayyım, denetim kayyımı ve yönetim kayyımı olmak üzere üç görev ile atanabilmekle birlikte bir şirkete yönetim ya da denetim kayyımı atanmasının başlıca dört sebebi bulunmaktadır. Bu sebepler:

1-İflasın ertelenmesi davası açılması

2- Şirket içi menfaat ihtilaflarına ait davalarda şirket varlığının korunması

3- Organ eksikliği sebebiyle atanma

4-Ceza hukuku alanında tedbir olarak kayyıma devir şeklindedir.

Şirkete kayyım atanması için mutlaka mahkeme kararı gerekmektedir ve bu mahkeme kararında da kayyımın hangi tür kayyım olduğu ile görev ve yetkileri ana hatlarıyla belirlenmektedir. Kayyımın görev ve yetkileri kayyımın hangi tür kayyım olduğuna ve atanma sebebine göre değişmektedir. Bu kapsamda kayyımın yetkisi, kayyumun atanmasına yol açan durumlarla sınırlı bir yetki olup bir ticaret şirketine atanan kayyımın ticaret şirketi organı yerine geçip, şirket organı gibi karar vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla bir şirkete mahkeme tarafından denetim kayyımı atanması yönetim kurulunun etkisizleştiği anlamına gelmemektedir ve yönetim kurulunun idare ve temsile ilişkin görev ve yetkileri halen devam etmektedir. Kayyım atanması belli bir işin görülmesi için istenmişse, yetki, görev ve süre de bu işe göre belirlenmektedir.  [1]

TMK'nın 427. Maddesinin 4. fıkrası bir tüzel kişi gerekli organlarından yoksun kalırsa ve yönetim başka yoldan sağlanamazsa vesayet makamının yönetim kayyımı atayacağı hükmüne havidir. TMK'nın 427/4. maddesinde düzenlenen organlardan yoksunluk, şirketin zorunlu organlarından yoksun kalmasını ifade etmekte olup anonim şirketlerin yasal organları genel kurul ve yönetim kuruludur. Genel kurul organının eksikliği her faaliyet dönemi sonunda toplanması zorunlu olan genel kurulun toplanamaması veya toplantı nisabının sağlanamaması ya da karar alınamaması durumlarının süreklilik kazanması gibi hallerde söz konusuyken; yönetim kurulunun eksikliği ise genel kurul toplanamadığı için yönetim kurulunun seçilememesi veya yönetim kurulunun seçimi için aranan nisabın sağlanamaması ya da yönetim kurulu üyelerinin topluca istifa etmesi gibi durumlarda söz konusu olabilmektedir. Bu hallerde şirketin devamlılığının sağlanması ve menfaati için şirkete yönetim kayyımı atanması gerekmektedir.

Yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin süresinin bitmesi durumu ise organ eksikliği olarak nitelendirilmemektedir zira görev süresi biten yönetim kurulu üyelerinin üyeliğinin kendiliğinden sona ereceğine ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte aksine eski yönetim kurulu yeni yönetim kurulu seçilene kadar olağanüstü ve acil durumlar için görevlerine devam etmektedir. Bu kapsamda yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin dolması sebebiyle organ yokluğu oluşmayacağından bu sebebe dayanarak şirkete yönetim kayyımı atanmasının talep edilmesi de mümkün değildir.

Organ eksiliği aynı zamanda TTK 530. maddesi çerçevesinde bir fesih nedenidir. Bu kapsamda uygulamada TTK'nın 530. maddesi uyarınca şirketin feshi istemiyle açılan davalarda mahkemece uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa pay sahipleri, şirket alacaklıları veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığının istemi üzerine yönetim kayyımı atandığı ve davanın sonucunda belirlenen süre içerisinde durum düzeltilmediği sürece mahkemece şirketin feshine karar verildiği görülmektedir.

TTK çerçevesinde ise anonim şirkete kayyım atanmasını düzenleyen tek hüküm m. 412 olup bu madde çerçevesinde şirkete mahkemece kayyım atanabilmesi için yönetim kurulunca pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemlerinin reddedilmiş olması ya da yedi iş günü içerisinde olumlu cevap verilmemiş olması gerekmektedir. Bu şartların varlığı halinde pay sahiplerinin başvurusu üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından genel kurulun toplantıya çağırılmasına ve toplantı gündemini düzenleyip çağrıyı yapmak üzere şirkete kayyım atanmasına karar verilebilmektedir.

