GİRİŞ
İlk olarak aile kavramından başlarsak, 1982 Anayasasının 41. Maddesinde ailenin tanımına yer verilmiştir;
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.”
Bu madde aile kavramının yüksek önem taşıdığını, toplumun temeli olduğunu, ailenin huzur ve refahının sağlanması gerektiğini belirtmiştir. Aile kavramı bu madde ile anayasal güvence altına alınmıştır. Aile konutu kavramı ise 01.01.2002 tarihinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuza girmiştir. Aile konutunun vasfı boşanma davası sonuçlanana kadar devam eder. Kanunumuza yeni gelen aile konutu kavramı ile eşlerin yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdikleri konutlarla ilgili yapılan birtakım tasarruflar eşin rızasına bağlanmıştır. [1] Fakat diğer eş bilerek, kasıtlı bir şekilde rıza sağlamıyorsa ve haklı bir sebep olmadan rıza vermiyorsa TMK 194/2 uyarınca;
“Rızayı sağlayamayan veya haklı
bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini
isteyebilir.”
Diğer eş, rıza vermeyen eşe dava açabilir veya hâkimden müdahalede bulunmasını isteyebilir. Aşağıda ise aile konutu kavramı hakkında genel bilgilere yer verilecektir.
I. AİLE KONUTU GENEL OLARAK
Yargıtay’ın aile konutu hakkındaki tanımı
kararda şu şekildedir:
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 18.03.2009 tarihli
2007/213 E. – 2009/5127 K. sayılı Karar:
“Aile konutu; sürekli olarak barınmak üzere kullanılan ve aile yaşamının yoğunlaştığı oturma yeri" biçiminde tanımlanmış ve aile konutunun varlığı için; evlilik birliğinin kurulması ve aile yaşamının yoğunlaştığı bir konutun bulunması gerektiği belirtilmiştir (Bkz. Ömer U. Gençcan, Mal Rejimleri Hukuku, Ankara 2007, s. 199, 204). Böylece yasa uyarınca aile konutu, eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürmeleri için ayrılan ve aynı konutta iki tarafın da yaşama hakkını güvenceye alan hukuksal bir kurum olarak kabul edilmiştir.”.
Kanunda aile konutunun tanımı yapılmamış olsa bile karara baktığımızda aile konutunun eşlerin ve varsa çocukların birlikte yaşadıkları ve ailenin yaşam alanı merkezi haline gelen konut olarak nitelendirildiğini görüyoruz.
Bu Yargıtay kararına ek olarak Yargıtay 4. Ceza Dairesi 18.03.2009 tarihli 2007/213 E. – 2009/5127 K. sayılı Karar:
Ayrıca, aile konutu TMK 194.
Madde;
“Eşlerden biri, diğer eşin açık
rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez,
aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” şeklindedir.
Eşlerden
biri, diğer eşin açık rızasını almadıkça aile konutunu bir başkasına devredemez
ve konut üzerindeki hakları sınırlayamaz. Eğer aile konutu kira sözleşmesine
dayalıysa rızası olmadan kira sözleşmesini feshedemez. Bu hallerde diğer eşin
açık rızası olmadan aile konutuyla ilgili hukuksal tasarruflar yapılamaz,
sınırlandırılır. Bu işlemler “eşlerin
serbestliği ilkesine” bir istisna teşkil eder. Aile konutuna ilişkin iradi
tasarruflarda eşlerin serbestliği ilkesine istisna getirilir. Fakat iradi
olmayan icra ile satış durumlarında eşin rızası ayrıca aranmaz.
II.
AİLE KONUTU SAYILABİLMESİNİN ŞARTLARI
A. Eşlerden Birinin Mülkiyet Hakkına
Sahip Olması Gerekmez
Yaşadıkları
konut eşlerden birinin mülkiyetinde olmayabilir bu durum aile konutu olmasını
engellemez. Kiracı olarak oturulan konutta aile konutu olarak nitelendirilebilir.