Öte yandan 6102 sayılı TTK'nın anonim şirketlere ilişkin hükümlerinde, yönetim kurulu üyelerinin kötü yönetim ya da başka bir haklı sebeple mahkeme kararı ile geçici yada nihai olarak görevden alınmaları ve yerlerine tedbiren kayyım atanmasına ilişkin ya da yönetim kurulunun göreve devam etmesiyle birlikte kötü yönetimin önüne geçilmesi açısından atanacak bir denetim kayyımı vasıtasıyla yönetim kurulunun işlem ve eylemlerinin denetim kayyımı onayına tabi tutularak denetlenmesine ilişkin bir düzenleme mevcut olmadığı ve ancak organ eksikliği nedeni ile TTK 530/2.maddesi uyarınca tedbiren kayyım atanmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Ancak TMK m 426/2’nin kıyasen uygulanmasıyla şirket menfaati ile yönetim kurulunun menfaatinin çatıştığı durumlarda bu hükme dayanarak kayyımlık müessesesine başvurulup başvurulamayacağı hususunun da ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

Ticari şirketlere kayyım atanmasına ilişkin hükümlerin sınırlı sayıda olması doktrinde bu açıdan görüş ayrılığına yol açmıştır. Birinci görüş bu konuda kanun boşluğu söz konusu olduğunu ve hakimin bilimsel görüşlerden, teamülden ve içtihatlardan da yararlanmak suretiyle kanun koyucu gibi hareket ederek bu boşluğu gidermesi gerektiğini savunurken ikinci bir görüş Türk Medeni Kanunu’nun 403. Maddesinin 3. Fırkasında vasiliğe ilişkin hükümlerin aksi belirtilmiş olmadıkça Kayyımlık hakkında da uygulanacağı hükme alındığından kayyımlık kurumuna ilişkin fazlaca bir düzenlemeye yer verilmemesinin bilinçli olduğunu, bu kapsamda kanun boşluğunun söz konusu olmadığını ve durumun TMK hükümlerince ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir. Üçüncü bir görüşse kanun boşluğu olmadığını ve kanunda açıkça öngörülmüş haller haricinde ticari şirketlere kayyım atanmasının mümkün olmadığını savunmaktadır.

İlgili görüşler çerçevesinde değerlendirmek gerekirse; birinci görüş kapsamında kanun boşluğu söz konusu olduğu ve hâkimin hukuk yaratması gerektiği varsayıldığında şirketin kötü yönetilmesi veya başka haklı sebeplerin varlığı halinde TTK hükümlerince güvence altına alınmış şirket menfaati ile dürüstlük kuralının gerektirmesi sonucunda şirkete yönetim kurulu denetlemesi için bu şekilde denetim kayyımı atanabileceği sonucuna ulaşılabilecektir. İkinci görüş gereğince durumu TMK kapsamında ele aldığımızda ise şirketin kötü yönetilmesi hususu TMK m 426/2 kapsamında şirket menfaati ile yönetim kurulunun menfaatinin çatışması olarak nitelendirilebilecek ve TTK m. 1 gereğince hüküm bulunmayan hallerde TMK hükümlerinin uygulanacağı açıkça kabul edildiğinden yine yönetim kurulunu denetleyecek bir kayyımın atanabileceği sonucuna ulaşılabilecektir.

Açıklanan gerekçeler kapsamında öğretide şirketin yönetim kurulunun idare ve temsil yetkisinin devam edeceği ancak bununla birlikte, denetim kayyumu atanarak yönetim kurulunun karar ve işlemlerine ilişkin etkin denetim oluşturularak ve şirketin malvarlığı ve menfaatinin korunacağı bir sistemin TMK ve genel hukuk kuralları çerçevesinde mümkün olduğu kabul edilmektedir. Bu kapsamda menfaat çatışmasının doğduğu andan itibaren yasal temsilci olan yönetim kurulunun kayyımın görevine giren işler bakımından yetkisiz temsilciye benzer konumda olduğu ve yönetim kurulunun yapacağı işlemlerin (denetim) kayyım izin vermedikçe hüküm ve sonuç doğurmayacağı bir sistemin varlığının öğretide kabul edildiği ileri sürülebilecektir.

Bununla birlikte her ne kadar doktrinde baskın görüş olarak şirketin menfaatinin gerektirmesi halinde TMK’nın vasiliğe ilişkin hükümleri kıyasen uygulanarak kayyım atanması sebeplerinin genişletilmesinin mümkün olduğu kabul edilse de önemle belirtmek gerekir ki yargı aşamasında mahkemeler tarafından kabul edilen görüş herhangi bir hukuk boşluğu bulunmadığı ve yalnızca organ eksikliği ile yönetim kurulunun görevini yerine getirmesinde engel bulunması hallerinde kayyım atanabileceğidir. Başka bir değişle uygulamada şirkete kayyım atanabilmesi için yönetim kurulunun işlevini yitirmiş olması gerekmektedir. Bu kapsamda yönetim kurulu ve denetim kayyımının birlikte çalıştığı ikili bir yönetim modeli kanunda bu kapsamda açıkça bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle kabul edilmemekte ve yönetim kurulu faaliyetine devam edebiliyorken kayyım atanması yoluna gidilmemektedir.

Nitekim Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/94 E. 2021/352 K. sayılı ilamında bu husus:

“TTK’da anonim şirketlere kayyım atanmasına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Kayyımla ilgili düzenlemeler Türk Medeni Kanunu’nun 403, 426 ve 427 maddelerinde düzenlenmiştir. TMK’nın 403. maddesine göre, kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için vesayet makamı tarafından atanan bir vesayet organıdır. Kayyım hangi iş sebebiyle atanmış ise görevinin ve yetkisinin sınırları da bu işe göre belirlenecektir. Çünkü genel temsil yetkisine sahip değildir. Kayyımın atandığı işlerin dışındaki işleri yapması mümkün değildir. TMK’ya göre kayyım türleri temsil kayyımı (TMK md. 426), yönetim kayyımı (TMK md. 427) ve isteğe bağlı (iradi) kayyım olmak üzere üçlü bir ayrıma tabi tutulmuştur. TMK’nın 426/3 maddesinde yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa şirkete temsil kayyımı atanacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla şirkete ilk olarak bu hükümdeki gibi yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel olması halinde temsil kayyımı atanabilir. İkinci olarak TMK’nın 427/4’te belirtilen “gerekli organlarda yoksun kalma” hali karşısında da şirkete yönetim kayyımı atanabilir. Burada belirtilen hükümler dışında TMK 426 ve 427 maddelerindeki diğer temsil ve yönetim kayyımı atama koşullarını şirketlere uygulama olanağı yoktur.” [2]

demek suretiyle ortaya konmuştur.

Yine Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/776 E. 2019/910 K. sayılı ilamına göre:

“Anonim şirketlere kayyım atanmasına ilişkin düzenleme TTK'nda mevcut olmayıp, TMK'nın "Temsil" başlıklı 426. maddesinin 3. bendinde "Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa" ve TMK'nın "Yönetim" başlıklı 427. maddesinin 4. bendine göre ise; “Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa" kayyım atanabilir.” [3]

İlgili mahkeme kararlarında görüleceği üzere yargı organları tarafından ticari şirkete yalnızca organ eksikliği ve yönetim kurulunun görevini yerine getirmesinde engel bulunması halinde kayyım atanabileceği kabul edilmekte olup bu kapsamda hâkimin hukuk yaratmasına ya da TMK’nın kayyımlığa ilişkin diğer hükümlerinin kıyasen şirketlere uygulanmasına cevaz verilmemektedir.