Eğer kira sözleşmesiyle eşler bu konutta oturuyorsa; kira sözleşmesinin tarafı
olmayan eş kiraya verene bildirimde bulunup kira sözleşmesinin tarafı olarak
eklenebilir. [2]
TMK
194/son uyarınca;
“Aile konutu eşlerden biri
tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana
yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan
eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur. “
Açıkça,
eğer kira sözleşmesinin tarafı olmak için eş bir bildirimde bulunursa o zaman
kira sözleşmesinden müteselsilen sorumlu olurlar.
B. Eşlerin Sürekli Olarak
Yaşadıkları Konut Olmalı
Aile
konutu kural olarak tektir. Yazlık, kışlık, hafta sonları gidilen, çiftlik evi gibi
evler hukuken aile konutu olarak nitelendirilmez. Sürekli olarak oturma
amacıyla kullanılan ve müşterek yaşam merkezi olan ev, aile konutu olarak
nitelendirilir. Eğer böyle bir ev söz konusu değilse ve haklı sebeplerle birden
çok evde oturulmak zorunda kalınıyorsa; en çok oturma amacıyla kullanılan daha
ağırlıklı gidilen ev, aile konutu olarak nitelendirilebilir. [4]
C. Tapuya Şerh Verilmesi Gerekmez
Aile
konutu şerhinin kurucu değil açıklayıcı bir niteliği vardır. Konutun aile
konutu olabilmesi için tapuya şerh verilmesi gerekmez. Aile konutu olma
özelliklerini taşıyor ise zaten aile konutu olarak nitelendirilir, özellikle
tapuya şerhin düşülmesi gerekmez. Tapuya şerh verilmese bile aile konutu
hakkında diğer eşin açık rızası olmadan yapılan tüm işlemler iptale tabidir.
c.1 Şerhin Önemi
Aile
konutu şerhi açıklayıcı nitelikte olduğu için tapuya düşülmesinin gerekli
olmadığını dile getirmiştik. Kanunda açıkça iyi niyetin koruncağına dair bir
hüküm olmadığı için şerh olmasa bile eğer konut aile konutu niteliğinde ise
iyiniyetli 3.kişilere karşı bu konut korunur. [3] Diğer eşin rızası olmadan
aile konutu satılamaz, kısıtlanamaz ve kira sözleşmesi feshedilemez. Şerh
sadece tapuda aile konutunun aleniliği için önemlidir.
c.2 Aile Konutu Şerhi Nasıl Konulur?
Aile
konutu nerede bulunuyorsa o yerdeki tapu müdürlüğüne başvuru yapılarak aile
konutu şerhi konabilir. Bu şerh özel bir harca tabii değildir.
Tapu
sicili tüzüğü 49/c uyarınca;
“Aile konutu şerhi için merkezi
nüfus idaresi sisteminden veya nüfus müdürlüğünden alınan yerleşim yeri
belgesi ile medeni hâli gösterir nüfus kayıt örneği,” aranacağı belirtilmiştir. Yani bu
şerhi konulması için ikametgâh belgesi ve evlilik halini ibrazı şerh için
gereklidir.
c.3 Aile Konutu Şerhinin
Kaldırılması
Bu
şerh aile konutu ortadan kalkana kadar devam eder süresi yoktur. Kural olarak
evlilik birliği sona erene kadar aile konutuna konulan şerh devam eder. [5] Ölüm
belgesi, boşanma kararı gibi belgelerle şerh tek başına terkin edilemez, talep
veya gerekli hallerde dava açılması gerekir.
Öyle ki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 25.03.2019 tarihli
2019/1350 E. – 2019/3311 K. sayılı Kararında:
“1. Aile Mahkemesince 16.07.2013
tarihinde dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulmasına karar verildiği,
tarafların 14.01.2015 tarihinde boşandıkları, bunun üzerine davacı erkeğin aile
konutu şerhinin kaldırılmasını mahkemeden talep ettiği, ... 1. Aile
Mahkemesince 26.02.2016 tarihli ek kararla aile konutu şerhi konulması
kararının, tedbir kararı olmadığı, dava üzerine taşınmaza aile konutu şerhi
konulduğu, bu nedenle şerhin dava yolu ile kaldırılmasının mümkün olduğu
gerekçesi ile talebin reddine karar verildiği, bunun üzerine davacının bu
davayı açtığı anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaza, mahkeme kararı ile aile konutu
şerhi konulmasına karar verildiğinden, aile konutu şerhinin kaldırılması
da ancak dava yolu ile istenebilir. Bu nedenle davacının bu davayı açmakta
hukuki yararının olduğu sabittir.”