Öte yandan öğretide kabul edilen yönetim kurulu ve denetim kayyımının birlikte çalıştığı ikili yönetim modeli şirketin daha iyi yönetilmesi amacıyla yönetim kurulu faaliyetlerinin denetlenmesi ve kötü yönetimin önüne geçilmesi için öngörülse de yargı kararlarına göre pay sahipleri arasında vuku bulan uyuşmazlıklar hiçbir şekilde kayyım tayinini gerektirmemektedir. Bu kapsamda yönetim kurulunun şirketi iyi yönetmediği, temsil edemediği, ortaklığı zarara uğrattığı gibi iddialar sonucunda şirkete kayyım tayin edilmesi yargı kararları gereğince mümkün değildir. Başka bir değişler organları iş başında olan bir şirket için yönetim kötülüğü nedeniyle kayyım atanmasına karar verilemez.[4] İlgili husus açısından yargı kararlarını incelemek gerekirse;

İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/1650 E. 2013/378 K. sayılı ilamı:

“Her ne kadar davacı taraf şirketin kötü yönetildiği, sürekli zarar ettiği, yönetim kurulunun gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin şirketi yönettiği iddiası ile kayyım atanmasını talep etmiş ise de davacı tarafın iddialarının yönetim kurulunun kişisel sorumluluklarını gerektirmekte olup, kanunda belirtilmiş olan kayyım atanması için gerekli koşulların bu davada oluşmadığı gerekçesiyle, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir.” [5]

şeklindedir.

Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1599 E. 2021/842 K. sayılı ilamında da bu husus:

“Bir şirkete kayyım atanmasının yegâne yolu, şirketin yasal organlarının mevcut olmaması halidir. Bu kural 4721 sayılı TMK'nın 427/1-4. maddesinde ifade edilmiştir. Bu maddeye göre: Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa, yönetim kayyımı atanmak zorundadır, hükmü yönetim kayyumu atanmasına ilişkin düzenleme olup denetim kayyumu atanmasına ilişkin bir düzenleme içermemektedir. Somut olayda uyuşmazlık, karşılıklı iddia ve savunmaların içeriği göz önüne alındığında karşılıklı iddia ve savunmalar çerçevesinde davalı şirketin amacına zarar verilip verilmediği, özel menfaat sağlanıp sağlanmadığı ya da dürüstlük kuralına aykırı davranılıp davranılmadığı ve sonuca göre denetim kayyumu atanması şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında olduğu anlaşılmaktadır. Asıl olan şirketlerin ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen yöneticiler tarafından yönetilmesi olduğu, şirkette organ boşluğu olmadığı, mevcut yöneticilerin görevlerini gereği gibi yerine getirmiyor ve bu nedenle şirket zarara uğruyorsa zarara yol açan yöneticinin şirkete ve dolayısıyla diğer ortaklara verdiği zararların tazmini için her zaman dava açılmasının mümkün olduğu, yöneticilerin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlar, şirkete denetim kayyımı atanmasının gerekçesi olamaz. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmini, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman hükme bağlanabilir.” [6]

olarak açıklanmıştır.

Yine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/771 E. 2021/751 K. sayılı ilamına bakılacak olursa:

“Tüzel kişiliğe sahip olan şirkete kayyım atanması için, kural olarak tüzel kişiliğin organsız kalmış olması gerekmektedir. Bu kapsamda tüzel kişiler için kayyım atanması, ancak organ boşluğu veya eksikliği ile belli bir işle sınırlı olmak üzere (örneğin şirketi genel kurula götürmek gibi) mümkün olup, şirket ortak ve yöneticileri arasındaki sorunların şirkete yönetim kayyımı atanmasına gerekçe yapılması olanaksızdır. Şirketin kötü yönetilmesi halinde ise, şartları mevcutsa yöneticiler sorumludur. Oysa somut olayda davalı şirkette bir organ boşluğu bulunmamaktadır. Davacı ile davalı arasında akdedilen 28.02.2014 tarihli şirketin tasfiyesine ilişkin sözleşmede de şirketin tasfiyesinin amaçlandığı ve ortakların şirketi temsildeki münferit yetkileri müşterek yetkiye çevrilmiş olduğu, her iki tarafça da davalı şirket ile aynı alanda iştigal etmek üzere şirketler kurulduğu görülmüştür. Bu durumda somut olayda 6102 sayılı TTK'nın 630/2. maddesinde düzenlenen kayyım atanma koşulları oluşmamıştır.” [7]

şeklinde olduğu görülecektir.