Görüldüğü
üzere aile konutu şerhinin kaldırılması da ancak dava yoluyla istenebileceği
belirtilmiştir.
III.
Aile Konutunun Boşanma Davasındaki Durumu
Boşanmaya taraf olanlar için aile konutu hem
maddi hem manevi önem taşır. Aile konutu eşlerden birinin mülkiyetinde olsa
bile aile bireylerinin birlikte zilyetliği vardır. Eğer eşler aralarında
anlaşarak malların ve aile konutunu paylaşımına gittiyse istedikleri şekilde
paylaştırılır. [6] Fakat anlaşma sağlanmaz ise hâkimin takdir yetkisi
mevcuttur. Hâkim, ailenin ekonomik durumu, sosyal durumu ve çocukların
menfaatlerini göz önünde tutarak değerlendirme yapar ve aile konutunun hangi
eşe tahsis edileceğine karar verir. [7]
IV. Aile Konutuna
Uygulanabilen TMK
236/II Maddesinin Koşulları
Öncelikle bu hükmün uygulanabilmesi eşlerin
edinilmiş mallara katılma rejimine tabii olmaları gerekir. [8] Sonrasında ise
bir boşanma davasının açılmış olması lazım ve bu boşanma davasında zina veya
hayata kast sebeplerinden birine dayanılması gerekmektedir. Bu sebeplere
dayandırılmakla birlikte hüküm zina veya hayata kast ile ilgili verilmesi
gerekir eğer başka bir sebep bulunup hüküm verilirse TMK 236/II fıkrası uygulanmaz.
Bu iki şartın sağlanmasıyla fiilleri işleyen ve artık değer alacağı bulunan
eşin kusurlu olması aranır. Bu şartların varlığı halinde fiilleri işleyen eş
aleyhine artık değer katılma payında azalma veya tamamen kaldırılması şeklinde
hakkaniyete uygun bir şekilde hâkimin takdir yetkisi bulunmaktadır.
Hâkimin, aile konutu üstünde 236/II uyarınca
takdir yetkisi mevcuttur. Zina veya hayata kast nedenlerinden biriyle boşanma
davası sonuçlanırsa hâkim artık değerin tamamen kaldırılmasıyla aile konutunun
karşı tarafa kalmasına hükmedebilir veya aile konutundaki artık değerin
azaltılmasına hükmedebilir. İsterse mağdur olan eş yargılamanın her aşamasında
bu talebi ileri sürebilir. Fakat mağdur eş tarafından artık değerdeki pay
oranının azaltılması veya kaldırılması talep edilmese bile re’sen karar
verilebileceği şeklinde öğretide görüşler bulunmaktadır.
Stj. Öğr. Seril İzay Reis
Kaynakça:
1.
Prof. Dr. Bilge Öztan - Aile Hukuku, 6. Baskı (3)
2.
Gökçen Kapusuz - Türk Hukukunda Aile Konutu (5)
3.
Şükran Şıpka – Aile Konutu ile ilgili işlemlerde diğerin eşin rızası, Haziran
2004 (1)
4.
Serhan Ayan - Evlilik Birliğinin Korunması (6)
5.
Şebnem Nebioğlu Öner- Aile Konutunun özellikleri, unsurları, koruma süresi ve korunma
nedenleri (2)
6.
Oğuzhan Ertekin – Aile konutu ve aile konutu şerhi (4)
7. Sarı, Suat. Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi. İstanbul: Beşir Kitabevi, 2007. (7)
8. Doğan, Murat ve Köroğlu, Emre. “Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Katılma Alacağının Niteliği.” Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Dergisi (8)