Son olarak ilgili husus Yargıtay 11. Hukuk Dairesi. 2016/1427 e. 2017/3461 K. sayılı ilamıyla:

“Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; 6102 sayılı TTK'nın anonim şirketlere ilişkin hükümlerinde, yönetim kurulu üyelerinin kötü yönetim yada başka bir haklı sebepten dolayı mahkeme kararı ile geçici yada nihai olarak görevden alınmaları ve dolayısı ile yerlerine tedbiren kayyım atanmasına cevaz veren bir düzenlemenin mevcut olmadığı, ancak organ eksikliği nedeniyle TTK'nın 530/2. madde hükmü uyarınca tedbiren kayyım atanmasının mümkün olduğu gerekçesiyle yasal şartları bulunmayan davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” [8]

şeklinde ortaya konmuştur.

SONUÇ

Her ne kadar doktrinde anonim şirketlerde ortaklar ve yöneticiler arasındaki bazı ihtilafların şirket malvarlığına zarar getirmemesi için şirket yönetiminin gözetim ve denetim altında olması gerektiği bu kapsamda Denetim kayyımı tabirinin var olduğu ve şirkete bir kayyım atanması için illa yönetim kurulunun azledilmesinin gerekli olmadığı kabul edilse de yargı mercileri tarafından yönetim kurulu işlemlerinin amaca uygunluk yönünden denetlediği bir kayyımlık modelinin kabul edilmediği görülmektedir.

Nitekim ilgili mahkeme kararlarında görüleceği üzere 6102 sayılı TTK'nın anonim şirketlere ilişkin hükümlerinde, yönetim kurulu üyelerinin kötü yönetim ya da başka bir haklı sebeple mahkeme kararı ile geçici yada nihai olarak görevden alınmaları ve yerlerine tedbiren kayyım atanmasına ilişkin ya da yönetim kurulunun göreve devam etmesiyle birlikte kötü yönetimin önüne geçilmesi açısından atanacak bir denetim kayyımı vasıtasıyla yönetim kurulunun işlem ve eylemlerinin denetim kayyımı onayına tabi tutularak denetlenmesine ilişkin bir düzenleme mevcut olmaması ve şirketi temsille yetkili yönetim kurulunun faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü olarak TTK’da yönetim kurulu üyelerinin azli ile sorumluluğu müesseselerinin öngörülmüş olması nedenleriyle yöneticilerin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlarda şirkete denetim kayyımı atanamayacağı ve uyuşmazlığın yönetim kurulu üyelerinin azli ile sorumluluğuna ilişkin hükümler çerçevesinde çözülmesinin benimsendiğinin kabulü gerekmektedir. Zira yönetim kurulu, genel kurul tarafından şirketi temsile yetkili olarak seçildiğinden asıl olan yönetim kurulunun temsil yetkisi olup şirketin kötü yönetilmesi halinde yönetim kurulu üyeleri genel kurul kararıyla görevden alınabilmekte ve şirketin kötü yönetilmesinden kaynaklı olarak şirketin uğradığı zararlar bakımından her bir pay sahibi veya genel kurul kararı alınması halinde şirket tarafından, yönetim kurulu üyesinden zararların şirkete tazmin edilmesi istenebilmektedir.

Bu kapsamda açıklanan nedenlerle uygulamada yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel olması ile organ eksikliği halleri dışında TMK 426 ve 427 maddelerindeki diğer kayyım atama koşulları şirketlere uygulanmamakta ve TTK’da buna ilişkin açık hüküm bulunmaması gerekçesiyle şirketin kötü yönetilmesi sebebine dayanarak kayyım atanması taleplerine yargı organlarınca cevaz verilmemektedir.

Stj. Av. Beyza Nur Göksel

 

Kaynakça:

1. Battal, Ahmet, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2016/1, “Kayyım Denetimindeki Anonim Şirketin Yönetimi”, s.24

2. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/94 E. 2021/352 K. sayılı ilamı

3. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/776 E. 2019/910 K. sayılı ilamı

4. Altaş, Soner, “Anonim Şirkete TTK ve TMK uyarınca Kayyım Atanması”

5. İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/1650 E. 2013/378 K. sayılı ilamı

6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1599 E. 2021/842 K. sayılı ilamı

7. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/771 E. 2021/751 K. sayılı ilamı

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi. 2016/1427 e. 2017/3461 K. sayılı ilamı

MAKALEYİ PAYLAŞIN
MAKALEYİ YAZDIRIN